23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sorun yaratan doktorlar CEM SUNGUR Sağlık hizmeti sunan bir kurumun kalitesinin kanıtı duvarlarında asılı olan akreditasyon belgelerinin yanı sıra atmosferidir. Kapısından girdiğinizde, eğer gerçekten bir nitelik farkı varsa onu bir şekilde algılarsınız. Daha önemli bir kanıt ise aldığınız sağlık hizmeti sırasında yaşadığınız deneyimdir. Otoparkın yeterliliği, çalışanların vücut dilleri, hitap tarzları, randevu sistemi gibi sayısız değişkenin irdelendiği anket formları ile gözlemlerinizi bir çeşit değerlendirmeye dönüştürebilirsiniz. Ama nihayetinde değerlendirilen bir sağlık hizmetiyse, sağlığınız veya hastalığınızla ilgili sonuçlar hepsinden önemlidir. Öte yandan hastaların ve yakınlarının yaptıkları değerlendirmeler, tıp uygulamalarının dayandığı üst düzey bilgi ve sürecin karmaşıklığı nedeniyle tek yönlü olmaktadır. Aslında bir sağlık kuruluşunun niteliğinin en önemli belirleyicisi kurum kültürüdür. Kurum kültürünü şekillendirenler de o kurumun yöneticileri ve liderleridir. Bir sağlık kuruluşu hasta odaklıysa, kanıta dayalı sağlık hizmeti sunuyorsa, hasta güvenliğini ve tercihlerini dikkate alıyorsa o kurumun kültürü olumlu biçimde gelişmeye devam edecektir. Gerçek hayatta bu hedefe ulaşmak sanılandan çok daha güçtür. Engellerden en sık karşılaşılan ve çözümü de bir o kadar güç olanı, değişim konusunda lider olması gerekirken sorun yaratan doktorlardır. Aslında uluslararası bilim dilinde bu doktorları tanımlamak için “disruptive” terimi kullanılmaktadır. Bu sıfatın dilimizde çok çeşitli karşılıkları var; aksatan, yıkıcı, birliği bozan, engelleyici, karıştırıcı vb. Sağlık hizmetlerinde kalite konusunda otorite kabul edilen Lucian Leap’e göre bu doktorları tanımak çok zor değil. Genellikle küfürlü ve saygısız bir dil kullanarak konuşuyorlar, küçültücü sıfatlar kullanıyorlar (örneğin başka sağlık çalışanlarına aptal diyorlar), cinsellik içeren yorumlar yapıyorlar, ani ve kontrolsüz öfke nöbetleri yaşıyorlar, dosyaları ve aletleri fırlatıyorlar, hasta ve diğer çalışanların önünde diğer çalışanları eleştiriyorlar, başka hekimlerin sunduğu sağlık hizmeti konusunda olumsuz yorumlar yapıyorlar, uygun olmayan dosya notları koyuyorlar ve bazen etik kurallara uymayan davranışlar sergiliyorlar. Sıralanan bu olumsuz davranışları nedeniyle diğer çalışanların da hata yapmasına ve hasta güvenliğinin tehlikeye düşmesine vesile oluyorlar. Örneğin bir hemşire veya genç bir doktor sözel saldırıya uğramamak için tereddüt duyduğu konularda yardım almaktan kaçınıyor. Hasta güvenliği kavramı, küresel sağlık sektörü gündemin en üst sırasına yerleşen bir konu haline geldiğinden bu yana doktorların performansındaki yetersizlikler de değişik araştırmalara konu oldu. Bir doktorun performansında sürekli ve kalıcı bir azalma saptanıyorsa nedenleri üzerine dikkatle eğilmek gerekiyor. Leape’e göre doktorların üçte biri hayatlarının bir döneminde performanslarında azalma yaşıyorlar. Sorun yaratan doktorların çok büyük bir bölümünde de altta yatan nedenin performans düşüklüğü olduğu görülüyor. Bu konuda araştırmalarını sürdüren bütün bilim insanlarının birleştiği bir çözüm ortaya çıktı. Hasta güvenliğini önemseyen bütün sağlık kuruluşlarının hekim performansını sürekli olarak izlemeleri, bir azalma meydana geldiğinde o meslektaşa henüz sorunlu doktor haline gelmeden ve hasta güvenliğini tehlikeye atmadan önce gerekli yardımları sağlamaları gerekiyor. Yani önleyici sistemin hekim ve hastaları zarar görmeden daha önce devreye girmesi gerekiyor. cem.sungur@anadolusaglik.org figenatalay?yahoo.com 20 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ 5 İdol olmaktan vazgeçin Büyümesine izin verin Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Ayas, çocukların babalarını yaşamın ilk yıllarında rakip gibi görmeleriyle başlayan ilişkilerinin ilkokul çağında hayranlığa, ergenlik döneminde ise çatışmalara dönüştüğünü belirtiyor. Babaların da yapması gerekenler var. 1.Oğlunuzun büyümesine izin verin: Erkek çocuk, ailesi tatildeyken evde kalıp gitar kursuna gitmek istiyorsa faturaları yatıramayacağı, kapıyı kilitlemeyi unutacağı gerekçesiyle ailesi izin vermiyor. Çocuk da bu sorumluluğu almıyorsa çatışma çıkıyor. Baba burada evde tek kalırsa ne gibi sorumlulukları olacağını anlatmalı, bunları yerine getirdiği takdirde kalabileceğini belirterek izin vermeli. 2.Kendinizle kıyaslamayın: Oğlunuza sürekli ‘Ben senin yaşındayken iki dil biliyordum, dünyayı dolaştım, sen ne yapıyorsun, hiçbir şey’ gibi cümleler kurarak kıyaslamayın. Oğlunuzun farklı bir birey olduğunu kabul edin. Babalar ve baba adayları; “Babalar Günü”nüz kutlu olsun. Çocuklar, özellikle küçük yaşlarda babalarıyla beraber olmaktan çok mutlu FİGEN olurlar. Babalar, çocuklarıyla ATALAY oynarken gezerken spor yaparken kitap okurken ders çalışırken kısacası birlikte herhangi bir şey yaparken yalnızca onları mutlu etmekle kalmaz, her açıdan sağlıklı büyümelerine de büyük katkı sağlarlar. Ancak, babalar ve çocukları arasında bazen de çatışmalar yaşanır. International Hospital ve Bakırköy Acıbadem Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Ayas, babalara, kızları ve oğullarıyla daha iyi iletişim kurmaları amacıyla 14 maddelik mini bir rehber hazırladı. Erkeklerden korkutmayın Babaların kızlarıyla hayatın ilk dönemlerinde hayranlıkla başlayan özel ilişkileri, kız çocuklarının babalarının hayatlarındaki ilk erkek olmaları nedeniyle yoğun bir bağlılık duygusuyla kendini gösteriyor. Koruyucu, kollayıcı bir şekilde başlayan bu özel iletişimde, ergenlik çağından itibaren çatışmalar ortaya çıkıyor. Bu fırtınalı dönemde babalar ve kızları arasında en çok görülen sorunlar şunlar: 1.Kural varsa annenin uyumu önemli: Baba kızının giyim kuşamına, eve gidiş geliş saatlerine karışıyor. Genç kız ise, babasına ‘ben büyüdüm, bana karışmayın, özgürüm’ diyor. Bu durumda baba kızına hoşlanmadığı davranışlar nedeniyle yasak koyuyor. Burada baba kural koyarken, anne babadan gizli yasağı kaldırıyor. Oysa kurallara uyumun sağlanması, davranış birliğiyle mümkündür. 2.Yasakların mantığı olmalı: Baba kızına yasak koyuyorsa, bunun gerekçelerini de onun anlayabileceği bir şekilde anlatmalı. Sınırsız bir özgürlük olmadığını, yaşamda bazı sınırlamaların olduğunu söylemeli. 3.Konulan tavır eşref saatine göre değişmemeli: Babalar kızlarına yaşamın herhangi bir alanıyla ilgili kısıtlama getirdiklerinde ya da kural koyduklarında, bu kural her zaman geçerli olmalı. Yani babanın eşref saatinde konulup sakinleştikten sonra başka kural getirilmemeli. 4.Sen iyisin dünya kötü demek yanlış: Günümüzde babaların kızlarına en çok söylediği cümlelerin başında ‘Sana güveniyorum, ama dünya kötü bu yüzden sana kural koyuyorum’ geliyor. Oysa bu cümleyle başlayan ifadeler güvensizlik ifade ettiğinden çocuğun da çevresine güvenini zedeliyor. Genç kızın hiç evden çıkmaması, cam bir fanusta yaşaması mümkün değil. Bu nedenle çevresinden gelecek olumsuzluklara karşı neler yapabileceğini ve çözüm yollarını anlatmak daha doğru. 5.Erkeklerle ilgili korkutmayın, bilgilendirin: Babalar kızlarının hayatına giren erkekleri kolay kabullenemez. Eleştirel yaklaşır. Ama eleştirel ve küçümseyici tavırlarla, kızının hayatına giren erkekle ilgili olumsuz yorumlar yapmak, küstürmek ve yalana teşvik etmek gibi sonuçlar doğurur. Babalar kızlarının hayatına başka erkeklerin girebileceğini kabul etmeli. 6.Babalar idol olmaktan vazgeçin: Birçok kadın hayatına giren erkekleri, babasıyla kıyaslar. Bu nedenle baba kızının gözünde idol olmaktan vazgeçmeli, kendi hatalarını anlamalı, erkeklerle ilgili kızıyla sohbet etmeli. Erkeklerle ilgili bilgileri korkutmadan, gerçekçi bir şekilde kızıyla konuşmalı. 7.Tartışmacı değil, çözümcü olun: Kızların eve gidiş geliş saatleri, giyimleri de babalar için sorun oluyor. Geliş gidiş saatleri konusunda, yaşanılan sosyal çevreye uygun, zaman zaman esnetilen kurallar konulmalı. Anne de bu kurala uymalı. Babanın koyduğu ve mantıklı olan kurallar, annenin yumuşak kalbiyle çözülmemeli. 3.Gelişmesine katkıda bulunun: Kıyaslamak gencin kendisini mutsuz ve yetersiz hissetmesine neden olur. Bunun yerine babanın oğlundaki farklılıkları görüp, bu yönleri geliştirmesine yardımcı olması gerekir. 4.Arkadaşça davranın, arkadaş olmayın: Ailelerin günümüzde en çok ‘çağdaş aileyiz’ tanımlamasıyla yaptıkları yanlışların başında anne baba kimliklerinden sıyrılıp arkadaşı gibi davranmaları geliyor. Genç erkeklere bunun yerine, babası olduğunuzu, daima ona destek vereceğinizi hissettirerek baba olun. 5.Oğlunuza idol olmayın: Kendinizi ulaşılmaz göstermeyin. Çocuğunuza gerçekleştiremeyeceği büyük hedefler koyup, başaramadığı zaman da yetersizlik ve beceriksizlikle suçlamayın. Kendinizi ulaşılmaz biri göstermek yerine, hatalarınızı da mizahi bir dille anlatarak sizin de hatalar yapan bir insan olduğunuzu söyleyin. 6.Onlarla inatlaşmaktan kaçının: Ergenlik döneminde onlarla inatlaşmak, aşırı ve mantıksız yasaklarda diretmek inatlaşmalarına yol açar. İnatlaşmak da evden kaçma, okulu bırakma gibi sonuçlar doğurur. 7.Yeterli zaman ayırın dinleyin: Çatışmalı ergenlik döneminde oğlunuzla iletişimi bırakmayın. Arkadaşlarını küçümseyip ‘saçını beğenmedim, o çocuk tembel, onunla niye arkadaşlık ediyorsun?’ gibi cümleler kurarak yaklaşmayın. Bu turnuvada kaybeden yok Kültür Koleji Anaokulları tarafından ilk defa düzenlenen Anaokulları Satranç Turnuvası‘nda 18 minik öğrenci yarıştı. Turnuva, 5 tur şeklinde düzenlendi. Her çocuk, her farklı turda, farklı arkadaşı ile satranç oynadı ve tüm çocuklara turnuva bitiminde madalya verildi. Turnuva sonunda en çok puanı alan Mert Ege Oral birinci, Yiğit Barut ikinci, Arda Mat da üçüncü oldular. Rakamlarla cambazlık yapıyorlar Diskalküli hastaları rakamlarla cambazlık yapıyorlar çünkü yaşama adapte olabilmek için binbir çeşit yöntem geliştirmek zorundalar. Beyindeki bir algı farklılığından kaynaklanan bu rahatsızlık rakamları anlamsız kılıyor. Ama bu onların bilgisayar mühendisi olabilmelerini engellemiyor. Hiç “hesap kitap bilmeseydim hayat nasıl olurdu acaba” diye düşündüğünüz oldu mu? Ya da rakamsız bir hayat... Telefon numaraları, iş saatlerimiz, ASUMAN özel randevular, kredi kartları, Hepimizin hayatını ÇETİNER faturalar... belirleyen bu rakamlarla başa çıkabilmek için ilkokuldan itibaren örneğin saatleri, ayları ve toplama, çıkarma, bölme, çarpma gibi temel matematik işlemleri öğreniyoruz... Diskalküli hastalarının bunu düşünmesine gerek yok, çünkü onlar bu sorunları yaşıyorlar. Disleksi ve disgrafi gibi (okuma ve yazma zorluluğu) özel öğrenme bozukluğu tanımı alanına giren diskalküli anne veya babadan çocuğa geçen bir hastalık. Dereceleri kişiden kişiye çok farklı olsa da diskalküli hastalarının ortak özelliği matematik konusunda yaşadıkları güçlülükler. Bu onları hayatları boyunca etkiliyor. Beyindeki algı farklılığından kaynaklanan hastalık, diskalkülileri hayata adapte olabilmek için bin bir çeşit farklı yöntem geliştirmek zorunda bırakıyor. Diskalküli hastaları bir nevi hayat cambazları... programları yazıyorum. Programların nasıl yazıldığı önemli değil, önemli olan yürümesi. Ben başkalarına göre farklı yazıyorum ama çok da başarılıyım.” Artılarım var D. S. Ç. henüz 13 yaşında. O da tıpkı babası gibi bir diskalküli hastası. İlkokula başladığında öğretmenleri onun çok başarılı olacağında hemfikir. Zeki bir çocuk olduğu her halinden belli. Kreşte resimler kullanılarak İngilizce eğitimi alıyor. Bu görsel destekli öğrenim sayesinde Ç. daha ilkokula başlamadan İngilizce cümleler kurarak öğretmenlerini şaşırtıyor. Ancak zaman geçiyor ve ilkokul ikinci sınıftan itibaren arkadaşları ilerlerken o iyice geride kalıyor. Özellikle matematik derslerini büyük zorluklarla geçebiliyor. Geometrik figürleri bölmek bir külfet, gördüğü figürleri kağıda kopyalamak tamamen imkansız. Annesinin duyarlılığı üzerine Ç.’nin hastalığı erken yaşta teşhis edilebiliyor ve şu an aldığı destekle olumlu adımlar atıyor. Ç. durumunu şöyle anlatıyor: “Niye farklı olduğumu bilmeden önce kendimi saf sanıyordum, aptal olduğumu düşünüyordum. Şimdi biliyorum ki ben farklı öğrenen bir insanım. Bu durumdan dolayı artılarım da var. Çok yönlü el becerilerim var.” Beykent Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümran Korkmazlar diskalküli hastalığının farklı derecelerde ortaya çıktığını söylüyor. “Beyinleri resimlerle düşünüyor, klasik eğitim sistemimizde başarılı olamıyorlar. Diskalküli hastası olanların yüzde 40’ı okulu terk ediyor ve hayatları yapabilecekleri bir iş bulma arayışları içinde geçiyor. Üniversite sınavlarında da bu gençlere özel bir desteğin sağlanması gerekiyor. Ancak, öğretmenlerimizin bile bu alanda eğitimleri yok. Bu tür çocukları aptal sanıyorlar. Halbuki tam tersi! Bu çocukların ortalama IQ’ları yüksek. Thomas Edison’un bile bu tür özel öğrenim bozuklukları vardı. İlkokul üçüncü sınıfta algılama yavaşlığından ötürü okuldan uzaklaştırıldı. Ya da ressam Pablo Picasso’da da bu hastalığın olduğunu tahmin eder miydiniz? Leonardo da Vinci’nin bile beyninde bu yönde bir öğrenim bozukluğu olduğu tahmin ediliyor.” Bilgisayar mühendisi Evli ve bir çocuk sahibi olan Emrah bu hastalıkla birlikte gelen zorluklardan şöyle bahsediyor: “İlkokulda tüm arkadaşlarım kolaylıkla sayarken benim için rakamlar anlam ifade etmiyordu. Çareyi küçük yaşta keşfettiğim sayaçlarda buldum. Gözümün önüne petrol sayacını getiriyordum ve orada yazan rakamları hayalimden bir bir okuyup söylüyordum. Ancak, etrafımdan gelen ufacık bir etkiyle sayacım gözümün önünden kayboluyordu ve tekrar baştan başlamak zorunda kalıyordum. İlk orada bir sorunum olduğu görülüyordu.” Tabii sayıların “anlamsızlığıyla” gelen zorluklar matematik dersinin çıkışında bitmiyor. Tarihler de rakamlardan oluştuğu için sorunlar orada da devam ediyor. “Cep telefonları çıktığından beri tüm tarihleri telefonuma kaydediyorum. Bana verilen tarihleri cep telefonu takvimindekilerle eşleştiriyorum. Öbür türlü plan yapma şansım yok. Eskiden tüm randevuları kaçırıyordum. Bu profesyonel hayatta çok büyük bir eksik. İnsanlar değer vermediğimi düşünüyor halbuki bu tamamen zamanın bana bir şey ifade etmemesinden ileri geliyor. Plan yapamadığım için küçükken her gün tüm okul kitaplarımı okula taşırdım. Hangi dersi göreceğimize dair hiçbir fikrim yoktu. Hatta okulun başlaması ve bitmesi bile benim anlayışımın dışındaydı. Annem beni sabah kaldırıp gönderirdi, akşam da tüm arkadaşlarım okuldan çıkınca ben de gitme vaktinin geldiğini anlardım.” Anlatılan bu tablo karşısında 28 yaşında olan Emrah’a ne işi yaptığını soruyorum. Aldığım cevap bir hayli şaşırtıcı: “Bilgisayar mühendisiyim.” diye açıklıyor Emrah. Yıllardır tedavi gördüğünü anlatıyor. Matematiği hâlâ öğretilen klasik yöntemlerle değil ama artık kafasında çözebildiğini açıklıyor. “Mesela ben x+2=4 gibi bir soruyu x’i öbür tarafa alarak çözemiyorum. Öğretmenler tarafından gösterilen adımları yazmam imkansız” diye izah ediyor. “Şu an bilgisayar C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear