26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

sergi İlişkiler Gökhan Deniz’in İlişkiler adlı sergisinde bozulmuş biçimli figür değerlendirmeataklarıyla birlikte, kendine özgü oldukça hırçın bir ekspresyonu çalışmalarına ekliyor. Figürleri ve renkleri dehşet, korku, baskı, yalnızlık gibi güçlü duyguların şiddeti ile iç içe deviniyor. Yanılsama, durmak, temas, yerleşmek, söz, teslimiyet, mücadele, çarpışma, şiddet, yansıma gibi eylemlerle sürekli değişen doğa, yollar ve zamanı kullanarak figürlerle belirli bir mesafenin ötesinde daha yakın bir ilişki kurabilmeyi deniyor. İlişkiler sergisi bugün ve yarın Art City İstanbul’da, 14 Ekim ve 8 Kasım arasında ise Kare Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 240 44 48) 10 11 EKİM 2008 CUMARTESİ Glitch Galeri Nev 20082009 sergi sezonunu Canan Tolon’un “Glitch” dizisi ile açıyor. Canan Tolon üç seneyi aşkın bir süredir üzerinde çalıştığı ve 2008 Haziran ayında San Francisco’da Paule Anglim Gallery’de sergilediği “Glitch” adını verdiği dizisini, sanatçının, yıllardır konuları arasında olan endüstriyel peyzajlar, mimari yüzeyler ve mimari çizim soyutlamalarının yeni bir teknik ve üslupla devamı sayılabilecek bu çalışmaları, bugüne kadar yaptıklarının üstüste katmanlaşmış halleri niteliğinde de yorumlanabilir. Sergi 8 Kasım’a dek görülebilir. (Tel: 0 212 252 15 25) Onların işleri tehlike. Biri yükseklerden atlıyor, alevler içinde kalıyor, en zor dövüşme sahnelerini canlandırıyor. Hatta yeri geliyor oyuncular için tehlikeli olan sahnelerde onların yerini alıyor. Diğeri ise, dinamit ve kara barut gibi en tehlikeli maddeleri sette gerçekten patlatarak her tarafı alevler içinde bırakıyor. Üstelik de kimsenin kılına bile zarar gelmeden... Yeşilçam’ın kavgacı çocukları dediğiniz anılar? Bir gün Sümer Tilmaç’ın bir sahnesi vardı ve o hastaydı. Afyonun bir köyünde çekiliyordu film. Arazi de olduğu gibi taşlık. O sahnede Sümer Tilmaç’ın sürünmesi gerekiyor ama her tarafta koca koca taşlar var. Hemen Burhan seni ona benzetelim dediler. Saçımı kazıdılar, bir bıyık taktılar ve Sümer Tilmaç oldum. Bir araba lastiğini kesip sırtıma taktık. Beni ata bağladılar ve başladım taşların üstünde sürünmeye. Nasıl gidiyorum ama, hoplaya, zıplaya... Bütün organlarım iç içe geçmiştir kesin. Bir kere de vurdulu kırdılı bir Osmanlı filmi çekiliyor. Teknenin en üstünden mızrağı yiyip denize düşeceğim o sahnede. O sırada başka birinin kalkanı da denize düşmüş, ben de ona kafamı çarptım. Bir saniye bir baygınlık geçirmişim. Kalkana vurmuşum, başım yarılmış. Sintesi Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi Türkiye ve İtalya’nın plastik sanatlar alanında önemli 14 ismi ‘Sintesi’ sergisiyle sanatseverlerle buluşturuyor. Sintesi sergisi ile Avrupa’nın sanat merkezi İtalya ve Asya –Avrupa arasında kültür köprüsü olan Türkiye‘nin sanat alanında merkezleri olan ve tarihleri ile bağlantıları olan şehirleri Roma ve İstanbul’dan Türk ve İtalyan sanatçıların tuvallerinde iki ülkenin resim sanatının sentezini sanatsevere izleme imkanı amaçlandı. Fat Acaroğlu, Alba Amoruso, Arkhe, Dino Cucinelli, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Saim Erken, Massimo Franchi, Pasquale Nero Galante, Devabil Kara, Fevzi Karakoç, Laura Migotto, Claudio Orlandi, Paolo Profaizer Murat Tolga’nın Sintesi sergisi için hazırladıkları çalışmalar 30 Ekim’e dek görülebilecek. (Tel: 0 216 386 26 81) tiyatro Köşk Köşk, Peter’in yıllar önce beklenmedik bir hamileliğin ilişkilerini bitirmesinin ardından, gerilerde bıraktığı eski aşkı Kari’yi yeniden kazanma savaşını anlatırken aynı zamanda yaşamı sorgulatıyor. Oyunda, durumu düzeltebilme hayalleriyle lise mezuniyetlerinin 20. yılı kutlamalarına gelen Peter, hala yeterince büyümemiş haliyle Kari ve kocası ile karşılaşır. Ancak önünde Kari’nin kocasının yanı sıra geçmişte olup bitenlere karşı süregelen burukluluğu da engeli vardır. Gece ilerledikçe, Peter ve Kari, bir anlatıcı tarafından canlandırılan pek çok karakter eşliğinde, uzun zaman önce yaptıkları seçimlerin sonuçlarını değerlendirerek, yeni elde ettikleri kazanımlarla hayatlarının geri kalanını nasıl yaşayacaklarına karar verirler. Yarın, 19 ve 26 Ekim tarihlerinde Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde sahnelenecek olan; Craig Wright’ın yazdığı, Tufan Karabulut’un yönettiği, Arda Kavaklıoğlu’nun anlatıcı olduğu Köşk’te Tufan Karabulut ve Özden Ayyıldız oynuyor. (Tel: 0 216 418 16 46) İçinde aksiyon sahneleri olan eski Türk filmlerini hatırlarsınız. Bir düşünseniz kimi sahnelerin ne kadar inandırıcılıktan uzak AKSU: BİR DUBLÖRLER olduğu gelir aklınıza. Atılan GERÇEK BİR DE BİZ... bir yumrukla yere serilen ve Patlatma sahnelerinden biraz bahseder ŞİRİN film boyunca farklı misiniz? GÜVEN kostümlerle defalarca Film sektöründe sadece iki gerçek var. karşımıza çıkan yan Oyuncu rol yapıyor, dekor yapay bir dekor karakterler, oldukça komik oluyor ama bir patlayıcıyla yapmış olduğunuz duran patlama efektleri, tek el ateşte yere efekt gerçek oluyor. Yani patlayıcı gerçekten yapışan ve bütün gömleği anında kan içinde patlıyor. Bir de dublörler gerçek, yani onlar da kalan oyuncular... gerçekten düşüyor. Türk aksiyon filmleri meşhur Hollywood Nasıl başladınız bu işe. yapımlarını alt eder mi tam bilinmez ama, Deniz Kuvvetlerinden emekliyim. NATO ve kesinlikle gerçek bir şey var ki, o da Birleşmiş Milletler birinci sınıf patlayıcı izleyiciyi yerinde hop oturtup hop kaldıran uzman kriterine sahip olarak görev aldım. Biz filmler, diziler yapmak artık mümkün. Tabii bunu yapabiliriz aslında ama neden bizden bu sektöre emek verenler sayesinde oldu birileri bunu yapmıyor diye üzüldüm. tüm bunlar. Dublör Burhan Kocataş ve Türkiye’de bu işi yapabilecek birinin olmadığı Deniz Kuvvetleri eski SAS komandosu söylendi bize. Böylece patlayıcı ve paroteknik Rıdvan Aksu gibi... işlerine girdim. Onların hikâyesi çok ilginç. Kocataş, Hangi filmlerde çalıştınız? 1970’li yıllarda “kavgacı” olarak başlamış Eve Giden Yol’la başladım işe. Sonra Kınalı sinemaya. Yani Cüneyt Arkın, Kadir Kuzular, Emret Komutanım Şah Mat, Maskeli İnanır, Yılmaz Göksal ve Serdar Gökhan Beşler, Kabadayı, Kurtlar Vadisi... gibi ünlü yıldızlardan yumruk yiyip yere iki Türkiye’deki ilkleri gerçekleştirdik hep. seksen uzanan azılı rakip olarak. Aksu ise, Mesela yoldan giden bir aracın bir roket Gelibolu filmini izlemesiyle atmış sektöre Rıdvan Aksu Burhan Kocataş isabetiyle takla atması. Tabii ki bunları ilk adımını. Tam gerçekçi bulmadığı yapabilmek için bir çalışma izni gerekiyor. patlama sahnelerinin bir de yurt dışından Patlayıcı madde kullanmak ve bunları almak, Kavgacı deniyordu yani size... getirilen ekiplerle yapıldığını öğrenince patlayıcı taşımak, nakletmek için... uzmanlığını film sektöründe kullanmaya karar vermiş. Tabii. Sonra baktık Avrupa’da arka sahnelerde hep Şimdi nasıl alıyorsunuz patlayıcıları? Buyrun onların hikâyesine... dublör kullanıyorlar. Dedik biz de yapalım. Teknik Türkiye’de patlayıcı madde kullanmak için Emniyet malzeme aldık, tabii onlarınki kadar gelişmiş değil Genel Müdürlüğü İçişleri Bakanlığı’ndan almış olduğu bizimkiler ama... Sonuçta Türk kafası da çok iyi çalışıyor. BURHAN KOCATAŞ: GİDİP yetkiyle bir sınav açıyor. Bu sınavda patlayıcı maddeleri Avrupa’dakine yakın malzeme yaptık ve bu işe başladık. GELİP DÖVÜŞÜYORDUK kategorileştirmişler. A,B ve C Patlayıcı Kullanma Yetki Sırf dublörlük yaparak geçinebiliyor musunuz peki? Belgeleri alınıyor. Ben üçünü de aldım. Bu belgeleri Dublörlüğe nasıl başladınız? Hayır. Avrupa’da dublörlerin aldığı para çok yüksek. 50 almamış birinin bu işleri yapması yasal bile değil zaten. Ben 1978’de Türk sinemasına kavgacı olarak başladım. bin Dolar’dan aşağı para almazlar ama burada öyle değil. Sonuçta kullanılan her türlü madde insana fazlasıyla zarar O dönemlerde vurdulu kırdılı filmlerde oynayanların Ben yapımcıların hepsinden tepki aldım bu yüzden. Evet, verebilecek maddeler aslında. sporcu olması gerekiyordu. Ben de karate yapıyordum ve bizim işimiz tehlike. Mesela beni çağırıyorlar, oldukça Sizin belgeleriniz sayesinde şu anda yasa dışı bir böylece başlamış oldum. Cüneyt Arkın, Yılmaz Göksal, tehlikeli, zor bir şey istiyorlar. Sonra da üç kuruş para durum olmuyor değil mi? Serdar Gökhan, Kadir İnanır’la dövüşüyorduk o zamanlar. öneriyorlar. Teknik malzemeyi koyamıyorum önerdikleri Olmuyor. Bu sektörde ilk kez sette dinamit kullanan O yıllarda Arkın’la dövüşen yeniliyordu tabii.. paralara. Teknik malzemeyi koymayınca da iş fazla benim. Bildiğiniz gerçek dinamit. İlk kez Eve Giden Yol’da Evet, biz hep düşüyorduk, yerlerdeydik. Bir de asıl sorun tehlikeli olur. Can güvenliğimiz tehlikede aslında bu işte. kullandık. Bu dinamiti kullandığımız yerde insanlar şuydu. Bir sahnede Cüneyt Ağabey’in karşısına En fazla ne kadar yüksekten atlayabiliyorsunuz? geçiyorsunuz. Yumruğu yiyip düşüyorsunuz. Sonra gidip 20 metreye kadar hiçbir şeysiz atlanabiliyor. Çok yüksek tedirgin oldular tabii. Ben de bu tedirginliği atmak için önce kendim durdum oyuncuların duracağı yerde ve başka bir kıyafet giyip başka biri olarak tekrar karşısına atlamalar için de çelik halatlar kullanıyoruz. O zaman 60 çıkıp dövüşüyorsunuz. Türk sinemasında kavgacılar çok metreden bile düşebiliyoruz. Kullandığınız teknik malzeme patlattım. Bir şey olmadığını gördüler. Herkes başta çok tedirgin oluyor tabii. azdır. Adam olmadığından biz de sürekli gidip gelip iyiyse hiçbir şey olmaz. Tehlikeli bir şey olmasına nasıl engel oluyorsunuz? dövüşüyorduk. Yıllardır dublörlük yapıyorsunuz. Ucundan döndüm Evet dinamiti tam haliyle patlatıyorum. Sonuçta dinamitin nerede, ne şekilde patlaması gerektiğini biliyorum. Patlayıcı madde patladığında ne olur, ne olmaz bilmek lazım. Ben patlayıcı maddeye yön veriyorum. O açının emniyetli mesafesinde kalan yere oyuncuyu yerleştiriyorum. O açıyı da bir tek ben biliyorum tabii. Ama dediğim gibi Kimle kavga ederken daha çok zevk alıyorsunuz? dinamiti koyup, riskli olmadığını göstermek Kadir İnanır’la... Çünkü onu kızdırmayı çok seviyorum. için kendim durup patlatıyorum önce. Sonra Sinirle dövüşüyoruz işte. 30 senedir emek veriyorum Türk tam benim söylediğim yerde rahatlıkla sinemasına. Çok anımız var tabii. duruyorlar. Benim için birinci öncelik bu işi Kaç filmde, dizide yer almışsınızdır aşağı yukarı? Türkiye’de Türklerin yapabileceğini Sayısını gerçekten bilemem. 5 bini bile geçmiş olabilir. kanıtlamak. Öyle salak bir misyonum var Eskiden bir filmde oynayıp kavga ediyorduk. 15 dakika benim. Yapabiliyoruz çünkü ama bu işi yasal sonra başka sete gidip orada da kavga ediyorduk. Günde beş set dolaştığımı bilirim. hale getirmek istiyoruz tamamen. Şimdi Dublörlük okulunuzu ne zaman açtınız? Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na yazı yazıyoruz. 2000’de. Türkiye’deki ilk dublörlük okulu aslında ama Dublör ve efekt işine bir iş kolu numarası resmileştiremedik. Bürokrasiyi geçemiyoruz. Şimdi bir almak istiyoruz. Patlayıcıları elde etmek, meslek odası kurmaya çalışıyoruz. onları kullanmak ve bu işi yasal zemin içine çekmek istiyoruz. Kadir İnanır’ı kızdırmayı çok seviyorum Beckett/Hikmet 2006 yılında Genco Erkal ile birlikte Samuel Beckett’in “Oyun Sonu” eserini sahneleyen FransızTürk ekibinin işbirliği Samuel Beckett’in iki kısa oyunu ve Nazım Hikmet’in şiirlerinden oluşan bir gösteriyle sürüyor. CulturesFrance ve Compagnie Sur la Place ortak yapımı olan Beckett/Hikmet gösterisinde iki yazarın eserleri birbirleriyle diyalog içerisinde insana dair aynı isteği ve aynı anlayışı yayılıyor. Barbara Hutt’un sahneye koyduğu Ben Değil, Felaket ve Nazım Şiirleri’nde Mine Çerçi, Şükrü Munoğlu ve Béatrice Sprunger rol alıyor. Sözcüklerinde kendi hikayesini tanımayı reddeden bir kadının çırpınışını konu alan başdöndürücü ve şaşırtıcı bir monolog olan Beckett’in Ben Değil 16 Ekim’de, ifade özgürlüğü üzerine düşündüren ve direnmeyi kışkırtan, kendi ülkesinde hapsedilen Vaclac Havel’e ithafen yazılmış bir piyes olan Felaket 17 Ekim’de ve Nazım Hikmet’in yaşamındaki önemli anlar ve onları ana temalarıyla işleyen bir şiirler seçkisi de 18 Ekim’de İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde olacak. (Tel: 0 212 393 81 11) Izİzlenim Neş’e Erdok Evin Sanat Galerisi’ndeki son sergisinde herkesi resim yapmaya güdüleyecek hatta kışkırtacak denli doğal. Ne güzel! Peki, sizce Erdok yaşamayaşantılara, duyguyaduyumsamaya dair resimleriyle mutluluğu mu yansıtıyor? Yoksa içinden çıkamadığımız beğenmediğimiz durumları çekici mi kılıyor? Bence öncelikle görünen, mutluluk değil; son derece dramatik hayatların tükenmişliği, bitikliği. Neylesin sanatçı? Yaşadıklarından çıkınca yola ve de pek ümitli görmüyorsa gelişmeleri ne yapsın? Yorumu neşeyle barışık olamıyor. Resmindeki anlatımcı yönü ironiyle harmanlayıp biçemini olgunlaştırıyor, bir başka kılıyor durup sıkıldığımız o sevimsiz anları, ümitsizliği. Tüm bunları bazen hastalarla, yaşlılarla bazen çiçeklerle ele alıyor ve yapıtlar “Hayat, bir sanatçının tuvaline böylesine düşündürücü yansıtılabilinir” dedirtiyor. Baksanıza “Yaşlılar, Gençler, Çocuklar” dizisinde figüratif anlatımda ne özgün bir dil kullanılmış! Olup biten ne yalın anlatılmış! Kokanalar, kızlar, hastalar bir kez daha bizimleler… Lekelerden, armoniden, hareketten, kurgudan deyin ya da düzenden, fark etmez; resmi oluşturan tüm görevliler iş başındalar, ‘o’ noktaya odaklanmış resmi bitirmişler. İzlenim, dışavurum, öykü, kara mizah birbirleriyle kaynaşıp gidiyor. Diğer taraftan çizgi, biçim, kalem de oradalar, sadece konusaldan olunmasına karşı direniyorlar. Doku, hareket, ritm de sanatçıyla anlaşmış, kullanılmak üzere hazır ve nazırlar. Renk de öyle, gri mi fazla önde hemen karşısına başa çıkamayacağı tonlarda turuncular, kahverengiler getiriliyor. Birden sıcakların artması ise ufacıcık bir maviyle bile önlenebiliyor. Herşeyin yeri belli, sanki dağların içinden fışkıran sular misali sadece yolunda gidiyor plastik ögeler. Resmin her köşesine toprağı nemli tutan su gibi yayılıyorlar. Çok da mütevaziler öne çıkmıyorlar, anlatıma saygılı olmanın değerini öğrenmişler bir kere! Düş ile gerçek gibi biçim bozma da güçlü kılınmış. Onlar da birbirlerini destekliyorlar. Senfonik bütünleşme içinde herşey! Ne tuhaf! Kalabalık insan figürlü ve sahne izlenimli her kesitte insanlar başka yöne bakmaktalar. Biri tuvalin bir ? ÜMRAN BULUT [email protected] Yaşlılar, Gençler, Çocuklar köşesinden bize bakarken diğeri dalıp gitmekte uzaklara. Kedi başka bir şeyle ilgileniyor, çiçekler başka söylüyor, eller kıvrım kıvrım hareketli de olabiliyor, sakin duruşlu da. Ama hiçbiri dağanıklıkla alakalı değil, ayrıntıların ötesinde kurgulanmışlar. İşte burada durup bakmalı, bulmalı dengeyi sağlayıcı öğeleri. Sonuca nasıl ulaşılmış düşünmeli bir kez. Bence bu resimlerde plastik ögeler savaşı kazanmışlar. Bir anlayışa göre hayat mücadele etmekse, akılcı olmaktan başka çaresi yoksa, varolmanın koşulu ve resim yapmak başlıbaşına doğallığı gerektiriyorsa, Erdok gibi yapmalı ve sorunu bilip çözüme ulaşmak için bilgiden yana olunmalı. Evin Sanat Galerisi çalışanları onca resmi sergilemekte zorlanmış olmalılar, mekan küçük. Resimler duvarlara dizilmişler ama birbirlerine karışma tehlikesini taşıyorlar, boyutlar büyük, içerikler dolu dolu. Biri diğerinin önünde bir başkası ise onun. Siz resimlerin tam karşılarında durup başınızı sağa sola çevirmeden öylece izleyin sahnelenenleri. Şöyle bir durup soluklanıp diğerine geçin, tek çare bu. Sergi 28Ekim’e kadar açık olacak. İyi seyirler. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear