22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2Kânunusanî Kâzım Nami Beyden Ağaoğlu Ahmet Beye!. Mektep mi, fakülte mi? {Ağaoğlu Ahmet Beyin üç gün evvel gazetemizde intişar eden mek • tubana cevaben, dün Kâzım Namt Beyden, Ağaoğlu Ahmet Beye hitap eden, bir mektup aldık. Bu mektubu da aynen dercediyoruz:] Azizhn Ağaoğlu, Talih, seninle benî muhasım va ziyetine de koyacakmış! Haydi öyle olsun. senin gibi kuvvetli bir pole mikçi ile aşık atmak benim kârım değîlse de, bırak bir tecrübe edeyîm. Sen beni pek iyi tanırsm. «Bildiğim ve hürmet ettiğim isminin, hayab nrn, mazisinin temizliği» diye, benden meçhul ve müstekreh bir şabıstan bahseder gibi babseden arkadaşla rına, beni tasvir ediyorsun. Teşek kür ederim. Maamafih beni cennet lik yaptığın satırlarla bu tasvirini telif edemediğimi itiraf ederim. Şüp hesîz, garaz ve ıvazdan ârî, terte miz bir kalbim olduğunu ben de bilirim; fakat safdrunluğumun cen netlik derecesine vardığını yalnız sen söylüyorsun. Maamaf ih senin istihzanda da başka bir üstathk var. Eski hatiralann tesirile sana danlamıyacağım. Ne kadar seneler ayni yolun yolcusu idik; hâlâ da ayni yolda yürüyor muyuz? Şimdi bu dostluk cilvelerinden vaz geçeyim de benim yazımdan ve senin cevabından bahsedelim: Bilmem biliyor musun? Ben ge • çen senedenberi Darülfünunun ıslahı etrafında bir siirü makaleler yazdım. Beni bu yola sevkeden sebep çudur: Beş sene kadar evvel yüksek muallim mektebi fransızca rouallimliğine tayin olundum. Bu mektebin talebesi Darülfünunun muhtelif fa kültelerine müdavimdir. Bu gençlerle mütemadiyen pek yakından, geceli gündüzlü temasta bulunmaktayım. Bunlann öğrenişleri, çahşma tarzları, her şeyleri beni çok alâkadar etti. Zaten memleketimin yannki mu kadderatını sırtına yüklenecek olan gençliğe derin bir aşk ve merbuti > yetim vardır. Fakülteleri içlerinden tetkike koyuldum. Bu suretle nelere muttalı oldum bîlsen! Artık bu mü • esseseye hücum etmenin bir vecibe olduğunu anladım; ve işte bu suretle geçen senedenberi devam eden mücahedeye giriştim. Bilmiyorum, nasıl bir saikle işe Abdülf eyyaz Tevfik Bey üstadımız da kanştı. O, kabahati münhasıran li selere buluyordu. Ben bu fikirde değildim; çünkii (yedi meş'ale) çıkaranlardan bazılarınm Iise, banlarının (muallim mektebi) müdavimi olduğunu, Hselerin son zamanlarda hayli iyi talebe yetiştirmekte bulunduğunu yakından biliyordum. Bu sene ben Darülfünun bahsini tazeleyince, Abdülfeyyaz Tevfik B., Darülfünuna kül olarak hücum et menin doğru olmadığını, fakülteleri ayn ayn olarak tahlil ve tenkit et mek lâzım geldiğini söyledi; bu sı rada da bütün kabahati zavallı Fen Fakültesine yükleterek Tıp ve Hn kuk Fakültelerini her türlü kusur • dan tenzih etti. Bunun üzerine ben, fakülte fakülte tahlil ve tenkidi kabul ettim, ev < velâ Tıp Faküttesini teşrih masasınm üzerine çektim. Sıra Hukuk Fakültesine gelmişti. Bu fakülte hakkmda mezımlardan ve müdavimlerden, birbîrini müeyyit o kadar şeyler işittim ki artık onlan, hafif tertip, tahlil sahasma koymak bence bir zaruret oldu; seni dahî gazablandıran makale bu suretle meydana geldi. Zannederim ki, bu profession de foiden sonra, bana garaz, hırs atfü isnat etmek haksızlık olur. Sen, istikbaline bUyük ümitler bağladığın, güzel ve usaresi bol meyvalar ver mesini Utediğin fidanların heder olup gitmesini ister misin? Birer büyük ye semereli ağaç olmağa namzet o fidanların, bücür kalıp mahsul veremiyecek bir hale gelmelerine ran olur musun? İşte ben bu kanaati e dindim, ve bu kanaatle kaleme sa nlıp makaleleri yazdım. Fakat ne gariptir ki yalnız sonuncusu, kıya metler kopmasına sebep oldu. Niçin? Çünkü ötedenberi yazıla • nmdan almanlar arkadan diş bile yorlardı. Mensup olduğum mektebin müdürüne müracaat ederek: «Sen bu adamın amirisin. Darülfünun a • leyhine makale yazmasına meydan vermesene. Yazacak olursa, Vekâ • lete yaz; sustursunlar.» diyenler vardı. Bunlar, son makalemle, beni muvakkaten değil, büsbütün susturmak için vesile bulduklarına kani oldu lar. Ve teessüfe şayandır ki sen de onlara alet oldun. Bu işin boyle olduğunu biraz de rînleştirmekle de anlarsın. Maama fih makalelerim meydandadır, sen de onu bana yakıştıramıyorsun. Yakış ttramadığm ve belki en büyük hak • sızlık • sen soylemekten çekindinse de ben söyliyeyim: Jurnalcılık addettiğin fıkra: «1908 senesindenberi raillet ra«oii*!erinde hayatî ve eesrf inkılâplara karşı kolay kolay temayül gostermiyenler ekseriyetle hu kuk mezunlan olmuşlardır ... ilâ.» ibaresidir. Halbuki bu ibare hakikatin aynidir. Bak nasıl? tttihat ve Terakki Cemiyetini habrlarsın: Ziya Gokalp merhum, bazı içtimaî teceddütler yapmak istediği vakit karşısındaki bu yeni fikirlere muarız arkadaşlan, asker miydi? Doktor muydu? Yoksa Hukuk me • zunu veya her hangi bir suretle zihni fıkhî itiyatlar almış olanlar mıydı? Hukuku aile kararnamesinin ne güçlükle kabul edildiğini bilmez misin? Şer*î mahkemelerin Meşeyhattan alınarak Adliye Nezaretine raptedil mesine karşı mukabil vaziyet alan kimlerdi? İste en ziyade senin bildiğin, belki de doğrudan doğruya alâkadar olduğun mes'eleleri misal getiriyorum. Şüphesîz kî bu adamlar, gene tttihat ve Terakkinin azasından idiler. Kat'iyyen mürteci değillerdi; boyle yapmaları fıkıhta sulbiyet ve mantıkiyetle itiyatlanmış zihinleri, te > ceddüdün istediği itîyatları kolayca kabul edememesindendir. Bugün için söylediğim de bundan başka bir şey değildir. Bana, hukuk zihniyetile değil, hukuktan çıktıktan sonra, kendi hususî tetebbülerîle bu kab zihniyetten kurtulan kendilerine göre bir teceddüt tavrı alan hukuk mezunlarmı neye gösterryorsun ? Ben makalemde bunu da inkâr etmedim. Şu halde senin de zaıuun gibi, ben kimseye mürtecilik ve inkılâba muarızlık atfetmiş değilim. Yüksek adını, boyle polemik makalelerin muhtevasi dahilhıde görmek istemediğim büyük adamı, müdafaa makamında zikretroegi, başkalarma değil, fakat sana yakıştrramadım. İşte, asıl gazabı tahrik eden fıkraya dair cevabımı bu suretle tavzih ettikten sonra, tenkit ettiğin diğer noktalara geçiyorum: Hukuk Fakültesinin, Darülfünu • nun diğer fakültelerfle, memleketin diğer içtimaî müesseselerile solîdaire olduğunu ben, daha bu makalelere başlarken, söylemiştim; daha başka yazılarnnda da ayni fikri bulursun. Bunn, sen üstadım kadar değîlse de, içtrmaiyatla az çok mütevaggil ol mak dolayisile, biraz ben, de bilirim. Fakat bu münasebet ve rabıtanm, senin dediğin kadar mutlak olmadığtnı da söylemeliyim. Hususile üim müesseseleri, diğer içtimaî mne&sese • lere nisbetle daha müterakki olmak, ilmin icabındandır. Yeter ki ilmin husulü için memlekette velev kü çük müsait bir muhit bulunsun. Ben de, bilirsm ya, tuba ağacı tarafta • rıyım. Memlekette ancak ilmî bh* reviş teessüs ederse.diğer müesseseler de bundan îstîfade eder; yükselir'er. tlimsîz, cemivet yürümez. Bak, "Î5G mflyon nüfuslu Hindistan'da, Avrupaca şöhret alraış sairler ve fen â • Ihnleri yetişiyor. Hint'liler, biz Türk'lerden • vasatî hesapla • ne kadar yüksek bir ictimaiyab haizdir? Bugün 150 milyonluk Rusya' da, dünyaya ün salan büyük mütefekkirler, ne gibi şartlar altında yetisti? Bi zim içtimaî şartlarımız, Rus'lardan ve Hint'Iilerden de mi aşağı? Değil, üstadım, sen de bilirsin ki değil. Fakat o memleketlerde ilmi, şahsî hırs ve menfaatlerine alet edenler varsa bile, ilim için yetişecek kaf aları vaktinden evvel boğraağa çalisacak mevkide değOdirler. Fen FakUHesinde bir Ali Yar Bey vardır. Vaktile Galatasaray'da niçin muitlik ettiğini kendtsinden bir öğren. Daha nice gençler vardır ki ilmî şevkleri vak tinden evvel kırılıyor... Köprülü Fuat gibi, talebesinin eserlerini Türkiyat Enstitüsü külliyatı arasında neşreden profesörlerimiz ne kadar az. Askeriiği ileriye sürüyorsun: Peki, askerlik diğer müesseselerle so • lidaire değil midir? Türk'ün tarihi dâhi kumandanlar gibi büyük âlitn lerden de bahsetmiyor mu? Büyük asker yetistiren bu içtimaî muhit, âlim de yetistirir. Ve yetisecek bu â limlerdir ki öteki müesseseleri islah için ilmî metotları bize öğretecekler. «Hukukî tavır kolay kolay elde edilemez» diyorsun; bu «hiç yetişe • mez:> demek değildir. «Hukukî ta vır» yetişemezse, Avrupa'da az çok îsmi anılan bir hukuk âlimiıniz varsa, ben onu niçin bilmiyorum» dediğim gibi bu kıratta adamımız yetişemez mi? Yetişemez değil; vardır bile. Müsaade et te şurada kalemin ucuna gelen isimleri zîkredivireyim: Fen Fakültesinden: Hüsnü Hâmit, Ligor, Ali Vehbi, ömer Şevket: Edebiyat Fakültesinden: Köprülü zade Mehmet Fuat; Tıp Fakültesinden: Hamdi Suat, Neş'et ömer, Kemal Cenap, Akif Şakir, antropoloğ Sevket Aziz, Ihsan Hilmi, Kadri Raşit, Nurettîn Ali, Sah Cemil, Fahrettin Kerim Beyler, Avrupa'nra muteber mecmualannda orijinal etütlerînî nesrederler. Avrupa âlimlerinin bu orijinal etütlere ne Günün eğlencesi Dünkü bilmecenin halledilmiş şekli 1 GEVREK, 2 ARIK, 3 LENGER, 4 ASLAN, 5 TEPE, 6 AŞI, 7 KÖRPE, 8 URGAN, 9 LİSAN, 10 ERKEN, 11 SİLLE, 12 IRİN. (GALATA KULESİ) AZ, DE, DES, E, EŞ, ĞER, GIN, î, KA, LÂ, NE, RA, RE, Vİ, YA, YIK. Yukarıdaki hece1 ~~. leri ikişer ikişer 2 ~ yanyana getirip a • 3 ..... şağıdaki tariflere 4 • . göre birer kelime 5 . teşkü ettiğiniz tak 6 ... dirde, baş harflerî 7 .... yukarıdan aşağı o 8 ~* kununca: BOĞAZÎÇt'NDE BİR YER İSMİ Meydana çıkacaktır. 1 Sandalm kardeşi; 2 • Kudurmuş; 3 Bahis tutuşma; 4 • Kosum takımı; 5 • Cins; 6 • Çay, 7 • Mobflya; 8 • ÇiftçL Trabzon'da kaçak eşya! Suriye'den getirilen sigara kâğıtlarıRus şekerleri Tütün kaçakçılığı ..• ( Birincî $aMfeden mabaît ) söyle böyle basit tedbirlerle vakit geçirmek gülünç olmaktan baska bir fayda temin etmez... Kâğıtların kaDları içinde ayları, yıldızlan, turalan ve yazıları, bunlann ayni zamanda siyasî maksatları da istihdaf ettîkleri anlaşılıyor. Trabzon'da bir tek, istisnasız bütün köylü ve yüzde elli nisbetinde kasabah kaça tütün içer, kullandıklan kâğıtların tekmiî kaçak olduğunu tahmîn et mek güç bir iş değildir ve bu • nun gizli kapaklı hiç bir ciheti yoktur, sokakta, kabvede, açık, alenî, herkes tabakasını çıkarrr, sigarasını sarar ve içer... Bey zamanında kaçakçılar ile jan • darma arasında bir müsademe oldu, her iki taraftan yedi kişi vuruldu, kaçakçılardan sağ kalanları mahkemeye verdi, bu facianın tesirlerinî düşünmek insana elem veriyor.. Bir defa memleket o adamları kaybetti, çoIuk, çocukları yetim kaldılar, sefil, perişan oldular... İşin daha elim ciheti neresi biliyor musunuz, ölen köylünün kannnra da gene tütün yapmağa ve onu kaçırmağa mecbur oluşu... Büyüyecek çocuklar da ayni yolun yolcuJarıdır. Çünkü köylerinde yapacak başka bh* şey yok, o da bpkı babası gibi kaçakçıbk yapmağa mecbur olacak, bu ne elim şey canım... Bu işin elbet ve muhakkak bir çaresi vardır, işte o çareyi bulan memlekete en büyük hizmeti yapmış olacaktır. Bugünkü program tSTANBUL (Postane) 1200 ra. 18: Gramofon. 19,30: Türk ınn"'<iıS. 20^0: Gramofon. 21: Türk musil 22ı Orkestra, BERLİN KÖNÎGSV. 1635 m. 19,05: Konferans ve dersler. 21,t 3üyük balo musikisl. Bunu mütakıp laUt musiklsL VARŞOVA 1411 m. 13,45: Gramofon. 15,50: Eeza. 16,S5f Gramofon. 17,45: Keea.18,10: Gençlere znahsus neşrtyat. 1930: Çocnk prograon. 20: Muhtelif. 20,35: Gramofon. 21,20: Haflf musiki. 23: Musahabe. 23,15: Şopen'in eserlerlnden konser. 24: Ca*and. BUDAPESTE 550 m. 18,35: Orkestra konseri. 21,05: Tİyatrodan naklen «Maia» isimll operet temsilL Bunu müteakıp Öjen Farkas takımı. VİYANA 550 m. 18,05: Operet musikisl. 19,50: Musaha beler. 21.05: «Salon mugannisl» lslmD ve «Ateşle Oyun> isimll iki temsil. 33,15: Haberlr. 23^0: Mngannl Viktor Şternau'un iştirakile Adolf Pauşer caz takımı. PRAĞ (Praha) 488 m. 18,15: Muhtelif söz ve dersler. 19^5f Musikili piyes. 20.10: Konferans. M,25: <Çift Dügün> isimli kabare terasiline benziyen bir oyun. 22.05: Bando musIkL 28^0f Ostrava'dan: Mütenevvi neçrtyat. ROMEN 441 m. 19^5: Gramofon. 20: Zurih küiselermden keman takımı konseri. 2135: «Kıbnsli Kadın> ismtodeki üç perdeii bir temsU. 23,15: Gramofon. ZÜRİH 459 m. 18.35: Mütenevvi konser. 20,35: Haberler, Gramofon musikisl. 22,05: Bir tiyatro veya opera temsili. Bunu müteakıp son haberler. BÜKREŞ 3 9 4 m. 13,05: Gramofon. 14: gramofon. 18: Hafif musiki ve Romen havalan. 19,15: Keza. 20: Ders, 21.05: Taganni. 21.25: Radyo orkestrasmm opera fantazflert 22: konferans. 22 20: Ştraus, Borodln. Masne, Çaykovski"riin eserlerteden konser. HAYLSBERG (Ostanar kenfmk) 276 m. 20.05: Musahabe. 20.35: Mnsahabe ve saire. 21,05:tenitibaren Berlin'den naklen dans ve saire. Bugünku bilmece Tutun Inhisarmut kabahati. Bilirsiniz ki Trabzon'a tâbî yarım saai mesafede Pulatana kazası tü • tün mahsulile meshurdur, buranm tütünleri bütün vilâyete dağılır. Bu kaza tütunlerîni vüâyatı şarkiyeye ve İran'a kaçırırlarmış, yirmi, otuz kisilik kaçakçı kafîleleri pek mun • tazam bir halde kaçakçıhk yapar lar ve bu suretle temini maiset ederlermiş~. Beher kilosunu eakiden bir, flri liraya sattıklan tütünlerini tn • hlsar îdaresi iki senedenberi batmannu • bir batman altı okkadır • yüz yirmi kurusa almak istiyormuş. Bu vaziyette bütün maiseti tütün mah • sulfine münhasır olan köylü tütünlerinj kaçak satmaktan başka ne yapabilecektir? Bunda kabanat, köy lüde değil, mutlak ve pek kat'îra• rette İnhisar tdaresîndedir... Gaze • tenizin İzmh* tütünleri hakkındaki yazılarını okumağa tahammnl ede medim, înhısar İdaresmin hareke • tinin merhametsizce olduğunu an • ladım. Bu vaziyet karşısında köylü kaçakçıhk yapmaz da ne yapar.. Koylü yaptığı kaçakçılıkla servet temmine çalışmıyor, ancak bir kaç okka, tuz, şeker, gazyafı almak için çalışıyor... Benim bildiğim tnhisar Îdaresi bpkı eski reji gibi hareket ediyor, yalnız ve münhasıran kendi raenfaatini düşünüyor, yığm, yığın doldurduğu memurlannm maaşlarmı, ikmci derecede dahi hazineye temin edeceği menfaati düşünüyor. Hazineye ne kadar fazla varidat temîn ederse sandalyasma o kadar kuvvetle mıhlanabileceğini düşünüyor, işte bütün gaye budur. İnhisar İdareu bu duşüncelerden kurtulduğu gün tütün müstahsüi köylü de muzayekadan kurtulacaktır. 27 karuşa şeker ! Bir kaç gün evvel kahvehanede çay ısmarladım, yanıma tanıdığrm biri geldi, bir çay da ona ısmarla • dım, çaylar geldi, şekeri çaya atbm, arkadaşım da ayni işi görürken, kaçak Rus şekeri dedi, hayretler içinde kaldım. Bazı evsafından anladığmı söyledi, filhakika bizim bildiğimiz şekerier gibi parlamıyordu. Rize'den geliyormuş, okkası 27 kurusa imiş. Bir, iki sandık bulmak kabil imiş, istersem araşhracağmı söyledi. Bir okkada yirmi beş kuruş kâr.. Elbet bunda da siyasî maksatlar var, sigara kâğıtlarınra kaplarındaki reklâmlar gibi, makasidi siyasiye açık olma makla beraber temin ettiği maddî menfaat hibarile çok müessir.. Bunun önüne geçmek pek kolay olduğu aşikâr, bilmem neden ihmal ediliyor. Tütün İnhisarı hükumete intikal ettikten sonra işten anlıyan bir adam şu Pulatane'ye kadar gelip te bir kere olsun tetkikat yapmamış, köylüyü, alâkadarları dinlememiş, aradaki ihtilâfı hallebnek çareleri düşünül • memiştir. Kaçakçıhk yüzünden hannmanlar sönüyor, milletin genç ve zinde kuvveti bir an da mahvoluyor, ocaklar yıkıhyor.. Halbuki köylü o işin fena olduğunu bile bile yapıyor, fakat yapacaği başka bir şey yok, tahsildar vergi, çoluk çocuğu ekmek istiyor, mısır ekmeği yiyebilmek için güneş altında çayır, çayır yanarak ektiğini, tipi altında kıçararak satmak mec buriyeri.. Bu ne elim şey... Hulâsa, arbk salgın bir afet ha • lini alan bu hastalığın çok esaslı tedbirlerle önüne geçilmelidir!. A.R. Kânunusani Kontenjanı Bey£Lnnameler bugün ambarlara gönderilecek Bugün İstanbul gümrüklerinde kânunusani kontenjan muamelesine baslanacaktır. Başmüdürlükten Galata ve İstanbul gumrük lerine gönderilen beyannameler müdürler tarafından muayene heyetlerîne havale edilerek mal • ların durdukları ambarlara gönderilecektir. Kendilerine ait olan beyannemeleri buradan alacak olan mal sahipleri mallarını mu • ayene ettirip gümrükliyecekler dir. Ambarlarda izdîham ve leşevvüfata mahal kalmamak için Galata ithalât gümrüğü mudür muavini Medhi Bey muayenelerin adalet ve sıra dahilinde cereyan etmesini ternin için perşembe günü icap eden tedabiri ittihaz et • miş ve müdür MemduK Bey de muamelâtin tehire uğramaması için memurlara yeniden bazı emirler vermiştir. üluborlu'da tasarruf haftası Uluborlu'dan verilen malumata göre tasarruf haftası ve yerlî mal • ları için yapılan tezahürat pek parIak olmuş, İktisat cemiyeti reîsî tarafmdan irat edilen bir nutuk halk ü • zerinde gayet iyi tesirler yapmıştnw Bütün Uluborlu'lar yerli mah kul • lanacaklarma dair kuvvetli bir taalfc hfitte b\ılunnru8İardır. Çoban ve kaplan tzmir'in Değirmendere nahryes! « nin Çîli karyesinde bir keçi çnoam olan Süleyman oğlu Sülevman'a bttyük bir erkek kaplan hücum etmis • tir. Genç çoban sogukkanlılıinnı muhafaza etmiş ve elindeki çifte fle kaplana ateş etmiştir. İlk ateste kap Ianın belini kıran çoban Süleyman flcinci bir defa daha çiftesmi boşaltmış ve kaplanı boynundan vurarak öldürmüştür. Kaplanın boyn on iki buçuk karış imiş. italyan gurplarının teklifleri Sermayedar bir İtalyan grupu tarafından memleketimizde bir kâğrt ve bir de iplik fabrikası inşası için te sebbüsler vuku bulmuştur. İtalyan grupu, Türk sermayedarları ile te • masa başlamışlardır. İnşa edilecek kâğıt f abrikasmın, Türkiye'nin bütün kâğıt ihtiyacraa tekabül edeceği bil diriltnektedir. Bundan başka İtalyan msaatı bahriye fabrîkalarmdan Ansaldo fabrikası da burada bir tersane yapmak fikrindedir. Kaçakçılarla bir masademe Üç, dört ay evvel sabık vali Galip Dünyayı idare edenler (Btrind Sahifeden mabait) Sahte doktor (Birinci sahifeden mabait) vetli ve beynelmilel mesaiyi teşrik ettirebileeği bir sene te menni ederim. Eseriaaizin bütün memleketin müncvver efkân u * mumiyesi tarafından takviye e dibnesi lâzımdn*.» Çay ve kahve fiatları Istanbul'da ancak bir haftalık çay mevcut olduğu hakkmda verilen ha berler Ticaret Odasmca tekzip edü mektedir. Kahve fiatlarında fförülen terefföler Ocîanın nazari dikkatini celbetmiştir. Lüzumsuz yere fiatları arttırmakta olan tüccariar hakkmda tahkikat yapılacaktır. Alman ricaline göre Berlin 1 (A. A.) Reisicum hur Hindenburg yeni sene mü nasebetile neşrettiği beyanna • mede Alman milletini birliğe davet etmiştir. Hit'ler de neşrettiği beyan namede 1932 senesi içinde mu zaffer olacağını beyan etmis ve Almanya'nın yükselmege olan hakkınm tanınmasmı müttefik lerden ısrarla istemistir. Limanlarımıza talip bir gnıp İngiltere'nin en büyük şirketle • rinden ve müteaddit demir maden • lerine malik olan bir grupun mümessilleri şehrimize gelmişler ve evvelki gün Ankara'ya gitmişlerdir. Bu şirket, memleketimizde bazı büyük işler, bflhassa limanlar yapmağa taliptir. Şirketle anlaşılabildiği tak • dirde Samsun, Zonguldak, Mersin limanlan yaptınlacaktır. dırmıştır. Son günlerde de kendisme ErzurumMan tebdili hava ile gelmis doktor binbaşısı süsünü vererek maaile Mudanya'ya gelip askerlik şubesinden bir emirber neferi dahi almak suretüe icrayi tababete başlamıştır. Nihayet Sıhhiye müfettişi tarafından mumaileyhin sahte bir doktor oldu B U G Ü N AKŞAM Saat 21,30 da ğu ve reçetelerine daima sahte diploma numarası koyduğu hissolunarak keyf iyet Müddeiumumiliğe haber veYazan: rilmiştir. Bunun üzerine adliyece tahkikata başlanarak mumaileyh tevkif S. Gantillon edilmiş ve sıhhî vaziyetî hasebile BurTercüme eden : sa hapisanesi revirine nakledilmiş ve Bedretdn B. cezasının burada infazı icap edeceği YakındalşAdam. İSTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayİ TemsiUerî fsönbulBfiled*mBSİ MAYA ! ehirTıyaÎTOsa ''İIIIİIIIIIIIH Şehzade^aşmda ismet Pş. ve Amerika Bursa MüddeiumumUiğince Tıbbi Adlî müessesesine yazılmış; mez • kur müessese de bunu tensip etmiştir. Şimdi bu sahte doktor hapisane revirindedir. • Musa Bugün Bu gece HiLÂL Büyük artst RICHARD BARTHELMES'in temsili muazzaamı SiNEMASINDA Başvekil İsmet Paşa yeni sene münasebeti ile «Associete pres • se» ajansmın talep ve ricası üzerine bu ajansa pek mühim beyanatta bulunmuştur: <c 931 senesi Amerika Ce • kadar alâka gösterdiklerini, kendi gözlerimle gördüm. Şimdi Hukuk Fa mahiri Mütiehidesi ile Türkiye kültesinden de böyle orijinal etütleri arasındaki münasebatm inkisafı ni, Avrupa hukuk mecmualarnda için mes'ut hâdiseler ile geçmişneşreden profesörler varsa, lutfen tir. Amerika'lı hava kahraman isimlerini bana bildir, minnettarm oları Türkiye'de hepimizi teshir lurum. ettiler. Aziz üstadım, müdafii olduğun Türkiye Büyük Millet Melisi Hukuk Fakültesinde ders kitabı yoktur. Kitabı basılırsa, talebesinin der azasından Amerika'ya giden Sasine devam etmiyeceğini tevehhum racoğlu Şükrii Beyin mazhar oleden, ders saatleri artmasm diye duğu sempatik kabul bizi mütedört yüzü mütecaviz talebeyi bir dershaneye toplıyan müderrisler var hassis etti ve onun müsbet, güzel intibaları bizi Cemahiri Müttehidır. Bu sene hukuka devam etmeğbaşlıyan eski bir talebem kendine pek de ile münasebat için daha ziyalâzım olan iki ders kitabmı bulmakde tenvir eyledi. Bütün dünyanın lığım için bana müracaat etti. Eski buhranma rağmen Amerika ile yazılarla litoğrafya olarak bas;Tmı$ aramızdaki ticarî münasebat mubir kitabın on liraya satıldığını bîliyorum. Daha bildiklerimi de icap ederse söylerimBütün bunları galfba yalnız sen bilmiyorsun Ağaoğlu; sen benden safsın... KÂZIM NAMİ vaffakiyetle mevkiini muhafaza etmektedir. 932 senesi için Cemahiri Müt tehide Türkiye münasebatı noktai nazarından ümidim çok kuvvetlidir. 932 senesinde ilk insanî gayeler için müsbet terakkiler temenni ederim. Bu insanî gayelerin tahakkukundan memleketim için inkişaf, Cemahiri Müttehide ve Türkiye siyasetleri için muvaffakiyet ve istirahati kalp kendiliğinden mevcuttur.» ŞAFAK KEŞiF KOLU Sesli. sözlü ve şarblı büyük tayyare ve harp filmL Ilâveten: Sesli, sözlü, şartnh komik . Gündüz 2^04^0 gece 9^0 da ALKAZAR ESİR MELİKE SESLENDİRİLMİŞ YENİ KOPYES1 bGyük mnvaffakiyetle devam ediyor. fîlm sinemasında Bı gün h e r halde A S R İ S 1 N EM A D A B Ü S T E R K E A T O N ( İVULEK ) i son muvaffakiyeti IkAH ölminde görünüz. Saat 16 1/2 matinesînde ve suvarede ZENGIN V A R Y E T E NUMARALARI ©CAK Al Yakında M A J i K M e başh \Q. W Pabst'ın fransızca ve almanca şaheseri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle