Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 Birincikâmın 1936 CUMHURİYEV Simplon ekspresinde gümrük muamelesi Ecnebiler, memurlarımızm fevkalâde nazik hareketlerinden çok memnun Tam uykuya dalmak üzere iken kom cüsü önünde kondüktör durdu. Kapı apartımanm kapısı vuruldu. Kondüktörün çıldı, içeride yaşlıca bir kadın ayakta duarkasından açık renkte resmî ceket ve ruyor, önünde takriben on yaşmda bir kız çocuğunun saçlannı tanyordu. kasket giymiş bir zat göründü: Türk gümrüğü «Douane turquie» Memur bir büyük çanta, bir küçük dedi. çanta bir de torbalardan birini açtırdı. Kondüktör bir saat evvel Çerkeskö Hiçbir şey yok. yü istasyonundan bindiğimi söyleyince, Üçüncü vagonda ancak iki yolcu vargayet nazikâne: dı. İngilizce konuşan bir zat yastıktan Affedersiniz, rahatsız ettim. Ec • başını bile kaldırmağa lüzum görmeden nebi memleketten gelmiyorsunuz. Güm sorulan suallere cevab verdi. Topu topu rük muamelesine tâbi değilsiniz. ufak iki valizi vardı. Ikisi de açık duruDiyerek ve beni selâmlıyarak gitti. yordu. * * * Memur kompartımandan çıkarken înBirdenbîre aklıma geldi. Son senelerde giliz kondüktöre saatin kaç olduğunu sorSimplon ekspresi yolcularını hudud güm du. Kendimi göstermeden uzaktan kulak rüğümüz demek olan Uzunköprüde ge misafiri oldum. Saat yedi olduğunu ve ceyansından sonra rahatsız etmemek için yarım saat sonra îstanbula vanlacağını gümrük muamelesi sabah saat altıdan anlayınca kızdı: sonra trende yapılıyor. Koca bir devlet idaresi yolculann Birkaç ay evvel, Galata yolcu salonun mümkün derecede rahatsız edilmemesi da, gelen yolculara tatbik edilen çabuk, için elinden gelen kolaylığı gösteriyor da nazik ve dürüst gümrük muamelelerini Şimendifer idaresi şu treni bir saat olsun görmüş ve bu bakımdan yabancılar üze geciktirmeği düşünmüyor. Sabah karanrinde ne güzel bir tesir yaptığımızı mü Iığında îstanbula varıp ne yapacağız? şahede etmiştim. İşte bunu karadan kapı Sanki beynelmilel servis yapan bir taymız demek olan bu trende de görmek fır yareye, bir trene veya vapura mı yeti sah var. Zaten soyunmadan, şöyle uzan şeceğiz?... mıştım. Kalkarak dışan çıktım. * * * * * * Halbuki yolcu işin iç yuzünü bilmi Gümrük memurunu benimkinden üç dört kompartıman ilerideki bır kompar yor. Şimendifer idaresi ekspresin restoran vagonunu ağır bulduğu için ve yahud tıman kapısında, Alman olduğunu zan Wagons Lits şirketi ile uyuşamadığı için nettiğim bir yolcu ile konuşurken bul • trene bağlamıyor ve çekmiyor. Vagon dum. Evvelâ türkçc, sonra fransızca sogece Bulgar hududunda kalıyor. Bu vür" ruyor: ziyette restoransız ekspresin yolcularını, Gümrüğe tâbi eşyanız var mı? sabah kahvaltısı zamanı gelmeden SirkeYatakhk pijamaisle ayakta duran yol ciye yetiştirmeğe çalışması pek tabiî cu bir taraftan yüzüne traş kremi sürer değil mi? ken «yok» cevabını veriyor. * * * Gümrük memuru «müsaade eder mi Trenden otomobile doğru yürürken siniz?» diyerek bir adım içeriye ilerledi. düşünüyordum: Raflara ve kompartımanın her tarafına Dışandan memleketimize giren yolcutecrübeli bir göz gczdirdi. Çantalardan lan azamî derecede iyi bir şekilde kar bırisini göstererek: şılmak için Gümrük idaremizde yeni bir Lutfen şunu açar mısınız? dedi. zihniyet, yeni bir ruh var. Bu kıymetli * * * memurumuz bu yeni zihniyete canlı bir Onlar birlikte çantayı muayene eder • misal. Diğer bütün gümrük işlerimiz bu ken ben gümrük memurumuzu tf tkik edi zihniyetle idare ediliyorsa yalnız bu yordum. Orta boylu, aldanmıyorsam 35 cihet Cumhuriyet idaresi namına ne bü 40 arasında, yüzü güzelce tıraş edilmiş, yük bir inkılâbdır. Bundan dolayı Gümüstü başı çok temiz, kasketi gayet uygun rük idaremizi tebrik etmemek kabil mive yakışıklı bir tarzda hafifçe sağa doğru dir? eğrilmiş, vakur ve sempatik bir zat. V. BIRSON Çanta muayenesi bitti. Gümrüğe tâbi bır şey çıkmadı. Memur arkasında du ran kondüktöre dönerek yolcunun pasa Zaharofun akrabaları galiba portunu aldı. Uzerindeki para miktannı hiçbir şey alamıyacaklar sorarak yolcunun dediklerini pasaporta Bazil Zaharofun en yakın akrabası kaydetti. Birdenbire askervari bir tavır olduklarını iddia eden iki ihtiyar hemalarak, elini kasketine doğru kaldırdı. şiçeden Madam Melpomesi dün kendiYolcuya «mersi» diyerek dışan çıktı. sile görüşen bir muharririmize şunlan *** söylemiştir: < Ben Yunan tebaası olduğum için Memur bu kompartımandan koridora Yunan konsolosuna giderek bizim ih çıkarken kapının yanmda beni gördü. tiyar ve fakir olduğumuzu, bu işle uğMütebessim fakat devlet otoritesini ifade raşmağa vaktimiz olmadığını söyledim, eden bir sesle: ve Yunan hükumetinin bu işi takib et Bir emriniz mi var? dedi. mesini rica ettim. Kendımi tanıttım. Maksadımı söyle Bazil Zaharofun vasiyetnamesi vefadim: tından ancak kırk gün sonra açılabile Bir mahzur yoksa bir müşahid sıfa ceği cihetle bu kırk günün geçmesini tile şöyle uzaktan yapılan muayeneleri bekliyoruz. Bize dargın olduğu için hiç görmek ve yolcuların duygulannı dinle bir şey bırakmadığını söylüyorlar. Fa kat asıl vaziyet vasiyetnamenin açıl mek isterdim... dedim. masmdan sonra anlaşılacaktır. Müsaade etti. Ben de muavin gibi a r Sefarethane, Yunan hükumetinin bu kasından yürüdüm. Alman yolcunun işle alâkadar olacağını ve işi takib edekompartımanından uzaklaşırken almanca ceğini söyledi. Kardeşim Aleko sağ ol«Wunderbar» yani «çok mükemmel» saydı, o bu işi takib ederdi. Bizim ih sözlerini işittim. tiyarlığımız, kadın oluşumuz, fakirliğiKondüktör önde gidiyor. Kompartı • miz bu işin arkası sıra koşmağa müsaid man kapılannı açıp memura gösteriyor. değildir. Yunan hükumetinin yapacağı Üç boş kompartımandan sonra dördün teşebbüsü bekliyorum.» İzmirimize dair Yunan gazetelerînin yanlış iddiaları Istatistik Umumî Müdürlüğü de cevab veriyor Gazetenizin 22 birincikânun tarihli nüshasmda (Hem Nalına Hem Mıhına) sütununda bir Yunan gazetesinin İzmir şehri hakkmda neşreylediği yanlış malumat üzerine dairemizin alâkası cel bedilmektedir. Bu hususta aşağıdaki izahatı arzeyliyorum: 1 Nüfus: A 1927 sayımmda Izmir şehrinin nüfusu (153,928) di. 1935 sayımı neticesinde (170,959) nüfusu bulunmuştur. Yani şehrin nüfusu (8) senede (binde 110) nisbetinde artmıştır. Bu nisbet senevî (binde 14) e tekabül eder ki şehir nüfusları için bu kadar bir artış çok şayanı memnuniyettir. B ölüm adedi muhtelif senelerde şöyledir: Seneler Ölüm adedi 1931 3919 1932 3631 1933 3524 1934 3710 1935 3509 Bu rakamlara göre vefiyat adedi nü fusun artmasına rağmen yalnız bir sene hariç olmak üzere mütemadiyen azalmıştır. Ayni zamanda 1935 vefiyatı o seneki nüfusa nisbet edilirse (binde 20) vefiyat çıkar ki bu miktar yüksek olmadığı gibi İzmirin bir çok hastaneleri bulunmak sebebile İzmirin haricinden gelmiş olan bir kısım nüfusun vefiyatını da ihtiva etmektedir. Bu itibarla şehrin hakikî ölüm haddi (20) den aşağı ol mak lâzımdır. C Doğumlara gelince, bu hususta hiçbir makamda ihticaca yarar malu mat henüz mevcud değildir. Bu sebeble iddia edilen rakamlara kıymet vermeğe imkân yoktur. Ayni zamanda şehrin sayımlarla tahakkuk eden artış haddi doğumların bu kadar az olmasına il men imkân vermez. 2 Belediye varidatı: îzmir şehri Belediyesinin varidatı ekser seneler bir milyonu çok mütecaviz bulunmaktadır. 1934 varidatı (1,293,071) liradır. 1935 tahsilât hesabları henüz elimizde olmamakla beraber söylendiği kadar az olmasını varid görmüyorum. Umumî Müdür vekili Hataylıların millî marsı Şehrîmizde teşekkül eden Hatay Erginlik Cemiyeti yarın saat 14 te Eminönündeki ce mîyet binasında bayrak çekme merasimi yapacak ve faaliyete geçecektir. Hataylılar için bir millî marş hazırlanmıştır. Ay nen neşrediyoruz: Biz cihana ün verdik, tarihlere şctn saldık Zafer semalarında bir kartal gibi kaldık Bir inkılâb çtkardık çelik irademizden Bir yılan gibi sindi kara irtica bizden Yepyeni bir hız aldık Atatürkîin sesinden Yurdumuz kurtulacak düşmamn çizmesinden Mezhebimiz Kamalist, biz asri Hatalartz «Tarihten önce vardık, tarihten sonra vartz» Sünni, Şii yerine Kamâlizme taparız «Tarihten önce vardık, tarihten sonra vartz» Yepyeni bir hız aldık Atatürkün sesinden Davamız kurtulacak düşmamn hilesinden tçimiz tufan dolu, içimiz ateş dolu Nerde savaşın yolu, nerede kurtuluş yolu? Cepheye koşacağız şimşek gibi bir hızla Suriye sarsılacak şahlanan atımızla Yepyeni bir hız aldık Atatürkün sesinden Yurdumuz kurtulacak düşmamn çizmesinden Davanın öncüsüyüz, Hatay evlâdlarıytz Dört bin yıllık bir ırkın şerefi bizde yaşar ... Atatürkten uğurlu bir emir alınca biz Çelikten bir sed bulur karşısında düşmanlar Yepyeni bir hız aldık Atatürkün sesinden Yurdumuz kurtulacak düşmamn çizmesinden Yazan: Hataylt Ahmed Falk TÜRKMEN Noel 5 sâ ümmeti için kiliseler yılda yetmiş II büyük gün ayırmışlar ve o günlere dinî mahiyet vermişlerdir. Fakat yetmiş sayılı günün en önemlisi Noel diye anılageleni olup bu da İsânın doğduğu gündür. Hıristiyanlığın müessisi sayılan Cenabı İsâ, sonradan yürütülen ve tesbit olunan bu hesaba göre kânunuevvel ayının yirmi beşinci günü doğmuştur. Bütün medenî âlemde kabul ediimiş olan takvimin başlangıcına da işaret ceşkil eden bu tarihin nasıl tevsik edildiği pek belli değildir. Lâkin dört muteber İncil sahiblerinin bu bahiste sakit kaldıklari muhakkaktır. Hatta onlardan biri St Marc, İsânın doğuşu hâdisesine kendi kitabmda temas bile etmemiş olup diğer üç İncil muharrirlerinin ifadeleri ise şu biçimdedir: Mathieunün: «Mesih'in doğuşu bu minval üzere oldu: Validesi Meryem Yusuf a nişanh iken içtimalarından evvel Ruhulkudüsten hamile kaldı. Yusuf onu rüsva etmek istemedi, gizlice boşamayı tasarladı, fakat düşünde görünen bir melek: «Meryemi kabul etmekten çekinme. O, Ruhulkudüsten hâmildir, doğuracağı çocuk kavmini günahlardan kurtaracaktır» dedi. Yusuf bu emre imtisalle Meryemi boşamaktan vazgeçti ve doğan çocuğa îsâ adını verdi. Gaziantebin kurtuluşu dün tes'id edildi [Baştarafı 1 inci sahifede] riyeyi bir su gibi işgal ettikten sonra cenub vilâyetlerimize gelince duralamağa mecbur kaldıklarını; buralarda esaret bilmiyen bir milletle karşılaştıklannı; An teb halkının nasıl silâha sarıldıklannı; savaşm bir kahramanlık harikası derecesine nasıl çıktığını anlatmıştır. Bundan sonra da Gazi Antebde şehid düşen kahramanların hatırasını taziz maksaJiIe bir dakika ayağa kalkılmış ye sükut e milmiştir. Daha sonra Hüseyin Remzi Tavşancıl da bir nutuk söylemiş, Gazi Anteb muharebelerine aid hahralarını anlata rak Atatürk, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönünün bu muharebeler münasebelile söyledikleri büyük sözlere işaret etmiş tir. Daha sonra muhtelif hatibler de soz almış; bunlar da bu tarihî muharebeye aid elemli ve fakat sanlı birçok hatıra lardan bahsetmişlerdir. Bu arada doktor Fahri Can; Gazi Anteb muharebesinde Türkün gösterdiği yüksek hamasete te mas ettiği sırada şöyle bir hikâye anlat mıştır: « Mısırda bir Menşiye kalesi var miş. Bu kalenin her bürcünde bir aslan yatarmış. Zamanla aslanlar birer birer ölmüs; yalnız bir tek ihtiyar aslan kal mış. Bir gün bir prens köpeklerile, ho paylarile kaleyi gezerken kalenin bekçisi olan bu ihtiyar aslanı görmüş. Aslanın tevazuundan istifade ederek köpekleri nin kahramanlığmı seyretmek istemiş ve bunlan aslanın üzerine saldırmış. Aclan köpeklerin hücumlanna evvelâ hiç ehemmiyet vermemiş. Fakat taarruzun tahammül edilmez bir hal aldığmı görünce bir pençe ile köpekleri yere sermiş. İşte ar kadaşlar Türkün vaziyeti; bu aslanın vaziyetidir.» Gelecek sene Gazi Antebin kurtuluş yıldönümile birlikte «Hatay» ın kurtuluşunun yıldönümünün de kutlulanması temennisi izhar edilmiş; Konservatuar mezunlarının verdikleri konserle merasime nihayet verilmiştir. Gazi Ayıntablı gencler gece de Parkosonra, ateşin' rüzgân yüzlerini ısıth. Geniş bir kordondan içeri girmeğe cesaret edemiyen halk, üstüste sokulup, itişerek alevin saçaklarda yaptığı korkunc oyunları seyrediyorlar. Çıplak omuzlarına bir hırka atıp takunyelerile sokağa fırlıyan gene kadın lar, kalabalığın arasında ateşi görmek bahanesile delikanlıları gözetliyorlar. Vakit vakit doymuş ve yorulmuş gibi alçalan alev, yeniden horultuyla yükselip dilini saçaklara uzatıyor, çürümüş eski direkler çatırdıyarak yıkılıyor. Ateşin or tasında henüz daha tutuşmamış damlar üstünde yardıma koşan âciz kovalarla yeis içinde (aslanlara atılan esirler gibi) sıralarını bekliyordu. Birden, rüzgârın yolu değişti. Yangın yukarı mahaiieye doğra çevrildi. O vakte kadar kapılarda ağlaşanlar geniş nefes aldılar. Ve ateşi uzaktan seyredenleri telâş kapladı. Alev, en çok korkulan yakın binalan bir hamîede atlıyarak umulmadık yere sıçramış, üst mahallede yeni bir kol uzanıp gitmeğe başlamıştı. Ortalık öyle boğucu bir dumanla kaplıydı ki, tulumbacılar bi'e bir türlü yaklaşamıyor, damların üstün de uzaktan su veriyordu. Yangının nerede başlayıp nereye u E. Aybar Ege mıntakasındaki tütün tamamen satıldı İzmir (Hususî) Mmtakamızdaki tütün mahsulü tamamen satılmıştır. Son bir milyon kiloluk stok ta hararetli taleb" lerle eriyip gitmiştir. Memurlar merkeze dönmektedirler. SON MEKTUB Yazan: Feridun Osman En halis memleket hikâyeleri Fiatı 40 kuruş Klod Anenin en güzel romanı Ateşin Rus aşkı ve bir ihtiras macerası GENÇ RUS KIZI ARYAN Çevirenler : Fethi Varal ve Feridun Osman St Luc'ün: «Yusuf, Ruhulkudüsten hâmil olan nîşanlısı Meryemle Beytilahme geldi ve telde toplanarak kendi aralannda eğlen' o sıracU Meryemin vakti tamam olduğunmişlerdir. dan ilk oğlunu doğurdu. Bir handa buGazi Ayintabın kurtuluşu lunuyorlardı. Çocuğu yatıracak yer yokAnkarada da kutlulandt tu. Annesi lsâyı kuîldaklayıp ahırdaki Ankara 25 (Telefonla) Gazi A yemliğe yatırdı. yintabın kurtuluşunun yıldönü bugün akEvangeliste diye meşhur olan St şamüzeri Halkevinde yapılan merasimle Jean de Marc gibi doğum bahkutlulandı. Merasime istiklâl marşile baş sine temas ermiyor ve bir takım remzî talandı. Gazi Ayintab meb'usu Asım Ak birler kullanarak bu kanşık meseleyi insoy, Gazi Ayintab müdafaa harikasını celemk istemiyor. müessir bir konferansla anlattı. Hatib AŞu halde Isânm kânunuevvelde ve o yintab tarihinden kısaca bahsettikten sonayın yirmi beşinde doğduğu, yahud Merra müdafaadaki şehametleri birer birer yemin mart ayının yirmi beşinde gebe anlattı. kaldığı ne ile tesbit olunmuştur? Bundan sonra Hukuk fakültesinden Roma kilisesi işte bu büyük meçhulü Ayintablı Esad Ayintab müdafaasından bahsederken Hataylıların bu mücadelede mücessem bir hakikat haline koymak yoAyintablılarla birlikte çalıştıklannı zikret lunu bulmuş ve îsânın yirmi beş kânunutı ve Hataylıların 1 kânunda vermiş olduk evvelde doğduğunu tarihe kabul ettirmişlan iki istiklâl şehidinin ailesine yardım tir. Hayli önemli bir hünerkârlık olan şu için teklifte bulundu. Merasimde Hatay işi başaran, evvelce Hildebrand adını taIılardan bahsedilmesi umumî bir heyecanı şırken Papalık mevkiine geçtikten sonra mucib oldu. Hatayh Reşad söz alarak Yedinci ve Büyük Gregoire diye anılan Hataylılann duygulannı heyecanla an bir papazdır. Alman împaratorlanna karakışta yaya olarak dağlar aştıran ve kttı ve sözlerini şöyle bitirdi: « Başımızda Atatürk, kalbimizde ayağını öptüren bu Papa için Isânm doAnkara, dilimizde istiklâl ve benliğimizde ğum gününü tesbit etmek elbet güç bir Türk kanı varken bizi teessüre sevkede şey değildi. Hele o doğum sırasında Rocek yegâne cihet istiklâlimiz uğrunda öle ma Imparatorluğu namına Kudüste nüfus tahriri yapıldığı malum olduktan sonra?..* memektir.» M. TURHAN TAN Hatayh Bayan Nahide de yazdığı bir şiiri okuyarak alkışlandı. Gazi Ayintaba aid türküler ve kurtu ratla kutlulandı. Cenub hududu üzerin « luş destanı okunduktan sonra Gazi Ayin deki kahraman şehrin, bütün mahrumi tab kurtuluşunun 14 üncü yıldönümünün yetler ve imkânsızlıklar içinde, on bir filmi gösterildi ve Gazi Ayintab manzaraay düşmanla nasıl mardce savaştığı anlalarından projeksiyon yapıldı. Gece de tıldı. O şanlı celâdetten hatıralar yade Ankara radyosunda bir Ayintab gecesi dildi. Bu münasebetle Türk evlâdlanna, yapılmış ve ayni merasim tekrarlanmıştır. istiklâl ve Cumhuriyeti emanet ederken, Atatürke çekilen telgraf tasvir buyurduğunuz elim vaziyeti hatırBu münasebetle Gazi Anteb saylavı lıyan halk, bir gün gene istiklâli müdafaa Ali Kıhc ve Nuri Conker Reisicumhur mecburiyetine düşerlerse, Gazi Anteb Atatürke şu telgrafı çekmişlerdir: müdafaasında olduğu gibi vazifeye atılBüyük Kurlarıcı Atatürk mak için bulunacaklan vaziyetin imkân ANKARA ve şeraitini düşünmiyeceklerini damarla Gazi Anteb kurtuluşunun 15 inci nndaki asil kana güvenerek haykırdılar, yıldönümü, bugün Ankaradaki Gazi ve Türklüğün Büyük Kurtarıcısma, minAntebliler ve Ankara halkı tarafından net ve tazimlerini sunmağa bizi memur Halkevinde salonun istiab edemediği bü ettiler. Ellerinizden öperek arzederiz. yük bir kütle tarafından coşkun tezahü N. Conker A. Kıhc zandığını kimse bilmiyordu. Mahalleyi iki taraftan kuşattığı halde, orta kısmın kurtulduğunu söylüyorlar. Matbaa da tam oradaydı. Yanan evlerin adı geçtikçe, Demir yaklaşarak kulak kabartıyordu. Birkaç kişiden matbaayı sordu. Herkes kendi derdindeydi. Kimse matbaayı bilmiyordu. «Ateş yukarı doğru çıkıyor! Çok şükür ara evler kurtuldu... İtfaiye bir türlü vaktinde yetişemedi. Memur yerinde yokmuş. Ne rezalet!.. Burasmı bırakın, rüzgâr öte tarafa gidiyor!...» diye bağnşanlar, arasıra kalabalığın ara sından ileri atılıp tulumbacılann işine karışanlar görülüyor. Cemal, Demiri ko lundan tutmuş itfaiyenin çevirdiği kordona doğru sürüklüyordu. Fakat o, dumandan boğulmağa başladığı için daha fazla gidemedi. «îmkân yok, ilerliye mem!» diye kaldırımda bir taş üstüne oturdu. Vakit vakit cehennem dili gibi uzanan aleve bakıyordu. Ateş, göğü aydına çevirmişti. Parlak fecirleri andıran kızıl bulutlar dağılıp toplanmasile, yaz günleri Walpurgis tepelerinde doğan güneşi seyre gittikleri anı hatırlatıyor. On da bu zâf içinde, eski zamanların mübhem hislerine dönüşü andıran garib bir hüzün vardı. Etrafında uğultuyu duymuyor gibi, başını göğe kaldırıp gözünün önün < * den parça parça geçen kızıl, lâciverd bulutlara bakıyordu. Cemal Buradan ayrılma! diyerek tulumbacılann arasına kanştı. Patlak bir borudan mendilini ıslatıp yüzünü örterek dümanlar arasından geçti. Ateşin henüz nüfuz etmediği ortadaki adaya ulaşmak istiyordu. Yanıp bitmiş, ıslak kor yığmlan haline gelmiş olan bina iskeletlerinin yanından koşup gidiyordu. Aleve karşı son mukavemet olmak üzere, damından kovalarla su dökülen evlere geldi: Burası kurtulmuş kısımdı. Yokuşa doğru çıkar ken «matbaa yerindedir!» diye düşündü. Fakat burada, birden yol kapanıyordu: Alev yeni bir kavis çizerek, yanık direkleri yolun ortasına devirmişti. Yeri ce henneme çeviren döküntülerden, hele dumandan artık ileri geçilmiyordu. Yan sokaktan yükselmek istedi. Fakat o taraftan çıkamıyacağmı düşünerek döndü: «Yolu kaybettim!» Ates hükmünü yapıp geçtiği için, bu kısımda kimseler görül müyor. «Şu geçidi bir atlasam mutlaka bulurum!» diye söylendi. İki tarafı devrilecek hale gelmiş kıpkızıl direklerle kaplı bir geçidi aşmağa kalktı. (ATkası var) Hadi. Hadi! Sende mükemmel' dörtnala koşuyordu. Az hastalık kuruntusu var. Başka çare yok! Seni sarsmalı, diye omzuna vuruyor. Ve bir gece gezintisi için kolundan tutup kaldırmak istiyordu. Cemal, onu birdenbire bırakarak pencereye koştu. Vakitsiz bir fecir rengi zifirî karanlıkta bütün Yeşil semtini kaplamıştı. Bulutlar kırmızı, dağların sırtı kırmızıydı. Bu renk şehrin üstünü kanlı bir örtü gibi kapladığı zaman sokakta telâşlı koşuşmalar ve sesler başlamıştı. Uzaktan bekçinin tok ve boğuk sesi «yangın var!...» diye karşı sırtlara çarparak gecenin boşluğunda perde perde bütün şehri dolduruyordu. Cemal bu sefer haki katen yerinden fırladı: Matbaa $zmti! dedi. Demirin kolundan tutup çeke rek sokağa çıkardı. Ateşin göründüğü tarafa doğru seğirten tektük adamdan başka sokakta kimseler yoktu. Sedbaşını koşarak geçtiler. Demir soluk soluğa, sürüklenir gibi Cemalin arkasından geliyordu: Yangın matbaa semtindeydi. Karanlığın içinde kızıl bir dil gibi k:vrılan alev, kav halini almış eski binalan yalayıp yutuyordu. Yalınayak bir tulumbacı takımı boş sokaklarda çığlık gibi sesler çıkarıp alevin geldiği tarafa doğru Cumhuriyetln IctimaT romanı: 71 Yazan: Hilmi Ziya Cemal kısaca: Mangalı yakarım diye cevab verdi. Demirin ayni mevzuda durmak istediği anlaşılıyor. Bütün ümidim orada.. Imdadıma yalnız o yetişebilir. Sonra birden aklına gelmiş gibi: " Mahir Efendiye gene gidebilir miyiz? Ne yapacaksın? Kitablara bakacağını vadettı. Biliyor musun, bu işlerden doktor kadaı anlıyor! Ilk görüştüğün zaman pek te memnun kalmamıştın.. Hay, hay! Ne zaman istersen gidelim. Sonra bu monoton mevzudan ve belki de hastalık kuruntusundan onu kurtar mak için sözü değiştirdi: Haberin var mı? Nur, bugün az daha tehlike geçiriyormuş. ( O cevab vermediği için devam etti). Adeta grev gibi "birşey olmuş! Şu sizin tabaklarla kozacılar direktörün odasına hücum etmi^ler.. (O, gene ayni hareketsizlik içinde) Nurun soluk soluğa eve koştuğunu söylüyorlar. Hemen onu bulmalısın!.. (Sükut) Vakıâ geçen gün sözünde durmadı. Fakat kimbilir ne olmuştur! Mutlaka kendisile görüşüp bunu anlamah. Kestirme kısaca: Yapamam!.. diye cevab verdi. Delisin! dedi, sana inanıyor! Seni seviyor!.. Sonra senin için ne düşüneceğini aklmdan geçirmiyor musun? Sevmek yeter mi? Sevdiğini göstermek lâzım. Hayır, yapamam.. Hacı Toran dört tarafından tuzak kuruyor. Bu adamdan nefret ediyorum demedin mi? Bütün bunlara sebeb oğlu değil mi? Kin nedir bilmez misin?.. diye ayakta, adeta bağırarak söylüyordu. Demir gevşek ve yorgun: Ne sevmeğe kuvvetim var, ne kin tutmağa.. İhtırasa bayılırdım. Aklın rehberliğinden nefret ederdim. Şimdi onu düşünmeğe bile korkuyorum..