18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURIYET 20 Mari 1936 SKERLİK BAHİSLERİ Fransız ve Alman ordularına bir bakıs Belediyemizle samimî hasbihal Alman ordusu için Fransaya girecek iki yol vardır Bir istilâ ordusu Holandadan Belçikaya ve oradan da Fransaya girebileceği gibi Isviçreden de Fransa yolu açıktır 16 mart tarihli sayımızda Fransanın Alman hududunda yaptırdığı tahkimatın şimalden Lüksemburg, Belçika ve hatta Felemenkten yapılacak bir Alman taarruzile, cenubda da, tsviçre arazi sinden çiğniyerek gelecek bir Alman istilâ ordusu tarafından çevrilmesinden endişe ettiğini anlatmış, Belçikanm yap mağı tasavvur ettiği tahkimatla İsviç reden yapılacak bır taarruz ihtimalini ayrı bir yazıya bırakmıştık. Bugünkü yazımızda da bunları tetkik edeceğiz. Belçikanın, Almanya hududunda yaptırdığı ve daha yaptırmak istedğidi yeni tahkimat, Lüksemburg hududundan Liege (Liyej) e kadar uzamakta ve sağ cenahı, aşağı yukan Fransa tahkimatile birleşmektedir. Belçika tahkimatı da Fransız tahkimatile ayni prensip dairesinde yapılmaktadır. Yani hududa müvazi, devamlı bir ateş perdesi vücude getirmek üzere tepelerin üstünde bir istihkâmlar silsilesi inşa edilmektedir. Bu istihkâmlar silsilesinin boyu, Fransanın yaptırdığı kadar uzun olmamakla beraber, tahsis edilmiş bulunan 500 mil, yon frank, Fransız tahkimatı gibi mü' him, sağlam ve kuvvetli teslih edilmiş bir müstahkem hat inşasma kâfi gelmiyecektir. Belçika kalelerinin nekadar zamanda yapılacağına gelince, bu, kul lamlacak amele ve malzeme miktarına bağlı bir şeydır. Fransızlar, yerin altın da 20 ilâ 100 metro derinlikte yapılmış olan kendi tahkimat manzumelerini ikmal için, dört uzun sene çalışmışlardır Üçüncü sene zarfında, Fransız tahki • matı az çok işe yarar bir hale gelmişti Tahsisat verileli bir seneden fazla ol duğuna göre, Belçikanın da nihayet bir sene sonra, tahkimatmı az çok ikmal edeceği ümid olunabilir. Fakat, Alman lar, Holanda arazisinden geçmek suretile Maestricht (Maestriht) mmtaka sından Belçika tahkımatının sol yanını çevirebılırler. Belçikalılar arasında, Fransanın yalnız Alman Fransız hududunu tahkim ederek Belçkia Fransız hududunu tahkim etmemek suretile Almanlan Belçikadan geçmeğe tahrik ettiklerini söyliyenler ve Fransanın Belçikayı milyonlar sarfına mecbur etmemek için Belçika Fransa hududunda ayni tah kimatı yapması, yahut ta Belçika tah kimatına yardım etmesi lâzım geldiğini iddia edenler vardır. Bu, Fransaya aleyhtar ve Almanyaya lehtar olan Flamanların fıkrıdir ve haksız da değildir Filvaki, Almanya Büyük Harbde Belçikayı çiğnedise, bunu Belçikaya düşman olduğu için değil, Fransız topraklarına girmesine o zamanki Fran sız tahkimatı mâni olduğu için yap mıştı. Şu halde, Fransa, Belçika Fransız hududunu tahkim etmemekle, Bel çikayı ya milyonlar sarfederek tahki mat yapmak, yahut ta müstakbel bir harbde, tekrar Almanya tarafından çiğnenmek şıklarından birini kabul ıstırarında bırakmaktadır. Belçika, birinci şıkkı kabul etmiş ve Fransanın tahki mat siyaseti yüzünden o da milyonlar sarfetmek mecburiyetinde kalmıştır ve daha da kalacaktır. Şimdi, Almanyanın tsviçreden geçerek Fransa içerisine taarruz etmesi ihtimalini tetkik edelim. Coğrafî bakımdan, İsviçrede kolaylıkla geçilmesi kabil bir tek mmtaka vardır: Schaffouse (Şafhuz) Bâle (Bal) mıntakası. Eğer, istilâ ordusu, Bale geldikten sonra, Cenevreye doğru teveccüh ederîsviçre plâtoları hattını takib etmek mecburiyetinde kalır. Bu takdirde ileriliyeceği yol, hemen hemen bütün im tidadınca. hâkim tepelerin altmdan geçer. Fakat böyle bir hareket, sevkulceyşî bakımdan ancak düşmanın na zari dlkkatini celb için bir aldatmaca taarruzu yapmak, yahut ta Rhöne (Ron) nehri vadisindeki bir müttefik ordular grupuna iltihak etmek maksadile yapılabilir. Buna mukabil düşman Balden doğruca Belfor ve Dijonu he def ittihaz edebilir. Yahut ta Ren va disinden Strasburga doğru inebilir. Fakat istilâ ordusunun ileri yürüyüşü, bu muhtelif hareketlerin hepsinde de kü çük tsviçre ordusunun işe karışmasile pek ziyade müşkülâta uğnyabilir. İsviçrelilerin sakin ve soğukkanlı cesareti malumdur. Isviçreliler, asırlarca müddet, bütün Avrupa memleketlerine meşhur ve mükemmel kıt'alar temin etmişlerdir. İsviçreliler bu meziyetlerini kaybetmemişlerdir. Her Isviçreli" iyi bir nişancıdır. Piyade ateşinin en ehemmiyetli muharebe unsurlarmdan biri ol duğu son Büyük Harbe gelmciye kadar, İsviçre ordusu, her hangi bir düşmanla boy ölçüşebilirdi. Fakat 22 senedenberi harb usulleri çok değişti. İsviçre, 300 » Kadın Şairi: Cenab Muhiddin Kozanoğlu Servetifünun edebiyatı, Divan ede biyatını kökünden çürütüp atamamıştı. Tevfik Fikretin, Cenab Şehabeddinin ve onlara peyk olarak yenilik yolunda yürüyen Faik Âlilerin, Celâl Sahirle rin karşısmda Divan yolunu bırakmıyan ve Divan dilini konuşan şairler de vardı. Bu, gayet tabiî idi. Çünkü edebiyatta teceddüd denilen hareket cezrî değişikliklere istinad etmiyordu. Gerçi yeni şiirlerde Divan ruhu, Divan kokusu ve Divan şekli yoktu. Eski kayidler kırü mıştı; fikirler ve duygular başkalaş mıştı. Mevzular tabiatten, hâdiselerden ve felsefeden almıyordu. Garbin san'at telâkkileri, şöyle böyle, şiirde hâkim oluyordu. Fakat dil, gene çetrefildi. Fikret te, Cenab da peyrevleri de Divan şairlerinin kelimelerini kullanıyorlar dı. Hatta arasıra daha ileri giderek Kamustan, Ahteriden, Ferhenkten ya kası yırtılmamış luğatler derleyip şiirlerinin içine sokuyorlardı. İşte bu va ziyet, Divan şairlerinin tamamile mağlub olmasına engel oluyordu ve Ser vetifünunun karşısında Malumat ta yaşıyabiliyordu. Ben öyle sanıyorum ki 40 yıl evvelki bu edebî durumda eskileri okuyanlar yenileri okuyanlardan daha çoktu. Şimdi «Kadın» adlı bir şiir kitabı bastıran Cenab Muhiddin Kozanoğlu da aşağı yukarı o devirde imzasını tanıtan şaırlerdendır. Gazellerıle ve dü şünce, duygu, tasvir bakımmdan yenilikler taşıyan eski biçim manzumelerile gene yaşında edebiyat âlemine karışan bu zat, Servetifünuncu olmaktan daima uzak kaldı; fakat eskiliğe de bağlanmıyarak 40 yıl evvelki edebiyat cereyanları arasında ne sağ, ne sol olmıyan mutedil bir yol tuttu. Son eseri olan «Kadın» da da onu ayni yolun üzerin de görüyorum. Kadın, 42 manzumeyi ihtiva eden bir eserdir. Bu manzumelerde kullanılan dil, Tanzimat devrinin dilidir. Gazeller, «Gazel Gibi» başlığı altına konulan parçalar, Füzuliye ve bir iki büyük şaire yazılan nazireler istisna edilirse öbür leri Rübabı Şikestede görülen manzu meler biçimindedir. Fakat tasvirler canlıdır, duygular heyecanlıdır. Şiirlerin arasında «Gitgide Afetleşen» gibi ger çekten nefis ve «Gökçe Efe» manzumesi gibi gerçekten ince parçalar vardır. Bununla beraber şair, eskilerin biri cik meziyeti olan «nazım ahengine» arasıra saygısızlık göstermekten çekin memiştir. Meselâ: «Gezdi avare akisler gibi engin denizi» ve «Ay bulutlandı kahırdan, o da sarhoş bu gece» gibİJnıgralar gözüme ilişti. Halbuki aruz vez~nini kullanan ve aruz ahengini yaşat mak istiyen bir şair, hele Muhiddin Kozanoğlu gibi muktedir de olunca, sa kini tahrik nakisesinden kalemini mutlaka münezzeh tutmak icab eder. Böyle şeyler, vezni Hüdaya emanet edılen, eserlere yakışır! «Uyutmuyor» başlıklı manzumedeki: «Zalim maraz, belâlı maraz, biaman maraz» mısraı da bana mariz göründü. Eskiler maraz yerinde derd kullanırdı ve bu kullanış şiir diline daha yakışırdı. Sonra bir yerde «Kahroldu, usanc ol du, çekilmez keder oldu» mısraı var. «Tensik» denilen ve irtikaî, inhitatî di ye iki şekle ayrılan san'ata göre burada keder başa geçmek lâzım gelirdi. Ma dem ki eski edebiyatın birçok zaruret leri bu şiirlerde gözönüne alınmıştır. Bu noktalara da dikkat edilmek ge rektir. Şair bir manzumesine Süleyman Nazifin şu meşhur beytini koymuş: Serim balinü pisterde huzur ümmid eder sanma Firaşı bikesimde buyt zülfün daima ağlar Fakat pisteri, püster ve firaşı, feraş yazmış. Aceb esbabı nedir? Eserdeki nazirelerin asıllanndan geri kaldığını da kaydettikten sonra «Ka dm» ın «yeni ağza eski tad» diye oku nabileceğini söyliyebilirim. Eseri alacak olanlar verdikleri paraya her halde acımıyacaklardır. [Not: (Kadın) ı Muallim Ahmed Halid basmıştır. Bu münasebetle «Okul ve Öğretmen» mecmuasırun bu gayretli kitabcı hakkında yazdığı uzun bendi hatırladım. Mecmua, Mülkiye mekte binden çıktıktan ve bir müddet mual limlik ettikten sonra ömrünü yurdun irfanına hizmetkâr yapan Ahmed Hali din yirmi beşinci hizmet yıh münase betile pek haklı sitayişler sıralıyor. Âli tahsil vesıkasını devlet hazinesi üzerine çekilmiş bir açık bono saymak ve mutlaka o hazinenin yardımile ge çinmek zihniyetini taşımıyan münev verlerin bellibaşlılarından biri olan Ahmed Halidi, Okul ve öğretmen mecmuası gibi, biz de takdir ve tebrik ederiz.] larile bir arada göstermektedir. Kazaların öniine geçmek s a d e c e halkımızın tayakkuzuna kaldise!! Tramvaylardan mes'ul memurlar, polis, jandarma atlarsa bunları goren halk neye atlamasın? Belçika tahkimatı Flamanların fikri ' K K , B K 200,000 kişisi muvazzaf ordu ile birinci ve ikinci ihtyatı teşkil eder. 60.00 kişisi de eski müstahfazlar ayarındadır ve mütebakisi de yardımcı hizmetlerde kullanılır. İsviçre erkânıharbiyesi, kendi piya desinin üstünlüğüne fazla bel bağla makla belki de hata etmiştir. İsviçre piyadesinin, dünyanın en iyi piyade lerinden biri olduğu şüphesizse de nü mune olarak zikredilen bir kuvvetin teşkilât ve teçhizatını değiştirmemekte ısrar etmek doğru değildir. Bununla beraber, son zamanlarda, İsviçre Millî Müdafaa Nezaretı, 100 milyon İsviçre franklık tahsisat verilmesini istemiştir. Bu para münhasıran, kı taatın otomatık silâhlar, makinelitüfekler ve sahra toplarile teçhizine tahsis edilecektir. Fakat, tahkimat, tank, hatta motörlü süvari kıt'aları ve kuvvetli bir ağır topçu yapmak için bir tasavvur yoktur. Bugünkü silâh ve teçhizatile İsviçre ordusu, kat'î bir müdafaada kalmak şartile ciddî bir piyade muharebesine dayanabılir, o kadar. Bu takdirde, İsviçrelilerin ana müdafaa hattı, ağlebi ihtimal, Balin cenubundan Oltene ve Zürih gölünün şimaline giden hat olacaktır. Fransanmkine müşabih bir tahkimat manzumesinin yokluğu yüzünden, en akıllıca hareket, bu müdafaa hattına ekilmektir; fakat unutmamak lâ zımdır ki bu çekilme, Alman ordulan nın Fransaya doğru geçmesine müsa ade edecek ve İsviçre topraklarının bir kısmım Almanlara çiğnetecektir. Şimal denizinden Isviçreye kadar Almanyadan Holanda, Belçika, Fransa ve Isviçreye giden istilâ yollarını gösterir harita bin kişiyi silâh altına alabilir. Bunların Bugünkü vaziyet Bütün yazdıklarımızı toplarsak umumî vaziyet şöyle tebarüz eder: Fransa ile bir harb vukuunda, Alman ordularmın kolayca tecemmüü, ancak aşağı Rhin (Ren) in sol kıyısında, Mo selle (Mozel) ve Ren nehirlerinin bir leştiği yerde Alzas hududunda veya Baviyera plâtosunda kabildir. Hali hazırda, asıl Fransız Alman hududu Alman ordusuna sımsıkı kapalıdır; fakat Belçika hududu kısmen, Holanda ve îsviçre hududları ise kâmilen açıktır. Bir seneye kadar Belçika hududu da kâmilen kapanarak yalnız Ho landanın cenubî Limburg arazisi Belçika ve Fransaya doğru, kolay bir geçid teşkil edecektir. Dığer taraftan, o vakte kadar, İsviçre ordusu da, haylıca tes lıh ve teçhiz edilmiş ve Cenevreye doğru saldıracak bir istilâ ordusunu dur durabilecek bir vaziyete girmiş olacaktır. Fakat gene Bal mmtakasını müda faa edemiyecektir. Böyleoe, Fransız arazisi. bugünkü tah kimata rağmen, şu noktalardan taarruza açıktır: 1 Şimal mmtakasında: Şimal de nizile Möz nehri arasında: Bu mıntakada Felemenk arazisinde hiç tahkimat yoktur. Buradan Belçika ve ondan sonra Limburgun cenubundan geçecek bir istilâ ordusunun taarruzuna açıktır. 2 Burgonya ve cenubî Alzas mm takasında: Gayrikâfi surette tahkim edilmiş olan bu mıntaka da bir Alman taarruzuna müsaiddir. SON îspir ve Tokadda sevindirilen çocuklar Isviçreden taarruz Yukarıda tspirde, asağıda Tokadda sevindirilen yavrular Erzurum (Hususî) Buraya tâbi kazalardan İspir bütün kazaların en gü zeli, fakat en fakiridir. Yüksek dağ silsilelerile çevrilen ve hakikî bir dağ memleketi olan kaza ancak Çoruh suyunun açtığı iki büyük vadi ile canlanmıştır. Bu vadilerde üzüm, prinç ve zeytin de dahü olmak üzere her şey yetişir. Kazanın umum nüfusu 42 bindir. îki vadi bu kadar nüfusa dar geldiğinden îspirlilerden birçokları çalışmak üzere hicret ederler. Bu yüzden memleketin her tarafında îspirlilere tesadüf etmek mümkündür. Birkaç senedenberi etrafta yapılan yollar buraya vanrlarsa kasabanın Rize ve Bayburdla münakalesi temin edilmiş bulunacaktır. Kasabada olgun bir maarif hayatı vardır. Fakirlerin de okumağa heves lerini artırmak için her sene olduğu gibi bu sene de 25 fakir çocuk tepeden tır nağa kadar giydirümişlerdir. Yukarıki resim, sevindirilen bu yavrulan hoc« Tokadda Tokad (Hususî) Gazi Osman Paşa mektebinde bu sene 40 fakir çocuğa diğer zengin talebe velilerinin yardımı ve Başmuallim Fahri Alpayla arkadaşlarının himmet ve gayretlerile öğle yemeği verilmektedir. Bu yavrulara ayrıca elbise, ayakkabı, defter, kalem ve kitab da verilmiştir. Yukarıki resim fakir yavruları öğle yemeğinde masa başından göstermek tedir. Bundan evevlki maruzatımda hulâsa olarak demiştim ki: Bizde otomobil, otobüs ve kamyon gibi ray üzerinde yürünmiyen nakliye vasıtaları şehre nisbet le o kadar azdır ki bunlardan dolayı vukua gelen kazalann büyük bir kısmım bertaraf etmek için seyrüsefer kanun ve nizamlarını anlayışlı ve enerjik bir tarzda tatbik etmek kâfidir. Fakat ray üzerinde yürüdüğü için dar yollarımızda diğer bütün vasıtalara engel olan tramvay derdine çare nedir? Yollanmızı bu gidişle çabuk genişlete miyeceğimizi ve diğerlerine nisbetle şehrimizde yegâne ve muntazam kara nakliye vasıtası olan tramvaylarımız dan vazgeçemiyeceğimizi herkes bilir. Buna rağmen bu derde bir dereceye kadar olsun çaresaz olacak başka ted" birler alınamaz mı? Son tramvay faci asındanberi haftalar geçtiği halde ge ne her şey «eski tas, eski hamam» şek line doğru gidiyor gibi halkta bir merak ve telâş vardır. Halkm bu endişesini de pek haklı bulmamak kabil değildir. Halbuki tramvay meselesinin nasıl bir derd olduğunu Şirketler Başmüfettişi Bay İbrahimin birkaç gün evvel gazetelerde (Cumhuriyet 11/3/936) çı kan beyanatı veciz bir hulâsa şeklinde göstermektedir. Aynen şöyle diyorlar: c"Son bir buçuk sene içinde münfeneticesinde 500 Irişi kazaya uğramış ve sakat kalmıştır. Bu nevi kazaların önüne geçmek için tedbirler alıyoruz. Fakat bu tedbirlerden ziyade halkın dikkat etmesi lâzımdır.> İşte halkın aradığı budur. Tehlike açıkça gözönüne konmalıdır ki elektrik muhavveleleri üzerindeki ölüm işareti gibi mütemadiyen gözümüze çarpsın. Bir buçuk senede 300, bir senede 200, altı ayda 100, üç ayda 50, bir ayda 17, yani her iki günde bir kaza. Şimdi görüyoruz ve anlıyoruz ki bir kaç kişinin ölümile neticelenen son tramvay faciaları gibi felâketler müs tesna olmak üzere her iki günde bir içimizden birisinin kazaya uğraması, kolsuz, bacaksız, burunsuz veya kör ola rak sakat kalması ihtimali vardır. Şehrimiz nakliye vasıtaları adedine ve süratine göre ben bunların büyük bir kısmım boş ve sebebsiz diye addeyle rim. Gene görüyor ve anlıyoruz ki bu kazalara karşı bir takım tedbirler alma cakmış. Fakat tedbirlere güvenmek tense, halkın <dikkat etmesi» daha doğru imiş. Halk nasıl ve nereye dikkat etsin? Sabrını tüketen bir intizardan sonra önüne gelen tramvaya binebilmek için hücum ederken mi? Sıra beklemek için konmuş bir kaide, bir intizam mı var? Kendi terbiyesi ve nezaketi icabı olarak zorbaların binmesini beklerse kendisine hic sıra gelmiyeceğini bildiği için ister istemez mücadeleye girişmek mecburiyetini duyuyor. İnerken mi dikkat etsin? Zaten at hyacağı zaman civarda polisin olup olmadığına iyice dikkat ediyor. Atlamasın da ne yapsın? Kondoktör, kontrolör, müfettiş atlıyor, polis atlıyor, jandarma atlıyor. Atlı^an atlıyana! Atlıyanları yakalamağa ve cezalan dırmağa memur polislerin nasıl atladığım gören halkın bunları taklid etmeğe kalkışması kadar tabiî bir şey var mı? Atlamasını bilmiyenlerin bu sırada düşüp sakatlanmaa da pek tabiî değil midir? Halkm atlamak ve tramvaya asılmak gibi tehlıkeli hareketlere niçin ve nerede yapmağa kalkıştığı tetkik edilirse «dikkat ediniz» tedbirile bunun önüne geçilemiyeceği kolayca anlaşılır. Tak sim Şişli ve Beşiktaş Ortaköy gibi tramvaylarm nisbeten süratli gidebil diği yollarda atlıyanlara pek tesadüf edilmiyor. Sürat büyüklere değil, ço cuklara bile tehlikeyi hatırlatmağa kâfi geldiği için buralarda tramvay arka sına asılanlar da pek göze çarpmıyor. Sirkeci, Eminönü, Köprü, Karaköy, Galatasaray gibi yerlerde ise atlamak adeta bir ihtiyac halini alıyor. Köprüden ta Altıncıdaire yokuşu dibine gelinciye kadar bir tek istasyon yok. Buralarda tstanbul tramvaylarında inip binme fe cayiinden: Halk dalgaya kapdaral tramvaya giriyor ve gene b'ylece çıkıyor! bir bavv&ya veya bir mağazya uğramak mecburiyetinde iseniz tramvayın yaya adam süratile gitmesinden hele bir polis te yoksa istifade edip atlamazsımz da ne yaparsımz? Sirkeciden Taksime kadar, bilhassa sabah ve akşam kalabalık zamanlarda her hangi istasyonda inebilmek oldukça müşkül bir meseledir. Sizin inmek istediğiniz istasyonda tramvaya binmek için bekliyen halk hücumunu yarmak lâzımdır. Bu insan dalgasile uğraşmaktansa tramvayın istasyona yakın ya vaşladığı bir sırada atlamağı daha kestirme bir çare bulursunuz. Uzaklara gitmeğe ne lüzum! Şişhane karakolundaki son tramvay faciası sırasında atlıyabilenler içinde ölüm neticesinden kurtulmuş olanlar da bulun duğu meydanda iken buralarda atlıyabilmek ümidile tramvay kapısına yakın durmağa gayret etmemiz pek tabiî bir müdafaai nefis hareketi sayılmaz mı? Elinde kalan bu tek kurtuluş çaresinden de halkı mahrum etmek için tramvay kapılarının sıkı sıkı kilidlenmesi bile düşunülmüş te bugüne kadar haberimiz yoktu. Haniya üstünde 40 kişilik diye yazılı vagonlar görürsünüz. On ların içine insan yerine başka canlılar yükletildiği zaman kapılarım kilidler ler. Ga^jJbi4.Jbpna benzer bir usul mev zuu bahsolmuş. Fakat bir kaza sırasmda 40 50 kurban birden vermemek için insaf edilmiş ve bu esash tedbirden de vazgeçilmiş. Başmüfettiş Bay İbrahime göre bü • tün bu tedbir ve tecrübeler «halkm müsamaha ve lâkaydisi yüzünden iyi netice vermemiştir.» Bundan dolayı da «geri kalan tedbir halka düşüyor. Halka düşen vazife tramvaylara karşı müm kün olduğu kadar basiretkâr olmaktır» diyorlar. Görüyorsunuz ki îstanbulun başm daki şu nakliye ve tramvay derdlerinin. bütün «mes'uliyet» i halka yükleniyor. Bu derde istediği tedbiri alması da halka bırakılıyqr. Halkın elinde icra Tcuvveti olmadığı için vazifesi de tayin ediliyor, «Tram vaylara karşı basiretkâr olunuz» deni liyor. Halk tramvaylara karşı nasıl basiretkâr olsun? Uzaktan seyrine mi baksın? Yoksa evinin penceresinden, ma ğazasınm kapısından başını çıkararak tramvaya binmek istiyenlere, aman gözünü aç, ısırır...» diye mi bağırsm? Eğer bütün bu derldere ve kazalara karşı tedbir düşünmesi ve alması hal ka bırakılmışsa, İstanbul hallanın ilti ca edeceği Belediyeden başka yeri yok tur. Bu derlderin halli için halkın hü kumetten, Belediyeden, Tramvay şir ketinden neler beklediğini mümessili miz sıfatile Belediyemize arzetmek is tiyorum. Bunları kısa birer rapor şeklinde takdim etmekliğime müsaade edimesini rica ederim. Raporlarımın okunup o * kunmaması, nazari dikkate almıp alınmaması şüphesiz ki size aid bir mese • ledir. V. BlRSON Gülhane müsamereleri Gülhane seririyatı 936 senesi dokuzuncu tıbbî müsameresi Gülhane seririyatında yapılmıştır. Müsamerede: Profesör doktor Abdülkadir Noyan tarafından (Guddei nekfiye kanatını tıkayan bir taş vak'ası), profesör Dr. Murad Cankat tarafından (Ameliyatla iyi edilmiş bir şevkiakab vak'ası), bevliye başasistanı Dr. Fuad tarafmdan bir kilye kisti idatiki vak'ası), cildiye şu • besi fahrî asistanı Dr. Necdet Tosun tarafından (hususiyet gösteren iki şark çıbam vak'ası), bevliye asistanı Dr. Sadeddin tarafından (bir ren polikistik vak'ası) gösterilmiştir. Vak'alar hak kmda faydalı münakaşalar yapılmış, münakaşalara, profesör Dr. Abdülkadir Noyan, Fuad Kâmi, Mim Kemal Öke, Sani Yaver, Murad Cankat, Bürhaneddin Tugan, Bürhan Urus ve Dr. Nejad Mustafa iştirak etmişlerdir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle