26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

PARİS PARİS 17 GEZEKALIN Mustafa Balbay [email protected] KORİNT KANALI’NDA Efsane bu ya... Tanrı Baba bir gün Ege Denizi’nin iki yakasındaki topraklara bakmış, ‘‘ne güzel uygarlıklar oluştu’’ demiş. İki yakayı birbirine yaklaştırsam mı, diye düşünmüş, vazgeçmiş. Kocaman bir torbanın içindeki adalar tohumunu Ege Denizi’ne doğru fırlatmış... Tohumlar denizin dört bir yanına yayılmış, irili ufaklı 3 bini aşkın ada böylece oluşuvermiş... Ege adalarının çok azını gördüm. Zaten insan bunca adanın ne kadarını görse, mecburen çok azını gördüm der! Girit, sadece en büyüklerinden değil, aynı zamanda en güzellerindendi. Heraklion’dan Hanya’ya giderken, dağlara bakıp arada bir mırıldandım: Ege’de bir Karadeniz! Girit’in Atina dönüşünde bir yarım günümü de Korint Kanalı’nda geçirdim. Korint, Atina’nın 80 kilometre kadar batısında. Haritaya bakınca var mı yok mu belli değil... Mora yarımadasını ana karaya bağlayan incecik bir yerde... Kanalın inşa edildiği 1893 yılına dek, gemiler buradaki kıstağın üzerinden geçiriliyormuş. 6.3 kilometre uzunluğundaki kanal, Pire limanıyla Adriyatik Denizi’nin arasındaki mesafeyi tam 322 kilometre kısaltıyor. Kanalın üzerinde bir demiryolu ve bir karayolu köprüsü var. Karayolunun kıyısında bir de seyir bölümü... Buradan 100 metre altımızdaki peynir dilimi gibi ortadan ikiye bölünmüş kara derinliğini ve dibindeki denizi seyretmek için her şeyden önce rüzgara karşı hazırlıklı olmak gerek! Öylesine şiddetli bir rüzgar ki, insan yüzüne sert bir şey yapışmış da biri onu sürekli kendisine doğru itiyormuş gibi hissediyor. Hani bir söz vardır; doğa, insanoğluna her türlü şeyi verir ama, ödünç verir. Gerektiğinde geri almasını da bilir! Korint üzerindeki rüzgar adeta ‘‘burası bir toprak parçasıydı, onu bizden aldınız’’ diyor ve bunu insanların yüzüne vura vura söylüyor! Korint’in her iki yakasında da irili ufaklı arkeolojik alanları gezdik. Yunanlılar hani bir tek Korint Kanalı’nı antik alan ilan etmiyor desem yeridir. Belki onu da edecekler ama, antik çağla o teknolojiyi birleştirmekte zorlandıklarından olsa gerek! ‘‘Dünyada aslan figürünün ilk kullanıldığı yer burası’’, ‘‘Dünyada kent devletlerinin ilk kurulduğu yer şurası’’, Yunanlı rehberin kullandığı sıradan tümcelerden bazıları! Korint’in üzerinde rehbere takıldım: ‘‘Bu kanal Zeus’tan önce mi sonra mı?’’ Bir an duraladı, yine de altta kalmadı: ‘‘Zeus belki bundan daha büyüklerini istemiştir!’’ Ege’nin iki yakasındaki siyasetçiler hangi sorunları üretir bilinmez ama, iki yakadaki insanların birbirini görünce kanlarının hemen kaynadığı söylemeden geçemeyeceğim. Elbette olumsuz örnekler de vardır ama, Atina’da kaldığım küçük otelde ilk içtiğim kahvenin parasını ödeyemedim. Daimi müşterilerinden biri otelin oturma gruplarında Türkçe konuşan görünce hesabı ödüyormuş. Nedenini sordum, ‘‘Almanya’da çok Türk arkadaşım oldu, bana çok para kazandırdılar’’ dedi! Gezekalın! Günah dolu seksi geceler! Murat Özsoy arka şokuyla sendelemiş olarak M ChampsElysees Bulvarı’nda geziyoruz. Ünlü gece kulübü Lido’nun girişine yerleştirilmiş videoyu izlerken, hani neredeyse içeri girmiş kadar oluyoruz! Çıplak göğüslü dansçı kızlar nefes kesici danslarını icra ediyorlar. Bir süre sonra, Lido yöneticileri, dışarıdaki videodan gösteriyi izleyenlerden de para toplamaya kalkarlarsa hiç şaşırmamak gerek. Lido’nun hemen yanındaki sinema kuyruğunun uzunluğu karşısında ise Parislilerin sinema aşkını bir kez daha teslim ediyoruz. ChampsElysees Bulvarı’nın sonuna dek yürüyüp Zafer Takı’nın karşısındaki banklara oturuyoruz. Tam bu sırada Zafer Takı ışıklandırılıyor. Takın gecesi gündüzünden daha da çekici anlaşılan! 30 yıllık bir çalışma sonucu 1836’da tamamlanan Zafer Takı’nın altına, 80 küsur yıl sonra bir de Meçhul Asker Anıtı yerleştirilmiş. Napolyon’un, ‘‘büyük ordu’’su onuruna yaptırdığı Zafer Anıtı’nın içindeki küçük müzede 558 generalin adlarına yer verilmiş. Adlarının altı çizilenler de savaş meydanında ölenler! Zafer Takı’ndan geriye, ChampsElysees Bulvarı’na dönüyoruz. Işıl ışıl yanan bulvarın bu kez de karşı kaldırımına geçiyoruz. Paris Turizm Ofisi’nin dev vitrinine, bir başka ünlü gece kulübü Moulin Rouge’un sembolü olan kırmızı değirmen maketini yerleştirmişler. İçine de çıplak göğüslü dansçı kızları koymayı ihmal etmemişler. Öyle yorgunuz ki, Moulin Rouge’un tepesindeki dev kırmızı değirmeni görmemizle içimizi derin bir mutluluk kaplıyor! Çünkü, otelimiz, bu gece kulübüne de ev sahipliği yapan eğlence merkezi Pigalle’in çok yakınında! Çıplak göğüslü kızların dans ettiği Moulen Rouge’un önünde, kuyruğa girmiş turist otobüsleri görüyoruz. Gece kulübünün tepesindeki değirmenin kanatları ha bire dönüp turistleri cezp ediyor anlaşılan! Kırmızı Değirmen’in hemen yanında upuzun kuyruklar dikkatimizi çekiyor geceleri Pigalle, fuhuş ve uyuşturucu satış noktalarından biri haline geliveriyor. Bina köşelerinde uyku tulumuna girip uyuyakalmış sarhoşlar ve uyuşturucu bağımlıları dikkatimizi çekiyor. ‘‘Geceleri de yaşayan kent’’ Paris’te bir dönem, geneleve gitmediğiniz takdirde bir kusurunuz olduğuna inanılırmış! Papazlar bile düzenli genelev ziyaretlerinde bulunurlarmış ve hatta Kral 15. Louis, Paris Geceleri adlı bir kitapta papazların bu ziyaretlerinin kaydını tutmuş! Gerçi, ‘‘Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz’’ derler ama demek ki papazdan da genelev ziyaretçisi olabiliyormuş! Pigal’den Montmartre’a Hava kararırken, eğlence merkezi Pigal’in, ‘‘seks shop’’ ve gece kulüpleri sarmalını geride bırakıp bir otomobille Montmartre’a tırmanıyoruz. 1871 Paris Komünü’nün yenilmesinden sonra, ayaklanmanın başladığı yere, dinsel meydan okumanın bir ifadesi olarak inşa edilen Kutsal Kalp Kilisesi önündeyiz. Kilisenin 19 tonluk dev çanı dünyanın en büyüklerinden. Çan böyle olur da, çan kulesi ondan aşağı kalır mı? O da, 112 metrelik servi boyuyla kentin en yüksek noktasını oluşturuyor. Paris’in en ilginç bölgelerinden biri olma özelliğini uzun yıllardan beri koruyan Montmartre, kentin ilk piskoposunun 1272 yılında boy nunun vurulduğu yer! İşte bu nedenden dolayı da, bölgeye ‘‘Şehitler Tepesi’’ adı verilmiş. Bölge 1800’lü yıllarda bohem sanatçıların merkezi haline gelmiş. Şövalelerini açmış ressamlar minik sandalyelerine oturmuş Paris manzaralı resimlerini satın alacak müşterileri bekliyorlar. Sahnesinde, ‘‘cancan’’ danslarının doğduğu Kırmızı Değirmen adlı kabare, bir asır önce işte bu tepenin eteklerinde kurulmuş. Ünlü ressam ToulouseLautrec’in, kabarelerdeki gece hayatını resimlediği yerlerde dolaşıyoruz; Piaf, Montand ve Brel’in buğulu müzikleri ile dans eden çiftleri izliyoruz. Montmartre Belediyesi’nin kendi bağında ürettiği kırmızı şarabı içip ayrılıyoruz buralardan. Beş dilde günah çıkartma Pazar sabahı, bir ortaçağ gotik şaheseri olan Notre Dame Katedrali yakınlarından ilahiler geliyor kulağımıza, ayine yetişiyoruz. Çok sayıda günah çıkartma kabini dikkatimizi çekiyor. Fransızca, Almanca, İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca olmak üzere beş dilde günah çıkartılabileceğini ifade eden bir yazı çarpıyor gözümüze. Anlaşılan, Katolik aleminde, derdini söylemeyenin derman bulamayacağına inananların sayısı hayli fazla! Hele Paris’in seksi gecelerinden sonra... [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear