Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? “Gnçtrkcll Sinema Geceleri” kapsamında bu akşam Turkcell Kuruçeşme Arena’da ‘Ice Age 3’ filmi gösterilecek. Boğaz manzarasına karşı açık hava sinema keyfi yaşamak isteyenler için film saat 21.00’te başlayacak. Haluk Bilginer ve Ali Poyrazoğlu gibi usta oyuncular tarafından seslendirilen ‘Ice Age 3’ (Buz Devri 3), küçük büyük her yaş grubu tarafından keyifle izlenebilecek nitelikte bir animasyon film. Turkcell aboneleri, ‘bilet’ yazıp 8007’ye SMS atarak, ‘TurkcellMobilÖdeme’ ile biletlerini satın alabiliyor. Gnçtrkcell’lilerin için ‘1 bilet alana 1 bilet bedava’ kampanyası da geçerli. Gnçtrkcell’liler 2 bilet için 10 TL/67 kontör; Turkcell aboneleri ise 1 bilet için 15 TL/100 kontör ödeyerek filmi izleyebilir. 2 bin kişi kapasiteli sinema için biletler Biletix ve BKM gişelerden de alınabiliyor. ? Boğaz manzaralı sinema keyfi Ormanda yaşayan küçük mavi adamların kötü büyücü Gargamel’le olan maceralarını anlatan Şirinler 2010’da beyazperdeye geliyor. Televizyon tarihinde çocukların en iyi tanıdığı çizgi karakterlerden olan Şirinler’in filmini kimin yöneteceği belli değildi. Ancak filmin aranan yönetmeni nihayet bulundu: Raja Gosnell. Yönetmen bugüne dek ScoobyDoo, Scooby Doo 2, Beverly Hills Chihuhaha gibi sevilen filmlere imza atmıştı. Ünlü film veritabanı sitesi imdb.com’da yer alan bilgiye göre, filmin oyuncuları arasında John Lithgow ve Julia Sweeney var. Tabii ki film henüz yapım öncesi aşamasında olduğu için her şeyin değişmesi mümkün. ? Şirinler geliyor! Renée Zellweger, Bridget Jones rolüne geri dönüyor. Film karakteri Bridget Jones, üçüncü filmde bu kez 40’lı yaşlarında ve bir bebek bekliyor olacak. Working Title şirketinden çıkacak filmin henüz ismi belli değil. Filmin gelecek yılın sonuna doğru bitmesi planlanıyor. Bridget Jones’un Günlüğü, Bridget Jones: Mantığın Sınırı isimli ilk iki film büyük başarı yakalamışlardı. Hatta yaklaşık 70 milyon Euro gişe yapmışlardı. ? Bridget Jones dönüyor... Büyücülerin aşkı büyük olur “Harry Potter ve Melez Prens” (Harry Potter and the HalfBlood Prince), çılgın bir beklentiyle salt ticari bir amaca savrulan serinin altıncı durağı... Finale iki yıl kala görünen odur ki; hem bu fantastik öykünün kahramanları hem de filmin “ikon”a dönüştürülen çocuk oyuncuları büyüdüler ve gençliğin umarsız ALPER telaşıyla aşk eşiğinden geçtiler. Artık derin bir oh TURGUT çekebiliriz. Çünkü şimdiki haliyle hikâye daha bir yetişkin ve kucaklayacağı kitle daha da geniş... Böylelikle nemalananlar tarafından çoktan kafakola alınan ve paraya tapanların “haydi durma uzatabileceğin kadar uzat” çığlıkları altında iyiden iyiye sallamasulandırma sürecine giren, eskinin sıradan ev hanımını (tutmuş öykü zincirinin yaratıcısı İngiliz J.K. Rowling), el birliğiyle dünyanın en zengin insanı yapabiliriz. Hayırlı işler... 2010 ve 2011’de gösterilecek final bölümlerinin ardından Harry Potter ve ahalisiyle olan on yıllık birlikteliğimiz (ben bitse de kurtulsak diyenlerdenim) sonlanacak. Kitaplarını okumadığım halde biliyorum ki; Karanlık Lordu (Valdemort) ve kahramanımız Harry Potter’in nihai hesaplaşması kaçınılmaz. Zaten her hikâye, iyi ve kötünün savaşından beslenmiyor mu? Gerçek hayatta madem kötüler kazanıyor, bari bırakalım beyazperdede iyiliğin düşsel zaferi ilan edilsin. Ancak uluorta konuşmayalım, ezik edebiyatı yaptığımızı duyabilecek tüm kötüleri eğlendirebiliriz bu biçare halimizle... Harry Potter ve Melez Prens, 153 dakika uzunlukta bir yapım. Film neredeyse birkaç hareketli sahne dışında sohbetmuhabbet şeklinde tamamlanıyor. Neyse Harry Potter tutkunlarından öğrendiğim kadarıyla Melez Prens, ana yemeğe giden ara sıcak mahiyetindeymiş, bir nevi köprü vazifesini görüyormuş. Basın gösterimi bitiminde çocuk ve gençlerin filmi çok beğendikleri anlaşılıyordu. Ben de Melez Prens’in, diğerlerinden (hatırımda kaldığı kadarıyla) daha iyi kotarıldığını ve sinemasal açıdan sınıfını geçtiğini düşünüyorum. Her şeyden önce film, sağlam bir işçiliğin ve büyük bir emeğin ürünü... Bu kolaylıkla anlaşılıyor. Dram unsuru arttırılmış, ilk aşk denilen acemilikler komik ve romantik bir hava katmış. Büyülü dünyanın kara ve gizemli yanı ise kıvamında yansıtılmış. Sadece Londra’daki meşhur Milenyum Köprüsü’nün yıkılmasını konu alan ilk birkaç dakika için üç boyutun tercih edilmesini gereksiz buldum. Ya filmi tamamen üç boyutlu yap ya da ucundan azıcık modelini kafandan sil ve at... Bir önceki filmi (Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı) de yöneten David Yates’in isabetli bir seçim olduğu aşikâr. Gelelim oyunculuklara... Başrollerdeki üçlü malumunuz... Onlar yeniyetmeyken çıktıkları macera boyunca serpildiler, bugün Daniel Radcliffe 20, Rupert Grint 21 ve Emma Watson 19 yaşlarındalar. Kadronun deneyimli aktör ve aktrisleri Helena Bonham Carter, Michael Gambon, Alan Rickman, Maggie Smith, Julie Walters, Jim Broadbent ve Helen McCrory’a ise laf söylemenin her hangi bir manası yok, onları izlemek her sinemasever için büyük bir lütuf... Başlarında sevda yeli Büyücülük okulu Hogwarts’ın başöğretmeni 150 yaşındaki bilge Dumbledore; bayrağı devredeceği “seçilmiş kişi” Harry Potter’i karşısına alıyor ve ‘Bir kez daha, senden çok şey istemek zorundayım” diyor. Karanlık Lordu’nun güdümündeki “Ölüm Yiyenler”, büyücücadı klanı dışında mugglebulanık sözleriyle tasvir edilen insanları da (Londra kan ağlayacak) korkutacak bir cürete ulaşmış durumdalar. Esrarengiz Profesör Severus Snape ise korkunç bir arzu ve sabırla beklediği Karanlık Sanatlara Karşı Savunma hocalığı görevini nihayet devralır. Dumbledore’un yönlendirmesiyle genç Potter, okulun eski İksir Profesörü Horace Slughorn’a yakınlaşır. Centilmen görünümündeki züppe Slughorn’un, Tom Riddle adlı en sevdiği öğrencisinin kötülerin efendisi Valdemort’a dönüşmesiyle ilintili sırları vardır. O, değişik bir tiptir, geçmişinden hoşnut olduğunu sezeriz ama aynı zamanda utanç ve vicdan azabı yüzünden ağzına da kilit vurulmuş gibidir. Harry Potter, dostları Ron Weasley ve Hermione Granger ile gidişata dur demenin yollarını aramaya başlar. Tek dert bu değil ki; başlarında da sevda yelleri... Harry, Ron’un kız kardeşi Ginny Weasley’e, Hermione da Ron’a abayı çoktan yakmıştır. Ancak ve ne yazık ki; Ginny ve Ron başkalarıyla alakalıdırlar. Her şey olacağına varır diyelim ve konumuza geri dönelim. Potter’in kıskanç düşmanı büyücülük öğrencisi Draco Malfoy, Valdemort tarafından kuklaya çevrilmiştir. Draco’nun kara kalpli annesi Narcissa, kız kardeşi belalı cadı Bellatrix Lestrange (Ölüm Yiyen üçlüsünün lideridir) ile birlikte Snape’den oğlu için yardım istemeye gider. Harry’nin bütün dikkatini baş şüpheli bellediği Draco’ya yoğunlaştırır. Potter’in eline geçen iksir dersi kitabı Melez Prens’e aittir, sert adam olmaya çabalayan korkak Draco ise “kayıp dolap” vasıtasıyla büyü okuluna Truva atını sokmuştur. Profesör Dumbledore ve Harry Potter, Voldemort’un ölümsüzlüğünün nedenini bulurlar, hain ve zalim lord, ruhunu yedi parçaya bölmüş ve her birini bir eşyaya hapsedip ulaşılması zor yerlere dağıtmıştır. Dumbledore ve sadık yamağı Harry, kelle koltukta bir hengamenin ortasına düşerler. Sonra güvensizlik çoğalır, çarpışılacak hatlar belirlenir ve bedel ödemenin zamanı gelir. Kendi adıma; asri zamanların eğlencesi Harry Potter’i değil genç yaşta intihar eden gerçek deha Robert Ervin Howard’ın (22 Ocak, 1906 – 11 Haziran, 1936) ölümsüz eseri “Conan” (filmlerinin iyi kotarılamaması sinema adına büyük bir ayıptır, gelecek yıl yeni bir macera ile karşımıza çıkacak, umutluyum) ile H.P. Lovecraft’ın eşsiz dünyası ve J.R.R. Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi” serisini daha yaratıcı buluyorum. Bunu da söylemeden noktayı koymayacağım. alperturgut@cumhuriyet.com.tr Beklenmeyen karşılaşma Yaşamının sonbaharına girmiş, TV, reklam filmleri için fon müziği, jingle besteleyen boşanmış Harvey Shine (Dustin Hoffman) kızı ASLI Susan’ın (Liane Balaban) SELÇUK düğününe katılmak için ABD’den Londra’ya hareket eder. Heathrow Havalimanı’nda istatistikçi olarak çalışan kırklarındaki Kate Walker (Emma Thompson) yaşamındaki boşluğu, sevgi eksikliğini kız arkadaşlarıyla, onu sürekli telefonla arayan, her şeyden kuşkulanan annesiyle (Eileen Atkins) gidermektedir. Amerikalı Harvey’le İngiliz Kate kendilerini mutsuz, yalnız, toplumun dışında duyumsamaktadırlar. İkisi de bulundukları ortamlarda rahat değildirler, başka bir yaşam arama isteğiyle doludurlar. Harvey Londra’ya gelir gelmez çalıştığı kayıt stüdyosundan atıldığını, düğün töreninde kızı Susan’ı damada (Daniel Lapaine) üvey babası Brian’ın (James Brolin) vereceğini öğrendikten sonra ilk uçakla Amerika’ya dönmek istese de uçağını kaçırır. Heathrow’un kahvesinde içmeye başlayan Harvey masada tek başına oturan Kate’i farkedip ona içini dökmeye başlar. Kate, Harvey’e ilgisiz kalamaz, ona babasının sekreteriyle Fransa’ya kaçtıktan sonra annesinin kanser olduğunu ama iyileştiğini, kızının bekar durumuna kafayı takarak bunu da bir tür hobiye dönüştürdüğünü anlatır. Kate’den çok hoşlanan, onun son şansı olduğunu sezen Harvey genç kadını uçak saatine dek birlikte zaman geçirmek için razı eder. iyi bildiği bir durgunluk dönemine girecektir. Harvey’de meslekdaşı Thompson kadar eksiksiz bir oyunculuk yorumu sunan (özellikle düğün yemeğindeki konuşma sahnesi) Hoffman “Yaş aldıkça yakınlığı, içtenliği, geçmişte kaçırdıklarınızı daha iyi anlıyorsunuz. İçtenlik zor bir şey. Düşkırıklığının, dışlanmanın ne olduğunu çok iyi bilen Kate’le Harvey geç de olsa ilk kez mutlu olmayı hakettiklerini düşünüyorlar” diyerek her ikisininde koruma kalkanlarını indirdiklerini belirtiyor. Otuz yıldan sonra Harvey bir iç hesaplaşmaya girerek gençken caz piyanisti olmak istediğini, doğru mesleği seçip seçmediğini sorguluyor. Kate, gerçek yaşamın eninde sonunda acı verdiğini, zamanla düşkırıklığına uğramanın neredeyse rahatlatıcı olduğunu, bu rahatlığı elinden almayı istediği için Harvey’e kızgın olduğunu açıklıyor. Doğaçlama oyunculuk Emma Thompson’la Dustin Hoffman oyunculuğun tüm ince ayrıntılarını sunuyorlar. Love Actually (Aşk Her Yerde/Richard Curtis, 2003) filminde Thompson’ın kocasının kendisini aldattığını öğrendikten sonra içini dökme sahnesinden çok etkilenen Hoffman yönetmene tüm filmi doğaçlama çekmeyi önermiş. Bu düşünceyi benimseyen Hopkins, Kate ve Harvey karakterlerini yorumlamayı bu iki yetkin oyuncuya bırakarak çok yerinde davranmış. Hoffman “Ben ne kadar sıkıcı olsam da Emma olmaz” diyecek kadar alçakgönüllü bir aktör. İçinde erotizm olmayan büyük bir aşkla birbirlerine bağlandıklarını açıklayan Hoffman bu denli zeki, özel, verici bir oyuncuyla çalışmayı bir ayrıcalık olarak tanımlıyor. Başta Harvey’i bir Japon işadamı olarak düşünen, on iki yıl NewYork’ta yaşayan Londralı Joel Hopkins, sonunda Harvey’in Amerikalı olmasına karar vermiş: “İngiliz ve Amerikan kültürlerinin ortak yanı İngilizce konuşmamız. Bizi ayıran ince ayrımlar elbette var” diyen Hopkins, Emma Thompson’ın başrolde olduğu Nanny McPhee’de (Sihirli Dadı/Kirk Jones, 2005) yönetmen olamayınca onun için Last Chance Harvey’i yazmaya başlamış. Stranger Than Fiction’ı (Lütfen Beni Öldürme/Marc Forster, 2006) izleyip Thompson’la Hoffman arasındaki etkileşimi gördükten sonra Harvey için Hoffman’ın mükemmel olacağına karar vermiş. Londra’ya yeni, taze bir bakışla yaklaşan Hopkins izleyiciyi pek bilinmedik mekanlara götürüyor. Yolculuğun insanları alışılmış, günlük yaşamlarından uzaklaştırdığını, yeni deneyimler yaşatarak değişime yönlendirdiğini, küçük evlerimizden başımızı dışarıya çıkardığını sağladığını belirtiyor. Dün gösterime giren, sinemada romantik, melankolik ya da dramatik komedi olarak adlandırılan Aşka Son Şans, oyuncuların yorumları, gerçekçiliği, yaşamı olduğu gibi yansıttığı için türünün ötesinde önemli bir çalışma. Karakter odaklı çalışma İngiliz bağımsız sinemacı Joel Hopkins, havaalanında karşılaştığı bir kadınla beyaz evlilik yapan Nijeryalı bir adamın öyküsünü anlattığı ilk romantik komedisi Jump Tomorrow’un (2001) ardından yaptığı Last Chance Harvey’de (Aşka Son Şans/2008) yolculuk, yalıtım, sıradan sıkıntılar, göz açan rastlantılar, ilk aşklar, yaşama sarılmak temalarını gerçekçi, dram ve komedi arasında ince bir denge kurarak başarıyla aktarıyor. Aşkta düş kırıklıkları yaşayan iki insanı Londra’da bir araya getiren Hopkins, filmini karakter odaklı bir romantik komedi olarak tanımlıyor: “Aşk için hiçbir zaman geç değildir.” Çevreleriyle iletişim kurmakta zorlanan bu iki insan yaşamlarının özel bir zamanında birbirleriyle karşılaşıyorlar. Değişik geçmişleri ve kültürleri olan iki karakteri bir araya getiren Hopkins, izleyiciyi üzüntü, sempati, mizah duyguları arasında gezindiriyor. Bir sahnede alabildiğine gülerken, eğlenirken öteki sahnede kederleniyorsunuz. Yaşamlarının bir döneminde duygusal olarak donan, hiçbir şey duyumsamayan Kate’le Harvey birbirleri için iyileştirici oluyorlar, başka bir yaşam hakettiklerinin ayrımına varıyorlar. Harvey gelecek yıllarını ya daha iyi algılayacak, ya hiç algılamamaya başlayacak ya da tekdüzeliğe kapılarak çok ? Digital Film Academy’de eğitimler başlıyor New York’un “En İyi Film Okulu” seçilen ve 2006 yılında İstanbul şubesini açmış olan dijital medya okulu Digital Film Academy’de çeşitli alanlarda eğitimler başlıyor. 20 Temmuz’da başlayacak olan “Kamera Önü Oyunculuğu” atölyesi, Özay Fecht yönetiminde yürütülecek. 12 kişilik kontenjana sahip olan atölye eğitiminde, oyuncu adaylarına oyunculuk hakkında temel bilgiler verilecek ve tiyatro oyunculuğu ile film oyunculuğu arasındaki farklar ele alınacak. 1 hafta yoğunlaştırılmış program olarak düzenlenecek olan atölyede dersler hafta içi her gün saat 12.00’den 18.00’e kadar sürecek. 25 Temmuz’da başlayacak olan “After Effects Eğitimi” ise öğrencilere temel efekt eğitimini vermeyi amaçlıyor. Uygulama ödevlerini yerine getirerek bu eğitimi tamamlayan kişilerin sinema, televizyon ve reklam alanlarında iş bulabilecek seviyeye gelmesi sağlanacak. 9 kişilik kontejana sahip olan eğitimin ders günleri cumartesi ve pazar. Eğitim, Ozan İnkaya’nın yönetiminde toplam 50 saat sürecek. Belgesel yapımını desteklemek amacıyla, ön hazırlığı yapılmış ve projelendirilmiş çalışmalar arasında Altın Safran Belgesel Film Proje Yarışması düzenleniyor. Yarışmaya katılacak kişilerin “Kültürel Miras ve Korumacılık” temasıyla ilgili en fazla 52 dakikalık özgün projeler üretmeleri gerekiyor. Ödül alan projeler, düzenlenecek belgesel film yarışmasına da katılabilecek. Birinciye 2 bin, ikinciye bin 750 ve üçüncüye bin 500 TL ödül verilecek. Katılım için son başvuru tarihi 28 Ağustos. ? Altın Safran Belgesel Film Proje Yarışması Kristal Klaket Kısa Film Yarışması’nın bu yıl üçüncüsü düzenleniyor. Fatih Üniversitesi’nin organize ettiği yarışmada “Kurmaca”, “Belgesel” ve “Animasyon” kategorilerinde yarışılacak. Tüm kategorilerin birincisine New York Film Akademisi’nde ücretsiz 8 haftalık sinema eğitimi ödülü verilecek. Yarışmanın son başvuru tarihi 16 Ekim Cuma. C MY B C MY B ? Kristal Klaket Kısa Film Yarışması