Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 İTALYA İTALYA 9 Yarı masal, yarı tuzaktır Venedik Zeynep Oral şte Venedik, o yüze gülen, fakat şüp“İ heli dilber, yarı masal yarı tuzak. “Bir zamanlar zevk ve sefalı bir gürlük içinde sanatı geliştirmiş, kazanç hırsıyla tutuşan şehir...” Thomas Mann, “Venedik’te Ölüm” kitabında böyle tanımlar bu büyülü kenti. Büyüsü, sularla haşır neşirliğinden, Adriyatik kıyısında neredeyse 120 adacık üzerine kurulmuş olmasından gelir. Ama bu “büyü” aynı zamanda onun felaketi, en büyük tehdididir. Kentin her yıl bir gıdım daha sulara gömülmesini önlemek için dünya seferber olmuştur. Öteki tehditler: Hava kirliliği, nüfusunun azalması ve yaşlanması, aşırı turist akımı... Ama biz tehditlere değil önce güzelliklere bakalım: Venedik’in sokakları su, suları sokak, cadde, bulvardır. İster kentin en işlek caddesi, kıvrıla kıvrıla bir “z” çizen “Canal Grande” Büyük Kanal’da dolaşın, ister minicik dapdar kanallarda, bilin ki, her kıvrımın, her dönemecin sonunda sizi şaşkına çevirecek bir şey çıkacaktır karşınıza. Bu, görkemli bir yapı, barok bir yontu, Rokoko bir çeşme, ipe asılmış çamaşırlar, bir gondol ya da maskeli kostümlü oyuncular, çalgıcılar olabilir. Kitaplar, Venedik’te 200 kadar kanal, 400 kadar köprü olduğunu yazar. Bana soracak olursanız hepsini yüzle çarpmalı! Sokaklara ya da kanallara biçim veren yüzyıllardır değişmeyen yapılanmadır. Kimi zaman sağlı sollu görkemli saraylar, konaklar, kiliseler, galeriler, taş duvarlar, yontular, kemerler. Koridor sokaklar, labirent sokaklar... Size ilk önerim: Adı sanı pek bilinmeyen, dar kanallara, çıkmaz sokaklara girip kaybolun. Kaybolmanın tadını çıkarın! Bir zamanlar denizlerin egemeni Venedik krallığı, kazandığını kentin şatafatına ve sanat eserleriyle donanımına harcamış, Rönesans’ın tüm nimetlerinden yararlanmış. Kent sakinlerini karnavallara boğmuş. Venedik karnavalı başlangıçta 1200’lerde altı ay sürermiş; şimdi ocak ayında on gün sürüyor. Venedik’e ilk gidişim belki bir karnaval zamanında olduğundan, bu kentin hep maskeler egemenliğinde olduğunu düşündüm. Maske bir sığınaktır, maske bir gizdir, maske bir meydan okumadır. Maskeler altında herkes eşitleniverir; kim kimdir bilinmez. Yoksulun varlıklıya, güçsüzün güçlüye; yaşlı adamın, delikanlıya, “çirkin” kadının dünyanın en güzel kadınına meydan okumasıdır. Gülen maske iç sıkıntısını, acıları örtüverir, maskedeki bir gözyaşı kahkahaları gizleyebilir. Belki de en önemlisi maske ölümlü insanoğlunun, ölüme meydan okumasıdır: Veba ve kolera salgınında yüz binlerce kişinin ölümüyle sona erince şükran ifadesi olarak görkemli kiliseler, birbirinden şaşalı saraylar inşa edilmiş olması da, yokluğa, yoksulluğa, hiçliğe karşı bir tepki, bir maske değil miydi sanki? Diyeceğim Venedik’te maskelerden kaçış yok! Venedik’te ‘’şuraya gidin, şunu yapın bunu görün ‘’ demeyeceğim. Her gezgin kaybolacalk sonra kendi “yolunu” bulup, kendine göre takılacaktır. Ünlü meydanları (San Marco Meydanı), ünlü yapıları (San Marco Kilisesi, Dükalık Sarayı, Santa Maria Kilisesi,sanata meraklıysanız sakın Gallerie dell’Academia ve Guggenheim Müzesini kaçırmayın) ünlü köprüleri (Rialto Köprüsü, Hasret Sospiri Köprüsü) gibi “başeserleri” nasılsa göreceksiniz. İkinci önerim, girdiğiniz her yapıda ayrıntılara dikkat edin. O “ayrıntılar”, sanat tarihine damgasını vurmuş Titien, Veronese, Bellini, Tintoretto, Giorgione gibi ustaların eserleridir. Ve de mutlak bir gondola binin. Dünyanın başka bir yerinde yok. Kentin “havasını” almak için de harika bir yöntem. Thomas Mann ile başladık, onunla bitirelim. (Behçet Necatigil’in Türkçe’siyle okuyorum) “Baladlar devrinden hiçbir değişikliğe uğramadan bize kadar gelmiş ve başka eşyalar içinde yalnız tabutlarda görülen siyahlığıyla bu acayip taşıt, gondol, şırpıntılı gecelerin, suskun ve suçlu serüvenlerini hatırlatır, daha da fazlasını, ölümün kendisini, tabut altlığını, gamlı cenaze alayını, son ve sessiz yolculuğu hatırlatır.” Venedik’in aynalı sularında, siz bunu ters yüz edebilirsiniz. Kentin labirentlerinde bir gondolda ya da yaya, büyünün, aşkın, güzelliğin, çok sesliliğin ve yaşama sevincinin peşine düşebilirsiniz elbet!