23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

LE MONDE diplomatique Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. 3 MAYIS 2021 Sayı: 16 WASHINGTON, MOSKOVA’YI DEVRE DIŞI BIRAKMANIN PEŞINDE... Avrupa’da doğalgaz savaşı M R ATHIAS EYMOND * Temmuz 2018’de dönemin Avrupa Komisyonu Başkanı JeanClaude Juncker, Beyaz Saray’a yaptığı ziyaret sırasında Donald Trump ile bir anlaşmaya imza attı. Ortak bir açıklamayla “Bugün enerji alanındaki stratejik işbirliğimizi güçlendirmeye karar verdik” dediler. Juncker, AB’nin doğalgaz arzını çeşitlendirmek amacıyla ABD’den daha çok LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) ithal etmek istediğini belirtti. (1) Amerikalı gaz üreticileri zaten yeni pazar arayışı içindelerdi ve dünyanın en büyük ithalatçısı olan AB ise onlar için ideal bir müşteri konumunda, dolayısıyla bu hamle herkesin bildiği bir sır. Devletlerin çevre konuları hakkında giderek daha fazla endişe duyduğu bu zamanlarda, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışma, Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattı sorunu, Akdeniz’de Kıbrıs sahasında yaşanan gerilimler, doğalgaz üretimini ve arzını jeopolitik oyunun merkezine itti. Doğalgaz her ne kadar yenilenemeyen bir kaynak olsa da çevre için petrolden ve özellikle kömürden daha az kirletici. Aynı zamanda ucuz elektrik üretimi için kullanılabilir ve geçen yüzyıla göre taşınması daha da kolaylaştı. LNG tankerleri ile taşınan sıvılaştırılmış doğalgazın ortaya çıkmasıyla birlikte, sektör ilk kez faaliyetlerini uluslararası alana taşıdı. Dolayısıyla sektör, boru hatlarını dayatan ihracatçılar ve ithalatçıların bağımlılığından sıyrılmanın peşinde. (2) AB içinde 30 terminal Ancak taşınması için gereken işlemler basit değil. Çünkü çıkarılan gaz öncelikle 161°C dereceye soğutularak sıvılaştırılıyor, gaz tankerleri ile taşınıyor, ardından yeniden gaz haline getiriliyor. AB içinde bu işlemler için tasarlanan yaklaşık otuz terminal mevcut. Dünya ihracatına bakarsak yüzde 63’ü hâlâ boru hatlarıyla yapılırken yüzde 37’si denizyoluyla yapılıyor. Ancak 2005’teki verilere göre (yüzde 78 boru hattı, yüzde 22 denizyoluyla) fark gitgide kapanıyor. Boru hatları ile taşınan doğalgazdan daha uygun olan LNG, sektörün liberalleşmesini destekleyenler tarafından coşku ile karşılanıyor. LNG ile doğalgaz operatörleri çeşitli pazarlarda (Avrupa, Atlantik ve Pasifik) fiyatlar üzerinde oynayıp giderek “spot” olarak bilinen kısa vadeli sözleşmeler yapıyor. Aksine, boru hattı üzerine sözleşmelerin süreleri çoğu zaman yirmi veya otuz yıl olarak belirleniyor. (3) Bununla birlikte, gaz boru hatlarının LNG’ye göre önemli bir teknik avantajı var: Hatlar aracılığıyla enerji kayıpları sadece yüzde 4 veya 5 ile sınırlı. Birden fazla işlem aşamasını hesaba katınca ise (sıvılaştırma, taşıma, yeniden gazlaştırma, ardından son teslimat için tekrar gaz boru hattına aktarma) tanker başına yüzde 10 hatta 15’lik bir kayıp söz konusu. Devamı 4. sayfada 17 Eylül 1978’de, Begin ve Sedat, ABD Başkanı Carter önderliğinde Camp David anlaşmalarına törenle imza attılar. ‘SAĞIN IDEOLOJILERINI KORKAKLIK EDEREK GÖRMEZDEN GELDI’ İsrail solunun çöküşü C E HARLES NDERLIN* U zun yıllar azınlıkta olan Likud Partisi zaman içerisinde kendisini İsrail’in birinci gücü olarak dayatmayı başardı. Bu yükselişte yöneticilerinin büyük payı var. Seçimlerde sola karşı ilk galibiyeti alan Menahem Begin, bir terör örgütü eski lideri İzak Şamir ya da mevcut Başbakan Binyamin Netanyahu, hepsi Filistin topraklarının kolonileşmesini pekiştirmek için çalıştı. Likud’un ilk zaferi 17 Mayıs 1977 tarihinde İşçi Partisi seçimleri kaybetti ve İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ilk kez iktidar muhalefetteki sağcılara geçti. Likud işe koyuldu. Yeni Başbakan Menahem Begin, Filistin topraklarının işgal edilmesi taraftarıydı. Batı Şeria’nın kolonileşmesini geliştirmek isteyen dini Siyonist örgüt Gush Emunim’in (İnanç Bloku) sadık destekçisiydi. Kol İsrael (İsrail’in Sesi) radyo kanalı için (1) bu yepyeni bir kelime kullanma anlamına geliyordu. Artık Batı Şeria değil YahudiyeSamarya denmeliydi. “Koloni” ifadesi ilkesel olarak yasaklandı. “Yerleşim yerlerinden” ziyade mümkün olduğunca Yahudi “yerlerinden” söz etmeliydik. Şu an için bu hâlâ isteğe bağlı. Ben “tavsiye” edilen bu kelimeleri her zaman kullanmıyorum, zira bu kelimeler bana göre Filistin topraklarının işgali gerçeğini örtmeye yetmiyor. Bu koşullarda, benim yorum ve röportajlarım çok sayıda Fransız kökenli İsraillinin hoşuna gitmeyebiliyordu. Mesela Profesör Andre Neher’in. Fransız Yahudiliğinin önemli isimlerinden olan, yakın zamanda Kudüs’e göç etmiş olan Neher, benim yorumlarımı kabul edilmez buluyordu. Haziran 1967’deki Altı Gün savaşı sonrası Neher’in ileri sürmüş olduğu “İsrail’e yönelik eleştiri hakkını savunan ve bunu yaparken tehlikeli ve ölümcül bir mekanizmaya dahil olduklarının farkında olmayan katı solcu kuramcılara ve diyasporanın aydın Yahudilerine” yönelik uyarılarını ben çok sonra keşfedecektim. Uyarılar şu sözlerle devam ediyordu: “Ne şekilde olursa olsun İsrail’e karşı olmak, tam da bu noktada gerçekten İsrail’e karşı olmak, İsrail’in suçlanmasına katkı sağlamak demektir ve bunun genele etkisi hiçbir şekilde öngörülebilir değildir. Dolayısıyla bu eleştiriler saf mantık çerçevesinde zararlı”dır. (2) Devamı 3. sayfada Dış politika mı dediniz?.. SERGE HALIMI Ö nümüzdeki yıl yapılacak Fransa cumhurbaşkanlığı seçiminin hazırlıkları yapılırken sol ve çevrecilerin bir ittifak oluşturmasını istesek de istemesek de bu tartışmanın sınırları çoğu gazetecinin jeopolitik cehaletini doğruladı. Zira ekonomik ve sosyal politikada hiçbir ayrışmanın, ilk oylamada Emmanuel Macron’un solundaki partilerin kendisine karşı ortak bir cephe oluşturmasını engellemediğini varsaysak bile dış politika için aynı şey söylenebilir mi? Şaşırtıcı olan ise bu sorunun kimsenin ilgisini çekmemiş olmasıdır. ABD, Çin, Rusya ile ilişkiler; Fransa’nın Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika politikası; müdahale gücü? Solun liderlerinin, 17 Nisan’da yaptıkları toplantıda, bu konuların hiçbiri ele alınmış görünmüyor. Ve buna hiç saşırmış görünmeyen medya, yorumlarını Lyon’daki okul kantinlerinde çıkacak vejetaryen yemekler, bir öğrenci sendikasının “tek cinsiyetli toplantıları” ya da Poitiers’deki bir havacılık kulübüne verilecek sübvansiyonun reddi gibi ülkenin geleceği açısından çok daha hayati önem taşıyan konulara ayırdı... Atlantik şaşılık... O kadar ki birlik toplantısına önayak olan Jannick Jadot, dış politikanın yeni muhafazakâr (neoconcu) bir analizini yayımladığında içeriği gözlerden kaçtı. (1) Oysa bir Pentagon ofisinde yazıldığı hissi veren birçok bölümü, bu çevreci lideri Macron’un bile sağında konumlandırıyor. Aynı biçimde, “uluslararası gerilimlerdeki yükselişi”, “Çin, Rusya ve Türkiye’yi yöneten otoriter rejimlerin artan saldırganlığına” bağlıyor. Görünüşe göre onun açısından provokasyonlar asla ABD, Suudi Arabistan veya İsrail tarafından gelmiyor. Aynı Atlantikçi şaşılık, Jadot, Moskova ve Pekin’in “sahte haberler”, “aşırılıkçı hareketlere” destek veya “kilit şirketlerimizin” satın alınması gibi konuları tekelinde tuttuğunu iddia ederken de devreye giriyor. Böylelikle, Irak’taki sözde “kitle imha silahlarını”, El Kaide’ye bağlı olan Suriye’nin El Nusra Cephesi’ne Batı ve Suudi desteğini, rakip şirketlere aşırı para cezaları kesen ve Alstom’u General Electric’in kontrolüne girmeye zorlayan (2) Amerikan eşkıyalığını unutuyor. Yannick Jadot’nun metni mantıksal olarak da ayrıca Donald Trump ve Joseph Biden gibi, Avrupalıların “Kuzey Akım 2 gaz projesine derhal son vermelerini” istiyor. Ve onlara “Rus komşusu tarafından saldırıya uğrayan Ukrayna’ya yardım etmesi” öneriliyor. Oysaki Kiev, çevrecilerin iktidara geldiklerinde ilk iş olarak çıkma sözünü verdikleri askeri ittifak olan NATO’ya ısrarla girmek istiyor. Eski sosyalist bakan Benoît Hamon, her şeye rağmen “çevreci ve sol oluşumlar arasında çok fazla” anlaşmazlıkların olmadığını iddia ediyor. Bu ilerici Fransa’nın yarın Tokyo’nun Çin politikasını, Washington’ın Venezüella politikasını, Tel Aviv’in Arap politikasını ve Varşova’nın Rus politikasını sahiplenebileceği anlamına mı gelir? Çeviri: Diane Dilet Cat (1) Yannick Jadot: “Otoriter rejimlerin etkisini azaltmak, yeni bir Soğuk Savaş’a girmek anlamına gelmemeli”, Le Monde, 13 Nisan 2021. (2) JeanMichel Quatrepoint, “Amerikan hukuku adına...”, Le Monde diplomatique, Ocak 2017, Alstom üzerine M. Arnaud Montebourg, Grasset, Paris, 2020.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear