Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 DDK’NİN HAZIRLADIĞI RAPORA GÖRE VAKIFLARA GÖNDERİLEN PARALAR ADİL DAĞITILMADI C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ HAZİRAN CUMA Vakıflarda ‘denetim’ yok Cumhurbaşkanlığı DDK’nin hazırladığı raporda, vakıflara gönderilen paraların adil dağıtılmadığı, sosyal yardım amacı taşımayan projelerin desteklendiği belirtildi. FIRAT KOZOK ANKARA Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK), Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü’nün, illerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını ‘‘denetlemediğini’’ saptadı. Cumhurbaşkanlığı DDK, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü’nün, 1 Aralık 2004 ve 15 Temmuz 2005 yılı çalışmalarını mercek altına aldı. Kurulun yaptığı incelemeler sonucunda hazırlanan raporda, ana hatlarıyla şu saptamalar yer aldı: c Sosyal yardım ve hizmet alanında kurumsal açıdan bir dağınıklık söz konusudur. DAĞITIM ADİL DEĞİL 5263 sayılı yasa ile Genel Müdürlüğe 113 kadro verilmiştir. Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, bu kadrolardan 50’sini serbest bırakarak, Başbakanlık oluru ile Genel Müdürlüğe vermiştir. Serbest bırakılan 50 kadrodan sadece 4’üne atama yapılmıştır. Vakıflara her ay gönderilen payların dağıtımında adil davranılmamaktadır. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına her ay için ayrılan payların gönderilmesi aşamasında, o ay için alacağı payın üç katından fazla parası mevcut olan vakıflara hiç para gönderilmemekte, pay tutarı 10 milyar liranın altında kalan vakıflara ise 10’ar milyar lira havale gönderilmektedir. Bu durum, aylık paylarını akılcı kullanan vakıfların zararına olmaktadır. Büyükşehir statüsündeki bazı illerin merkez ilçesi bulunmamaktadır. Bu nedenle, hizmet açısından belirli bir mülki alanla sınırlanmış olan vakıfların bazılarında böyle bir sorumluluk alanı yoktur. Vakıfların norm kadroları ve standart bir ücret politikaları olmadığından, nitelikli eleman sağlanmasında güçlük çekilmektedir. 5263 sayılı yasanın 3/a maddesi gereğince, kendisine sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını denetleme yetkisi verilmiş olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü’nün örgüt yapısında bir iç denetim birimi öngörülmediğinden, bu aşamada etkili bir denetim yapılması olanağı yoktur. Genel müdürlük vakıfları denetlememektedir. Işık Tutanlar Saray’a yakın politikacılar; ABD’nin gerileme sürecinde olduğundan, ağır bir ekonomik bunalımın kaçınılmazlığından, demokratik hakların ciddi şekilde kısıtlandığından ve hatta emperyal savaş politikalarıyla faşizme doğru gidildiğinden söz ediyorlar. Avrupa’nın emperyalist olması bir yana, ekonomik ve politik bir bunalım içinde olduğunu görüyoruz. Batı dünyasında pazar ekonomisinin iflas ettiği, rekabetin gelişmiş ülkelerin aleyhine döndüğü artık Washington’da bile açıklanıyor.’’ Peki dünyanın hızla geliştiği bir aşamada, Türkiye’de eskimiş görüşler sürdürülebilir mi? ‘‘Tek kutuplu dünya’’, ‘‘büyük güçlü yenilmez Amerika’’, ‘‘demokrasi ve kültür örneği Avrupa’’, ‘‘geri kalmış Asya’’ gibi fikirler ayakta durabilir mi? Hayır, duramazlar! ? Nitekim Asya’da yeni bir dünya doğuyor. Asya’da, Kemalist Türkiye’den esinlenen ‘‘kapitalist olmayan yol’’da kalkınmalar görüldü. Kemalist kalkınmanın çekiciliği de, özellikle iki özelliği, ‘‘halkın gücüne dayanarak kalkınma’’ ve ‘‘devletçilik’’tir. ‘‘Çin mucizesi’’, gerçekten büyüleyici: Bağımsızlığa tutkun, planlı bir ekonomi; yabancı sermayesini de kullanıyor, ama kendisini sömürtmeden. Sonuç, Çin’in bir dünya gücü oluşu. Hindistan da bir dünya gücüdür. Asya’da bir antiemperyalizm gelişti ve Asya ülkeleri arasında işbirliği de bir üçüncü gücü yarattı. Rusya, bunalımdan kurtulmuştur ve bir güçtür. Güney Amerika’da da bir antiemperyalist devrim yaşanıyor. Bir gerçek de, süper gücün yayılmacı politikalarına direniş olarak Avrasya’dır. Bunlar olurken, Türkiye’nin gerçeği, ‘‘pazarlanması’’ ve teslimiyet politikalarıdır. Buna karşı iki şeyi yapmalı: Ulusal düzeyde, ulusal bağımsızlığın sağlanması; bir de, uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin onurlu, kendi çıkarlarına uygun bir yer bulması. Cumhuriyet, bunu vaktiyle yaşadı da. Türkiye, yeniden borçsuz yaşayabilir; IMF’den kopabilir, kendi kaynaklarına, gücüne dayanarak, kendi ayakları üzerinde durabilir. Bunu kim ve nasıl gerçekleştirecek? Halktan yana, ulusun geleceğini düşünen bir iktidar nasıl kurulacak? Bu görev hepimizin! Ü Projelerde yoksullara yer yok ? (2001 yılında uygulamaya başlanan Sosyal Riski Azaltma Projesi’ne atfen) Yoksulları hedef almayan bazı projelere destek sağlanarak, bazı kuruluşların elemanlarının ücretleri ödenmiş, sosyal yardım amacı taşımayan ve tamamen belediye hizmeti niteliğinde olan kimi projeler desteklenmiş, sivil toplum kuruluşlarınca düzenlenen inceleme gezileri için kaynak ayrılmış, yoksulluk durumları araştırılmadan çeşitli etkinliklere kaynak aktarılmıştır. ? Vakıflar tarafından yaptırılan 355 öğrenci yurdundan 292’si diğer kurumlara devredilmiştir. Devredilen kurumlarla yapılan sözleşmelerin bazılarında kira bedelinin belirlenmediği, sigortalanmadığı saptanmıştır. Öte yandan, fon kurulu kararı olmaksızın, Gölbaşı (Adıyaman) Öğrenci Yurdu Sağlık Bakanlığı’na, Şuhut (Afyon) Öğrenci Yurdu MEB’e devredilmiştir. ? Lapseki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nca yaptırılan beş katlı kız öğrenci yurdu, beton dayanıklılık hesaplarına uygun yapılmadığı için kullanılmamaktadır. 1994’te başlanan Tirebolu Öğrenci Yurdu’nun yapımı, yarım kalmıştır. SEZER ÖĞRENCİLERE AF ÖNGÖREN YASANIN MADDESİNİ VETO ETTİ İrticacı öğrenciye af yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yurtdışına gönderilen ancak irticai faliyetlere katıldıkları için 28 Şubat sürecinde ilişikleri kesilen öğrencilere de af öngören ‘‘Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun’’un 2 maddesini veto etti. Sezer, yasayla yurtdışına eğitim için gönderilenlerden eğitimini tamamlamayan ya da zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere, devlet memurluğuna girmede ayrıcalık tanındığını belirterek bunun hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile kamu yararı ve hizmetin gerekleriyle bağdaşmadığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Sezer, 5518 sayılı ‘‘Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun’’u kısmen iade etti. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre Sezer, yasanın 1. ve 2. maddelerinin bir kez daha görüşülmesini istedi. Sezer, veto gerekçesinde, yasanın 1. maddesiyle yurtdışına gönderilen öğrencilerin zorunlu hizmeti ile ilgili düzenleme yapıldığına işaret etti. Memurluğa alınma ile ilgili düzenlemeleri anımsatan Sezer, bu düzenlemelerde, memurluktan çekilen ve çekilmiş sayılanların yeniden memurluğa atanmaları konusunda kimi kısıtlamalar getirildiğini, ayrıca yönetime de kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlı olarak takdir yetkisi tanındığını dile getirdi. Sezer, buna karşın yasanın 1. maddesinin ikinci fıkrasında madde kapsamında bulunanlara sınav ölçütüne ve herhangi bir sınırlayıcı süreye bağlı olmadan devlet memurluğuna atanabilme olanağı getirildiğini belirtti. Hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin, aynı durumda olanların hangi nedenle olursa olsun devlet memurluğuna girişte farklı statüye bağlı tutulmalarına olanak tanımadığına değinen Sezer, ‘‘Oysa geçici 1. maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkra kapsamına girip de borçlarını zorunlu hizmet yaparak ödemek isteyenlere, devlet memurluğuna girmek isteyen diğer yurttaşlara kıyasla, sınav koşulu ve sınırlayıcı süre yönünden ayrıcalık tanınmaktadır’’ dedi. Sezer, yasanın 2. maddesi ile de lisansüstü eğitimöğretim amacıyla yurtdışına gönderilenler ile yurtiçinde başka bir üniversiteye lisansüstü eğitimöğretim amacıyla gönderilenler hakkında düzenleme yapıldığını anımsattı. Belirli koşulları taşıyanlara öğretim elemanı kadrolarına atanma olanağı sağlandığını belirten Cumhurbaşkanı Sezer, Yükseköğretim Kurulu’nca öğretim elemanı kadrosuna ataması uygun görülmeyenlerden açtıkları dava reddedilenlere de devlet memuru olma olanağı tanındığını anımsattı. Sezer, ‘‘Oysa kişinin öğretim elemanı olamayacağına ilişkin yargı kararı bir gerekçeye dayanacağına göre, o gerekçenin aynı kişinin devlet memuru olmasını engelleyebileceği gözden uzak tutulmaktadır’’ dedi. stünde yaşadığımız dünya, hiç böyle olmamıştı: Barışın ve kalkınmanın önüne, bunca moloz yığılmamıştı. Başta ABD ve dümeninde kapitalizm, ileriye doğru yolları tıkamıştır. Hayat hakkı, onların hizmetine, daha doğru uşaklığına koşanlar içindir. Peki, geleceğe ışık tutanlar yok mu? Her zaman titiz çalışmalar yapmış olan Yıldız Sertel, Bilgi Yayınevi’nden yeni çıkmış Şu Değişen Dünya, TürkiyeAvrasya adlı eserinde, o ışık tutanlardan bahsediyor. Bu ciddi kitaptan bahsetmeliyiz... ? 20. yüzyılın sonlarındaki büyük yıkılışın arkasından dünyamızın denetimini ele geçirmiş olan paranın, onun iktidarının sloganı şudur: ‘‘Bütün iktidar piyasalarındır.’’ Mümkün olan yegâne ekonomi politikası, ‘‘yeni liberalizm’’ ve ‘‘piyasa’’dır. Bu ‘‘tek boyutlu’’ ideoloji, doğaya ve yaşama ilişkin her şeyi metalaştırıp pazarlarken, ‘‘küreselleşme’’ye de damgasını vurur; ‘‘küreselleşme’’, dünyayı ele geçirme girişiminin adıdır. Demokrasi de, işte bu ortamda yapacak ne yapacaksa, ama açıktır ki işi zor onun... Bu bezirgân ideolojinin dümeninde ABD vardır. Avrupa başta olmak üzere, bütün kapitalizmleri de arkasından sürüklüyor. ‘‘Tek boyutlu’’ bir ideoloji olarak da, emperyalisttir. ABD, bu sıfatla en korkunç cinayetini de Irak’ta yaptı; onu başka facialar da izleyebilir. ‘‘Büyük ve yenilmez’’ midir Amerika? Göreceğiz. Bu hengâmede Türkiye ne durumdadır? Türkiye, bir ‘‘sömürgeleşme süreci’’ içindedir: Ülkemiz ekonomisi, stratejisi, politikası, yani bütünüyle Batı emperyalizminin egemenliği altına girmekte. Başta, ‘‘ekonomik işgal’’ söz konusudur: Özelleştirmeler, arazi ve kaynak satışları facianın ancak bir yönüdür; ekonomimizi IMF idare ediyor. Öte yandan, bir ‘‘stratejik işgal’’ görülüyor: Ülkemiz, ABD’nin ileri karakoludur; ABD’nin Ortadoğu’da egemenlik tasarılarına, Türkiye’de siyasal iktidar da omuz veriyor; ‘‘işgal altında ülke statüsü’’ne geçiş durumundayız. Son olarak, ‘‘siyasal, ideolojik, kültürel işgal’’ altındadır ülke. Böyleyken, Sertel’in dediği gibi, ‘‘Son 10 yıl içinde dünyada güç dengeleri tepesi takla döndü. Artık Amerika’da çok önemli bilim adamları ve hatta Beyaz YURTTAŞLIK ÖNERGESİNE RET ezer, yurtdışındaki eğitimini tamamlamayan ya da zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere, devlet memurluğuna girmede ayrıcalık tanındığını belirterek bunun hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile bağdaşmadığını kaydetti. S AKP’li Koral’dan Nâzım’a Fatiha ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM İçişleri Komisyonu’nda CHP’li üyelerin büyük ozan Nâzım Hikmet’in Türk vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılması için verdiği önerge reddedildi. AKP’li milletvekilleri, ‘‘Nâzım Hikmet’in vatandaşlığa kabulü konusunda aykırı görüşleri bulunmadığını, ancak kararı Bakanlar Kurulu’nun vermesi gerektiğini’’ söyledi. TBMM İçişleri Komisyonu’nda Vatandaşlık Tasarısı görüşülürken CHP İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü gelişen olaylarla bu tasarının ‘‘Nâzım Hikmet tasarısı haline geldiğini’’ vurguladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın iki kez şair Necip Fazıl Kısakürek’in kitabını yayımladığını anımsatan Ülkü, ‘‘Kısakürek’in düşüncelerine katılmasak da sevdiğimiz bir şairdir. Aynı hoşgörü Nâzım Hikmet’e de tanınmalı’’ dedi. Ülkü, Necip Fazıl’ın ‘‘Canım İstanbul’’ ve Nâzım Hikmet’in ‘‘Memleketimi Seviyorum’’ şiirlerinden dizeler okurken, AKP Sıvas Milletvekili Selami Uzun kendisini alkışladı. Nâzım Hikmet’in oyunlarının Devlet Tiyatroları’nda oynandığını, devlet erkânının bu oyunları izleyerek ayakta alkışladığını vurgulayan Ülkü, Nâzım Hikmet’i vatandaşlıktan çıkaran Bakanlar Kurulu kararının kaldırılmasını istedi. Ülkü, ‘‘Nâzım Hikmet’e vatandaşlığını kazandırma onuru, 22. Dönem Parlamentosu’na ait olsun’’ dedi. Alt Komisyon Başkanı AKP Yalova Milletvekili Şükrü Önder, Nâzım Hikmet’e vatandaşlık verilmesi halinde bu düzenlemeden 35 bin kişiye yararlanma hakkı doğacağını savundu. AKP İstanbul Milletvekili Recep Koral da kendisinin geçen günlerde Moskova’da bulunduğunu ve Nâzım Hikmet’in mezarını ziyaret ettiğini anlattı. Koral, ‘‘Nâzım Hikmet’e Fatiha gönderdiğini’’ söyledi. Koral, ‘‘Ancak tasarının sadece bu konuya indirgenmesini doğru bulmuyorum. Ülke onuru hiçbir kişiye bağlı değildir. Kişiler, ülkelerine bağlılıkla onur kazanır’’ dedi. M esut Yılmaz ’la Habertürk TV’de Melih Meriç’in hazırladığı ‘‘Basın Kulübü’’nde konuştuk. Ne yapmak istediğini, ne demek istediğini anlamaya çalıştık. Ben anladıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 1. Mesut Yılmaz, kurulu partilerin birine girmek, bu partilerden birine yönetici olmak niyetinde değil. O daha çok kurulu partileri birleştiren bir çatı partisinden söz ediyor. Seçim ittifakı amaçlayan bu çatı örgütünün bir seçenek oluşturabileceğini düşünüyor. 2. Merkez sol ve merkez sağ arasında ciddi bir ayrılık kalmadı, bu yüzden bu çatı partisi içinde merkez sol ve merkez sağ birlikte yer alabilir. 3. Kürt sorunu yoktur, bunu böyle kabul edersek başka sorunlar da gündeme gelebilir. Sorun Güneydoğu sorunudur ve bölgesel bir sorundur. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Kürt Sorunu’’ndan söz etmesi yanlıştır. 4. Böyle bir çatı partisi ve böyle bir cephenin hedefi Cumhuriyeti korumak ve çocuklarımızın geleceğini teminat altına almaktır. ‘‘Cumhuriyet tehlikede mi? Rejim tehlikede mi’’ sorularına, ‘‘Hayır, tehlikede olduğu söylenemez. Türkiye’nin bir rejim sorunu yoktur. Türkiye kötü yönetiliyor’’ SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Mesut Yılmaz Ne Yapabilir? biraz düşünerek ve tereddüt ederek karşıladı. 8. Yılmaz’a göre, 28 Şubat’ta ordu sivil bir harekete öncülük etti ve örnek bir tutum gösterdi. İşbaşındaki hükümetin yasal ve meşru zeminlerde istifa etmesinin koşullarını ve ortamını hazırladı. Bu örnek davranışı bir kenara kaydetmek gerekiyor. Mesut Yılmaz’la konuştuklarımız daha uzundu, ben aklımda kalanları ve önemli olduğunu düşündüklerimi aktardım. Kanaatim o ki, bugün AKP’ye tepkiyi bir çatı altında toplamak ve bundan bir siyasi güç çıkarmak kolay değil, hatta mümkün değil. Mehmet Ağar ’ın merkez sağın geçmişteki hatalarına ilişkin değerlendirmeleri de bu süreç içinde bir anlam kazanıyor: ‘‘Zaten merkez sağı bu zafiyet haline getiren, demokrasi dışı güçlerle ittifak yapılmış olmasıdır. Bu görüntü, merkez sağın tarihinde kara bir lekedir... Böyle dönemler bitti artık. Siyasette tepeden ittifaklar yapa şeklinde cevap verdi. Ancak yine de ‘‘rejim sorunu var mı, yok mu’’ konusunda bir kafa karışıklığı yaşadığı söylenebilir. 5. AB görüşmelerinde AKP’nin tamamen teslim olduğunu, Kıbrıs’ta çözümün üyelik süreciyle ilişkilendirilmesinin çok büyük bir handikap yarattığını düşünüyor. ‘‘Ben olsaydım tıpkı Lüksemburg’da olduğu gibi Brüksel’de yumruğu masaya vurur ve görüşmeleri terk ederdim’’ diyor. 6. Şemdinli olaylarında hükümetin askeri yıpratmak amacıyla planlı hareket ettiğini söylüyor. Şemdinli’de olanlarıysa bazı resmi görevlilerin hukuk devletinin dışına çıkması olarak değerlendiriyor. 7. Çeşitli sorularımız üzerine, böyle bir çatı örgütünün demokrasi, insan hakları, özgürlükler konusunda duyarlı olması gerektiğini vurguladı. Ancak birleştirmeye çalıştığı bu güçlerin hemen hiçbirinin bu konularda duyarlı olmadığı şeklindeki saptamalarımızı, caksınız, kerameti kendinden menkul üçbeş kişi bir araya geleceksiniz, bu dönemler kapandı. Siyaseti bu hale getiren sizsiniz, AK Parti’yi bugün ‘çok büyük tehlike’ gibi göstererek takdim ediyorsunuz. Onu iktidara getiren kaldırım taşlarını siz döşediniz.’’ Erkan Mumcu ise Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel gibi isimleri, demokrasi, insan hakları, özgürlükler konusunda duyarlık yaratmaya çağırdı. ??? Bütün bu tablo içinde şu söylenebilir: Mesut Yılmaz bir çatı partisinden söz ediyor, ancak bu çatı partisinin sağdaki ve soldaki milliyetçi yükseliş ortamında demokrasiyi, AB üyeliğini nasıl benimseyeceğini açıklamakta zorluk çekiyor. Mesut Yılmaz deneyimli bir siyasetçi, bu nedenle siyasetle aktif bir şekilde ilgilenmesini olumlu karşılamak gerekiyor. Yaşadıklarını, Türkiye’nin geleceğine ilişkin tasavvurlarını daha yaygın bir şekilde ifade etmesi de iyidir. Ancak burası Türkiye, hemen herkes bir arayış ve de oyun içinde. Seçim dönemi yaklaştıkça daha çok oyunlarla karşılaşacağız. Mesut Yılmaz’ın da nelerle karşılaşacağını göreceğiz. Bakalım daha neler olacak...