Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yücel ÇAĞLAR Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırka Derneği Üyesi örünüşe bakılırsa doğal çiçek türlerimizin geleceğinden yana kaygılanmak için sanki önemli bir neden yok. Aksine, iç rahatlatıcı olduğu söylenebilecek çeşitli hukuksal ve kurumsal düzenlemeler. Sözgelimi, Türkiye, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme, Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) ile Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi vb çok sayıda ülkelerarası düzenlemeyi benimsemiştir. Ek olarak, ülkesel düzlemde de çeşitli düzenlemeler yapılmıştır: Sözgelimi; 1982 Anayasasında bile "Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması" ile ilgili 63 ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nda "Ormanların Muhafazası" ile ilgili olarak 14. maddelere yer verilmiş; 1995 yılında "Orman Ürünlerinden Faydalanmak İsteyenlere Verilecek İzinlere Ait Yönetmelik", 2004 yılında Doğal Çiçek Soğanlarının Sökümü, Üretimi ve Ticaretine İlişkin Yönetmelik yürürlüğe konulmuş; onlarca konu uzmanının katkılarıyla Ulusal Biyolojik Çeşitlilik StratejisiEylem Planı ile Bitki Gen kaynaklarının Yerinde Korunması Eylem Planı vb yönlendirici belgeler hazırlanmıştır. Sorun çözülmüş; doğal çiçek türlerimizin geleceği güvenceye kavuşturulabilmiş midir? Hayır, ne yazık ki kavuşturulamamıştır. Kavuşturulamamıştır, çünkü ülkemizde, deyiş yerindeyse, "tek ağaca bakarken ormanı görememe" öteden beri son derece yaygın bir yaklaşım biçimidir. Bu yaklaşımın yol açtığı ve açabileceği olumsuzluklar yetmiyormuş gibi son yıllarda bir de, her türlü doğal varlığın yalnızca ekonomik amaçlarla değerlendirilmesine yönelik çabalar gündeme gelmiştir. AKP’nin, 2006 yılında çıkardığı 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu, bu bağlamda da en fazla kaygı duyulması gereken düzenlemelerden birisidir. Ne var ki, hem ülkelerarası sözleşmelere hem de 1982 Anayasasına aykırı olan bu yasa, kaygılanılması gereken tek düzenleme değil. Bu türden düzenlemelere bakarak güncel söylemle söylenebilecek tek söz; "paranın dini imanı yoktur, dolayısıyla, doğal varlıkları koruma kaygısı da!" olsa gerek. Orman ekosistemlerindeki doğal çiçeklere ne oluyor ? Bu, kolaylıkla yanıtlanabilecek bir soru değildir. Çünkü, ülkemizde yapılagelen orman envanteri çalışmaları sırasında orman ekosistemlerindeki, daha doğru bir söyleyişle, "orman" sayılan alanlardaki otsu bitkilerin de dökümü yapılmamaktadır. Bu bitkilerle ilgili var olan bilgiler ise farklı yer ve zamanlarda rastlantısal olarak yapılmış saptamalarla sınırlıdır. Bu nedenle, "orman" sayılan alanlardaki otsu bitkilerin nasıl bir türsel ve yersel dağılıma sahip olduğu, bu dağılımının hangi nedenlerle ne yönde ve düzeyde değiştiği de sistemli olarak izlenememektedir. Oysa, "orman" sayılan alanlarda yapılagelen; i) orman ürünü hasadı, ii) ağaçlandırma, iii) orman gençleştirme ve bakımı, iv) başta orman yolu, yangın güvenlik şeritleri olmak üzere çeşitli alt yapı, tesis, enerji taşıma hatları vb yatırımlar, v) madencilik, turizm vb ormancılık dışı kullanımlar, vi) hayvan otlatma, vii) yerleşme, viii) ormanlara zarar veren böcek, mantar ve oluşumlarla savaşım, ix) yangın söndürme vb etkinlikler, orman ekosistemlerinin yapısal özelliklerini köklü biçimde ve bir daha geri dönülemeyecek biçimde G Tek ağacın yanı sıra ormanı da görün! değiştirebilmektedir. Açıktır ki, bu süreçte, orman ekosistemlerindeki otsu bitkilerin türsel bileşimi ve yersel dağılımı da değişmekte; kimi türler azalmakta ve/veya yok olmakta ya da kimbilir, belki de yeni türler ortaya çıkmaktadır. 1940’lı yıllardan bu yana yaklaşık 60 milyon dönüm alanda yeni orman yetiştirme ve bu kapsamda da 800 bin dönüm alanda ülkemizde doğal olarak yetişmeyen ağaç türleriyle ağaçlandırma yapıldığı; 150 bin kilometre orman yolunun, 80 bin kilometre yangın güvenlik yolu ve şeridinin açıldığı, yaklaşık 80 bin orman yangınıyla 16 milyon dönüm ormanın yandığı; "orman" sayılan alanlarda her yıl ortalama 810 bin yasa dışı ağaç kesme, 4 bin dolayında izinsiz hayvan otlatma ve 5 bin dolayında da tarla açma ve orman içine yerleşme suçunun işlendiği; 5 milyon dönüm alanın eskiden orman iken "orman vasfını yitirmiştir" gerekçesiyle artık "orman" sayılmadığı; son otuz yılda her yıl 500 bin dönüm baltalık ormanın koru ormanlarına dönüştürülmesi için Öte yandan, bilindiği gibi, ülkemizde, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesi ve bu madde doğrultusunda hazırlanan Ağaçlandırma Yönetmeliği ile özel kişi ve kuruluşların "devlet ormanı" sayılan alanlar ile Hazine arazilerinde "özel orman statüsünde" orman yetiştirmelerine olanak verilmekte, hibe ve kredi desteği sağlanmaktadır. Bu doğrultusunda yapılacak uygulamalar da kimi doğal çiçeklerin giderek yok olmasına ve/veya azalmasına ya da bu bitkilerin türsel bileşimi ve yersel dağılımında değişikliklere yol açabilecektir: En son 2004 yılında yeninden düzenlenen bu Yönetmeliğin 14. maddesinin göre "d" bendine göre; "Devlet ormanı sayılan yerlerde yapılacak özel ağaçlandırma ve özel erozyon kontrolü çalışmalarında projesinde belirtilmek kaydıyla asli veya odun dışı orman ürünü veren ağaç ve ağaççık türlerinin altında ikinci tür olarak; tıbbi, aromatik, yumrulu ve soğanlı bitkilerin yetiştirilmesine izin verilebilir." Ayrıca, Yönetmeliğin "e" bendine göre de; "Hazine arazilerinde ve sahipli arazilerde asli ve odun dışı orman ürünü veren ağaç ve ağaççıklarla saf veya karışık yapılacak özel ağaçlandırma ve özel erozyon kontrolü çalışmalarına izin verilebileceği gibi, bu ağaç ve ağaççıklarla yapılan ağaçlandırmaların altında projesinde belirtilmek kaydıyla ikinci tür olarak; tıbbi, aromatik, yumrulu ve soğanlı bitkiler ile diğer tarım ürünlerinin yetiştirilmesine izin verilebilir." Bu bağlamda sözü geçen yumrulu ve soğanlı bitkilerin çoğunluğunu aynı zaman da süs bitkisi olarak da kullanılabilecek türler olduğunun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Kısacası, deyiş yerindeyse, "kaş yaparken göz" çıkarıldığı ve çıkarılabileceği kesin olmasına kesin, ancak, şimdilik hangi gözün çıkarıldığı ve çıkarılabileceği bilinemiyor; bu, içinde bulunulan bilgisizlik koşularında gözler çıkarıldıktan sonra bilinebilecek ne yazık ki. Orman ekosistemlerine bakış açısı değişmedikçe... Orman ekosistemlerinin yalnızca ağaç ve ağaççıklardan oluşmadığı artık çoğu kişi tarafından bilinmektedir. Ne var ki, yüzlerce yıllık bu bilgi de ülkemizde karar süreçlerine henüz gerektiğince içselleştirilememiştir. Yukarıda örneklenen hukuksal ve teknik düzenlemelerin yanı sıra 5 Şubat 2008 tarihinde yürürlüğe konulan Orman Amenajman Yönetmeliği de bu gerçeği açıklıkla ortaya koymaktadır. "Ormancılık çalışmalarının anayasası" sayılabilecek planların hazırlanma sürecini düzenleyen bu Yönetmeliğinin 13. maddesinde "biyolojik çeşitlilik" envanterinin de yapılması öngörülmektedir. Yönetmeliğin 23. maddesinde ise ormancılık çalışmalarının "biyolojik çeşitlilik envanteri" bulguları da göz önünde bulundurularak planlanması ve yürütülmesi yaptırımına yer verilmiştir. Ne var ki, Yönetmelik, bu ilkesel içerikli yaptırımların kimler tarafından, nasıl yaşama geçirilebileceğine hiçbir açıklama getirmemektedir. Öyle anlaşılıyor ki, orman ekosistemlerine bakış açısı değişmedikçe "orman" sayılan alanlardaki otsu bitkilerin, bu kapsamda da doğal çiçeklerin yazgısı kısa dönemde hiç değişmeyecek. Orta ve uzun dönem için ise söylenebilecek tek söz "kalan sağlar bizimdir" olsa gerek. plan değişikliklerinin yapıldığı vb büyüklükler göz önünde bulundurulduğunda bu değişikliklerin boyutları daha kolay kavranabilecektir. Böyle iken, bir yandan da bu değişmelere yeni boyutlar kazandırabilecek düzenleme ve uygulamalar yapılmaktadır. Kaş yaparken göz çıkarılıyor olabilir ! Söz konusu değişim sürecinin önümüzdeki yıllarda önde gelen yönlendirici belgelerinden birisi 1 Kasım 2007 tarihinde yürürlüğe konulan "Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı"nın olacağı söylenebilir. Çünkü, bu "plan" kapsamında, 20082012 döneminde; 16,8 milyon dönüm orman ekosisteminin "rehabilite" edilmesi, 2,5 milyon dönüm alanda ağaçlandırma ve 3,3 milyon dönüm alanda da erozyon önleme çalışmasının yapılması, 380 bin dönüm meranın iyileştirilmesi öngörülmektedir. Öte yandan Orman Genel Müdürlüğü tarafından belirtildiğine göre öteden beri "baltalık" olarak işletilmekte olan 35 milyon dönüm ormanın önümüzdeki yıllarda tümüyle koru ormanlarına dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Ne yazık ki, bu çalışmalar sırasında "orman" sayılan alanlardaki otsu bitkilerin, bu kapsamda da doğal çiçeklerin türsel bileşimi ile yersel dağılımının ne denli değişebileceği; hangi türlerin giderek ya da tümüyle ortadan kalkabileceği kestirilememektedir. 29