23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Bl Mart İVU CUMHURİ x *rr NEVRUZ • NEVRUZIYE * Biz bize Babıâli havası! Arkadaşımız Suad Derviş edıblerimiz arasında, edebî bir anket yaptı, tanınmış üstadlarımıza bizi alâkadar eden birçok sualler sordu. Bilmem siz de dikkat ettiniz mi, bu ankete verilen cevablarda göze batan bir nokta var: Arkadaşımızın sorduğu muhtelif sualler arasında şunlan da okuyoruz: înkılâbımızın yetiştirdiği edibler var mıdır? Eski ve yeni ediblerimizden hangilerini seversiniz? Türk edibleri arasında en manasız bulduklarınız kimlerdir? Millî vasfına lâyık eserlerimiz uangileridir? .Bunlar, cevabı alâka ile beklenecek, güzel tertib edilmiş suallerdır ve edebi yatla uğraşan herkesin bu mevzular üzerinde esaslı bir kanaati olması gayet tabiidir. Fakat işte göze çarpan nokta: Ankete cevab veren üstadlardan hiçbiri oralara yanaşmadr, kimi sadece susmakla iktifa etti, kımi de «aman öteki suallere geçelim! Dostu düşmanı kızdınrız» gibi kınk cümleler mmldandı. Bu görüşten ne netice çıkarabiliriz? Acaba yüzlerce senelık tarihi olan edebiyatımızda, münakaşa mevzuu olacak kadar olsun yükselmiş birkaç şahsiyet yok mudur? Yoksa üstadlanmız kimseyi kırmak, gücendirmek istemiyen evliya ruhlu kimseler midirler? Hiçbiri değil. Meselenin ruhunu bizim Babıâli ha vasında aramalıyız. Burada, dünyanın hiçbir yerinde gö rülmiyen acayib bir rüzgâr eser. Ediblerimizin, muharTİrlerimizin, gazetecileri mizin ekserisi, karşı karşıya geldikleri zaman birbirlerini göklere çıkararak metederler; aynldıklan zaman da aksini yaparlar. Bu tuhaf, fakat kuvvetli bir havadır. Bakınız, ankete bile aksetmiş! Türklerde ehemmiyeti ve tarihî kıymeti Nevruz yılbaşı sayılmaktan çıkarılmıştı, fakat halk Nevruzun manevî bir hasiyyet taşıdığına *.» inanmaktan geri kalmıyordu Harp masrafının dehşeti Umumî Harbde milletler 1,005,000,000,000 lira harcadılar On dokuzuncu asırdaki bütün harblerse ancak 200 milyona malolmuştu. Bundan sonra patlıyacaklar hesaba sığmıyor! Dağdan bağa nasıl inmişti? Venizelosun hayaunı, özlü bir hulisa halinde, en iyi yazan bizim gazete oldu. Öbür arkadaşlar, ölünün geçmişini o kadar incelemedıler, üstünkörü geçtiler. Buna rağmen bir tarih öğretmeni bana şöyle bir soru yaptı: Toprağı bol olası Venizelosun dağdan bağa nasıl indiğini niçin etrafh yazmadınız? Öğretmenin: «Dağdan gelip bağdakini kovmak» meseline temas eden sorusu hoşuma gittiği için şöhretli politika cambazının gazete sütunlannda kapalı kalan en mühim tarafını işte şu sütuna geçirdim. Türkiyede meşrutiyet ilân edilmesi, Giridde korku uyandırmıştı. Sarayla Babıâlinin miskin siyasetinden yeni idarenin uzak kalacağj tahmin olunuyordu ve te lâş ediliyordu. Bulgaristanın 21 eylui 1908 de kralhk ilân ve ertesi gün Avusturyanın Bosna Hersegi ilhak etmesinden doğma siyasî buhrandan istifade e den Venizelos 24 eylul 1908 de Giridin Yunanistana iltihakını ilân ettirdi. Hâmi devletler bu hareketi hoşnudsuzlukla karşılamakla beraber Hanya kalesine çekilen Yunan bayrağı yerinde kaldı. Venizelos bu vaziyette işi daha sağlam kazığa bağlamak istedi, Yunanistandaki zorba ruhlu rabitlerle anlaştı, 1909 yılı başlannda askerî bir ihtilâl cemiyeti teşkil ettirdi. Kazaî, teşriî ve idarî bütün kuvveti eline alan bu cemiyet kurulurken Giridde de millî meclis açılıyor ve Yunan Krah namına sadakat yemini yapılıyordu (21 nisan 1909). Atinadaki askerî cemiyet, fevkalâde bir millet meclisinin toplanmasına karar vermişti. Giridden de bu meclise beş meb'us seçildi ki biri Venizelostur. Os manlı hükumeti, Giridden Alinaya meb'us gitmesine göz yumamıyacağını söyle » di ve büyük devletler kabinelerine sertçe birer nota gönderdi. O devletler, Ötedenberi yaptıklan gibi, bu sefer de ortalama bir tedbir buldular, Venizelosla iki arkadaşınm Yunan tebaasından olduklannı ve bu sebeble Atina meclisine girebilecek lerini söylediler. Geriye kalan iki mes'usun ise Giridden ayrılmasına mümanaat gösterdiler. Bu, gülünç bir hareketti. Çünkü Venizelosla iki arkadaşı, Atina meclisine «Girid mümessili» olarak gidiyorlardı!.. Venizelos, sağını solunu, önünü ardını güzelce emniyet altma aldıktan sonra (11 mart 1910) da askerî ihtilâl cemiyetini dağıttı, 29 eylul 1910 da da Başvekil Dragumisi istifaya icbar etti ve ertesi gün kendisi onun yerine geçti. İşte Venizelosun dağdan inip bağa girişi böyle oldu. Bağdan ilk kovulan Dragumistir. Sonra onu Kostantin takib etti. Bir aralık kendisi de bağdan kovuldu amma yeri gene mahfuzdu. Mütarekede, Bugünün tembolü: Bugüne, mart aylannın yirmi birinci gu nine yinni otuz yıl önce «nevruz» derlenti ve başta Istanbullular olmak iizere birçok vatandaşlar bugün «nevruziye» yerlcrdi. Dost ve kardeş lranla kandaş Buhara ve Semerkand, nevruziyeye hâ'ıâ bağlıdır. Fakat biz, o an'aneden de sıy nlıp uzaklaşmış bulunuyoruz. Türkiye için nevruz, silik bir isim gibidir, nevruziye ise bilinmiyen bir nesnedir. Bununla beraber her ikisınde tarihî bir sima vardır. Ondan dolayı şu satırlarla nevruza ve nevruziyeye temas etmek istedık. Nevruz, eski Türklerin ve Farslann yılbaşısıdır. Şarkî Türkistanda bugün dahi yeni yıl başlangıcı nevnızdur. îranlılarda da öyledir. Ancak Türklerin nevruzu, îbni Mühennanm tabirince yengi günü, îranlılarınkinden on gün önced'.r. Türkler, güneşın Delv bürcüne geçtiği günü, İranlılar ise o yıldızlar şahinşahının Hamel bürcüne intıkal ettığı günü nevruz »ayarlar. Bugün, martm yırmi biridir ve r"rr* u » ' k^rrüne intıkal etmistir. O halde Iran takvımıne gbre nevruzda bulunuyoruz. îranhlar, Türklerden on gün farkla nevruzu yılbaşı saymakla beraber onlann nevruzuna da değer vermeği ihmal etmemişlerdir. Çünkü Türklerin takvimleri müsamaha ile geçiştirilemiyecek kadar ince hesablara müsteniddi ve başlıbaşma ilmî bir manzume teşkil ediyordu. Bu se beble İranlılar, çok eski devirlerden rniras kalan takvimlerine bağlı oldukları halde Türklerin de nevruzunu «bayram» ola rak kabul ettiler ve onu Iran nevruzundan ayırdetmek için nevruzi dihkanî diye andılar. Nevruz, ilkbahann birinci günü olarak kabul olunur. Nitekim bugünü takib eden haftanın sonunda ağaclann yeşereceğine inanılır. Türk ruhunda yer natürizmınin izleri asırlarca yaşadığından tabiatin yeniden canlanmasına delâlet eden nevruza büyük kıymet veriliyordu ve o gün bayram yapılıyordu. Fakat Türkler ay, devir, yıl, ven esasına dayanan millî takvi mi de bırakmış değıllerdi. Takvim başı ise mmtaka mmtaka tehalüf edip gidiyordu. Salçuklulardan Melıkşah, fennî esaslara istinad ettirerek yaptınp kendi adı nı verdiği takvimde nevruzu gene yılbaşı göstertmiş ve yalnız tarih başlangıcı ol mak üzere «1074» ü kabul etmiştir. Bu tarih, onun tahta çıktığı yılı gösterir. Ekber Şahın Hindistanda yaptığı şemB takvimde nevruzun yeri büyüktür ve en Î sayılı bayram günüdür. Nasiri Tusînin Zeyci ilhanîsinde, Uluğ Beyin Zeyci gürgânîsinde, Harzemli Mehmedin Zeyci harzemisinde de nevruz yılbaşıdır ve Nevruz! Fransız sehirleriride gülU ile yıkılmif mahalleler tetkik ediliyor 220,000,000 lira sarfını icab ettirdi. Paraguay muharebesi için Brezilya hükumeti takriben 4,000,000,000 har cadı. 1861 de Amerika istihlâs muharebe • leri o zaman büyük bir meblâg telâkki edilen 117,000.000.000 lira masrafı is tilzam ettirmişti. 18701871 harbi Fransaya 12 mil yarlık bir yük tahmil etmiştir. O zaman Fransanın kaybettiği arazinin kıymeti olan 3,000,000,000 da buna ilâve edilirse bu yekun 15,000.000,000 lirayı bulur. 1877 Türkiye Rusya muharebesi takribî olarak 6,000,000,000. Rus Japon muharebesi de 12,000,000,000, Balkanlar harbi 5,000,000,000 liraya mal olmuştur. Bu masarife Avrupa devletlerinin müstemleke harbleri masrafını da ilâve edecek olursak yüz seneden biraz fazla bir müddette kâinat için harb masarifi yekunu 200,000,000,000 lirayı bulmuş olur. Eslâfı bu kadar az masraf ihtiyar ettikleri için tebcil etmemiz icab ederl Çünkü bu asnn insanlan; dedelerinin yüz senede sarfedemedikleri paranm çok fazlasını Büyük Harbde dört senede sarfetti. Sulh konferansındaki mütehassıslann göster dikleri rakamlara göre, Büyük Harbin bütün masarifi (bir trilyon beş milyar 1.005,000,000,000) dır. Yalnız harb meydanlannda ölen insanların mıktarı ise 9,000,00 dur. bayramdır. Osmanlılar, eski an'aneye ve Selcuklulardan tevarüs ettikleri âdetlere sadakat gösterdikleri müddetçe nevruzu bayram günü olarak kabul etmiş bulunuyorlardı. Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı devletinin Selçuk hükumetinden daha fazla kudret bulduğuna ve onu fersah fersah geçtiğine kanaat getirerek saray kapısında her ikindi günü Selçuk sultanlannı anmak maksadile çalınan Mehterhane yi kaldırdığı gibi kanunnamesinin ikinci faslına koyduğu bir madde ile yalnız şeker ve kurban bayramlannı resmî gün olarak kabul etti ve nevruz bayramını ilga eyledi. Fakat halk, nevruzun manevî bir hasiyyat taşıdığına inanmaktan geri kalmı yordu. Yapraksız ağaclann birden ye şillenivermesini, kuşlann dile gelmesini, tabiatte engin bir değişikliğin görülmesini intac eden güneş vaziyetinden insanlara da muayyen vasıtalarla birşeyler ve meselâ tazelıkler sereyan edebileceğine inanı4ıyordn Rn sebeble Türkivede aeyruz Dayramı yapılmadığı halde o güne değer Terilıyordu, bir takım âdetler yaşatıhyordu. Nevruziye bunlann en mühimmidir ve en çok yaşıyanıdır. Osmanlıların gramer bakımmdan sa kat bir tabir olarak lehçelerine geçirdikleri nevruziye, güneşin Hamel bürcüne intıkal etmesıle tahakkuk eden ilkbahar günü aç karnına yenilen tatlı ve kokulu bir macundan ibaretti. Zamanımızda şeker bayramlarında şekerci dükkânlan nasıl dolup boşahyorsa eskiden de nevruzlarda ayni hal görülürdü ve herkes nevruziye almak için bu dükkânlara hücum ederdi. Çünkü nevruz sabahı alınacak bir kaşık nevruziyenin sıtmadan romatizmaya, körlükten kötürümlüğe, kısırlıktan ana nete kadar bütün beden anzalannı gidereceğine itikad olunurdu. Her macun gıbi nevruziye de ne kuru, ne sulu olmıyan bir nesneydı. Baharat nev'inden maddelerin şekerle karıştml masından vücude getirilirdi. Kokusu keskin, tadı kuvvetli olup fazla alınamazdı, bayçınlık verirdi. Şekercıler, halkın bu macuna gösterdiği rağbeti biraz daha fazlalaştırmak için çeşid çeşid kâseler, bar daklar, fincanlar kullanırlar ve bunları üzerlerinde tıbbî ve hikemî vecizeler yazıh renk renk yaldızlı kâğıdlara sararak nevruzdan birkaç gün evvel vitrinlerine sıralarlardı. Ben, nevruziyeyi tadan nesle mensubum. Fakat bugün o macunun ne hasretini duyuyorum, ne hafızamda lezzetini buluyorum. Çünkü nevruziye yediğimiz günlerde bütün milletin ne acı macunlarla zehirlendiğini biliyorum. Gerçi nevruziye Büyük Harbden altı sene evvel 1908 de, Alman Erkânıharbiyei Umumiye reisi bir muharebenin Almanyaya kaça mal olacağını hesab etmeğe memur edılmişti. General hesabatını bir senelik harb üzerine istinad ettirmiş ve Almanyanın hali harbe koyacağı 4,750,000 neferin teçhizatı da dahil olduğu halde bir senelik masrafını 7,500,000,000 lira farzetmişti. Fakat buna ayni zamanda sınaî faaliyetin göreceği zararlan da ilâve etmek lâzım geldiğini, böylece umumî masrafa 10,000,000,000 lira daha zammetmek icab ettiğini söylüyordu. Türkiye ve Lokarno Taymis, Türkiyenin siyaseti hakkında ne diyor? Harbetmek istiyen bir devletin pek tabiî olarak evvelden yaptığı isühzaratm mal olduğu müthiş rakamlara, ittifaklar dolayısile bu harbe iştirak edecek devletlerin de masraflan ilâve edılince beş devletin senevî masrafı 90,000,000,000 lira gıbi yüksek bir yekuna baliğ oluyordu. Fakat bu hesab tamamen nazarî idi ve tatbikat hiç te düşünüldüğü gibi olmadı. Alman erkânıharb reisi masrafı pek az i aymis gazetesı I / mart 1 SbO tarlnli takdir etmiş, ve binaenaleyh pek ziyade sayısında, «Türkiye ve Lokarno» baş yanılmışh. lığı altında Istanbul muhabiri tarafından Ondokuzuncu asırla Yirminci asnn gönderilen Anadolu ajansının Balkan mebdeindeki muharebelerin tekmil masaAntantı hakkmdaki resmî tebliğini ver rifini hulâsa ve yekun etmek ortaya hem dikten sonra şu mütaleaları ilâve etmek meraklı, hem korkunc bir netice koymaktedir: tadır. Lâkin bunlar hiçbir zaman Büyük «Her nekadar Türkiye Almanyanın Harbin korkunc masrafile kabili kıyas Ren arazisindeki hareketini muvafık bul değildır. muyorsa da, M. Titüleskonun, Cenev Diğer harblerin malî kısmı şöyle tevsik redeki içtimam çok fazla ileri girmesine edilebilmektedir: müsaade etmesini de, hoş görmemekte Napolyonun yaptığı bütün mu dir. Bu itibarla Türk siyasî mehafili ta harebelerin masrafı 21,000,000,000 li mamile şaşırmış bir halde ve derin bir endişe içindedir. Lokarno muahedename radır. Bu meblâğa diğer memleketler masini müdafaa için kat'î taahhüdlere giriş sarifi olarak 55,000,000,000 ki 15 milmekle bu mesele hakkında birşey söyle yan îngilterenindir ilâve edilecek olurtneksizin tasvib etmemek arasında çok sa Napolyon muharebelerinin Avrupaya fark vardır. Filhakika şimdiye kadar 75,000,000,000 lira gibi mühim bir Türkiyenin herhangi tarafm leh veya a meblâğa mal olduğu görülür. Yunanistanın istıklâli için yapılan muleyhine açıktan açığa söz söylemek niyeharebeler Yuannlılara 3,000,000,000 a tinde olduğuna dair hiçbir emare yok ve ona yardım eden Avrupa devletlerine tur.» de 6,000,000,000 liraya patlamıştır. Kınm muharebesinin umumî masrafı Arazi tahrir komisyonlan Arazi tahriri için teşkil edilecek ko 13,000,000,000 dır. 1859 daki İtalya muharebesi pek çamisyonlarla bunlann masraflanna aid buk neticelenmesine rağmen 3 milyardan cetvel Maliye Vekâletine gönderilmiştir. Teşkil edilecek komisyon adedi 33 tür. biraz fazla masrafla bitmiştir. Meksika muharebesinde Fransa bey Bunlardan 15 i şehir içinde 18 i de köylerde olacaktır. hude yere 500,000,00 lira feda etti. Bütün bu komisyonların senelik mas Suriye seferinde Fransanın masarifi rafları 110,000 liradır. 125,000,000 liraydı. Şilzivıg muharebesi Prusya, Avus lerden uzak kaldık. Lâkin idraki eriten, iradeyi kötürümleştiren istibdad macun turya ve Danimarkaya 215,000,000 a lanndan da kurtulduk. O zıya, bu ka mal oldu. Prusyanm Avusturyaya 1766 da ilânı harbi iki devlet için 1 milyar zancın yanında o kadar küçük ki?.. N. Fakat harb yüzünden harbden on sene sonra da ölenler bulunduğu unutulma malıdır. Harbin muharebe yerlerinden sonra iktısadî ve içtimaî bakımdan afet lerile de herşeyden mahrum kalan beşeriyet, harbde ölen insanlar kadar da sây «Baki kalan bu TcuVbede hoş bir sada imi$i. M. TURHAN TAN den sakıt insanlar ihzar eder. Bu suretle maddî ve manevî kayıb ve ölüm miktarını (Not: Bu yazıdaki tarlhler eski takıimR bunun bir misline iblâğ etmek lâzımdır. gore olup bugunkü hesaba uydurulmak U Bu zayiatın da takdir ve tahmini mümkün olsaydı bu meblâğa birkaç yüz milyar daha ilâve edılmesi icab ederdi. Büyük Harb sonu doğan buhranın da mil letlere ne acı felâketler hediye ettiğini hâlâ çekmekte olduğumuz ıstırabdan tahmin etmek mümkündür. Şimdi ise harb şeraiti tamamen değişmiştir. Beşeriyet yeni bir harb tehlikesini göze alacak olursa, bunda ihtiyar edilecek masrafın bile Büyük Harbdekinin kat kat fevkinde olacağını tahmin etmek bir hata olmaz, ki bu sadece para bakımındandır. lnsan zıyaı, memleket harabisi akla durgunluklar ve recek kadar müthiş ve korkunc olacaktır. Allah insanlann basiretini bağlamasın! Bana, birşey sorma, çocuğum... Bana, birşey sorma... Dudaklan titriyordu; Ali Tunc, onu ağlıyacak sandı! Fakat genc kadın, kaşlannı çattı; Ali Tuncun omuzlannı tutan parmaklannı sıktı, sıktı: Beni, ne zaman görürsün?... Ben, seni, ne zaman, nerede görürüm? Bil miyorum... Seni anyacak mıyım?.. Bi ribirimizi bir daha gftrecek miyiz? Bir daha buluşabilecek miyiz?.. Onu da bilmiyontm... Ali Tuncu, kendine doğru çekti, sö luklan birbirine karışıyordu. Gözleri dolu dolu Ali Tunca baktı, alt dudağı titredi, Ali Tuncun omuzlannı bıraktı, genc adamın başını, kendi omzuna yas ladı, alev alev yanan dudaklarile saçla rını öptü; sesi, içinin derinliklerinden geliyordu: Yavrum! Çocuğum 1 îki vücudün sıcaklığı, birbirine karı şıyordu. Ali Tunc, zerre zerre eriyordu. Ve eriyecekti. Buna şaşmıyordu. Çünkü bu büyülü ılıkhk, içine biraz duygu aşıçin on üçer gün ilerı alınmalan icab eder). Muğlada bağcıhk inkişaf ediyor Muğla Vilâyetin her tarafında tütün ekimine başlanmıştır. Sahillerde yazlık ekime bırakılan yerlerde de sürme işi başlamıştır. İlkbaharın gelmesi dolayısile bağlarda belleme, budama, dikme işi başlamıştır. Milâs kazası filoksarlı bir yerdir. Buraya Manisadan 15 bin köt Amerikan asma çubuğu getirilerek bağcılara dağıtılmıştır. Merkezden Bodrum için 10 bin çekirdeksiz asma çubuğu gönderilmiştir. Merkezde bağcıhk inkişaf etmektedir. Merkezin Karabağlar ve Pisi mıntakasında 3040 hektar miktannda bağ dikilmiştir. lanmış mermeri, graniti, tuncu da eritebilirdi. Genc kadmin soluklannın tutuşuşun * dan, Ali Tunc, ke"ndi alevile yanıp tü ^ kenen bir mum gibi eriyip bittiğini anlı yordu. Fakat birdenbire, aralannda gizli bir şimşek çakmış ta yanmış gibi, genc kadm, geriye sıçradı ve mantosuna sanndı, ka pıya doğru koştu; kapıyı şiddetle açtı ve arkasına bakmadan, yangından kaçar gibi sofaya fırladı. Ali Tunc, ayakta duruyordu. Kapı, yan açık kalmıştı. Genc adam, onun sofada koştuğunu ve merdivenleri atlar gibi indiğini duydu. Çok yakmda, bir otomobil kornesi, birbiri arkasına, adeta işaret verir grbi öttü. Merdivenlerdeki ayak pıtırdılan kesildı, korne sesi sustu; salon, boşalıver * mişti. Ali Tunc, etrafına korkak korkalc bakındı. Ona, salondaki eşyalar, birbir lerile fısıldaşıyorlar gibi geldi. Aşk ve macera romanı akut Yazan: MAHMUD YESAR1 4 8 Kapı, tekrar açıldı ve genc kadın, göriindü; yüzü, daha nemli nemli parlı yordu. Masanın kenanna bıraktığı çantasmı aldı, açtı, küçük aynasını, ruj tüpünü çıkardı, dudaklarının boyasını tazeliyor du; durgun bir sesle sordu: Yorgun duruyorsun? Şampanya, başına mı vurdu? Ali Tunc, bir rüyadan uyanır gibi silkindi: Hayır.., Genc kadın, gülümsedi. Ali Tunc, sıçrayıp kalktı: Hayır... Öyle dalmışım da..« Genc kadına yaklaşacaktı; fakat onun biraz evvelki heyecanile şimdiki durgunluğu arasında öyle aşılmaz, inanılmaz bir ayrılık, uzaklık vardı ki Ali Tunc, tereddüdle durdu. Nilüfer, onun tereddüdünü sezmiş gibiydi; ruju dudaklanna sürerken gizli gizli gülüyordu. Ali Tunc, iki adım attı; genc kadma yaklaşıyordu, birden durdu, kapı vu rulmuştu. Genc kadın, ürpererek doğruldu, Ali Tunca işaret etti: Bakınız! Ali Tunc, girti, kapıyı açıp baktı: Ne var? Kapının önünde bir garson duruyordu; yerlere kadar iğildi: Madam Lâkontesi, telefondan çağınyorlar. Genc kadın, kulak kabartmıştı; gar sonun söylediğini duyar duymaz, küçük ayna, ruj tüpü elinden düştü, sıçradı: Beni mi çağırıyorlar? Garson, tekrar yerlere kadar iğilmişti: Şimdi, hemen istıyorlar. Nilüfer, başını salladı: Peki! Geliyorum! Garson, çekilmişti. Genc kadın, birden fırtınaya tutulmuş gibiydi; mantosunu aldı, omuzlannın üstüne atb, Ali Tunca: Şimdi geliyorum, çocuğum! dedi. Ali Tunc, bir fırtınanm içine düşmüş, rüzgârın tokadile sinmiş bir yaprak gibi, cansız ve sessiz duruyordu. , Ne oluyordu?. Düşünmüyordu. Rüzgâr, nereden e serse, nasıl eserse; onu, nereye atarsa, nereye savurursa, sesini çıkarmıyacak, parmağını bile oynatmıyacaktı. Nekadar zaman geçmişti? Bilmiyor du. Genc kadın, telâşla içeri girmişti. Ali Tunc, birşey sormuyordu. Nilüferin, bakışlan değişmiş, yüzü solmuş, göğsü hafif hafif kabanp iniyordu. Ali Tunca baktı, içini çekti, yutkundu: Şimdi gitmem lâzım, Ali Tunc! Durmaktan, geç kalmaktan korkuyormuş gibi, açık bir telâş içinde, masaya yaklaştı, küçük aynayı, ruj tüpünü çantasına koydu; birşey unuttum mu? gibi etrafına bakındı. Üşüyen bir titreyişle kürküne sanldı; Ali Tuncun önünde durdu: Gidiyorum, Ali Tunc! Gözlerinde, dışını değil, içini yakan şimşekler çakıyordu; sesi kırıktı: Gitmem lâzım, Ali Tunc! Kollannı mantodan çıkardı, iki elini Ali Tuncun omuzlarına koydu: (Arkan var)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle