Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 Evlul 1935 Türk gazetecisi şüpheli bir adam ve casus değildir Türk gazetecileri, hatta ecnebilerin bile girdikleri bazı yerlere girmek hakkını niçin haîz değillerdir? (Bastaraft birinci tahifede) hakkı vardır. Fakat Türk gazetecilerinin Kırklareli kasabasına girmeğe hakları yoktur. Çünkü, oraya varır varmaz, Vay, siz nasıl buraya geldiniz? Diye yakalanır ve bir yere tıkılırlar. Yakalannı güç kurtanrlar. Kendilerine: Bir yanlışlık oldu, denilir. Hangi ve nasıl yanlışlık? Türk gazetecileri bir müstahkem mevkiin herkese yasak olan bir yerine girmiş değillerdir ki yanlışlık olsun. Burada, onların herkesin girip çıktığı bir kasabaya girmek hakkı tanınmamıştır. Ikinci bir hâdise! Türk gazetecileri, bu defa Ankara ve Istanbul gazetecileri, Kayseri pa muklu dokuma fabrikasımn açılma törenine gittikleri zaman, yerli ve ecnebi bazı zevat, Kayserideki tayyare fabrika sını da gezmeğe gittiler. Ondan fazla otomobilin götürdüğü en az 4050 kişı içinde gazeteciler de vardı. Kapının önüne geldikleri vakit, yerli ecnebi, herkes içeri alındı. Gazetecilere yasak, denildi. Fotograflarımızı bırakırız. Askeri esrar olan ve yazılmaması istenilen şey leri yazmayız. Cevabı verildi. Münakaşa yok, olmaz! denildi. Fabrikanın dışandan bir resmini almamıza müsaade var mı> Olmaz! Gazeteciler, içeri giren yerli ve ecnebi zevattan bunların içinde saylav gaze teciler de vardı ayn bir muamele gördüklerine müteessir olarak fabrikanın bulunduğu sahadan çıkıp gittiler. Bu arada fabrikaya giren bazı kimselerden hiçbir lıüviyet vesikası sorulmadığını ve sözlerıne inanıldığını gördüler. îçinde ecnebiler çalışan bir Türk tayyare fabrikası, Türk gazetecilerinin su ratına kapılarını kapadıktan sonra, artık bu fabrikayı, buyurunuz, ziyaret ediniz dıye yalvarsalar bile, görmek istememek onlann hakkı idi. Fabrika mıntakasmdan çıktıktan sonra, çıplak ovada, yerli, ecnebi herkes tarafından görünen ve güneşin altında pınl pırıl yanan fabrikanın uzaktan bile tek resmini almadılar. Madem ki fabrikanın dışından da resmini almak yasakb, onlar bu yasağa bir Türk vatandaşı sıfatile şiddetle riayet ettiler. Fakat Kayseri çarşısında, kırtasiye satan bazı ma ğazalarda, Kayseri tayyare fabrikası nın uzaktan çekilmiş ve civarındaki arazinin ortasında, müessesenin vaziyetini tamamile tesbit eden bir kartpostalın satıldığmı görünce hayret ve teessür için<le kaldılar. , Demek ki bu yasak yalnız Türk gazetecilerine mahsustu; yoksa Kayserinin kâğıdcı dükkânlarına değil!.. Fotograf bahsinin dahası var. Fabrikanın ta içine fotograf makinesi girdiğini gösteren bir vesika da, birkaç gün önce, gazetelerin birinde çıktı. O gazetenin fotografçısı da, öteki arkadaşlan gibi içeri alınmadığına göre, demek ki fabrikanın içine başka fotograf makineleri girmişti. O halde yasak, yalnız Türk gazetecile rine mahsustu; yoksa «fotograf» a değil.. Halbuki bu gibi yasaklar kat'î ve bu raya «fotograf makinesi girmez» şek linde olur. Fürk gazetecileri, Kayseri kasabasında, kendilerinin tayyare fabrikasına alınmadıklarını söyledıkleri zaman, Kayseri halkından bazılan hayret ettiler ve fabrikanın yakın zamana gelinciye kadar, siviller tarafından da ziyaret edıldiğini söylediler. Kırklareli hâdisesinden sonra, Kayseri hâdisesi de gösterdi ki, Türkiyede yerlı sivillerin ve hatta ecnebilerin girdikleri bazı yerlere Türk gazetecisinin gıremıyeceğini düşünen bir zihniyet vardır. Bir Türk vatandaşı sıfatile, kendilerine karşı gösterilen bu haksız emniyetsizlik ten ve itimadsızlıktan dolayı, Türk gazetecilerinin duydukları teessürün ne kadar acı olduğunu tasavvur edebilirsiniz. Gazetecilerin bu teessürü, nihayet, aşağı yukarı, Tophanedeki Ford otomobil fabrikasımn tayyare yapan bir eşinden ibaret olmak lâzımgelen Kayseri Tayyare fabrikasını görmedikleri ne değil; içinde ecnebilerin çalış tığı, yerli ve yabancı birçok kim selerin ziyaret ettiği bir müessesenin kapısında kendilerine: «Size itimadımız yoktur; durun!» denilmiş olmasına müteessirdirler. Yoksa Türk gazetecileri, kapıları herkese kapalı olan devlet esrarının bulunduğu yerlere girmeği akılla rına bile getirmezler ve nitekim de, şim diye kadar, «bize filân müstahkem mevkiin tabyalarını gezdiriniz» gibi bir istekte bulunmamışlar veya «filân fabrikanın imalâtını göstermediniz» yollu »itemler etmemişlerdir. Her fırsatta, bizden ulusal ödevlerde hizmet istiyen ve bazı sırları namusumuza ve yurdseverliğimize tevdi eden bü yüklerimizin, Türk gazetecilerini, izzeti nefislerinin en nazik yerinden yarahyan bu gibi muamelelere tekrar maruz bı rakmamak için icab eden emirleri vereceklerini umarız. Ancak bu umuddur ki kısa bir zamanda tekerrür eden bu hâdiselerden mütevellid acılarımıza merhem olmaktadır. BelkisJe Süleymanm ülkesinde: 1 Mes'ul kim?., Gazetede bir havadis: «Eyübde bir lâstik fabrikasında bir kaza olmuştur. Ali isminde bir işçinin eli makinede ezildiği içn hastaneye nakledilmiştir. Kazalara karşı fabrikada kâfi tertibat alınmadığına dair meydana gelen şikâyetler üzerine müfettişler tahkıkata koyulmuşlardır..» * * * Gazetede ikinci havadis: «Resmî tahkikat fabrika idaresinin kâfi emniyet tertibleri almadığı, ameleyi kontrolsuz vaziyette bıraktığı ve teknik mütehassıslar bulunmadığı tesbit edilmiştir. Ayni zamanda işçilerin, ihtiyaca göre ağır ve tehlikeli vazifelerde çalıştırıldıkları anlaşılmıştır. Resmî incelemeler, 1932 yılındanberi bu müessesede tamam 12 kaza tesbit etmiş ve kazalann tevaîısi yüzünden tahkikatı genişletmeğe lüzum görmüştür.» SfC ^ «p Habeş tarihi Saba Melikesinin Süleymanı ziyaretile başlar Habeş ne demektir? Hıristiyanhkla puta taparlığın halitası Arslan Habeşistanda niçin mukaddestir? Süleymanm tacı ve mühürü Haile Selâsiye nasıl împarator oldu? Yazan: E. Ekrem Talu IBUOUN DEBUJ Hay, mide, hay! D Bir okuyucumdan aldığım mektub: «Üç senelik gazete dosyalan kanştınacak olursa fabrıkadaki bu kazalann adedi pek güzel anlaşılır. Geçen sene Yordan isminde bir elektrikçinin cereyanı kesmeden bir hattı tamire kalkışması yüzünden, elektrikçi muavini olan bir Türk genci feci bir surette ölmüstür. Bu son ak'a üzerine müfettişlerin tahkikatını yazan bir gazete topu topu üç kaza olduğunu, fabrika tesisatının modern olduğunu iddıa edıyor. Eğer fabrika tesisatının TIOdern olması, kazalann önune geçmek için kâfi bir sebeb olsaydı, bu fabrikada hiç bir kaza olmaması, ayni zamanda Ay vansaray ve Yedıkule gibi tesisatı daha az modern fabrikalarda daha çok olması âzım gelirdi. Halbuki bu iki fabrikada hamdolsun hıçbır kaza olmamıştır. Bize öyle geliyor ki, bu kazalann se bebini, biraz da ameleye nezaretle mükellef olanların ıhmalinde aramak gerektir.» * * • Saba Melikesi Belkitin SBleymam tiyareti Japonya ve Çin Tokyo 25 (A.A.) Resmî Japon çevenleri, Tientsin merkez komutaru General Tananın: « Japon ordusu Çin ulusal partisinin rejimini tasfiye etmek ve General ŞangKaiÇeki Çinin kuzey bölgesinden dışarıya atabilmek için bütün nüfuzunu kullanmalıdır.» şeklinde yaptığı rivayet edilen diyevi tefsirden çekinmektedirler. General Tana, ayni zamanda, Nankin hükumetinin kuzey Çinin gelirini kontrol etmekten vazgeçmesi hususunda ayak diremiştir. Ankara trenindc bir ölüm Ankara 25 (Telefonla) Bugün Istanbuldan Ankaraya gelen tren Polatlıdan kalkınca bir ölüm vak'ası olmuş, Idman Cemiyeti Ittifakında da bir vazifesi olan doktor Hadi trende ölmüstür. Milletimizin îleri atılmalarile dolu olan, yaşama kudtet ve hakkını dünyaya tanıtan bir devirde yaşıyoruz Inkîşaflarımızın ölçülmesi için içinde bulunduğumuz, üzerinde ehemmiyetle duracağımız işlerden birisi de muhakkak ki; | Ingilterede bir deniz faciası Londra 25 (A.A.) Bütün gece kara ve denizden yapılan kurtarma teşebbüslerine rağmen, dün kayalıklara çarparak batan «Snegness» adlı geminin tayfaları ölmüşlerdir. 20 İLKTEŞRİN PAZAR GÜNÜ yapılacak olan Genel Nüfus Sayımıdır Başvekâlet tstatistik Vmum Müdürlüğü «Saba Melikesi Belkis, Beni hrailin sonra, Semitik (Samî) dıllerin en önem"lükümdan Süleymanm yakısıkh, zeki, lisi sayılan dili konyşur. Hırstiyan (ortohakim, ve muhteşem bir Emir olduğunu, doks) Habeşler Tigrina dilile mütekeloralara gidip gelen tefarik tecimerlerin limdirler. Edebiyat dili ise geezcedir. den duymuştu... Bir gece, onu düsündt Tevratla Zeburun habeşçe tercümeleri gördü.. Süleyman, mücevherlere müstağ~ bu lehçe iledir. Fakat halk bu dili anlarak, allm lellerinden dokunmuş libasile, maz, *** heybelli Ve ayni zamanda gülec (mütebessim) simasile Belkise ideal bir erkek Habeşistan, dördüncü yüzyılın orta göründü.. larına doğru hıristiyanlığı kabul etrnistir. Saba Melikesi, kalbinden vurulmuşiu.. İskenderiye patrikliğine bağlı, ortodoksCünlerce, haflalarca a}k odu ile yandı... turlar. Cahil ve iptidaî olduklanndan, Nihayet, izzelinefsini yendi, kadmlık gu itikadları koyu bir taassub derecesini de rurunu ayaklan altına aldx, yolun uzun aşarak batıl inacların sınırlarından öteye savaşçıhktır. Bu hassa, ülkenin sarp ve luğunu, meşakkatlerini, her iürlii cefa ve geçmiştir. Adeta, Habeş ülkesinde hıris dağlık oluşundandır. Kartallar ve aslaneziyeti göze alarak, Süleymana giiti.. tiyanlığın da esası olan muvahhidlıkle larla düşüp kalkan Habeş ulusu. bu haySevişiiler.. Belkisin Siileymandan bir puta tabarlık biribirine karışmış gıbidır. vanlardan savaşçılık hususiyetini almışoğlu oldu. Bu şahane bir aşkın mevludu, Bir yandan, Ibrahim, Yakub ve İsanın ardır. îtalyanları 1896 da, Aduvada perişan Afrikanm Doğu bölgesinde Habeı iline Tannsına inanc getiren Habeşler, bir Fabrikalarda amelenin çalışma şartla yerleşti. Ondan üreyen döl Krallar Kra/ı, yandan da, suya, ateşe, ulu ağaclara ve eden împarator İkinci Menelik, bu koca rını, teknik şartları, sıhhi şartları, içtimaî Necaşiler Necaşisi unvanile hâlâ bu ül güneşe tapkı derecesinde itikad ederler. ülkeyi zapt ve rabt altına almağa çok şartlan araştırmada derece derece vazifekeye hâkimdir.l» Peygamber Süleymanla, puta tapan uğraşmış ve hükumetin hüküm ve nüfudar olanlar, derece derece mes'ul olanlar Belkisin torunları, hem ana, hem de ata zunu bir dereceye kadar tesise muvaffak vardır... Bu kontrol vazifesi belediyenin, Habeşistanın, Tana gölündeki kırk bir lannın ayn ayn inanclarına böylece Imustu. sıhhiyenin, iktısad müfettişlerinin ve saadadan birinde kâin, mukaddes Stefanos bağlılık gösterirler! Habeş tahtına ondan sonra çıkan Lic irenindır... Hakikî mes'ulün tayini de manastınnın haznelerinde mahfuz, ceyAraBistan "yarımadâ'sının yakınlığı, yU* Yesunun üç senelık meç'um saltanatt memleketin adliye kuvvetlerine aiddir. lân derisi üzerine el yazması tarihinde, karıda Mısırın komşuluğu bu diyara is (1913 1916) bu eseri yıktı. Ve onun Mes'ulü onlar arayadursunlar... Habeş hükümdarlan sülâlesinin doğması lâmlığı da sokmuştur. Yedi mılyon 1916 da hal'ıni muteakıb, ülkede. aşağı Fakat eli makinede kopan, elektrik ceve üremesi böylece kayıdlıdır. yukarı on yıl kadar süren hercümerc başnin hemen ücte biri islâmdır. Lâkin bu reyanına kapılıp vücudü simsiyah kömür Bu sülâlenin bugünkü son evlâdı Ha din ayrıhğı Habeşistanda her yerden na ladı. Genc naib Ras Tafari (şimdıki imolan insanın istediği yalnız mes'ulün ceile Selâsiyenin, İtalyanın tamaından ve ha az göze görünür. Hıristiyanlar camile parator), kazanmış oldukları imtiyazlazalanması değildir; bu kaza ister bir ihDuçenin hırsından korumak kaygusunda re, müslümanlar kılıselere serbestre gırip nn ellerinden alınmasından ve her türlü mal neticesi olsun, isterse amelenin bir dıkbulunduğu yurd, batı tarafında, îngiliz çıkarlar. Mabedlerin sadece adı başka, değışıklıkten korkan mürteciler zümresile katsizliği veya gafleti yüzünden meydana lerin elinde bulunan yukarı Nil vadısi, fakat hepsi de Beytııllahtır! basa çıkamıyordu. gelsin, bir işin başında, bir fabrika hesagüney tarafında da, göller yaylasile çevRas Tafari münevverdi.. Hüsnüniyst bına işliyen adamın vücudünden kaybetYerli hıristiyan papaziar bu memlekerilmiştir. Hind denizi, Aden körfezj ve sahibi idi. Medeniyete tesne, terakkiye tiği şeye mukabil bir tazminat verılmesitin başında belâdırlar. Ahali tamamile ı r » •ı • K J L ı taraftardı. Fakat ötetaraf împaratoriçedir. Tazminat, vücudünden kopan bir Kızıldeniz kıyılannda bulunan İtalyan, * ... J ı • ıı I onların nufuz ve tesırlerı altında bulunur den aldığı kuvvetle, genc naıbin hamlele • uzva karşı verilen muayyen bir para delar. Habcleri kasden cahil ve iptidaî bir ğildir... Ferdi muattal bir hale getiren Ingılız ve rransız somurgelerı, Habeşıs halde tutan bu adamlar ve bu zehirh te rine karşı koyuyordu. istihsal mekanizmasının, onun hayatını tanı denizden ayırd ederler. Mürtecilerin en büyük destekleri olan sirle nüfuzdur. Mesahası 600,000 murabba kilometsigorta etmesi gerektir. ihtıyar Harbıye Nazırı Hapta Cercisin rodur. Nüfusu, 5 ile 10 milyon arasında SABİHA ZEKERİYYA Habeş bayrağında, armasında, Ad''s 1926 da ölmesile bu durum sonuna erdi. tahmin edilmekte iseolur. 7 milyon ihtımal ki en doğru rakam de, Ras Tafari, fırsattan istifade ederek, Hüsamettin Bozoka Bu ülkeye (Habeş) adını Arab'ar ababadaki ımparatorluk sarayının önün Harbiye Nazırhğını kendine, ordunun vermştir. Habeş, Habeşî, arabcada karı deki anıtın üstünde birer aslan varJır: başlıca yüksek makamlarını da gene hep Teveccühlerinize teşekkür ederim. Yaşık, mahlut demektir. Bu ad, bura ahaii Yehudânm aslanı! Koca ülke bu aslanı, kendi adamlarına tahsis etti. Bunu müte zılarımın hergün girmemesi, münderecatın sinin renklerinden kinayedir. Habeslerın en eski zamanlardanberi kendisine sem akıb, muhtelif zümreler arasında, açıktan fazlalığındandır. Başka hicbir sebeb yoktenleri sütlü çikolata renginden koyu kuz bol edinmistır. Imparatorun sarayjrda, açığa bir çarpışma başladı. (1) Hepsintur. Istediğiniz mevzular, benim her zagunî siyaha kadar, muhtelif renkler arze ilbaylar konaklannda serbest dolasan den daha çok ve daha çabuk kuvvet sevman işlediğim mevzulardır. 5. Z . aslanlar, papazlardan ziyade, halktan der. ketmeğe muktedir olan Ras Tafari az Bedenlerinin teşekkülâtına ve göster saygı görürler. zamanda rakiblerini tepeledi ve 1928 de Bir Yunan tayyaresi kayboldu dikleri tenasübe nazaran beyaz ırka da împarator, başında, Süleymanm tacın Necasi, 1930 da da Haile Selâsiye adı tasır. İradelerinın altına gene Süleymanm Atina 25 (Özel) Cumartesi günü ha yakındırlar. Ekseriya orta boyluduraltında imparator oldu. mührünü basar. Nesebine, kuru bir efsaLarisaya gitmek üzere Tatoy tayyare lar. Sakin ve uysaldırlar. Konuştuklan (Arkası yarm) neye dayanıyor bile olsa, bu derece bağl karargâhındarî uçan yüzbaşı Aplatas dil özeldir. Yalnız bu dil bölgelere göre, Ercümend Ekrem TALU biribirinden az çok farklı lehçelere avrı bir kimse görülmemistir. kaybolmuştur. Bugüne kadar ne uçak (1) 17 ilkteşrın 1930 tarihli Times Bu Hükürjıdarlar Hükümdarının hüktan ne de subaydan bir haber alınama lır. Bu lehçeler 200 tane kadardır. Ahalinin coğu, Amarik denilen ve arabcadan mü altında yaşıyan ulusun özel erdem; gazetesinden. mıştır. gelmemek üzere mi gidiyordu? Aryan hiçbir sual sormağa cesaret edemeden susuyordu. Dakikalar birbirini takib edi yor, genc kızın kalbini ıstırab bürüyordu. îki âşık arasmdaki gereinlik son haddini bulmuştu. Artık hiç birşey kefenle nen bu sükutu bozmağa muktedir değildi ve artık ayrılık ebedî olacaktı. Üçüncü kampana çaldı ve lokomoti fin düdüğü ona cevab verdi. Konstantin tek kelime söylemeden genc kızı öptü, vagon merdivenin en son basamağına çıktı. Tren kendini zorlıyarak yerinden oynadı. Aryan bayılmamak için kendi nefsile mücadele ediyordu. Gözlerini âşıkına kaldırdı. Konstantin onlann yaşlarla dolu olduğunu gördü. Birdenbire, bir eliyle parmaklığa asılarak ona doğru iğildi ve öteki eliyle genc kızın beline sımsıkı sarılıp onu yukarı kaldırdı ve kendine çekti. Sonra kompartımana götürdü. Kapıyı kapadı ve genc kızla beraber sıranın uzenne Aryan cırpındı: Ne yaptın, sen deli misin? Sus, rica ederim sus! VP onu sessiz, ihtiraslı öpücüklere boğdu. ngilterede, bir doktor, özel hastanesine bundan birkaç hafta evvel başvuran 28 yaşlarında bir köylüyü muayene ettikten sonra ameliyata lüzum görüp yatırmış. Hastanm karnında katı bir cisim varmış. Kanserden, yahud ki başka türlü bir urdan şüphelenmişler. Bir de ameliyat etmişler ki, ne görsünler?. Adamcağızın midesinden 218 tane boy boy vida ve eğer çivisi, beş tane çay kaşığı, sekız tane kaşık sapı, üç çatal, bir çakı, bir potm ilikleyici, 37 tane gramofon iğnesi, 45 tane çengel iğne, iki sandık anahtan, iki tane kasab çengeli, 12 halka, bir şilin, altı tane bronz para, bir rövolver fışeği, bir avuc kadar boncukt cam ve porselen kınklan cıkmaz mı? Mideden ziyade çerçi dükkânına benziyen bu midenin sahıbi bana başka bir pisboğazın hikâyesini hatırlattı: Herifin biri bakkal dükkânına git miş. Şöyle, etrafına bir göz gezdirdıkten lonra, pastırma, sucuk, peynir, ceviziçi, fıstık, üzüm, çevris yağı, zeytin, hasılı ne gördıse, sabuna varıncıya kadar, hepsinden onar, yirmiser parahk almış, yemiş. Bunu havretle seyreden bakkal, so • nunda kendıni tutamayıp ta, Hay, mide, hay!. Diye haykırınca, pisboğaz: Aman! demiş, on parahk ta ondan ver!. Adam oğlu, sırasına eöre neler yutar! Yutar ama, biraz evvel macerasım naklettiğim Ingiliz köylü de pek ilerisine sritmiş, doğrusu!. Ercümend Ekrem TALV m duğu evin önüne gelmişti. «Beni buraya lâkadar etmiyecek olan birisile olduğu ve hissizdi. Genc kız da ne keyifli, ne kederli, ne fazla hassas, ne de yüzsüzdü. sürükliyen her halde talih olmasa ge gıbı... Bir hademe çağırdı ve Aryana gön Konstantinin evrakını ve eşyalannı ha rek..» diye düşündü. zırlamasına yardım ediyordu. dereceği şifahî haberi ona belletti: Arkadaşının Nataşanm evine koş Sözlerime iyi kulak ver. Ona aynen Sofrada ayni ses tonile, hep ehemmi tuğu vakit ona ne söyliyeceğini biliyordu. Aryandan aynlmaktan geliyordu. Fa şöyle diyeceksin: Aryan Nikolaevna; yetsiz şeylerden konustular. Aryan ona kat Aryanı bırakmakla beraber Nataşa Konstantin Mişel sizi hürmetle selâmlı Petersburgdan ne vakit döneceğıni sor dan da vaz geçmisti. Bu hareketi ru yor ve bu akşam, gece yemeğini kendisile madı. Oteldeki daire meselesi mevzuu " Cumhuriyet „ in edebî romanı: 55 hunda bir mütearife gibi konulmuş ve beraber yemenizi rica ediyor. Konstantin bahsolmadı. Yemekten sonra Konstantin Cevlrenlen F. Varal ve F. Osman Yazan: Klod Ane şimdiye kadar belli edilmemiş bir haki gene bu akşam saat on trenile Petersbur Mişel valizlerini kapatırken, Aryan ona Ona hangi yüzle ve nasıl baka sıl bir sevinc duyabilmişti? kat olarak görüyordu. ga hareket edecektir.» getirdiği sandoviçleri verdi. Bunlan Konstantinin artık ıstırabdan başka caktı? Ne diyecekti? Nasıl konuşa Bir saat sonra küçük evden çıktı. IçeHademe döndüğü vakit Konstantin Konstantin için bizzat kendisi hazırlamış caktı? îçinde çarpışan muhteris ve bırbı duygusu yoktu. Onu her zaman olduğu rideki divanın üzerinde bıraktığı dostu, Mişel onu sert sert isticvab etti: ve beyaz bir kâğıda sarıp üzerine mavi rine zıd hisler karıştı; genc kıza karşı gibi gene kendisine karşı davranır görii genc kadın ise hınçkıra hınçkıra ağlıyor Seni gördüğünde Aryan Nikola kordelâ bağlamışh. ansızın müthiş bir kin ve gayız duydu. yordu. Eski yaralar hâlâ kanamakta idi. du. evna ne yapıyordu? Sana ne cevab verKonstantinle beraber istasyona gitti, Şimdi Aryanı olduğu gibi görüyor ve Konstantin şimdi tek birşey düşünüyorYolda Konstantin Mişelde birdenbire di? onu kompartımanına yerlestirdi. Korsa ondan nefret ediyordu. Bu kadar ince du: Kaçmak, yalnız başına kalmak ve bir değişme oldu ve sükunet buldu. Se Ben yanına girdiğim zaman Aryan jından bir gül çıkarıp bir bardağa ısladı. hangi hiyanet ifratile ona eza etmek kuv bu cehennemi unutmak... Evet, kaçmak, yahatini ve işlerini düşünüyordu. Yazı Nikolaevna bir yere telefon ediyor, ve Sonra hareket kampanasmı beklemek üayni akşam Petersburga hareket etmek.. vetini bulmuştu? Aryan bunu yapmak hanesine gitti. Orada Aryanın ne olacazere asağıya, rıhtıma indiler. Fakat valizlerini almak için otelden ğmı bilmek lâzım geldiği ve kendisile güle güle konusuyordu. Söyledıklerimı tan şeytanî bir zevk almıştı. Kavga ve dinlemek için telefon mükâlemesini kesKonstantin bir kolunu genc kızm kohissizlik intikamını azgınlaştırmıştı. Ul geçmek lâzımdı. Oraya son dakikada gı telefonda konuşmak icab ettiği aklına ti, sonra cevab olarak sadece: «Peki» luna geçirmişti. Konuşmuyordu. Tarıf vî bir aşkla hiyanet, şerefle yalan, dü decekti. O vakte kadar Aryan belkı geldi. Artık genc kız ona ne ıstırab, ne dedi ve telefona devam etti. edilmez derecede yorgundu ve hiçbir şey nistlükle hilekârlık onun ruhunda şa • onu beklemekten yorulmuş ve çıkıp de saadet vermek iktidarında değildı. Bir Bir saat sonra Konstantin Misel ote düşünmüyordu. Aryan bir saniye^ve belyanı hayret derecede karışmış ve garib gitmiş olacaktı. O vakit Konstantin ona senedenberi ilk defa olarak kendisini habir halita, husule getirmişti. Bu ne muh bir kelimelik bir tezkere bırakacaktı. Yal reketlerinde serbest bir adam hissetti. Bu le dönüyordu. İçeri girmeden önce bili li etmek istemeden ona baktı. Âsıkın.n teşem, ve bu ne menfur bir şeydi! Fa nız bir kelime.. Petersburga hareket et nunla beraber tam telefonu açacağı va yordu ki Aryanı tekrar görmekten hıç çehresini okumağa alısıktı, gözlerinin alfcat o artık kudretinin son hamlesini de tiğini ve şüphesiz tekrar geleceğini bildi kit ric'at etti. O halde niçin hareketinden bir heyecan duymıyacaktı. Onu tabiî bir tmdaki derin çizgilerden onun müthis bir harcamıştı. Koca bir yıl her gün süren ren tek bir kelime..• Fakat bir daha bu evvel onu son defacık görmemeliydi? sesle selâmladı, fakat kucaklamadı, öp buhran gecirmekte olduğunu anladı. Façekişme, azab ve eziyet onu bitirmişti. raya asla dönmiyecekti. Niçin onunla son defa bir aksam yemeğ: medi. Ne konuşmak, ne susmak icin en kat neden ona dair bir Mıme bile sövler Şimdi Konstantin Mişele, vaktile kendiBunlan tasarlarken etrafına bakmdı yememeliydi? Evet, sadece akşam yeme küçük bir gayret sarfetmiyordu. Varîığı miyordu? Onu bu gecenn karan''5;ı i mEİni bakir bulduğunu haber vermekle n& Arbattaki küçük evin, Natajanın otur ği.., Lâalettayin tanınmış ve sizi fazla nın bütün derinliklerine kadar soğuk de tekbaşına mı bırakacaktı? Bir daha Son