Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL Eposta:adnandincer?hotmail.com. Faks: (212) 343 72 61 N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Haluk Bey’le 7 Yıl Sonra FUTBOLUN gözyaşları S iz hiç futbolun ağladığını gördünüz mü? Gecenin gizemine saklanmış maç gecelerinde fakir ve umut dolu yaşamını takımının galibiyetine katık yapan bir sınırlı kişi düşünün. Onu ay sonu alacağı maaşı ve ailesine, belki de kendisine eksik kullandığı parayla geçimin trigonometresini alırken gösterdiği beceriyi besleyen taraftarı olduğu takım ve sevdiği futbolcularıyla özdeş olmuş bedeninde yaşatırken düşündünüz mü? Ondaki tüm sosyal dürtüler ve yaratıcılığı takımının attığı goldeki patlamanın dışavurumunda görebilirsiniz. Ama o hep kazanmak için hazırlanmıştır. Takımı yenildiği zaman gözyaşları içinde umutsuz, evine dönüşte kızgın, işinde verimsiz bir ferttir. Dünyası yıkılmıştır. Yeni bir umut için bir sonraki maçı bekleyecek ve takımımın kazanmasına dua edecektir. Tribünde olması için yeni planlar kuracak ve belki de takımıyla deplasmana gitme yolları arayacaktır. Evdeki hastasını, yırtık ayakkabısının verdiği sıkıntısını da biraz erteleyebilecek planlar yapacaktır. Sonra aldığı sıkıntılı haberleri, yeni zamları, patronunun takındığı yeni tutumu, şehit düşen Mehmetçiğin acısını içinde hissederek takımının maçına gidecek ve 90 dakikaya kendini adayarak maçını izleyecektir. O sadece kazanmaya hazırdır. Kaybetmek yoktur yapısında. Futbol maçının 3 sonuçlu biteceğini, rakibin kazanma ihtimalinin en az kendi tuttuğu takımınki kadar olduğunu kabullenmez. Belki son birkaç kuruşunu da takımı adına oynadığı şans oyununa yatırarak ona güveninden gelecek para da bütçesini güldürecektir. harcamaktadır. Gitmelidir bu adam!.. Takımının sahada mutlaka kazanması için tribünde elinden geleni yapan futbolsever artık kızgındır. Çünkü bütün taraftarlar bu hakem nedeniyle maçı kaybetmektedir. Daha önce hakem ağabeyleri de söylemişti, oyunu yöneten hakemin iyi olmadığını... Çaldığı düdükler yanlıştır. Taraf tutmaktadır hakem. Sarı ve kırmızı kartlarını kendi takımına bilerek çıkartmıştır. Kafası kopmalıdır bu hakemin. Yönetici de böyle demişti. Hem niye penaltı veriyor takımının aleyhine? Orada penaltı olmaz. Rakip oyuncu artistlik yapmış, kendi düşmüştür. Bu hakem yakmıştır takımını!.. Düdüğü elinden alınmalıdır.. Hem bu federasyon takımının başarısını bilerek engellemektedir. Hakemi bilerek vermiştir. Onlar da gitmelidir. Başkan geçen gün öyle dememiş miydi? 1 TAKIMI KIZ GİBİ OYNUYOR Hem bazı futbolcular ve takımı çok kötü oynuyor. Topa böyle mi girilir? Futbol erkek oyunudur!.. Bunlar kız gibi oynuyor!.. Yazıklar olsun bu futbolculara... Bu kadar paralar alıyorlar, yine de geziyorlar sahada. Futbolcu dediğin vurdu mu!.. Olmuyor... Bu yönetimle şampiyon olamayız. Bunlar kulübü batırıyor. Yenilmesinin nedeni bu yönetimdir takımın. Gitmelidirler. Dünyalar kadar dolarları saçtılar, yine de bir takım kuramadılar... O zaman “istifa” etmelidirler. Artık yeter. Böyle yenilmez takım. Hem o futbolcu niye bize gol attı? Vurun ona... Onun iyi oynama, bizi yenme hakkı yoktur. Bravo koçum!.. “Vur!.. Vur!.. Vur!.. Yuhh” olsun hakeme, bir de kırmızı kart gösteriyor!.. TEKNİK DİREKTÖRÜN 11’İ Sahada yer alan takım birkaç dakika HAZİN SON!.. içinde onun beklentilerine yanıt vermelidir. Eğer oyun kötü ise Takımı yenilmiştir. Dünya takım hatalı kurulmuştur. Ona başına yıkılmıştır. Evde eşi göre teknik direktör kendisi ve çocukları korkuyla onu kadar bu işi bilmemektedir!.. beklemektedir. Acısı Değerli okurlarım. Ulusal Hatta yenilgisinin nedeni büyüktür. Büyük bir takımımızın Avrupa takımı değil, odur. Hemen haksızlığa uğramıştır. Tek Şampiyonası’nda kovulmalıdır bu teknik tesellisi gece yarısı sevdiği giyeceği forma kırmızı direktör. Hatta geçen gece yorumcunun(!) sözleri beyaz ay yıldızlı mı, çok inandığı bir spor olacaktır. Artık gelecek yoksa bir firmanın yorumcusu da böyle demişti maça dek bu acıyla yaptığı turkuazbeyaz TV’de. Gece yarısı oturum yaşamak zorundadır. renkli mi olsun? yapan bu önemli Gözünden iki damla yaş Düşüncelerinizi mail yorumcuların uyarılarına hiç akarken mutsuz olduğunu adresimize göndermeye önem vermeyen bu teknik düşünür. Çünkü takımı devam etmenizi direktör takımda adam yenilmiştir!.. bekliyorum. tutmakta, bazı oyuncuları AÇIK NOT 0 Kasım 2000’de ilk yazımı yazmışım TFF Başkanı Haluk Ulusoy için, ‘’Futbolumuz çiftlik gibi yönetiliyor’’ demişim. O tarihten bu yana gördüğüm, araştırdığım, doğru olduğuna inandığım her şeyi apaçık yazmışım. Bir kez o da TSYD’den ödül aldığım bir yıl, ödülümü Haluk Bey’den aldığım günün dışında hiç bir araya gelmemişim. Hatta hiç karşılaşmamışım. Sadece Japonya/Kore 2002 Dünya Kupası’na davet mektubunu alınca teşekkür ederek iade etmişim. Yani ne yazarsam yazayım o da bir gün bile olsun ne telefon etmiş ne de tekzip gönderip “yalan yazıyorsun” demiş. Kısacası ben hancı, Haluk Bey yolcu olmuş ama hiç mi hiç bizim hana uğramamış. Ta ki 21 Şubat 2008’e dek. Konuğumuzdu, saygımız vardır, ailesini de tanırım. Yılmaz Ulusoy kadim bir dost, Başaran Ulusoy ise yıllanmış bir arkadaşımdı.Haluk Bey’le alıp veremediğim bir şey yoktu, sadece yönetim şekli yanlıştı. Çünkü dünyanın en popüler sporunun Türkiye’deki başkanıydı. Futbol Federasyonu’nu diktatör gibi demesem bile tek adam olarak yönetiyordu, futbolu parasal olarak bir yerden almış bir yerlere getirmişti ama federasyonun tek kuruşu bile onun istemediği hiçbir yere gitmezdi. Onun kulüpleri vardı, onun antrenörleri, teknik direktörleri vardı, onun hakemleri vardı, onun bakanları, milletvekilleri vardı. Hatta mafyanın desteğini aldığı, babaları da olduğu söylendi. Parasıyla FIFA Başkanı paragöz Blatter’le bile adeta kanka olmuştu. Futbolda demokrasiyi kaldırmış, “futbol imparatoru” olarak ilan etmişti kendisini. Ama çevresindeki insanlardan, yalakalardan, yağdanlıklardan ne olup bittiğinin farkında bile değildi. Kimi medyanın pohpohlamasına kandı, federasyondaki çıkar kavgalarını iktidardaki AKP’ye karşı zafer olarak ilan edilmesi onun imparatorluğunu yıkan bir kıvılcım oldu. Başbakan’a karşı savaş kazanmış olarak nitelenen Haluk Ulusoy için bir de siyasete atılacak haberleri, ülkeyi bir imparator gibi yönetme sevdalısı Recep Tayyip Erdoğan’ın sinir sistemini altüst etti. Aslında her kurumu kendi kadrolarıyla yönetmeyi, iktidar olduğu günden başlatan Başbakan için futbol çok daha sonraki sıradaydı. Ama ortam öylesine oluşmuştu ki kulüpler vergi, sigorta borçları, stat ve arazi kapma yarışı için Ankara’ya koşunca ‘’Haluk Bey’i tırpanlamanın tam zamanı’’ dedi. Çünkü artık hiç kimse Haluk Bey’i tanımıyordu, galiba tanıyan birkaç kişi de bizdik. Haluk Bey’le genel yayın yönetmenimiz İbrahim Yıldız’ın odasında karşılaşınca yukarıda sıraladığım düşüncelerimi az da olsa özetledim, ‘’O günlerden bugün kaç kişi kaldı yanınızda?’’ dedim. Soğuk bir gülümseme ve ardından beklediğim sözler geldi Haluk Bey’den. ‘’En yakınımdakiler, ellerinden tuttuğum insanlar bugün yok.’’ Evet, yoklar artık Haluk Bey’in yanında... Siyasi ve ekonomik çıkarlar Haluk Bey gibi nice imparatorları almış götürmüş, nice Brütüs’ler gelip geçmiş. İlkokulda yan yana oturdukları, mahallede çelik çomak oynadıkları, kardeş gibi gördüğü, futbolun olanaklarını önüne serdiği, ihalelerde gözettiği, soruşturmalarda sahip çıktığı kişileri koruyan Haluk Bey bugün futbol camiasından adeta dışlanmış gibi. Soruyorum, ‘’Bir gün yeniden Futbol Federasyonu Başkanlığı’na soyunur musun’’ diye... Düşünmeden yanıtlıyor; ‘’Benim hayatım futbol, ne yaptıysam futbol için yaptım’’. Az daha soracaktım ama vazgeçtim. Çünkü Haluk başkan devam ediyordu... “Ne yaptıysam ülkem için yaptım. Hata yapmadım mı? Yaptım ama iş yapan hata yapar. Şunca yapılan işleri kimse inkâr etmesin. Ama bu kadar proje içinde hiç kimseden ne fikir geldi, ne destek. Ne yaptıysam her şeyi tek başıma yaptım. Tek başıma...’’ Haluk Bey gerçekten üzgündü, biraz daha deşsem gözleri yaşarırdı. Zaten duygusal olduğunu Türkiye, TV ekranlarından görmüştü. Ama ne yazık ki Haluk Bey Türkiye’yi, Türk insanını tanımıyordu. ‘’Demek ki çevrenizdeki insanları tanımamışsınız, onların kurbanı olmuşsunuz’’ dedim. “Doğru, çok doğru ama bir tecrübe geçirdim. Yanlış yaptığımı kabul ediyorum ama bu yanlışları bilerek yapmadım’’ diye başını salladı. Bilerek kimse hata yapmaz, Türkiye’de geceler gebedir. Eğer bir gün her şey değişir de futbola bir başkan aranırsa hiç kuşkum yok Haluk Bey adaydır. ‘’Futbola bu kadar zaman ayırmasaydım, kendimi bu kadar futbola vermeseydim, futbolu bu kadar sevmeseydim de kendi işimde kalsaydım çok zengin olurdum’’ demesine karşın Haluk Bey yine meşin topun rüzgârında koşacağa benziyor. Ama mutlaka yediği kazıkların kimlerden ve nerelerden geldiğini bilerek... Temel’in darağacına götürülürken son sözünü soran cellada ‘’Ha bu baa ders olsun’’ dediği gibi... Eposta:ayucelman?cumhuriyet.com.tr SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14