Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 Hazîrân 1933 SON TELGRAFLAQ Banalcğhrsa' 1l Bir teklif ün Cumhuriyetin ilk sahifesinde «millî musiki kalka • cak diye bir başlık görünce, metni okuyup ta ikinci k harfinin fazlahğından doğan bir dizme yanlışı olduğunu anlayincıya kadar, kısa, fakat oldukça derine giden bir üzüntü ânı geçirdim. M. Marx, Türk musikisinin garp tekniği asısile yenilesmesi ve ilerlemiş Avrupa metnleketlerini taklit etmenm doğru olmadığı fikrinden caymış değildir. Evvelce verdiği ıslahat raporu üzerinp, kendisi Viyanaya gittikten sonra bizim yaptığımız bir anketten çıkan münakaşa • Iardan haberi var mıdır, bilmem. Kendisile bu mesele etrafında gö • rüşmek fırsatını bultnnk isîerdim. Fakat belki siz pek iyi hatırlarsinız ki Anketimize cevap verenler bir çok kollara ayrılmışlardi ve bunlar arasında garn, sark musikileri • nin pazarlıksız taraftarlarile telif • ciler bile Oriser nçer bölük ohnuş • lardı. M. Marxın muanzlan • ki hem şark, hem de garp musikilerinin müfrit taraftarlandır ve valnız Viya nalı profesörün fikirlerini kabul etmemek hususunda birleşiyorlar • , anketimize verdikleri cevaplada milli musikimizin armonize edilmesine çeyrek sesin ve makamlanmızin müsait olmadığını iddia etmişlerdi. M. Marsın buhusustaki teknik fifikleri nedir, bilmiyoruz. Kendisinin Halkevinde verdiği konferansta, yalnız hars ve medeniyet hakkındaki sosyolojik mütalealannı öğrenmiş • tik; eğer yeni bir konferansla veya bir tnakale serisile tarsftarı olduğu telifçi noktai nazann istinat ettiği teknik sebepleri de îzah ederse, musikimizin daima esrarengiz kalan esas prensipleri üstünde ne düşün • düğünü de öğrenmiş olacağız. Ve öyle samyorum ki benim bu teklifnameme imzasinı atmıyacak hiç bir musiki dostu yoktur. PEYAMİ SAFA Türk dili savaşında bir zafer vesikası Maarif VekiK Resit Galip Beyin söz derleme isleri hakkînda şayanı dikkat beyanatı Ankara 17 T. D. T. Cemiye • ti reisi ve Maarif Vekilı Dr. Resit Galip Beyefendi söz derleme işlerinm son vaciyetine dair beyanatta bulunmuslar • cbrt Biiyük şffimîıin emir ve irsatlan altmda açılmış olan söz derleme sefer • berliği bütün canlıhğı ile devam ediyor. Şimdiye kadar vilâyetlerden gelen ke kme fiflerinin bugün öğleden evvel yüz bini geçerek 100 bin 234 u bulduğunu oz dil işlerine candan sanlmıs olan milietirraze miijdelemekle bahtiyarım. Bu netree Türk dili oğrunda açdmış olan milH savaştn nekadar mutln ve kutlu bir »afer yolunda yürüdüğünü parlak bir rnkam vesikasile gösteriyor. Bu yekuna vilâyetlerimizden ayn ayn iştirak nisdamki gehniyecektunz, neye söz ve • rip beni beklettiniz ?» gibi sözlerle «ma demki» yerine Ziya Pasada benzerleri eok göriildüğü, hatta «Şür ve fnşa» makalestnin başmda da buhmduğu gibi «çünku» koyabiliriz. Çönkii ise «i çm ki» den kısaltılmış olarak taurk kökündendir. Bunonla beraber bir de şu sözö şöyle söyliyebiliriz. «gelmiyecektiniz de neye söz verip beni baklettiniz?» işte burada «madamki» bağlama sozünü bir cümle kuruluş değişmesi karşılamıştır. Gene btmun gibi, «zira» yerine cbunun içfn» diyebiliriz. Burada da bir söz iki sözle karşılanmıştır. 2 Karsılık ararken karsılığı aranan sözün türKi kullanıslannı gözönünde tutmak gerektir. Bu kuftanış • lann bepsini birden kucaklıyacak tek bir karşıhk bulmak güçtür. Ancak her kullamşa ayn ayn, başka başka kar filık ta fleri sürülebilir. İHEM Ahmet Mithat Efendi r Gazeteci Yazan: CENAP ŞAHABETTÎN Diğer cihetten can sikraamak için tenevvü Iâzımsa hiç kimsenin kalemi onunki kadar bukalemun olamaz: Politika düşkünü müsünüz? tşte size iki yüz elli satırlık babayani bir si yasî icmal. Felsefe mi istiyorsunuz? Buyurun, her kalem odasmda rekâketsiz okunabilecek bir «bakayi ruh» makalesi... Bunlar gibi roman, tarih, fen, eo?ebiyat, her ne dilerseniz kalemi ile merhum onu size hazırhyabilirdi. Böyle her telden saz çalması Mithatin dimağına halk nazarında o kadar geniş bir salâhiyet tanıtmiftı ki bu hezari fen adamın yer yüzünde bilmediği bahis ve halledemiyeceği mesele bulunmadığına ekseriyet sa mimî olarak inanırdi. Onlarca Ahmet Mithat Efendinin nasiyesi bir Himalâya ve malumatı sahilsiz bir Okyanostu; vatanın filezofu o, allâme• o, ayaklı kütüpanesi o, canlı ansiki lopedisi o idi. Onun alemşümul san'atı hayran edemediklerini hiç olmazsa müte • hayyir bırakırdı. Hele ondaki veludiyete parmak ısırmıyan, diyebili • rim ki, kimse yoktu. Heprmize az çok o zan gelmişti ki Yeşil ve Kızıl ırmaklar kuruyabilirler; fakat Ahmet Mithatta yazı cereyam tükenmez. Galiba bu fikrin ilhamile olacak: Muaıırlan onun ülubuna «abi revan» demişlerdi ki bugünkü şiveye nakledilince «akar su» gibi bir şey olur. Ve bu tevcih hiç te mtinasebetsis değildi; zira Mithatın bir fazileti de kısa kesmeği akar sular kadar olsun bilmemekti. tcazı o arsm boylu sütunlarla »Içerdi, bîlhassa mevzuu «hiç »olduğu zamanlard'a. Yazıda san'at önca. uluorta teb • liğ bahasma san'ati solda sifır et mekti. En çetin mesele bir gazete ye girmek üzere onun sekânndan süzüldü mü, öyle berrak bir vuzuh alırdı ki şefafetin o derecesi tabiatt* ancak boşluğa mev'uttur. Mithat Efendi merhumun ken • dine mabsus bir mantığı vardı: kıyaslarını adeta havsalasindan çikarırdı. Ve hükümlerinde kat'î bir selâmet bulunduğuna belki halktan ziyade kendi kanidi. Bir meseleyi o hangi cihetten düşünurse öyle sanrrdı ki o mesele yalnız o noktai nazardan münakaşa kabul eder. Ahjnet Mithatın cümleleri doğru ve yanlış her fikir için bir nevi «hakikat hil'ati» idi. O cümlelerle o muzlarını örten nazariyeler bilhassa eski payitahtta ekseriyetin kabulüne namzet yaşardı. Büyük muham'rin kalemine dayanarak her hangi bir efsane îstanbul sokaklannda tarih kafilesine takılabilirdi. Onun san'atındaki bu kuvvetli sihirbazhğı pek iyi anlamı? olan tilki «Hamit», tabii<Jir ki, kendi mes'um idaresi lehine o kuvveti istismar etmek istiyecekti. Filhakika halkın saf ve ziyadan mahrum ruhuna sindirmek dilediği şeytanî düsturları onun belâgatine tevdi ederdi. Bu cümleden olarak Pa dişahın iradesile «Serveti Fünun» da neşredilen «Parlâmento rezaletleri» unranlı makale pek meşhurdur. Böyle eserlerin<len dolayı merhumu tahtıe ve hatta tecrim edenler a ı değildi. Fakat bu ithamlar, zama • nm icabatını hesaba katanlar nazarmda, tamamile haklı görülemez. Her müstebit saltanat için kendi matbuatı bir iğfal ve izlâl âmilidir. «Namik Kemal» inki gibi asi kalemler sürülür ve susturulur. Hem de, ne ya^alım, beşeriyette herkes ha kikati hayatından daha çok seve miyor. Mithat Efendi merhum da cesaretinin dizgini ihtiyatına bağh olanlardandı. Basiret onca ahlâkî meziyetlerin en kıymetlisi idi. Bu zâflar kolayhkla kendisine bağışlanabilir. Matbuat tarihince onun af fi müşkül, kusuru san'ata karsı göstediği koyu mübalâtsızlıkh. Şu makalesi radyoda gevezelik eden Habibe Mollayı hatırlatırdı; öteki ya Müsaade edersen onun gibi bir şey. Avukat, feragat ifade eden bir içini çekişle nefes aldı, yumruğunu sıkıp dudaklannm üstüne koydu, bir hayli düşündü, gülümsedi: Bu ?îdiş!e sen yaman bir adam olacaksın! dedi. Sonra ciddî bir tavırla ilâve etti: Fakat, sultanım, Kevser Ha nımm bende işleri var. Biliyorsun ki o vakıf davasını kazanacak olursak elimize hatın sayılır bir para geçe cek. Bilmem. Sen o işi başka bir avukata devredersin. Hay hay, ben de isterim. Esasen bu kızı, hatta anasını bile artık gözüm srörmemelidir. Zira o güzellik beni adamakıllı çığırımdan çı karabilir, başıma belâ getirebilir. Demin sen Müddeiumumî filân dedin, yüreğim oynadı. Adliye binasmda ipliğimin pazara çıkmasını istemem. Mabadi var Musahabe NALINAİ Medenî muaşret bilgisi Biiyüklerimiz unutmıyalım. Mer hum Ahmet Mithat şüphesiz on lardan biridir. O, hayatta gördüği' is için yaratıl mıa bir adamdı «Gazete» denebilir ki onun biç.l mif kaftanı ol muftu. Muharri sıfatile bir mat baaya ilk girdiğı uma günü, Beşiktaşh mer» hum Şerefin hatırasma hür « meten Taksim ve KadıköjŞ stadyomlannda, birinci takımlarnf maçlanna başlanmadan evvel, ife^ dakika sükât edildi. Hayatmı spora vakfetmiş bir ar « kadaşa, aziz bir ölüye karsı gös • terilen bu hürmet, hayattakilerin e« bediyete inttkal edenlere karşı bhf saygı ve sevgi vazifesidir. Medenî milletler, medenî cemiyefl Ier, kendilerine hizmet e<Jen ölüle • re hürmet ederler, onlan unutmaz « Iar, hatıralarını taziz ederler, dog» duklan ve öldükleri günlerde mera* simle isimlerini anarlar. Bu itibarlaj daha geçen sene keskin düdiikleriKt mlettiği stadyomlarda, cuma ?ümi| merhum Şeref için yapılmış olan me< rasimi takdirle karşılamamak kabfl de< ğildir. Ben, bu merasinufen Fene4 stadında yapılanma şahit oldum v« gördüm ki halkrmınn büyük bir ktM mı, birçok şeyler gibi ölüye hürmeCl d«, bu gibi taziz merasiminde nt yapılacağım bilmiyor. Hakemin â& duğu çalınıp ta İki takıtn karşı kan *iya durduğu zaman şunlan gor t düm: Seyircilerin büyük bir kıamr, %m ki bir sporcuya karşı yapilan bu ma; rasime tamamen lâkayt, ayak aya^ üstüne atmtş, sigarası ağzinda, y« i rinde oturup duruyordu. Ayağa kalkanlann bir kısmi, baf larını açmak lâzım geldiğmi bilme»» dikleri icin şapkalarını çıkarmadi 4 Iar. Bu hale, ekseriya milli marş çart lınırken de şahit oluruz. Ayağa kalkanlarla sahanm ortat« smda duran oyunculann bir kısnny sakin ve hareketsiz, hürmetkâr bfj| vaziyet alacaklan yerde hürme*sn% lâkayt bir duruşla etrafa b k konuşuyorlardı. Her şeyin bir usul ve erkânı oldtM, ğu gibi ölüye hürmetin de bu çeaM taziz merasiminin de, kendine roab* sus arfabı vardır. Şark terbiyesinA' göre, bir cenaze geçerken oturan 4 Iar ayağa kalkar, Allah rahmet «y» lesin der, baziları cenazeyi taşır vey* takip ederlerdi. Garp terbiyeskHİe i*«ı geçen her hangi bir cenazey* son bir selâm vermek muaşeret âdat bındandır. Biz, şark âdetlerînî bi M raktık, fakat garp âdetlermi de ka^ bul etmedik. Artık cenaze gecerkeni aldırmıyoruz, bile... Hiç umrtm&nv mütarekenm en azgm la bir gün müsellâh bir Fransiz p bölüğü Beyoğlundan geçerken bft* Türk cenazesine tesadUf etmişti. ZsM bitin kumandasile bütün kıt'a, cena» zeyi selâmladı. Bu halin şahidi olas birçok Türkler, kendi irk ve din ka« deşleri olan bu ölüye son selânm h fa etmeden geçip grttiler. Her gün gördüğüm bu gibi bö ^ gisizliklerden anliyorum ki ilk m»k» teplerde çocuklara bir muaşeret bfb gisi dersi okutmak lâzımdır. Avrupa mekteplerinde böyle Mr d'ers olmıyabilir; fakat bizim böyla bir derse ihtiyacımız vardır. Çünkir şark medeniyetini bırakıp garp me*| deniyetini aldığımiz şu zamanda,^ onun medeni muaşeret bilgilerini ço« cuklanmıza öğretmeliyiz kî selâm, lanacak, hürmet edilecek şeyleri bil» sinler, bu selâm ve hürmetin şeklini öğrensinler. aır. * Adana 754. Afyon 1825 Aksoray 75, Amasya 1208, Ankara 11468, Antalya 1853, Artvin 206, Aydm 716 Ba hkesir 987, Beyazrt 625, Bilecik 2429, Bolu 1401, Burdur 505, Bursa 2097, Cebelibereket 1272, Çanakkale 3554, 3 Karsılık aranacak sözlerin a • Çorum 630, Çankm 1128, Denizli 2386, rapça veya farsça kökündeki manaıı, Dîyarbekir 813, Edirne 799, Elâziz 376, lugattekJ manası değil, asıl kullanış • Erzincan 782, Erzurom 436, Eskisehir ta uyduğu düşönce karşılanmahdır. 1615, Gazîantep 593, Giresun 608, GüMeselâ: «Mümkün mertebe» sözSnmüsane 890, îçel 1551, Izmir 1973, fsde «mükün» olabilir, «mertebe» de parta 3255, îstanbu! 14162, Kars 582, basamak demektir diye «olabilir ba»aKastamonn 1108, Kayseri 3060, Kırkmak» yollu birsey söylemek yerstz ve lareG 355, Kırşehir 1452, Kocaeli 1572, değeraiz olur. Biz cmSmkün mertebe» Konya 5815, Kütahya 1988, Malatya 3e «olabildiği kadar» elden geldiği 850, Manisa 913, Mar&s 645, Mardin kadar, gücü yettiğj kadar, gibi bfrşey 80, Mersra 1478, Muğla 1896, Muş" anlarn. 195, Niğde 1292, Ordn 1242, Rİze 440, Hatta b'unun yerine bası galat ko> Sanisun 1501, Siirt 95, Smop 1343, Sımsurlarm «mümkiht derece» detneleri vas 1009, Şebinkarahisar 1070, Trabzon bile dilmi iyi bilenlere gülunc görönür. 1681, Tekirdağı 783, Tokat 830, Urfa fste bunun için karsıhklarnı lugat ma561, Van 289, Yozgat 955, Zongal nasına değil, kullanış manasma göre dak 2046, hepsî 100,238. olmasma bakmahdır. ' tlâve etmeğe değer ki bu rakamlar Anketin bu ikinci knrmnda daha çok vîlâyetlerce toplanrmş fişlerm hepsî deböyle bağlamalar ve değişler bulıma$il, aneak yerlerinde tasnifleri bfterek cağmdan bunlan gözönânde tutmak çok ve vflâyet mmtakasma aît mükerrerieri faydah olur sarunz. âynlarak merkeze gönderiimiş olanlar Mekteplerin tatil devresi muallim arIcadaşlanrnın dil işlerine daha fazla vakh ve gayretle atılmalanna yany» • eaktır. Dil mkılâbımizm bu en mühim safhasinda bütün gayretini ortaya koyan mef* kâred Türklüğe Törk irfanı namma sonsoz saygı ve şükran..» Ankara 17 (A.A.) T. D. T. Cemiyetmden: Cemiyetinnzm «Türk Dili» adile eıkardıgt bültene her taraftan btiyük bir istek gösterilmelctedir. Gerek abone yazılmak, gerek satm abnak için müracaat edenlere kolaylık ohnak nzere cemiyethniz sa noktalan biidi • rir: 1 Böltenimiz Hakimiyeti Milli • ye Basmaevmde basılarak idaresi de orada merkezlendirilmiştir. Gerek a • bone yazılmak, gerek bülten hakkmda birsey sonnak istiyenler Türk diKne ait oldoğunu işaret ederek dogrudan doğruya Hakimiyeti MiTliye mö • esesesine müracaat edebilirler. 2 Bühenin umumî tevzi merkezi de Ankarada Akba Kitapevidir. Sa* tm ahnak, yahot siparis vermek fsti • yenler buraya müracaat etmelidirler. 3 Cemiyetimiz, nesriyatına rağ • bet gösteren yorttaşlara tefekkürlerini tekrarlar. Dil Cmiyetinin bültent Daladiye Hitler ve Musolini mülâkatı Mülâkat temmuz başında olacak Paris 17 (A.A.) Ovr gazetesi, M. Daladiyenm nazırlar meclisinm dünkü toplanısmda M. Musolini ve M. Hklerle yapacağı muhtemel mülâkatlara temas etmiş olduğunu yazarak diyor ki: « Henuz hiçbir şeye karar verilmîş değilse de bu mesele hakkînda Italya • nm Londra seftri M. Grandi tarafın • dan bazı tekliflerde buhmuhnuş ol • duğu teeyyüt etmektedh*. Hatta mülâ kat mahalli olmak üzere îsviçre veya Şimalî ıtalya şehirlerinden bazılannm isimleri zikredilmiş ve mülâkatm tem • muz aymm ilk 15 günü zarfmda o! • 'masmdan bahsedilmistir. Paris 17 (A.A.) Eko dö Pa ris gazetesine göre, Başvekil M. Dala diye, parlâmentoya verilmiş olan dörtIer misaktnm imzastndan sonra halle dilmesi icap eden meselelerle bizzat mesgul olmağa ve Romaya gitmeğe karar vermistir. Ankara 17 (A.A.) T. D. T. Cemiyetmden: Yakmda anketin ikinci kısmma bashyaeağız. Bu ikinci kısnndalri sozlere karşılık ararken saygı de • ğer halkımızm şuralarmı gözönönde tutmalannı dileriz: 1 Konulacak karşılıklartn mut lâka her kelimeye karşı bir kelime olması lâzım değildir. Bir bağlama sö lüniin karşılığı bir iki söz, yahot bhr cümle kumluf değişmesi olabilir. Meseli • birinci ankette de geçen • «madamki» sozunu ele alalım. «Ma Dil anketinin ikinci kısmi gün sanki ruhu Ahmet Mtthat Efendı na ezelde ölçii merhum üzerine oyulmus bir kalıp geçirdi. Cüssesine bakınız: Gündelik milcadele için en sağlam malzeme ile hükatin kurduğu bir kale bedeni! Bu bma hiç dinlenmeksizm yarım asırdan ziyade çahşaçak ve yorgunIuk nedir tammıyacaktı. Ona: «Yetmif beygir kuvvetinde yazı maki ne*i> diyenler hiçbir gün yalanci çıkamadılar. Herkesi örseliyen ihtiyarlık bile onu örseleyememi^ti. ömrünün her yılı kendisine sanki yeni bir beygir kuvveti ilâve ediyordu. Hikâye edeyim: Bir sabah Ahmet Mithat apansız matbaasına geliyor. Sanıyordu ki bütün cTercümani Hakikat» heyetini vazife üstüne iğil mif bulacak. Fakat ne görse beğe nirsiniz ? Kendi damadı muallim Naciden Selinikli Tevfiğe kadar he yeti mecmuasile muharrhler kötü bir raki masasınm etrafında çörek • leıunisler, hepsi zamanın en güzel hanen<fesi tanılan «Nedim» i dinliyerek çakıştırmakla meşgul... Mat • baasında hiç beklemediği bu kopukIar meyhanesi ile karsılasınca Mit hatın en azılı cinleri ayaklanır, ve bir tepmede badesi, musikisi, sakisi ve sarhoflarile bütün o içki âlemini Ebüssuut caddesine süpürür. Şimdi tahrir heyeti namına yalnız başına kalmistı; odannda öfkesinden bo murdanarak geziniyor ve düsünü yordu:Ertesi gün gene altışar sütunlu sekiz büyük sahifesile «Tercümani Hakikat» çıkmak lâzımdi; halbuki saat öğlene yaklastiği halde henüz bir sa.hr yazı bile yok. Tam manasile gayret dayiya düşmüstü. O zaman koca Mithat başmdan fesi ve sırtmdan ceketi atıyor, masası basinda kolia nm sıvayarak ise koyuluyor; yazı • yor, yazıyor, bir dakika durup dinlenmeksizm geceyarısma kadar yazıyor; basmürettip gelip te: «Efendim gazete tamam!» demedikçe kalemi elinden bırakmıyor. Zannımca Mithat o gün kalem işleği hususunda dünya rekorlannın geçmisini ve geleceğini kır<fı; zira, tasavvur buyurunuz, yetiştirdiği yazı miktarı kırk sütunu mütecavizdi ki za manımızflft gazetejlerine dercedilse şüphesiz altmis sütunluk yer tutar!.. Gazetecilik tarihin.de amsalsiz tanıdığım bu himmetile koca herif ertesi sabah «Tercümani Hakikat» i eski nüshalanndan belki daha derli toplu bir halde karilerine yetiştir meğe muvaffak oldu. Ve muvaffak olmasa kendisinden fazla İstanbul halki müteessir olacakb, Onun gazetesi ve yazılan herkesçe o kadar istiyakla beklenir<fi. Zira cTenebiIir ki Ahmet Mithat merhum orta sınıfa mensup karilerinin kalemile yazardı. Uslubu gibi efkân, nazariyatı, suun ve hadisata karsı telâkki tarzlan itibarile de muharrir şayani dikkat bir derecede halkı temsil ediyordu. «Tercümani Hakikat» î devamh okuyanlara öyle gelirdi ki onlan yazan Ahmet Mithat Efendi ise telkin ve dikte eden kendıleridir. Ammeye tuhaf gele eek vak'alan Mithat Efendi gülünç yazar, halkı titizlendirecek bir hâ • diseyi naklederken de kalemi sanki öfkeden titrerdi. «Tercümani Ha kikat» hakikatin tercümani değilse bile hiç şüphesiz orta sınıfı teskil eden hizbin sadık tercümani idi. Avukat vallahi gene insaflı ve tath adara • gözlerini uğuşturarak dedi ki: İki gözümü birden yıldırdiğına süphe yoktur; öyle ki, bir daha senin yüzüne ürpermeden bakamıya cağım. Bu en iyi prensiptir. Sen gene şasma. Kollarımı kavusturarak: Onun için, dedim, seninle son bir pazarlığa girişelim. Bana söz vereceksin ve bir daha, ölüm AUah, ne Kevser Hanımı, ne de kızını görmiyeceksin. Zira bak ben açık söy Iiyeyim: Bu kızı çıldırasıya sevi yorum ve alacağım! Anladın mı iki gözüm? Hicran Hanıma şimdiden zevcem nazarile bakabilirsin. Anası verecek mi? Hele bir vermesin. Aynen senin prensibini tatbik edeceğim. Görüyorum ki bu işte çok muvaffakiyet var! Diyeceğim yok. Yani benim elimden hem avıtnı, hem silâhımı alıyorsun. """itrınmmıroillHlllflllllllBIIIHIIMIIIIfflHlllllllllımıımmımiMi" Londra 17 (A.A.) EDi yolcuru olan bir posta tren ile bir marsandn treni Derbide hâin Çesterfilde çarpısmıslardtr. Bir roakinist ölmüştür. Di • ğer bir makmi»tin ayaklan kesilmiş, iki soförün kollan kınlmıstır. Bir yol eu yaralanmış, iki lokomotif devril • miştir. ingilterede bir tren kazası ; istanbul malî teşkilâtı Ankara 17 (Telefonla) Istanbulda tatbik olunacak yeni maliye teşkilâtı için Maliye Vekâletî hazirlıklar yapmaktadir. Bu teskilât ey> lul tçînde tatbik olunacaktir. Maarif Vekâletinde tetkikler Ankara 17 (Telefonla) Maarif Vekili bugun daire ımidürleri ile beraber maarif teskîlâtı etrafrada uztm müddet görüsmüştiir. Bu içti • malar bir iki giin dalıa devam edecektîr. Bağlarbartnda ihtiyat kıdemll yüzbaşı Aziz Osman Beye Arzunuzu Peyami Saîaya soyledım O« zulmesinler, «Hep Senin Ifin» romanıosV da yakarız, cevabım verdl. Hürmetler. zısını okurken size öyle gelirdi kJ çenenizi tıraş eden berberi dinliyor* sunuz... Edebiyatın yabancısı dı? Hayır, fakat çoğumuzdan iyi diği şeye hiç birimiz kadar hürmetî yoktu. Onca edebiyat bir gaye değifcf d'i; ancak bir vasıta olabilirdi. FÜP* re nebalet veren bir kalem san'atınif mevcudiyetini inkâr etmezdise da onu ancak işe yarayacak ihtarlan, neşre en muvafık alet olmak Ü2erW kabul e şayan görürdü. San'atsız yazıya ancak ferdasız bir rağbet mev'uf olabileceğini, bilmem, bilmiyor mtydı? Acaba bilmiyor mıydı ki yazınmj ruhu san'attır ve onsuz yazı ölü doğyj ımıştur ? Her halde o derdi ki: «Ben mu • ] harririm. San'atkâr olmak istemera.^ Zira öyle hissediyordu ki kendisi cür celer diyannda yetişmiş bir devdi? 1 ve cücelerin tenvir ve terbiyesin* müekkel bir tabiat meb'usu olmalıy* rfı! San'atlı yazı onca aydinlatırken göz kamaştıran bir şimşekti. O ise istiyordu ki her cümle asırlarca zifiri karanhkta bırakilmış Türk dimağlarına uygun bir ışık olsun. Ve bu niyet uğrunda san'atı istihkar etti v» bu niyetle iki yüz ciltten ziyade e*' ser vücude getirdi. Kendisinden ev«, vel ölen yazılan üstünde hizmeti biü yük ve meşkur bir abıdedir. Cenup hududunda yakalanan kaçakçılar Ankara 17 (A.A.) Haziranın ikmci haftası içinde cenup hududunda 28 kaçakçıhk vak'ası olmuş ve üçü ölü, biri yaralı olmak üzere 38 kaçakçı yakalanmış, 4 6 0 kilo gumrük kacağı 3900 kilo mhisar kaçağı ile 152 muhtelff cins hayvan elde edilmistir. Nüshan 5 Kuruştur ) Türkiye şeraiti) *?'" Senelİk 1400 Kr. Alü ayhk 750 Üç ayhk 400 Bir ayhk 150 2700 Kr. 1450 800 yokhır WG~ Son haberlerimit burada bitmemiştir. 4 üncii sahifemizin 4 üncii sütununa bakınız! Yazan; SERVER BED1 Milli tefrikamız : 92 Hep Senin İçin! Doktor ne diyor, onu soyle sene?.. Simulatioss de folie» de bir «nevrose» dur, diyor Yani? Yani deli taklidi yapmak ta smir bozukluğundan ileri gelirmif. Peki .. Hicrandan ne istersin? Kadmlar... Bilhassa kadıniar beni çileden çıkanyorlar. Nihalden «onra hiç bir kadın sevmedim, kannu bile sevmedim. Fakat bana kadınların ehemmiyet vennelerini i» tîyorum. Garip bir arzu. Hayır! Hiç te garîp değil. Çünlrii Nihal bana sonunda hiç ehemmiyet vermemisti. Anlıyorsun değil mî? Kadınlara hmcim var. Onlan tıem sevmek, h«m de boğmak utiyorum. Bu aksam miydin? Hicrana gidecek Bilmiyorum. İyi ki geldin. Artik gitmem. Bilmiyorum. Gitseydim ne yapacaktım, bilmiyorum. Demek Hicram sevmiyorsun? Fakat çok arzu ediyorum. Sevmek değil, arzu... Yani Hicra • nın bana ehemmiyet vermesi arzu • su... Doktorlar işte bunu anlamı • yorlar. Şasmış kalmıstim. Bir sandalye • ye oturdum. Ne biçim hastahk, ne biçim haleti ruhiye bu?.. Şimdi ne olacak? Bu şaşkın ruhun zararla • nndan Hicranı ve kendîmi kortı mak îçin ne yapmalıyım? Arada bir gelip zavalhyı pataklamak mı? Peki, dedhn, hazret, bu ifi Ut hya bağlamanın çaresi nedir? Ben de celâlh bir herifim. Hele son günIerde pek değistim. Sen böyle Hic ran Hanıma tehdit tnektuplan gönderdikçe ben de parmaklanmı bi • Ier, buraya düşerim. Bak açık söyliyeyim, ben bu meseleyi kökünden halletmeğe geldim. Birdenbire ellerini gözlerine gotiirdü ve bahsi umıtarak dedi ki: Beni az daha kör ediyordun. Ansızın bir ağrı basladı. Biraz siş te var, değil mi? Biraz, dedim. Ne oldu sana? O halim, selim cocuk... «Zira yumusak huylu atın çiftesi pektir.» Sorma. . Benim de basimdan neler geçti. Anladım, iyice anladım ki hayatta tuttuğunu ko parmak lâzımdır. Sen de bana vaktile, gene bu odada, uzun uzun an • Iattnamis mı idin ki muvaffakiyet için birinci şart insanların gözünii yıldırmakhr. tste, senin prensibini sana tatbik ediyorum. CENAP ŞAHABFTTİH