26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:[email protected] NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN Beşiktaş’ta Karşı Devrim mi? arşı devrim sözcüğü genelde politikacılar tarafından kullanılır. Benim yaşadıklarım futbol alanındaki gerçeklerle yaşımın verdiği zaman dilimi kadar dolu ve hayatta kaldığım sürece devam edecek. Hayatımızı verdiğimiz futbol devrimine köle olduğumuz süreç 1975 yılında başlar ve hala devam eder sönmeyen bir ateş gibi içimde. Sayısız siyasi, belediye başkanı, futbolcu, yönetici ve ülkenin değişik şehirlerindeki kulüpler ile birlikteliğim oldu. Tek gerçeğim inanç ve prensip doğrusunda verdiğim futbol eğitimi ve ona sadık kalarak hiç bir gencin etnik ve sosyal yapısına bakmadan yeteneğini geliştirip çağdaş futbol oynama seviyesine getirme mücadelemdir. Aldığım eğitim, yetişme tarzım ve etkilendiğim hocam Serpil Hamdi Tüzün’den başlayan ve Derwall, Stankovic ve özellikle Bobby Robson’un etkileri ile idealist ve sınır tanımayan futbol sevgim ve torpilsiz çalışma dürüstlüğüm beni yaratmıştır. Gizli doktüğüm göz Denizli. yaşlarım ve özellikle genç futbolcularımla yaşadığım mucize başarıların kutlamasını dahi bana çok gören emek hırsızları oldu. Onlara teslim olmadım. Hep rüzgar ekenlerle mücedele verdim. Onlar şimdi fırtına biçiyorlar futbolda ama nedense yine hiç bir şekilde gerçek futbol tarlasında emeği olanların haklarını gözetmiyorlar. Bir çok ünlü futbolcu ile çalıştım. Kimi kendi yetiştirdiğim kimisi de unutulmak ve yok olmak üzere iken sahiplendiğim gençler oldu. Onları Türk futboluna hediye ederken de kazandırdım. Hayal edemeyecekleri yerlere geldiler. Rüştü’den Sancar’a, Ümit’ten Rıza’ya, Ziya’dan Erman’a, Mahmut’tan Tanju’ya, Bayram’dan Suat’a, Metin Tekin’den Feyyaz’a hatta Bülent Uygun’a ve sayılamayacak kadar çok futbolcumuza uzanan bir yoldu bu. Kimine teknik adamlık yolunu da açtım yanımda. Rasim Kara’dan, En Büyük Buluş Dünya tarihi buluşlarla keşiflerle dolu, ama acaba ilk ve en büyük olma onurunu hangisi kazanır? Örneğin insanoğlunun en büyük buluşu ateş mi, tekerlek mi, radyo mu, elektrik mi, televizyon veya bilgisayar mı? Ya da kaşiflerden Macellan mı, Kristof Kolomb mu, Vasgo de Gama mı? İnatçı Galile ile aya ayak basan Armstrong’un, penisilini bulan Flemingin’in bu listede adı olmaz mı? Bu seçim elbette zamana ve kişilere göre değişir. Ama bir anket yapılmışsa ve sonunda bisikletin icadı, eğer transistörü, bilgisayarı ve interneti aşağı sralara çekmişse bu anketin kimler arasında yapıldığını anlamak pek de zor değil. Böyle bir anketin sonucunu Kocaeli Üniversitesi’nde yapılan bisiklet panelinde açıklayan panelist Aydan Çelik ve bisiklete hayranlığını her fırsatta söykeyen Mustafa Dorsay dostum bisikleti şöyle tarif ediyorlar: “Ne müthiş bir şey.” Geçenlerde bir gazetede okudum. Amerika’da krizle başlayan yaşam değişikliği insanları işe bisikletle gitip gelmeye zorlamış. ABD Hükumeti’de bu değişimi destekleyerek bisikletle işe gidip gelen çalışandan ayda 20 dolar daha az vergi almaya işverenler de bisikletli işçilerinin ücretlerine ayda 20 dolar ek ödeme yapmaya başlamışlar. Aslında Avrupa ve ABD çok daha önceden bisikletli yaşamı özendirecek önlemler aldılar. Bugün Avrupa’nın bir çok kentinde katlı bisiklet parklar var. Örneğin Holanda sokaklarında otomobilden çok bisikletli insanlar dolaşıyor. 60’lı yıllarda bizim Konya da öyleydi ya, neyse... Biz biraz da Kocaeli Üniversitesi’ndeki bisiklet paneline dönelim. Paneli düzenleyen Kocaeli Üniversitesi Beden Eğtimi ve Spor Yüksek Okulu. Panelin açış konuşmasını yapan Prof. Yavuz Taşkıran. Dışarıda müthiş bir soğuk ve kar olmasına karşın gençler doldurmuş salonu ve kendilerini öylesine kaptırmışlar ki soğuk moğuk hikaye. İlk konuşmacı Ünal Tolun, benim 40 yıllık arkadaşım, Bisiklet Federasyonu Başkanlığı da yapmış olan Tolun, işadamı ama aklı fikri hatta yaşamı bisiklet desem yerdir. Ünal bisikletin insan ve doğa dostluğundan söz ediyor, sağlıkta, sosyal yaşamda ve turizmdeki payını anlatıyor. Genelde tüm konuşmacılar bisikletli yaşamın uzun ve sağlıklı hayatın reçetesi olduğunu belirttikten sonra sıra sorulara geliyor ki en önemli soru da zaten bisikletin karşılaştığı engeller. Bu sorunun yanıtı değişik açıdan değerlendiriliyor: “Bisiklet çocuklara bir ödül. Kalitesiz bisikletler çabuk bozuluyor ve kömürlüklere atılıyor. Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş derler ya bisikletler de kömürlüklere gidince çabuk unutuluyor. Bisiklet sanayii bu işe pek ciddi bakmıyor, bisikletler 2 ayda bozuluyor, heves de kalmıyor. Bisiklette devrim ancak devlet programı içinde olursa sonuca varır. Ama devlet bisiklete gönül vermezse o zaman ülke insanları doğal gaza, petrole ve hava kirliliğine ömür boyu mahkum olur.” K Çetin Aykut’a, Ziya Doğan’dan, Ergün ve diğerlerine... Yani kısacası kendi yalnızlığımla ekol yaratarak bir şeyler yaptım! Son olarak Beşiktaş’ta yaşanan sıkıntı düşündürücüdür. Bu gün zor günlerde Beşiktaş’a hizmet veren ve kahrını çeken biri olarak bana binlerce soru yönelten taraftarlar genç futbolcu ve özkaynağın profesyonel anlamda iyi değerlendirilmediğini soruyor. Son transfer Yusuf alınırken şaşkınlık yaşayanlara söylenecek tek şey Mustafa Denizli’nin kısa vadede Beşiktaş’ı şampiyonluk potasından avantajlı çıkarma mücadelesine hazırlamak için seçtiği stratejidir diyebiliriz. Ancak bir korkum vardır. Beşiktaş Türk futbolunda özkaynak devrimini yapmış ve bunu başarıları ile kanıtlamışken şimdi hiç mi yararlanacak futbolcu yoktur diye düşündürmektedir. M.United, Barcelona gibi özkaynaklar 17 yaşında gençlerini Avrupa arenasına dün aynı yerden gelen bizim gençlerimizin bu gün teknik adam oldukları Beşiktaş özkaynağı başarısız mıdır yoksa bu bir karşı devrim mantığı mı taşımaktadır. Kısacası Beşiktaş futbolumuzdaki genç futbol ekolü misyonunu tamamlamış mıdır? Bu taraftar ve futbol ortamında merak edilen önemli bir konudur. Ekonominin dünyayı boğazladığı şu süreçte kendi kaynağımızın daha işler ve üretici hale gelmesi ve federasyonun bazı günlük gelişmelerden ziyade bu konuda yaptırım getirmesi daha önemli değilmidir. Kısacası yabancı futbolcu cenneti ülkemizde Beşiktaş’a önemli görev düşüyor. Şampiyonluk kadar yeniden genç futbolcu devrimini yapan kulüp olarak gerçeğine sahip çıkarak hamlesini yapması şarttır. Bunu için de bakış açılarının değişmesi ve o bakışlara kalite gençlerin buradayız demesi şarttır. Aksi halde Beşiktaş’ın görüntüsünü gençlerine karşı bir devrim olarak yorumlayanlar haklı çıkarlar. Önce bu paniğin ortadan kalkması gereklidir. Bu konuda Denizli’ye tarihi bir sorumluk düşmektedir. Kürtçe Naklen Yayın İsterlerse TRT kürtçe kanal açtı: TRT ŞEŞ yani TRT 6. Hayırlı olsun. Ben İstanbul Eyüp Sultan doğumluyum. 5 yaşından sonra Sultanahmetli oldum. 22 yaştan sonra da Fatihli. Komşularımızın arasında Kürtler de vardı, Ermeniler de, Rum ve Ortodokslar da... Çerkezlerden çok arkadaşım oldu, hatta Bulgarlar da... Yabancılar arasında da Alman, Avusturya, İtalyan, Rumen, de oldu, İngiliz ve Amerikalı da. Biz dünya vatandaşı gibi yaşadık. 18 aylık Yedek Subaylığım sırasında askerlik arkadaşlarımızın kürt mü, süryani mi, çerkez mi olduğunu sormazdık bile. Biz Atatürk’ün kaynaşmış bir kitlesiydik. TC yurttaşıydık ve “Ne mutlu Türküm diyene” diyenlerdendik. Anadolu’yu birlikte kazandığımız savaşta hepimizin, herkesin payı oldu. Savaş sonrası lise ve Üniversite sıralarında da birbirimizden en ufak bir ayrıcalığımız yoktu. Giyim kuşam farkımız olmadı, zengin fakir ayrıcalığı da yoktu. Öğle yemeklerimizde aynı tabldotu yedik, askerlikte aynı karavanayı paylaştığımız gibi. Ulusal güreş takımımızda sünni de vardı alevi de, çerkez de vardı arnavut da. Dağıstanlı da vardı Karadağlı da... Bir millettik, ayrılıksız ayrıcalıksız. Kürtçe konuşan Hüseyin amcamı, rumca konuşan Adalı Tassos’u, yıllarca birlikte çalıştığımız Agop Arad’ı, akrebin soktuğu kolumu ağzını dayayıp zehiri emerek ilk müdahaleyi yapan Balat Bulgar Hastanesi’nin Doktor Vasil’ini unutabilir miyim... Anadolu kültür mozaiği içinde yıllarca birlikte yaşadığımız kürt yurttaşlarımız seslerini duyurmak istediler, TRT 6 yani TRT Şeş açıldı. Peki yine kürt yurttaşlarımız spor kültürü adına maçların kürtçe naklen yayınını isterlerse... Dahası ya Çerkezimiz, Abazamız, arnavut veya Çeçenimiz de kendi seslerini duyurmak için TV’de kanal isterse adını ne koyacağız ‘TRT Düşeş’ mi yoksa ‘TRT Hep Yek’ mi?... R A L L İ D Ü N Y A S I / Ş E V K İ G Ö K E R MAN Dakar Rallisi. D ünyanın en zor yarışlarından biri diyorlar önceki günlerde başlayan Dakar Rallisi için. Herhangi bir şampiyonaya puan vermeyen, kendine özgü bir yarış, uzunluğu 9 bin 574 kilometre, git git bitmez. Denizden 4 bin metreden fazla yüksekte, insanların nefes almakta zorlandıkları oksijen fukarası yerlerde dört tekerlekli bir aracı “yarışma temposunda götürebilmek” hiç de dışarıdan göründüğü gibi değil… İspanyol Carlos Sainz başta gidiyordu ilk günlerde; bir ara 4.’lüğe kadar geriledi, sonra 3.’lüğe çıktı ve lider Nasser Al At Patagonya’dan Belgrad Ormanları’na tiyah’ın zaman kontrol noktasını kaçırıp diskalifiye olmasıyla tekrar liderliği ele aldı. Bu arada yarışı çeşitli sınıflarda toplam 9 kez birinci bitirmek gibi önemli bir başarı elde etmiş olan Fransız Stéphane Peterhansel aracında çıkan yangın nedeniyle kalınca ilk 3 sıra Carlos Sainz ve 2 arkadaşıyla VW’lilerin oldu, Patagonya’dan çıkıp Şili topraklarına girildiğinde… Şili dağlarından İstanbul’un Belgrad ormanlarına dönelim. Hava soğuk ve güneşsiz, ısı sıfırın biraz üzerinde, yağış yok, ağaç gölgelerinin yarattığı yumuşatma dışında yollar kuru. Lassa Ralli Takımı’nın gençlerinden Serhat Öztemir birinci ayakta olduğu gibi ilk etaptan başlayarak liderliği ele aldı ve finişe kadar kimseye bırakmadı. Yakalayamadılar en yakın takibine 2 dakikaya yakın fark atan Serhat’ı… Barbar bağırıyor “İstanbul Şampiyonu olacağım” diye… 14
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear