Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 19 EYLÜL 2009 CUMARTESİ Arınıyoruz bir araya gelince çıkarmak için kullandığınız oldukça “Sürekli, Sonsuz, Şimdi Varolan” eski bir yöntem? Remo Salvadori’nin İstanbul’a Teleferikler ve köprüler için bıraktığı eserin kulanılan bir yöntem. İlk ismi böyle. 100 DENİZ gördüğümden beri ilgimi çekti. metre İlerleyişini izlemek oldukça mistik ÜLKÜTEKİN genişliğinde geliyordu. Çünkü geçmişten gelen bir çelik bir halat çalışma. Son hali de çok enteresan; ne daire şeklinde bir başı var ne de sonu. demir dört parçalı demir bir çemberin Her işiniz sanat eseri etrafına dolanıyor. Son ve izleyici arasındaki halatın etrafına dolandığı mesafeyi kaldırmaya demirler antik zamanlara mı yönelik? ait bir ritüeli andıran Benim yaptığım bütün teknikle iplerin içinden işler insanları çıkarılıyor. Ortaya çıkan buluşturmaya yönelik. sonuç fotoğrafta Şuna inanıyorum; bir gördüğünüz. O gün ortamda bir araya arkeoloji müzesinde geldiğimizde aynı olanlar çok şanslıydı. zamanda arınıyoruz. Bu İstanbul’a bir yılı aşkın da arınmış bir sanat süredir ziyaretlerde çalışması. Şöyle bulunan Remo söyleyeyim, insanları Salvadori’nin 2010 Avrupa düşündürmek ve bir Kültür Başkenti için takım mesajlar bıraktığı eserinin ortaya edinmelerini sağlamak çıkışına tanıklık ettiler. Remo için bugüne kadar Yaşamın sürekliliğini Salvadori’nin edindiğim bilgileri simgeleyen bu çember her İstanbul 2010 sanatta uyguluyorum. biri birbirinden farklı, Kültür Buradaki kendi merkezindeki Başkenti için insanlardan noktaların birbirine eşit bıraktığı eser beklediğiniz tepkileri uzaklıkta durarak yaşamın aldınız mı? İşler oluşturdukları bütünden sürekliliğini beklediğiniz gibi gitti oluşuyor. Eser ortaya simgeliyor. mi? çıktıktan sonra karşısında Performansına Çok güzel tepkiler oturup düşünürken mekâna Arkeoloji aldım umarım devamı da bağlı mekândan bağımsız gelir. Her sanatta olduğu düşündüklerimiz ve Müzesi’nin gibi bunda da öğrenecek Salvadori’ye sormak önünü seçen bir şeyler var. Bugün istediklerimiz olacaktı. Salvadori, “Bu öğrendiklerimiz sanattan Genelde sanatçılar objeler bizi biraz farklıydı. Herkes eserlerini ortaya sorgular gibi bir araya gelip olan çıkarırken yalnız olurlar. etrafımızı bitenleri gördü. Siz ise burada izleyiciler çevrelemiş” Arkeoloji önünde eserinizi diyor. Müzesi’nde sizi çeken tamamladınız. şey neydi? Bu tamamen zamanı Her şeyden önce tarihle bakışlara yansıtmak gibi ilgili bir yer olması. Şu anda birşey. Ortaya çıkışını izlemek adeta bir konser izlemek gibi. Aynı zamanda geçmişten gelen objelerle çevriliyiz ama geçmişte değiliz; bugündeyiz. Bu Bach’ın müziği gibi, bir takım objeler bizi sorgular gibi etrafımızı numaralara dayanan bir çalışma. Sanırım iplerin içindeki demirleri çevrelemiş. ‘Kardelen Kızları’ Galatasaray Meydanı’nda Turkcell ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin 2000 yılından bu yana yürüttüğü Kardelenler projesi kapsamında eğitim gören ve ünlü İspanyol fotoğrafçı Tino Soriano tarafından görüntülenen Kardelen Kızları’nın fotoğrafları sergi oldu. Geçtiğimiz yıl, ünlü belgesel kanalı National Geographic Channel tarafından belgeseli çekilen Kardelen kızlarının, çekimler süresince Tino Soriano tarafından görüntülenen fotoğraflarından oluşan 30 fotoğraflık bir seçki, Galatasaray Meydanı’nda sergileniyor. 17 Eylül’de açılan sergi 27 Eylül’e kadar görülebilir. Turkcell ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ekonomik yetersizlikleri sebebiyle öğrenimlerine devam edemeyen kız çocuklarına eğitimde fırsat eşitliği sağlanması amacıyla başlattığı Kardelenler Projesi, ilk olarak geçtiğimiz yıl National Geographic ekibinin dikkatini çekti ve gelen teklif üzerine belgesel haline getirilmesi kararlaştırıldı. Çekimler, 11 kişilik bir ekiple Eylül 2008’den Nisan 2009’a kadar sürdü. Belgesel için İstanbul, Kars, Erzurum ve Mardin’de Kardelen kızları ve aileleri ile görüşüldü. Böylece ilk kez Türkiye’den bir sosyal sorumluluk projesi National Geographic Channel’da belgesel oldu. ‘Ne reddedebiliyoruz, ne yüzleşebiliyoruz’ “Baki Kalan Kubbede Hoş Bir Seda İmiş”... Fotoğrafevi’ndeki bu sergi, izleyicilerini günümüz Osmanlı algısı üzerine düşünmeye davet ediyor. 15 fotoğrafçının, bir yılı aşkın sürede ESRA ürettikleri günümüz Osmanlı algısının AÇIKGÖZ peşine düşen fotoğrafları, 24 Eylül’e kadar Fotografevi Allianz Galerisi’nde görebilirsiniz. Sergi ile eş zamanlı olarak ayrıca Fotoğrafevi Yayınları’ndan bir kitap da izleyici ile buluşacak. Projenin editörlüğü fotografçı Haluk Çobanoğlu sunuş yazısı da editor Emre Yalçın tarafından gerçekleştiriyor. Projede çalışan fotoğrafçılara gelince; Selçuk Akbulut, Nuran Akkaya, Melike Bakıcı, Hasan Bilgehan, Mehmet Ali Civelek, Gökmen Coşar, Melodi Çorumlu, Serpil Egi, Filiz Seyhan, Yaşar Şahin, Gülçin Özbek, Şafak Tülümen. Projenin editörü, fotoğrafçı Haluk Çobanoğlu anlatıyor... Neden Osmanlı algısı üzerine bir sergi hazırlamak istediniz? Osmanlı olgusu, Cumhuriyet tarihi boyunca sıkça tartışma kulvarına taşınmış; özünde doğu/batı sorunsalı temelli bir mesele. Günümüz Türkiye’sinde bu olgunun her kesime anlattığı ya da her kesimin bu olgudan anladığı şey birbirinden çok farklı. Bu aradaki farklar, bana göre yaşadığımız coğrafyadaki kimlik probleminin ta kendisi olarak ifade edilebilir. Tabii olarak, bir olgudan zaman ve mekan olarak uzaklaşmanın getirdiği “zaaflar”, günümüzde Osmanlı olgusunun, özelinde 15 fotoğrafçı arkadaşın “baki kalan kubbede hoş bir seda imiş” adlı belgesel fotoğraf çalışmasının ana eksenini oluşturuyor. Diğer yandan belgesel fotoğrafın felsefesi ile konuya bakıldığında; belgesel fotoğrafın cari olanı yorumlama, geçmişten kalanı anlama ve geleceğe belge bırakma çaba ve arzusu için, bu konular vazgeçilemez bir çekim alanı yaratıyor. Netameli durum Bu arzuyla neler yaptınız, nasıl bir çalışmanın ürünü bu sergi? Yaklaşık iki yıl boyunca 15 fotoğrafçı, kolektif çalışmanın gereklerini yerine getirerek, konuyu görsel olarak gündeme taşıyabildi. Felsefi sorunları bir yana; günümüzde Osmanlı olgusunun özünden koparılmış haliyle taşımakta olduğu trajikomik ağırlık, özellikle bu olgunun ticari olarak metalaşması kişisel olarak beni de hayretlere düşürüyor. Bence bu konu “antogonistik” çelişkiler açısından ele alınamadığı sürece, hep bir lamba olarak havada asılı kalacaktır. Bu perspektif ile konunun tarihsel ve felsefi olarak ele alınmasının yanı sıra görsel açıdan bir anlamda dramatize edilmesini de çok önemsiyorum. Aslında sadece politik olarak değil, son yıllarda popüler kültür de Osmanlı’nın peşinde; modanın, dizilerin, popüler kitapların konusu... Sorunlu dönemlerde, hayatın her alanında geçmişe özlem kadar “olağan” bir duyguya rastlayamazsınız. Bu ideolojik rahatlama mekanizması aynı zamanda her alanda bir rant yaratılmasına yardımcı olur. Bizim sergimizin bir anlamda bu netameli durumu anlattığı söylenebilir. Umarız başarılı olmuştur. Peki, sizin Osmanlı algınız nedir? Üç büyük imparatorluğun geçen yüzyıl içinde dağıldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu “garip” jeopolitik durumun mirası; Osmanlı olgusu bir yana sosyokültürel olarak peşimizi bırakmayacak görünüyor. Kişisel olarak meseleye baktığımda; bunu ne reddebiliyoruz ne de bununla gerçekten yüzleşebiliyoruz, demokratik devrimi tamamlanamamış, fikri yapısı Tanzimat’tan beri çoğunlukla ithal yoluyla oluşturulan bir ülkede toplumsal eleştirinin yanı sıra kimlik problemi analizinin Osmanlı’dan başlamasından yanayım. Doğada diyalektik olarak, hiçbir şey tek başına doğru ya da yanlış olamaz dolayısıyla Osmanlı’dan öğreneceğimiz ve eleştireceğimiz çok şey var diye düşünenlerdenim. Ufku açık bireyler National Geographic Channel yönetmeni Ivan Bouso tarafından çekilen ve basın fotoğrafçılığında en önemli kategori olan FOTOPRES’ten beş ödülü bulunan National Geographic fotoğrafçısı Tino Soriano tarafından görüntülenen ve 1 Temmuz’da yayınlanmaya başlayan belgesel, 30 Eylül’e kadar National Geographic Channel Türkiye’de yayınlanmaya devam edecek. Belgesel, ardından yurtdışında da gösterime girecek. “Kardelenler” projesinde, ailelerinin ekonomik maddi yetersizliği nedeniyle öğrenimlerine devam edemeyen kız çocuklarına eğitimde fırsat eşitliği sağlanması, meslek sahibi, ufku açık “birey”ler haline gelmeleri amaçlanıyor. Proje dahilinde bugüne kadar yaklaşık 20.000 öğrenciye Turkcell bursu verildi, 8.666 öğrenci liseden mezun oldu, 2.707 öğrenci üniversiteyi kazandı ve 755 öğrenci de üniversiteden mezun oldu. Üniversiteden mezun olan öğrenciler arasında şu an meslek hayatına atılarak, doktor, avukat, hemşire ve öğretmen olan Kardelenler var. Izİzlenim “…ve şimdi kısa bir ara, ardından felaket haberlerinedevam.” Bilmem hangi haber bülteninden bir alıntı ama sık sık duyduğumuz bir laf. Genellikle oturduğumuz yere bizi çakacak denli ya vahşet ya da cehalet kokuyor ve çok üzülerek izleniyor. Dua ediyoruz, bekliyoruz… Peki, bekleyelim. Üst katlara çıkıp selden az etkilenmeye çalışalım. Şehit haberlerinde “vatan sağolsun” diyerek acıyı yüreğimize zaptedelim. Yağmacıları görüp “vah vah!” deyip geçelim. vb. vb. vb… Akıllara durgunluk veren cahillik, kültür yozlaşması, sınır tanımaz bencinlik, çıkarcılık, rüşvet toplumun yapacağını çoktan biçimlendirmiş. Çığ gibi yayılıyor ve tüm Türkiye’yi kapsıyor böylesi vurdumduymazlıkla harcanan insanlık. Ne yazık! 2005’den beri Cumhuriyet’te görsel sanatları yorumlamaktayım. Ülke genelinde yaygınlaştırılan cehaletle bağdaşık olumsuzluklar bana defalarca sanatı yazmanın anlamını sordurdu. Üstelik tıpkı bugünlerdeki gibi İstanbul’da sürecek olan yoğun görsel sanat gündemi hemen yanı başımdayken çaresizce ölmekte olan insanları, bastırılan beyinleri, kelepçelenen uygarlığı düşündüm. Sanatsal ortamların insanların geleceklerinde vazgeçilemez değerleri barındırdığını buldum, örnekleri çoğalttım. Yaşanılan en acı gerçeklerin sanatsal duyarlılığı beslediğini, en anlamlı yapıtların, akımların zor şartlarda üretildiğini yineledim. “İnanç, savaş ya da devrim olsun her sosyal durum, kişisel daralma, toplumsal etkileşim sanatın kepçesinden yararlandı” dedim. Kaygıları güdüleyen çirkinliklere, insanları çok zor durumda bırakacak can alıcı acılara karşı sanat hep vardı ve kendi sözünü söylemişti. Yüzyıllar öncesinden tiyatrosuyla, edebiyatıyla, resmiyle, heykeliyle dile getirilmişti çarpık düzene kafa tutuşlar, direnmeler ve insani olana yaklaşımlar. Rönesans’dan Yeni Klasik’e, Romantizm’den Expresyonizm’e sanatçı söylemi, sanatın içeriği hep ilgi ile izlenmişti. Sanat insanı insanlaştıran kavramsal duyarlılığın başını çeken olgusal yapıların mihenk taşlarındandı. Güncel sanat, özellikle bienaller toplumsal oluşumların bir panoramasını sunuyorlar. Bize bizi anlatıyorlar. 11. Uluslararası İstanbul Bienali’nin sorusu da bundan dem almıyor mu? İnsan neyle yaşar? Akla hemen, ahlak, bilim, sanat geliyor. Adeta Türkiye’de yaşanan çarpık düzen gidişatını düşündürüyor. Soru, her ne kadar B. Brecht’in, E. Hauptmann’ın ve K. Weill’in 1928’de birlikte yazdıkları Üç Kuruşluk Opera’nın bir parçasından alıntı ise de adeta bizim için üretilmiş, özellikle bu günlerimize uyan bir soru gibi. Neresinden bakarsak bakalım, nereye çekersek ya da çekelersek çekeleyelim dağılmıyor yanıtlar. Herşey bienalin sorusunun kavramsal çerçevesi için yapılıyormuş gibi gelişiyor. Tuhaf! Bienale katılan 69 sanatçı ve grup güncel sanat üretmişler. Kişisel, bölgesel ve evrensel durakları değerlendirmişler. Kore’yi, Irak’ı, atom bombasını, diğerlerini ele almışlar. Kaçınılmaz söylemleriyle politikaya ve toplumsal farklılıklara dikkat çekmişler. Estetik seçiciliklerde izleyici ve sanatçı arasında ayrı bir bağ ? ÜMRAN BULUT Bir tek gün bile yeter... Geçen hafta yaşanan sel felaketinden zarar gören Nesin Vakfı’na bağışlanmak üzere bir gün boyunca farklı tasarımcı ve sanatçıların işleri satışa sunulacak. 27 Eylül’de Karaköy Bankalar Caddesi’nde bulunan tarihi Sümerbank Binası bu etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Sadece bu bir güne özel tasarım ve işlerin fiyatları çok uygun tutulacak. Katılan tüm sanatçı ve tasarımcıların amacı işlerin çok çabuk satılıp Nesin Vakfı’nın selden zarar gören ihtiyaçlarını tedarik etmek. Işık Gençoğlu koordinatörlüğünde düzenlenen etkinliğe katılacak sanatçı ve tasarımcılar arasında Ali Nesin, Hande Bilten, Sadi Tekin, Sabrina Fresko, Cansu Türkdoğan, Şehnaz Gider, Selda Okutan, Alev Durmuşoğlu, Meliha Akkaya, Gülay Ağdemir, Eraydın Erdoğan, Süheyla Sabır bulunuyor. Etkinliğe katılacaklar yanlarında su, yarabandı, temizlik eldiveni, tuvalet kağıdı getirebilirlerse yardım kolileri de çoğalmış olacak. İnsan cehaletle yaşayamaz kurulmuş. Güncel sanatın kullandığı sınırsız anlatım aracı ve malzeme, sunumların en açık biçimde izlenmesini sağlamış. H. P. Feldmann’ ın ekmek dilimine ve bir kadının 50 yılını anlattığı fotoğraf dizisine bakın. Ne kadar da bizdenler, gündelik hayatımızdan. Canan Şenol’un İbretnüma’ sıyle 1001 Gece Masallarından günümüzün iç karartan gerçeklerine göndermelerde bulunun. Chto delat’nın Partizan’ı ile güncel sanatta politik olgulara göndermeler yapılmasının verimliliğine katılın. R. Sela ve M Amir’in erkeklerle yaptıkları sohbetlerden cinselliği, simgelerin arasında sıkıştırılmış beyinleri, bedeninin iktidarın oyuncağı halini sanatın dilinden okuyun. Salonlar, sınıflar, depolar boyunca gezin ama kendinizi hırsından, açgözlülüğünden kurtaramayan iktidarların, çılgınlıklarına, çirkinliklerine kaptırmayın. Güncel sanatın insanı hemen etkileyen ya da kabul edilen en önemli yanı onun sorunlarıyla uğraşmış olmasıdır. Çağdaş sanatçı insanı oraya koyuyor olmuyor, buraya koyuyor olmuyor. Eninde sonunda bitimsizlik ve bilinmemezlikle sanatsal çerçeve çiziliyor: Sormak, sorgulamak. Bienaller her zaman toplumsal olanın yanındadır, yeni ilişkilerle yeni olasılıklar önerir. Sizi kavrar, kendisini ‘sizden’ yapar. Öyleyse bakın, izleyin ve yeniden sorun: insan neyle yaşar? Yanıtını haykırarak söyleyin. Düşüncenizi savunun. Okulda, evde, işte, her yerde. Her uğraşınızda insanı insan yapan kavramlar olsun, değerler ve tanıklıklıklar da. İyi seyirler. www.umranbulut.net C MY B C MY B