30 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bal gibi zehir yemişiz! Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ (Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı) ızla artan dünya nüfusunun besin ihtiyacını karşılayabilmek için, tarım ürünlerinde kayıplara neden olan yüzlerce hastalık ve zararlı ile mücadele etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu amaçla pestisitler (haşere öldürücüler) doğrudan çevreye, su sistemlerine, doğal bitki örtüsüne ve kültür bitkilerine sürekli olarak uygulanmaktadır. Ancak, bu ilaçların uygulanmaları sırasında bir yandan bal arısı ve ipek böceği gibi canlılara zarar vermemesine çalışılırken, bir yandan da bilinçsizce ve aşırı bir şekilde kullanılmaları sonucu insan ve hayvanlarda zehirlenmeler ile çevre ve besin kirlenmesine de sebep oldukları bilinmektedir. Bitkilerin çiçeklenme döneminde yapılan toz veya sıvı ilaç uygulaması esnasında, bal arıları ya doğrudan ilaca maruz kalmakta ya da ilaçlı bitkileri ziyaret ederken çiçeklerin taç yapraklarında biriken ilaçlı su damlacıklarının veya ilaç tozlarının vücutlarına bulaşması ile zehiri bünyelerine almaktadırlar. Polene bulaşmış ilaçları işçi arıların kovana taşımaları sonucunda kovanda görevli genç işçi arılar ve beslenmekte olan arı larvaları zehirlenebilirler. Pestisitlerin yanında özellikle arı hastalıkları ve zararlıları ile mücadele etmek için antibiyotik ve diğer ilaçların da kullanıldığı bilinmektedir. Kullanımı çok eskilere giden antibiyotiklerin günümüzde de arı sağlığındaki yeri ve önemi giderek artmaktadır. Böylece arıların yavrularında ortaya çıkan bakteriyel hastalıkların tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaktadır. Ancak kontrolsüz, bilinçsiz ve gereksiz antibiyotik kullanımı da istenmeyen sonuçların alınmasına neden olmaktadır. Antibiyotik kullanımında temel ilke hastalık etkeninin hangi antibiyotiğe duyarlı olduğunun belirlenmesi ve hastalık yok edilinceye kadar uygun doz ve sürede kullanılmasıdır. Ancak çoğu zaman arı yetiştiricileri hekim kontrolünden uzak olarak bizzat kendileri hastalıkları teşhis etmekte ve tedaviyi de kendileri yapmak durumunda kalmaktadırlar. O nedenle antibiyotik kullanımındaki temel ilkeye uyulmamaktadır. Bunun sonucu mikroorganizmalar antibiyotiklere karşı direnç kazanmakta ve balda kalıntı sorunu ortaya çıkmaktadır. Gelinen noktada normal ilaç uygulamaları dirençli mikroorganizmalara karşı doğal olarak etkisiz kalmakta, yüksek dozlar ise arılar için zehirleyici olabilmektedir. H Antibiyotikler ülkemizde koruyucu olarak da kullanılmakta ve bu yanlış uygulama her geçen gün artan dozlarda devam etmektedir. Kanatlı veya diğer tür hayvanların yetiştiriciliğinde bu uygulamayla etkili sonuçlar alınmaktaysa da antibiyotiklerin arıcılıkta koruyucu bir etkisi yoktur. Çünkü şuruba katılan antibiyotik, o andan itibaren şurubun sıcaklığı, asidik veya bazik oluşu veya beklemesi nedeniyle etkisini yitirmeye başlar. O nedenle hastalık teşhisi yapılmadan antibiyotik kullanılması doğru bir uygulama değildir. Diğer taraftan gereksiz yere kullanılan antibiyotikler, ergin arıların ve larvaların sindirim sistemindeki yararlı mikroorganizmaları da yok etmekte, mevcut bakteriyel dengeyi bozarak arıları diğer hastalıklara karşı da duyarlı bir hale getirmektedir. O nedenle oldukça kontrollü kullanılmaları gerekmektedir. Eskiden, özellikle ılıman bölgelerde bal, hasat edildikten sonra boş petekler mum güvesine karşı korunmak üzere naftalinle muhafaza edilmekte idi. Naftalin, uçucu ve balmumu tarafından emilme özelliğine sahip olduğundan kolayca bala da geçebiliyor. Ayrıca naftalin petrol ürünü olup, kanserojenik özelliğe de sahip bir madde olduğundan kullanımını yasaklanmıştır. Ancak ne yazık ki alışkanlıktan dolayı halen bu madde kullanılmaya devam edilmektedir. Halbuki petekler naftalin yerine tamamen doğal olan ceviz yaprağı ile örtülerek, soğuk hava depolarında veya soğuk ortamlarda, bakır, alüminyum gibi derin kaplar içinde muhafaza edilirse bunlara ne mum güvesi bulaşır ne de başka bir mikrop musallat olur. Bal ihraç ettiğimiz Avrupa ülkelerinin ballarımızda yaptırmış olduğu analizler sonucunda, standartların üzerinde şeker, insan sağlığına zararlı kanserojen etkisi bulunan haşere ilacı, naftalin, nişasta gibi kalıntılar tespit ettiği, dolayısıyla ihracatımızın büyük ölçüde kısıtlandığı son günlerde bunun nihayet açığa çıktığı bilinmektedir (Geçmişte bu durumla karşılaşıldığında sessiz sedasız iç tüketime sunulurdu). Herhalde bal üretmek varken, yok üretmek bize daha cazip geliyor. Tüketici olarak bizler de yoku ucuz olduğu için alıyoruz. Yetkili otorite ise yıllardır seyretti ve ancak ne zaman konu uluslar arası arenaya taşındı o zaman harekete geçti. Halbuki hastaneler kanser vakalarıyla dolup taşıyor. Devletin cebinden milyonlarca dolar ilaç parası çıkıyor, yurttaş telef oldu. Denetime harcanacak para daha az olduğu halde bir türlü kontrol sağlanamadı. Bu işi gerçekten dürüstçe yapmaya çalışan yetiştiriciye de yazık edildi. Tüketiciye saf balın donabileceği (şekerlenebileceği) anlatılmadı. Tüketicilerimiz aldıkları saf balın donduğunu görünce; arıcıları şeker katmakla, dolayısıyla sahtekarlıkla suçladılar. Üretici de bunun çaresine bakmak zorunda bırakıldı. Yani tamamen yalnız bırakıldı. Sen yıllarca ortalığı boş bırak sonra da kalk deki ben kontrol ettim, meğerse üretilen balların çoğu sahteymiş. Hazretler şimdiye kadar neredeydi bilen yok. Anayasaya göre devlet yurttaşının sağlığını korur. Bu ne biçim koruma ise. TARIMİŞ BAŞKANLAR KURULU: Tarım Bakanlığı, işyerlerini kapatmaktan vazgeçsin ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TARIMİŞ Başkanlar Kurulu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı işyerlerini kapatma ve kiralama biçimindeki tasfiye politikasından vazgeçilmesini istedi. TARIMİŞ Başkanlar Kurulu’nun, geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan toplantısında kabul edilen bildiride, Türkiye Cumhuriyeti’nin IMF ve Avrupa Birliği tarafından sürekli ödev verilen ve hesap sorulan bir ülke durumuna düşürülmesinden ciddi biçimde rahatsızlık duyulduğu kaydedilerek, şu istemlerde bulunuldu: ‘‘TARIMİŞ Başkanlar Kurulu; TİGEM işletmelerini kiralama uygulamasının durdurulmasını, Yalova’daki Atatürk Tarım İşletmesi’nin tasfiyesi ve Dalaman Tarım İşletmesi’nin yarıdan fazlasının ‘kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi’ ilan edilmesi ile ilgili kararların değiştirilmesini;Tarım ve Köyişleri Bakanlığı işyerlerini kapatma ve kiralama biçimindeki tasfiye politikasından vazgeçilmesini; siyasi baskı ve tehditlerle işçileri sendika değiştirmeye zorlama politikasının terk edilmesini; 50 işçi sınırı kaldırılarak bütün tarım işçilerinin İş Kanunu kapsamına alınmasını; özel sektör örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılmasını; kamu kesimi toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde işveren tarafının bugüne kadar kazanılmış hakları geriye götürme yönündeki baskılarına karşı kararlı tavrın sürdürülmesi için Konfederasyonumuz Türkİş’in önderliğinde etkili bir çalışma yürütülmesini istemektedir.’’ TARIMİŞ, bakanlığın tasfiye politikasından şikayetçi. 15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear