26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Gerilim Hattı (Vertige) Abel Ferry’nin yönettiği filmin başrollerini Fanny Valette, Nicolas Giraud, Justin Blanckaert ile Raphael Lenglet paylaşıyor. Bir grup arkadaş eğlenceli bir tırmanış yapmaya karar verir. Tırmanış rotası kapalı olsa da yollarına devam ederler. Göze aldıkları bu tırmanış, gittikçe daha riskli ve tehlikeli bir hal alır ve kazalar birbirini izler. Yolun kapalı olmasının bir nedeni vardır. Önce Fred kaybolur, ardından hava kararmaya başlar. Yolculuk korkunç bir kabusa dönüşür. ? O’Horten “Yumurtalar”, “Factotum”, “Mutfak Hikayeleri”, “Güneşli Bir Gün” filmleriyle kendine has üslubunu ortaya koyan Norveçli yönetmen Bent Hamer’in son filmi O’Horten’de Baard Owe, Espen Skjonberg, Githa Norby ile Bjorn Floberg rol alıyor. Trenin mühendisi kendisini almaksızın istasyonu terk ettiği an, mühendis Odd Horten, önünde uzanan geleceğin basılı zaman çizelgeleri ve iyi bilinen istasyonlar olmaksızın geçecek bir yolculuk olduğunu anlamıştır. O’Horten dakik bir demiryolu ağının parçası olarak yolculuk ettiği 40 yılın ardından emekli olmaya mecbur edilmiş ve platform onun için artık güvenli bir yer olmamaya başlamıştır. Düzenli ve yalnız varoluşu yerini olasılık dışı serüvenlerle ve şaşkınlık verici ikilemlerle dolu bir geleceğe bırakmak üzeredir: Horten uçakla seyahat edebilecek midir? Ödüllü teknesini eninde sonunda satacak mıdır? Peki nasıl kendisini bir çift yüksek topuklu kadın ayakkabısının içinde bulmuştur? Ya direksiyonda gözleri bağlı bir adamla yaptığı kabus gibi yolculuktan kurtulabilecek midir? Quentin Tarantino’nun 10 yıldır üzerinde çalıştığı Soysuzlar Çetesi bu hafta vizyona giriyor. Tarantino’nun yazıp yönettiği filmde de yıllardır beraber çalışmak istediği Brad Pitt’in yanı sıra Diane Kruger, Melanie Laurent ile Eli Roth’un rol alıyor. Film, Alman işgali altındaki Fransa’da başlıyor. Çok sevdiği ailesinin, Nazi Albay Landa tarafından katledilmesine tanıklık eden Shosanna Dreyfus adlı kadın, katliamdan kılpayı kurtularak Paris’e kaçar. Orada sinema salonu sahibi ve işletmecisi olarak yeni bir kimlik edinir. Aynı günlerde Avrupa’nın başka bir köşesinde Teğmen Aldo Raine, Yahudi askerler tarafından kurulan bir grubu düşmana karşı misilleme yapma amacıyla organize etmektedir. Düşmanları tarafından “Piçler” yakıştırmasıyla bilinen Raine’ın grubu, Nazi Almanyasının önde gidenlerine zarar verme misyonunu üstlenmiştir. Bu amaçla, Alman sinema oyuncusu ve gizli ajan Bridget Von Hammersmark ile işbirliği yaparlar. Shasoanna’nın kendi intikamını alma planlarını yaptığı bir sinema salonunun çatısı altında hepsinin kaderleri kesişecektir. ? Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds) CİNNET Evlatların için ağla ey Arjantin “Resmi Tarih” (La Historia Oficial), siyasi sinemanın doruklarından... Naif, akılda kalıcı, sarsıcı ve kan dondurucu... “Rosa Luxemburg” (Die Geduld der Rosa Luxemburg) ise devrim ALPER hareketinin kuramcısı ve önderi bir büyük TURGUT kadının öyküsünü resmeden şiir gibi bir seyirlik. Cuntalar, Güney Amerika’nın makus talihi gibidir (ülkemizin kaderi de benzer özellikler taşımaz mı?) ve bu kahredici ve bildik gerçek, hiç kuşkusuz ki; ötelenemeyen tüm acıların, tarifsiz yaraların ve kayıp ruhların yegâne sorumlusudur. Şili cehenneminde yitirilen insanlığın ortak değerleri Salvador Allende ve Victor Jara’ya birer selam çakalım ve asıl konumuz olan Arjantin Cuntası için ayrı bir paragraf açalım. Tarih 24 Mart 1976... Köşe başlarını tutan postallar, bütün renkleri boğan üniformalar ve caddelere kan ağlatan tank paletleri... Hain General Jorge Videla komutasındaki CIA güdümlü ordu, Başbakan İsabel Peron’u devirdi. Bilmeyenlere hatırlatalım; İsabel Peron, en ünlü Arjantinli Juan Domingo Peron’un üçüncü eşidir. İki kez başkanlık yapan eski asker Peron, bir dönem sekreterliğini de üstlenen İsabel ile efsanevi Evita’nın “Eva Peron” hayata erken vedasının ardından evlenmiştir. Madonna, Joan Baez, Sinead O’Connor ve Olivia NewtonJohn’un seslendirdiği Evita ağıtı “Don’t Cry For Me Argentina” (Benim İçin Ağlama Arjantin) unutulabilir mi? yaşayan bir kadındım. Ortanca oğlum Alejandro, yaşadığı dünyayı değiştirmek isteğiyle politikaya atıldığı için gözaltına alındı ve kaybedildi. Büyük oğlum ise darbenin ardından birçokları gibi Arjantin’den kaçtı. Ben de vakit kaybetmeden beyaz başörtülü anaların arasına karıştım.” Taty Anne’ye sormuştum, “Ülkeniz cuntanın açtığı yaraları sarabildi mi?” diye... Yanıtı çoktan hazırdı; “Herkes bulunduğu yerden, gerçeği ve adaleti istiyor. Biz yasal bir adalet istiyoruz. Öç alma durumu yok. Böyle olursa onlara benzeriz. Darbeciler, ülkemizde toplumsal adalet duygusuyla karşı karşıya kaldılar. Görüldükleri yerde yuhalanıyorlar. İnsan arasına çıkamıyorlar. Onları asla rahat bırakmıyoruz...” Resmi Tarih, Arjantinli yönetmen Luis Puenzo tarafından 1985 yılında çekildi. Siyasi filmler kategorisinden kısa bir sürede kült filmler listesine girebilen bir etkileyicilik, sanatsal bir işçilik ve yetkinliğe sahip bu yapıt, en iyi yabancı film Oscar’ı dâhil 22 ödül kazandı. Filmin başrollerini Norma Aleandro, Héctor Alterio, Chunchuna Villafañe ve Hugo Arana üstleniyorlar. Yıllar önce Türkiye’de de vizyona giren ve bu sene 12. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde gösterilen Resmi Tarih’i sakın kaçırmayın (DVD’si Digital Kültür tarafından satılıyor)... Tarih öğretmeni Alicia, ABD’li şirketlere danışmanlık yapan hukukçu kocası Roberto ve beş yaşındaki evlatlık kızları Gaby ile huzur, güven ve zenginlik içerisinde yaşamaktadır. Arjantin darbenin etkisinden sıyrılmaktadır ve Alicia’nın korunaklı ve sırtını gerçeklere döndüğü dünyası da yıkılmak üzeredir. Sinemanın gözde yazarı: King Romanlarından, öykülerinden esinlenilen, sayıları yüze ulaşan uzun metrajları, televizyon filmleri ve kısa metrajlarıyla Stephen King, hiçbir romancının ASLI ulaşamadığı oranda SELÇUK yönetmenlerin, yapımcıların değişmez gözdesi oldu. Her şey 1974’te Brian De Palma adlı genç bir yönetmenin genç Stephen King’in ilk romanı Carrie’yi okumasıyla başladı. Belirli satışlarına karşın çok satışlılar düzeyine ulaşamayan Carrie’yi (Günah Tohumu/1974) yapımcılar sinemaya uyarlamaktan çekinmediler. Film yazarı epey hoşnut etti: “Kısıtlı bir bütçeyle çekildiği için Carrie romandaki gibi tüm kasabayı yok edemedi ama...” demekle yetindi. Daha sonra korku türünde ünlenecek Tobe Hooper’ın televizyon için yaptığı Salem’s Lot’ından da memnun olan King’in bu konularda yüksek bir onura ulaşması yetmişli yılların sonu, seksenlerin başında gerçekleşti. Mükemmeliyetçi usta Stanley Kubrick Shining’i (Cinnet/1980)sinemaya uyarladı. Başında Kubrick’le gururlanan, ona minnet duyan King’in duyguları zamanla olumsuzluğa dönüştü. Kubrick, King’i bir kenara itip senaryosunu yazar Diane Johnson’la birlikte oluşturdu. King “Shining beni düşkırıklığına uğrattı. Kimi sahneler ustaca çekilse de kimileri boşlukta kalıyor. Film kanımca türün içeriğinden çok uzakta, türün özellikleriyle bağdaşmıyor” dese de Kubrick’in Shining’i unutulmaz sinema klasikleri içinde yerini aldı. Ünlü İtalyan yapımcı Dino de Laurentiis, yazara eşyaların başkaldırısını anlattığı Maximum Overdrive’ı yönetmesini önerir (1986). “Filmin kötü olduğunun ayrımındayım. İlk denememde başarısızlığa uğradım” diyerek King yönetmenlik sayfasını kapatır. King’den Stand by Me (Benimle Kal/1986), Pet Sematary (Hayvan Mezarlığı/1989), Misery (Ölüm Kitabı/1990) gibi başarılı, Creepshow 2 (1987), The Running Man (Koşan Adam/1987) gibi başarısız uyarlamalar yapılır. Bazı yapıtları (Carrie, Salem’s Lot, Dead Zone) tecimsel açıdan televizyon tarafından alabildiğine sömürülür, King’in izni olmadan yeniden çekilirler. Bu darbelerin ardından telif konusuna yoğunlaşan yazar filmde bir çimbiçme makinesi olduğu için The Lawnmower Man’in (1992) yapımcılarını dava eder, kazanır. Shining’in yeni versiyonu için on yedi yıl bekleyen yazar bu fırsatı 1997’de elde etti ama Mick Garris’in televizyon için çektiği Shining özgün versiyonun yanından bile geçemiyordu. Kubrick’le başedemeyen King, George Romero’yu Creepshow’un (Korku Şovu/1982), John Carpenter’ı Christine’in (1983), David Cronenberg’i de Dead Zone’un (Ölüm Bölgesi/1983) sinema uyarlamaları için kutladı. Bu yönetmenlerin arasına Cujo’yla (1983) Lewis Teague de katıldı. Cujo için King “Şimdiye dek gördüğüm en ürkütücü filmlerden biri. Bu sinemacı dehşete yaklaşırken ahlaki açıdan sınır taşımıyor, bu da benim işime geliyor” demişti. Sinemanın ve televizyonun pohpohladığı Stephen King’in The Shotgunners’ı yönetmen Sam Peckinpah’ın ölümüyle yarıda kaldı. Romancı yazdıklarının ilk ürünlerini almaya, rahatlamaya başladı. Children of the Corn (Mısır Çocukları/1984), Firestarter (1984), Cat’s Eye Kedi Gözü/1985) arka arkaya sinemaya uyarlandı. King durumundan hoşnuttu: “Bir kitabın ya da öykünün haklarını satmak demek ebeveynin çocuklarını koleje yerleştirip onlarla bir daha ilgilenmemesi demektir. Artık herşey olabilir” diyen King en iyi hizmetin kendinize yaptığınız hizmet olduğunu da belirtiyor. Başarılı uyarlamalar ÖLDÜREN SİS Yetmişlerin ortasından beri yapıtları sinemada, televizyonda yer alan King’in çok sayfalı romanları iki ya da üç bölümlük TV filmlerine ya da 90 dakikalık, iki saatlik uzun metrajlara dönüştürülür. The Tommyknockers (1993), The Langoliers (1995), Storm of the Century(Yüzyılın Fırtınası/1999), Rose Red (Rose Red Konağı/ 2002), The Diary of Ellen Rimbauer (2003), Dreamcatcher (Rüya Avcısı/2003), Nightmares and Dreamscapes (Rüyalar ve Karabasanlar/2006), The Plague (Salgın/2006) etkileyici, düzeyli bir üretkenliğin sonuçlarıdır. Televizyon için daha çok çalışmaya başlayan, XFiles’ın (Gizli Dosyalar) bir bölümünü yazan Stephen King, Kingdom Hospital’i (2004) Danimarka televizyonu için hazırlayan Lars Von Trier’e de yardımcı olur. Fantastik ve korkunun ustası sinemadan arasız servetler kazanmayı sürdürür (Needful Things/Lanetli Hediyeler, 1993, The Mangler/ Mengene,1995, Thinner,1996, The Night Flier, 1997). Romancı sinemaya yapılan en başarılı uyarlamalarının fantastik olmadığını da vurgular. Stand by Me nostaljik bir günce, Misery gizemli bir gerilim, Dolores Claiborne bir annekız öyküsüdür. Onun en iyi uyarlamalarını Frank Darabont gerçekleştirir. Darabont ilk kez 26 yıl önce King’in Dollar Babies adlı kısa öyküsünden The Woman in the Room’u (1983) uyarlar. On yıl sonra The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli/1994) ve The Green Mile (Yeşil Yol/ 1999) gelir. The Mist’i (Öldüren Sis) seksenlerde filmleştirmeyi düşünen Darabont 27 yıl sonra öyküyü geliştirip günümüz sorunlarını gündeme taşıyan bir korkugerilim yapar. Öldüren Sis’te (2007) köktendinciliği, küresel ısınmayı, çevre kirliliğini, nükleer çalışmaları eleştirir, 11 Eylül’e, Katrina kasırgasına, Amerikan komplo teorilerine göndermeler yapar. Carrie’den (1974) The Mist’e (2007) dek uzanan otuz üç yıl süresince yazdıklarıyla yedinci sanat ve fantastikkorku türü arasında etkileyici bir birliktelik kuran Stephen King’in bu türün en ünlü elçisi olmayı uzun yıllar sürdüreceği kesin görünüyor. Korkunun elçisi Darbenin ardından Arjantin genelinde 650 tutuklama merkezi oluşturulur ve 30 bin kişi yaratılan bu hayâsız kan gölünde katledilir. Askeri yönetim, muhalif bellediklerini, sonsuz işkencelerin ardından kargo uçakları ve helikoptere bindirir ve sonra ayaklarına ağırlık bağlayıp diri veya ölü fark etmez okyanusa atar. Bizim Cumartesi Anneleri’nin gözyaşlarıyla izlediği Arjantin orijinli politik film “Olimpo Garajı” (Garage Olimpo / 1999) son soluğunu azgın dalgalara bırakanları anlatır. Benzer bir canavarlığın yaşandığı Şili’de suya atılan ve cesedi kıyıya vuran genç ve idealist bir kadın öğretmen için de bir türkü yakılır; “O, denizden geldi”... Darbecilerin, gaddarlıkları bitecek gibi değildir; hamile kadınları işkencede öldürüp 500’ü aşkın bebeği evlatlık olarak dağıtırlar. Uzun yıllar sonra bu çocuklardan sadece 80 kadarı gerçek aileleri tarafından bulunabildiler. İşte tam da bu yüzden diyoruz ki; sen, yine de metanetini bir kenara bırakma ancak hiç değilse bir kez olsun, en asil evlatların için ağla ey Arjantin. Darbeciler karanlıkla beslenir “Rosa devrimin kartalıdır” Rosa Luxemburg, eski Çekoslovakya ve Batı Almanya ortak yapımı, 1986 tarihli bilcümle vurucu ve takdire şayan bir eser. Filmin yönetmeni ve senaristi Margarethe von Trotta... Başrolleri sırtlayanlar ise Barbara Sukowa, Daniel Olbrychski ve Otto Sander... 2007’de gerçekleştirilen 2. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nde gösterilen bu güzide yapıtın, DVD’sini almanızı hararetle öneririm. Büyük şair Ahmed Arif’in “Suskun” adlı şiirinde selamladığı “Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi ve ilk gerillası Spartaküs”ün iki bin yıl sonraki takipçisidir Rosa Luxemburg... Spartaküs Birliği’ni birlikte kurduğu ve aynı kaderi paylaştığı yoldaşı ise Karl Liebknecht’dir. Polonya’da doğan, genç yaşında teorisyenliğe soyunan ve ardından evlenip Almanya’ya yerleşen “Kızıl Rosa”, her zaman bıçak sırtında yürüdü, cezaevlerine düşmek ve yakasını bırakmayan hastalıklar dahi onu yolundan alıkoyamadı. Clara Zetkin, August Bebel, Karl Kautsky ve daha niceleriyle ya dostluk kurdu ya da karşılarına dikildi. Lenin de, zaman zaman ters düştüğü Rosa için her şeye rağmen “O, bir kartaldı ve kartal kalacaktır” demiştir. Leo Jogies, Kostja Zetkin, Paul Levi, Hans Diefenbach... O, aşksız da yaşayamadı. Tam 90 yıl önce katledilen kadın, emek, özgürlük ve sosyalizm hareketinin büyük lideri Rosa Luxemburg’u (1871 – 1919), saygıyla anıyoruz. [email protected] Dört yıl önce İstanbul’da nihai oturumu görülen Irak Dünya Mahkemesi’ni takip etmiştim. Orada, Vicdan Jürisi üyelerinden Arjantinli kayıp yakını Taty Almeida ile tanışmıştım. O, kayıp çocukları için mücadeleye atılan evlat masumiyetini simgeleyen beyaz başörtülü “Las Madres de Plaza de Mayo”, bizdeki adıyla “Perşembe Anneleri” hareketinin faal bir üyesiydi. Tıp fakültesi öğrencisi olan 20 yaşındaki oğlu Alejandro N. Almeida kaybedilmişti; “Biri kız üç çocuğuyla, siyasetten uzak Öç almak değil adalet istiyoruz Çankaya Belediyesi Kısa Film Günleri Geçen yıldan bu yana Sakarya Caddesi’ni bir kültür ortamına dönüştüren Çankaya Belediyesi, merkezlerden sokağa taşan sanatın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. Ahşap Heykel Sempozyumu ve Beşte Sanat konserleriyle Sakarya’ya renk getiren Çankaya Belediyesi, ‘Kısa Film Günleri’ ile sokağa yeni bir soluk katacak. Ankara Uluslararası Film Festivali, Gezici Festival, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, Ankara Kızılay ve Çevresi Esnaf Dayanışma Derneği ve United Design’ın destekleriyle Çankaya Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Kısa Film Günleri’ sinemaseverleri yazlık sinema tadıyla yeniden buluşturacak. Pek çok festivalde övgüye değer bulunan kısa filmlerden oluşturulan programda 58 film sanatseverlerle buluşacak. Festival 30 Ağustos’a dek sürecek. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear