Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6* * J Cenevrede çetin bir dava Yugoslavya hükumeti suikast suçunda Macaristanı itham ediyor! , Memleket Hikâyeeril Sırat koprusu Yazan: Feridisn Osman Un ve şeker gibi pamuklu da 7 0 100 Türkleşecek •s Farkında olmadan konusmağa Çoves (günes ışığı) yerye> göl gelerden delinmiş tek bir alev gibi basladılar. Zeynep te karşı sırttaki Macar hükumeti, ifti/adan ibaret o[Birind sahifeden maba'i] köydendi. Göl başında çift »üren lan bu neşriyahn ülküsünün ne olduğunu ovayı bürümüstü. Topcak kaynıyor, Yugoslavyanın kendileri bakkında bütün manzata sekilleri uzaltıp kıefesine (ağabeyisine) yemek gö ilk anda anlamıştır. Hiç şüpbesiz bu sikifetlecde bulunmu? olduğu kimsaltan buğunun acayip aynasmia türmekten dönüycrdu. Genç kız hiç neşriyab yapanlann ülküsü, yalnız Maseler de vardır. Bunların ifadele fıkırdıyordu. Hayvanlar sığmdıklan vaziyetini bozmamıstı, a>a sıra a caristanın itibarmı kırmak değil, aynî rinden Macaristanda ve yalnız il • gölge'iklere uzanmışlar; kannlan patyaklaı ını sudan çıkarıyor, dam zamanda mevcudiyet ve bekamız uğruntica hakkından müstefit olmakla hyacakmıs gibi fisevek soluk soluIaların, sarışın tüyler arasmda kalmadıkları, suikastin arifesine ka da sarfetmiş olduğumuz mesaiyi felce ğa yetiştiremioyılar. Yalnız aşağısağa sola kosusarak akışını seyrediuğratmak için Macaristanı korkutmaktı. dar guırup halinde Macar toprak • daki kavaklıkta ağustos böcekle • yor, ellerile saclarını düzeltiyor, Macar hükumeti, Yujr>«'av notaiınjı larında ikamet etmiş oldukları anrinin gene bitmez konsecleri var, gerdanını boynuna kısarak göğsü tiyasal temayülüne ve hassaten mesele Iasılmıştır. birden bir bölük türkü koptu: ne bakıp birden Süleymana dönüYugoslavya bu meselenin Milletler Ce hakkmda etraflı malumat almadan ve Kara tavuk tepeh, yor, ve istahlı istahlı gülüyordu. münakasa götürebilecck bir takıra demiyeti assamblesinin önümüzdeki cel • Kulakları küpelı. Bir aralık Süleymanm mütema lillere istinat edilerek Macaristamn itsesinin ruznamesine ithal edilmesini taBana evlen diyorlar diyen terlediğine dikkat etti. Göğ • tiham edilmesi keyfiyetine, cihanın nalep eder. Şımdi kızlâr şuphelı sünden çevresini çıkaıarak delikanzan dikkarmi eelbeder. Rumen ve Çek notaları Bîr su sızıntısının başında serinlının yüzünü sildi: Yugoslavya hükumetinin, yap Bükreş, Prag hükumetleri de ayrı lemeğe çalısan Tat Ahmet söylendi: Ne çok terleyorsun Süleyman? hğı ithamlara esas teskil eden büve fakat mealleri bir birer rota vere Tam buldun havasını evlen Hava da çok ısıcak değil mi? tün belgeler şimdiye kadar Macar rek Yugoslavyanın teşebbfcüne mü • menin dul karı çocuğu! Alem doğ Sen kadar değil! hükumetine bildirmeyi zaruırî görzaherrt etmekte oldukîannı bildirmişru dü'üs soluk alamıyor. Ansızın Süleymanın yüzünde bir cnemiş olduğundan dolayı hattı haler ve bu işteki mes'uliyetlerm Maca Gelen, Menevisli köyden Kos • tokat sak'adı. Genç adam Zeyne • reketi çok gayrimesrudur. Macar ristanla mevcut iyi münasebet'eri ihlâl tak Süleymandı. Kavuruk yüzlü bin iki elini birden kavrayıp kıvıHükumeti, bunlan ret ve cerh edeedecek mahiyette olduğunu ilâve et ufak tefek bir gençti. Omuzlarını rırken kız gülmekle ağlamak a' a • bileceği gibi katilin suikastten ev • mişl«rdir. sallıya salhya yürüdüğü için on* smda bir sesle söylendi: vel Macaristanda da ikamet etmis bu adı takmıslardı. Selâm verdı: Anacığım, yetis! olduğu iddiasını da çürütebilirdi. Âmat dayı, dedi. Bizim mor Süleyman etcafına bakındı ve aBudapeşte 23 (A.A.) Macar a1000 senelik bir millet olan ve danayı yitirdik te ( 1 ) onu arayıprandı: jansı bildiriyor: tarihinde millî hakikatlerin de gadurun, hiç görüp tutman oldu mu? Nerde anan? Macar telgraf ajansının bir muha lebesini temin için siyasal cinayet Şuradaki böğürtlenliğe bi bak Zeynep gözlerinin içine gülerek biri, Yugoslavya notası hakkında Basleri hiçbir zaman bir vasıta saymabakalım, belkim böğelekten ( 2 ) cevap verdi: vekil M. Gömböşten fikrini sormustur. mış bulunan Macaristan, Yugoslavkaçıp çahya sokulmustur. Köyde! Başvekil, bu husustakı noktai nazan yanın baş vurduğu usulü protesto Kostak Süleymanm bi>* ıslık tut*** nı şu suretle tasrih etnviştir: ve Macaristamn cinayette seriki cüturarak böğürtlenliğe dalmasile bic Subası bulusmalarının ömrii iki « Marsilya cinayetine ait Uluiiar riim olduğu ithamını reddeder. çığlık koparması bir oldu: hafta sürmüstü. Zeynep birdenbire Cemiyetine verilen Yugoslav notası Ma« Annamm! Yugoslavyanın müracaat etmiş sıcroldu. Artık köyden inmiyor, Sücar hükumetini hayrete düşürmemis Ne oldun ülen, buldun mu yok leyman oradan geçtikç görünme olduğu bu usul yiizünden Avrupa tir. Macar hükumeti, ba notayı bir aysam danayı? sulhunun tehlikeye maruz olduğu yor, yolladığı ha/berleri cevapsız danWri Yugoslav matbuatı tarafından Dana değil emme bir d ü v e ( 3 ) btrakıyordu. Genç adam yemeden mütaleasında bulunan Macar hü • yapılan ve Macaristan durumunu boz • kumeti, meselenin müstacel ve müs buldum Âmat dayı! içmeden kesilmis, Zeynebin derdimayı güden mücadelenin devamı saSüleyman, yüksek kara ağaçla bet bir surette aydınlatılması için ne düsmüstü. Evinde, köyünde da • yar. Macar hükumeti, notan.n lisanı rın dallarına kat kat tül perdeler hemen icap eden tesebbüslerin yaramıyor, kimse ile görüsmüyordu. nın Macaristana karşı neşriyatta bulu gibi ulanmış böğü>. tlenliğin los $cOna her öğleyin böğürtlenlikteki pılmasını arzu eder. nan gazetelerin lisanının avni olma lonlara benziyen boşluğunda bir pınarda, ayaklarını suya daldırmıs, Macar hükumeti, Yugoslavya ile sından dolayı çok müteessir olmuş peri masalı manzarasile karsılas • basını sağ eline dayıyarak yanık yadostlan sulh anlasmalarının ken hır. mıstı. Köcaman bir çınarın dibindcn nık türlü söylerken rastlayorlardı: dilerine bir tarafh olarak temin Cînayet vuku bulur bulmaz ve sui ince biı" su şırıldayordu. Aktıği yer Kaleden inlşelim, etmis olduğu askerî kuvyetlerine kasti tertip ve icra edenlerin hangi tahayvanları sulamak için bir kazan Kolkola verişelim, güvenerek sulh fikrini tehdit et • rihte tertip etmiş olduklan caha te&bit genisliğinde oyulmuştu. Tam kar • Sen ruzgâr ol, ben bulut mekte olduklarından dolayı bu teedilmediği bir zamanda Yugoslav ga sıda, yarısı suyun içinde, yarısi çiGoklerde buluşalım! sebbüslerin âcilen yapılmasını sidzeteleri Macaristanı cihan nazanrda menlerin üstünde ay gibi bir kız detle arzu ve bu hususa Avrupa eflekelemek için hemen Avrupanın baNihayet bir gün Zeynepten haber yatıyocdu. k â n umumiyesinin hassaten nazarı nşnu tebdit edecek sekilde sıyasal bir gelraisti: Süleymanm sesini duyunca dirdikkatini eelbeder.» mücadeleye girişmiştir. * O benim deli gençlik zamaseklrinio üzerinde hophyarak doğnım da geldi, geçti. Simdi asıl yaruldu, ayakları gene suda; derin rimi buldum. Bana bel bağlama • derin yeni geleni süzüyordu. Sankt sın, unutsun.» bu ovanın cehennem sıcağını gör • Aradan aylar geçti, Süleyman gün memis gibi bembeyaz bir derisi varden güne sarardı, soldu. Bütün kışı yadı. Yarı iğilmis göğsünün dolgun takta gcçirdi. Kötü kötü öksürüyor, aIuğu isliğinin ( 4 ) yakalarından tarasıra kan tükürüyordu. Artık ondan şıvereceğe benziyocdu. Değtrmi bir umridü kesmislerdi. LâMn bahara doğyüz ortasında soyulmuş kaysı di • ru JSüleyman bipden iyilı^e yüz tuttu, limlerini andıran iki ince dudak ve rengi düzdir gibi oldn, eline ayağına iri, bol kirpikli koyu lâçivert göz ,can ceMi ve*gün«sli bir ilkbahar gü • 1er, Kara bulut gibi saçUr boynur.u nü'koy kahvesine bils çıktı. sarmışti. Yüzü pençe pençe pem Süleyman herkese bir muamma ol belesiyordu. mustu. Altından kemikleri sayılan sap Ülen, dedi. Düve dediğin ben sarı derisinin üstünde deli gözbebeklemi oluyorum hesapça? ri birer sirmek ucu gibi yanıyor, ha • Zavallı Süleyman, kızı gördüğü linde hrsp, bütün kudretini «akladığı dakikada afallamıstı. Vaktile ona bir günü beklr tavırlar seziliyordu. üç tatlı ses vardır, demişlerdi: Su Evinin bahçeinden nemli göz • siTiltısı, kadın mırıltısı, altm sıkır lerile mütemadiycn böğürtlenei pınar tatısı.. Sonuncuyu hiç, topluca dene • Malkarada kaşarpeyniri yapan esnaf rafına dalıp dalıp gidiyordu. Bir sabah memisti ama diğerlerinin ikisinı dayanamadı, babadan kslma bir yataMalkara «Hususî» Birkaç scçok.yerlerinde bu san'atle uğrasan birlik bu kuytu peri yuvasında gana, baston gibi, dayana dayana o nedenberi Malkarada bir tekâmüle sermayeli iş adamları da bu usta • duyunca aklı başından gitmisti. Elraya kadar indi, suyun basına vardı. varan kaşarcılık dünya piyasasın Ierile garip isaretler yaparak yut lardan istifade edebilirler. Bu kıyArtık birer kuru değneğe dcnen ayakda pek çok rağbete mazhar olraakkundu: yaptıklan larını suya daldırmağa cesare» ede • tadır. Bu kasarlan yapan ustalar bu metli kaşarcılarımızın Aaah, bizim kız, dilim dolaskasarlan alanlar her zaman mem • medi. Takatsiz ellerile bir avuç su rada kurulan kaşar tezgâhlarında tı da, seni görünce... aldı, içine gözyasları da kanşırken titislemektedirler. Memleketimizin bir nun olmuslar ve ticaret etmislerdir. Bende ne var şasıracak riye titriye içti ve Zeynebin eski ye Sende ne yok ki bizim kız! ilk golünü Çankayanm ağlanna taktı. tibaren Fener mükemmel bir akından rine kendini atarak derin bir oh çekti. Dizlerim tutmayıvecdi, azıcık otu Geriye kalan on dakika karsıiıklı ve sonra Niyazinin ayağile ikinci, bunun Geçen yazki iptilâ gene baslamışh. rayım hele... neticesiz gayretlerle geçti. derhal arkasından Muzafferin ayağile Hergün pınarbasına gelerek ortalık kaSüleyman olduğu yere çöktu, faİkinci devre, sahaya alışan Fenerbahiiçüncü ve biraz sonra da gene Muzafranncaya kadar kalıyordu. Fakat ar • kat dizlerile sürüne sürüne kızın çenin açılması ve rakibile arasındaki tek ferin ayağile dördüncü ve nhayet getık eski türküleri du>ulmaz olmuştu, önüne kadar gitti. Büyülenmis gibi nik farkını iyiden iyiye meydana koyne Muzafferin havadan gelen topu yesesi bir daha açılmamak üzere kısıl • gözlerini onun gözlerinden ayıra • masile geçti. Bu devrrnin ilk beş dare düşürmeden fevkalâd^ bir vurusu mıstı. Buna rağmen kendini hergün damıyordu. Pınar perisi de tuhaf bir kikasında bütün hızile oynıvan Çan • ile besmci golü yaptı. ha iyi buluyordu. Her pınardan dö zevkle genctn gözlerine dalmıstı. Bu ç> kaya arka arkaya yaphğt birkaç tehliBu beş gole rağmen. Çankayalılann nüşte daha canlı, daha rahattı. Sanki otıpıtı delikanhnm bakıslarında çekeli akınla Fcnerbahçeyi kuvvetle sıtakunlaruu kazandırmak için gayretlena, orada başka bir ruh, ölmiyecek bir kici bir çılgmhk vardı. Göz bebekkıstırdı ve iki üç kuvvetli siit Fener kari eksilmiyor ve bu takım son dakikaya kudret aşılanıyordu. lecisinin yerinde müdahalesile geçiştikadar hiçbir ruh kırıkl ğı göstermiyor • leri vakit vakit irilesip kor gibi yaBazan seytan akhna fena şeyler de nıyor, deli gönüle bir seyler söylü • rildi. On dakika kadar siiren bu fazla du. Böylece maç Fenerbahçenin Çan • getiriyordu. Madem bu hale gelmişti, yordu. gayret neb'ce vermedi. Yahut, Çankakakayı bes sıfır yenmesile neticelendi. nasıl olsa Ölecekti, Zeynebi baskalan yanm biraz daha yorulması ve Fe • Misafirler gene dün akşamki trenna bırakacağına gidip onu da öldürme(1) Kaybetmek, (2) Yaznı sıcaV.p hay. nerliİTİn bu yorgunluktan istifade ele ve istasyonda kalabalık bir halk tameli miydi? ölümden sonra gâvur vanlara musallat olan bj> «k, iğneli bir derek akınlannı şiddetlendirmeleri nerafından selâmlanarak İstanbula ha köyü yoktu ya? Yanndan ne bekliyorsınek, (3) dışi dana, (4) Anadolu kadın . ticesini verdi. On beşinci daltikadan i ' reket ettiler. du? Fakat gözünün önüne Zeynebin lannın gıydiğı bir nevı yelek. Sağda, tsmet Paşa Eskişehir Devlet Demiryollart ateîyesinde izahat alıyoAar, sdda Eskişehir hastanesinin küşadım yapıyorlar fBlrinci sahHeden rzaba'f] Ereğli patateslerinin hikâyesi, he men orada, Sümer Bank baslanna doIdıma fabrikasma, bir de nişarta f^Hrikası eklemek fikrini verdi. Baktrköy, Kayseri ve Errğli fabvkalannın nisasta sarfiyatı icin günde bir ton patatcse ihtiyacları olacağı hesaplan.yor. Eğer Nazilli ve Malatya dokuma fabrikalan da kurulursa hususî fabrikalarla bera • ber bütün pamuklu dokuma fabrikalannın kolahaneleri günde iki buçuk lon patatesin ham madde olacağı nisasta kullanacaklardır. Ereğli fabrikası, gelecek yıl bugünlerde islemeğe baskyacaktır. Temel yapısına fimdiden baslanmajt ve bu • nun İS • 20 günde bitirilmek istenmesi, kısın demir iskelrt montajmm ya pılmasmı kolaylastırmak irindir. Böy • lece altı ay kazanılacaktır. Türkiyede pamuklu bez, buğ dav gibi bol ve ucuz olmahdır! Bu sözü, Başbakan, Bakırköy fabrikasının yeni tezgâhlarını açtığı gün Sümer Bank amuın müdürüne soyle miştir. Onu bugun, Ereğli dönusu, bu satırlarla ber yana yaymakla sevinç duyuyoruz. Türkiyede pamuklu bez, çok değil, bir iki yıllık bir grlecekte bollaşacaktır. Ekonomi Bakanı Celâl Bayar Bey, Ereğlide bize şöyle diyordu: « Üç beyazdan un, seker yüzde 100 Türkleşti, pamuklu da ftkrimce, EreğH ve ondan evvel basladığımız fabrikalarla % 70 karşılnnmıs olacaktır. Nazillinin Iturulurj bunu % 90 a, Malatyanın kurulusu da % 100 e çıkaracaktır!» Pamuklu davası, paraca değeri ve deyimi bakımından kendı kendimize yetefük yönündeki dileklnimizin en bafindadır. Kırrm harbine kadar im • paratorluğun her yanında çıkınk'ar işliyor ve pamuklu memlekette doku • nuyordu. Fakat pamuğun büyük kısmı dışarıdan geliyordu. 1936 basmda pamuklu ihtiyacının % 90 ı pamuğu, ipliği ve kumaşı kendimizin o'arak kar • şılanacaktır. Sümer Bank, simdi, dördüncü pa • muklu bez fabıikasının, Nazîllinin prohayali gelince eli ayağı buz kesiliyordu. Ne olursa olsun ona nasıl kıyacaklı? Bir mayıs aksamı suyun, anlamadı • ğı şınltısını, ilâhî bir beste gibi dinlerken bir çıtırtı duydu. Yavaşya başı nı çevirdi ve deli gibi yerinden fırla • dı. Gelen Zeynepti, tanımâdığı bir erkeğin koluna girmis, kırıla döküle bir* şeyler anlabyor ve katıla katıla gülüyordu. Genç kadın Süleymanı görünce müthiş bir çığlık kopardı: Hiiiiii, Süleymaaaan! Genç. adamın dili çözülüvermişti. Süleyman yaa! Hani su günlerce koynuna girip te sonra geldi geçti dediğin Süleyman! Ve Âsık Kerem ağzile ilâve etti: Şimdi Sırat köprÜMİne düftü yolumuz. Bakalım kim kalıp kim geçe • cek? Zeynebin yanındaki delikanlı put gîbi donup kalmıstı. Zeynep korku nun cinneti içinde Süleymanı süzüyor ve elindeki yataganın sağa sola salla nışına ürpererek bakıyordu. Birdenbi re dermanı kesikrek olduğu yere yı kıldı ve iki elini Süleymana uzatarak jeleri üzermdedir. Onun da temeli, 1935 Ukbahannda ahîarak fabrika yıl sonundan evvel isletilecektir. Sanayi programı 1934 te pamuklu dokuma sanayiindeki iğ sayuını Ba • kırköyle 7,000 iğ arh/dı. Batlanan ve baslanacak pamuklu b ı fabrikalan tamamlanınca bu miktar yeniden 103,000 iğ artarak 230,000 iği bula caktır. O zaman pamuklu bez, tam rnanasile bol olacaktır. Pamuklunun buğday gibi ucuzluğu • nu ise fabrikalarunızın modern tekni • ğinden, rasyonel kuruluslarından ve rasyonel isletmelerinden bekliyebili • riz. Bugüne kadar olan islehne dene • mrlerimiz, bu yönde, bizim için en sağlam bir güvençtir. Ereğliye giderken V,Î Ereğliden dönerken Başbakan, birçok tetkikler yaptı. Sorgular ve hep beraber dinlediği miz konuşmalar, bize, derin gören, genis düsünen eşsiz devlet adamının ulusal üJere nasıl bakhğmı bir daha yakından görmek fırsahnı verdi. Yerköyde, Ziraat Bankasına buğ • day satmağa gelen köylü bir ay önce olduğu gibi günlerce bekliyor mu, diye gece yansı trcnden indi, köylülerle konuştu. Niğdede memurlarm eski yazıvı hâlâ kullanıp knllanmadıklanıu anlamak için hükumet konağmda odaları gezdi, masalara ve çekmecelere baktı. Eskisehirde devlet demiryollan vagon ve lokomotif yenilenve atelye • lerinde dört saat dolaşb. Tohu>n de • neme ve ıslâh istasyonunda geçirdiği 3ci saat, istasyonun sefieri clan ekim mühendisleri için çetin bir imlihan oldu. Kuru ekim, buğday ılenemesi, pamuk yetistirimi, hepsi birer ayrı bilgi ikrn onun için yabancı ifler değildi. Üç yıl önce açılan istasyonun neleri nasıl yapacağını bildiğinı ve bunun için de bilerek hesap sorduğunu zevkle, hayranlıkla görüyorduk. Bu ziyaretler, bizi tanımıyan bir yabancı için, devlet idaresindeki doğru göriişü, köklü (u tumu ve yorulmaz özeni ölçmeğe yal nu baslanna yetecek bir deyiş ve anlam (mana) içinde geçti. A. S. Macar Başvekilinin beyanatı Malkarada kaşarcılık günden güne ilerliyor yalvardı: Etme SüleymaTi, kıyma bana! Eski Zeynebini düşün! Bu nefis mahluka bir eir • kefe bakar gibi bakan genç a dam, onun gözlerüe karşıiaşmaktan çekiniyordu, fakat dünu hatulatan sözler onu büyüleyfvnrmisti, ihtiyarsız, bu RMnimini bahrimuhitlere bir daha dal> di ve çıldırarak bağırdı: Git başınun belâsı, git, git! Zeynep ok gibi yerinden fırlarken koluna öteki delikanlı yapıştı ve belinden bir kama sökerek Süleymana doğ • nı atıldı. Süleyman adeta cana varlaşmıştı, gözlerini kara bir düman bürüdü. Elindeki yataganın ku durmuş bir hareketle kalkıp indiği görüldü. Gencin kolu bir dal gibi ikiye bölünerek düştü. *** Bir saat sonra köyden gelenler Zeynebin nişanluımn ufalanmış bir ekmek dilimi gibi dağılan parçalarını bir ke • seye toplarlarken Kostak Hasan da kar kusakusa can veriyordu. FERİDUN OSMAN 'Cumhuriyetn in tefrikası: 26 Yazan: Edgar Valîa» Tercüme eden: ömer Fehmi Hayret... Sokak kapısı ne kilitlenmiş, ne de sürmelenmişti. Halbuki Mari, ihtiyar Okvraytın buna pek faı:la ehemmiyet verdiğini söy lemişti. Kapıyı açtı, dışarı çıktı. Kapı arkasından kapandı. Gece aydınhk, ayni zamanda oldukça serindi. Tim bahçe dahilinde iîer lerken Stokerin uyanıp kapıyı kilitlemesi ihtimalini düşündü. Bu takdirde tekrar içeri girmesi için ya bütün ev halkini uyandırmak, yahut ta sabaha kadar beklemek lâzım gelecekti. Maamafih bu ihtimal onu pek fazla korkutmadı. Kendisini kat'iyyen yorgun hissetmiyordu. Pipo sunu yakınca vücudünde buraya geldiği gündenberi hissetmediği bir zindelik duydu. Elskî mezarhktaki büyük granit taşlar ay ışığı altınJa parlıyordu. Gece, herşeyi olduğundan daha büyük gösteriyordu. İleride sağ tarafta bir tarla ile yoldan ayrıl mış olan ufak bir koru uzanıyor du. Marinin söylediğıne göre bura8i Mister Okvraytın malı idi. Mezarhğın 40 50 metro kadar ötesinde bu koruluğa giden toprak bir yol bulunuyordu. Tim cebinden elektrik lâmbasını çıkardı ve bu yoîda ilerilemeğe başladı. Koruluktan şelen baykuş sesleri gecenin sessizlığini ihlâl ediyordu. Bir aralık elektrik fenerinin ışığı yolun kenarındakı bir çukuru aydmlattı. Çukura sinmis oîan bir tavşan, büyük kara gozlerıle ışığa bir müddet dık dik Ijaktıktan sonra tabanları kaldırarak karanlığa daldı Tim. toprak yoîda bir hayli ileriledikten sonra geri dönmeğe karar verdi. Tam bu sırdda ana yoldan doğru bir otomobil motdrünün gürültüsünü duydu. Bir müddet da ha ilerileyince araba fenerlerinin ışığını da gördü. Kendi kendine: Bir polis otomobili olarak, diye düşündü. Bu zamanda bura ya kim gelir? Çıplak araziden kestirme olayık otomobile doğru yürümeğe başladı. Merak etmişti. Ne olup bitti ğini anhyacaktı. Beş on adım daha ileriledikten sonra otomobil fe nerlerinin söndürüldüğünü gördü. Arabanın kapısı açtldı ve kapan dı. Tim otomobilin yanına vannca içinde kimseler bulunmadığını gördü. Biraz evvel onunla buraya gelenler meydandan sır olmuşlardı. Arabanın levhasından Londra belediyesine kayitli olduğu anlaşılıyordu. İyi bir marka idi. Herhalde pahalı olacaktı. Fakat ner tarafı toza, çamura bulanmıştı. Elektrik fenerini açarak otomobilin içini muayene etti. Sahibinin hüvi yetini anlatacak hiçbir şey bula madı. Bu adam kimdi .caba? Buraya niçin gelmisri? Şimdi nerede bulunuyordu? İşte al bir sır daha... Burada oturup ta çıldırmamak işten değildi. Her gün, her saat yeni bir muamma ile karşılaşılı yordıi. Meselâ birkaç saat evvel yemek salonuna gelen o sarhoş kadın... Evet o da ortada mevcut esrar yığınına yeni ve > büyük bir parça ilâve etmişti. Hatta Mari Grir bile gittikçe daha fazla esra rengiz oluyordu. Kolundaki yara izi filhakika söyledigi şekilde mi olmuştu? Jelfe nerec'e rast gelmişti? Şoförü öldüren cöteki adam» kimdi? Kimbilir belkı de biraz evvel şu otomobille gelen şahıs... Belki de bir başkası... Tim süratle köşke doğru ilerilemeğe başladı. Bi na ile arasmda 100 metro ya kalırış. ya kalma mıştı ki bir başka otomobil sesi duydu Süratini fazlalaştırdı. Bi naya kırk elli met:o Icahnca fun dahklar arasına saptı Her ihtima le karşı görünmek istemiyordu. Bir ses, Mister Okvraytın sesi yükseldi: Kızım sıkı örtününüz. Sto ker örtü aldın değil mi? Vekilharcın sesi cevap verdi: * Evet efendim, aldım. Tim biraz daha ilerileyince kendini göstermeden onları görmeğe muvaffak oldu. Otomobil, garaj da gördüğü büyük otomobildi. îhtiyar ve Mari Grir arkaya outrmuşlar, Stoker direksiyona geçmişti. Vekilharcm dudaklan a rasında kalın bir cıgara vardı. Tim ancak bu kadar görebildi. Otomobil harekete geçti ve karan lıkta kayboldu. Stoker, Mari Grir, Okvrayt... * Böyle gece vakti... Kendisine haber vermeden ansızın ve hep bir likte yapılan bir ssjahat... Bu da ne demek oluyordu? Biran, az evvel gördüğü sahipsiz otomobile atiıyarak onları takip etmek arzusuna kapıldı. Sonra bundan vaz geçti. Calılıktan çıktı. Lvin önüne geldi. Garajda bir başka otomobil bulunduğunu hatırlamıstı. Küçük otomobil... Sanki ona binip te arkalarından gidemez miydi? Pek âlâ giderdi. Onları tak'p etmek, kendisinden saklanan gizli işleri öğrenmek hakkıydı... Garaj aca ba açık mıydı? Stoker h«halde kilitlemeği unutmuş olacaktı. Evin kapısını kilitlemiyen garaj kapısı m düşünür müydü? [Mabaât var]