Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C SPOR FUTBOL 23 ARALIK 2008 SALI << ‘Tribünden inin, sahalara girin’ E M R E D Ö K E R ‘Maksat Spor Olsun...’ Cumhuriyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Serdar Kızık’ın son kitabının ismi... Bu söz daha çok ‘o işin önemli olmadığını’ vurgulamak için kullanılsa da kitabın içeriğine bakıldığın da ‘ironi’ hemen dikkatimizi çekiyor. Kızık devşirme futbolculardan küresel sponsorlara, tarikatların siyasetten sonra sporun içine de girme çabalarına dek geniş bir yelpazede ele aldığı ‘spor’ olgusunu ‘Maksat Spor Olsun’ kitabıyla okurlarıyla buluşturuyor. Sporun son dönemde kapitalizmin esiri olduğunu belirten Kızık, son kitabıyla her şeyin paraya dayatıldığı ve spor yapmak yerine ‘izleyicilerin oluşturulduğu’nu anlatıyor. Aynı zamanda Manisa Spor Akademisi mezunu olan Kızık’la Cumhuriyet Gazetesi Spor Dergi’sinde yayımlanan köşe yazılarından oluşan kitabıyla ilgili konuştuk. Kızık, kitabında vurgulamak istediğinin sporun aslında sadece ‘spor’ olmadığını anlatmak istediğini söylüyor. Kitabında gençlere spor yapmasını öneren ve bunun neden gerekli olduğunun da altını çizen Kızık, “Genç Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde sporun ayrı ve özel bir yeri vardı. Sağlıklı kuşaklar yetiştirmek için okullarda, kulüplerde büyük bir örgütlenmeye gidilmişti. ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’ özdeyişi, Cumhuriyet fikriyatının bir ürünü, Mustafa Kemal bakışıydı. Sonra ne oldu? Sporda da tüketici kılındık. Egemen yaklaşım sahaları değil de tribünleri gösteriyordu. Katılmadan, edilgen, salt izlemeye yönelik anlayış dayatıldı. Spor büyük ölçüde futbolla özdeşleştirildi. Sağlıklı yaşam için spor anlayışı sloganlarla tüketildi. 70 milyonu aşan nüfusumuzundan sporcu yetiştirmek yerine olimpiyatlarda bile ithal sporculara madalya aradık. Sporda da küresel bakış egemendi çünkü. Cahiller ve yarı cahiller spor adına medyada ahkâm kesti. Biz izledik... Çünkü ‘Maksat Spor Olmasın...’” Toplumun spora bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? SERDAR KIZIK: Ne yazık ki toplumun spora bakış açısı, algılaması gerçekçi değil, hayatla örtüşmüyor. Zaman zaman sohbetlerde ‘spor olsun’ diye konuşuluyor. Bazen de konuşma, “Spora başka şeyleri bulaştırma, siyaseti karıştırma!” uyalarılarıyla çerçeveleniyor. 12 Eylül’le ortaya çıktığı gibi kimi zaman da “Toplum ve gençlik sporla ilgilensin, siyasete bulaşmasın” yaklaşımı sergileniyor. Bunlara göre spor, “Biraz ucuz, siyaset üstü, diğer alanlarla ilişkileri kopuk, seyirlik ve tek başına” bir olgu. Bazı siyasetçilerin sporu bir rant aracı olarak kullanması bu gerçeklerle çelişmez. Oysa spor bugün bir bilim. Temel bilimlerin dışında tıpla, felsefeyle, psikoloji ve sosyolojiyle, teknolojiyle yakından ilişkili. Ekonomik olarak devasa boyuta ulaşan, endüstriye dönüşen, büyük bir rekabetin yaşandığı bu alanı kendi dışındaki tüm olgulardan soyutlayarak değerlendirmek olsa olsa ‘ucuz spor programları’ndaki yüzeysel bakış açısıyla mümkündür. Bunlar yersiz, içi boş, bilimden ve gerçeklerden kopuk yüzeysel konuşmalar... Aslında kayıkçı kavgasıdır bir tür. Çerçeveleri dardır. Örneğin konu futbolsa o başkan bu başkan, hakemin doğruyanlış kararları, sporcuların performansı, seyircilerin tutumu çerçevesinde geri alıp ileri sararak, arada sırada da spor literatüründün birkaç sözcükle, sokak ağzını da üstüne sos yapıp durum idare edilebilir. Oysa spora daha farklı bakmamız gerekiyor. Spor ve siyasetin birlikte anılır olmasına alıştık. Ancak son dönemde cemaatler de mi sporu kullanmaya başladı? S.K: Daha önce bir çok kez G.Saray’da Hakan Şükür öncülüğündeki cemaat yapılanmasının kulübe zarar verdiğini vurgulamıştım. Şükür G.Saray’da oynarken 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Haftası’nı görmezden gelip dinci kesimce gündeme getirilen Kutlu Doğum Haftası nedeniyle G.Saray F.Bahçe maçının barış içinde geçmesini dilemişti. Şükür, Ersun Yanal’ın kovulmasına yol açan gelişmelerin tetikçisiydi. Hakan Şükür’ün dini inançları, tarikat bağları kendi bileceği iş. Ancak tıpkı siyasette yapıldığı gibi dini inançlarını sporda da kullanması, bununla yetinmeyip takım içinde gruplara yol açması görüldüğü gibi sorunlara neden oldu. Kısaca spor; siyaset, felsefe ve tarikatlarla bağlarını koparmalı. Sporu toplum ve birey sağlığı yararına kullanmalı. Tribünlerden inmeli, sahalara girmeli... SPOR POLİTİKASI Aragones Gitsin!.. HİKMET ÇETİNKAYA Cumhuriyet’in spor sayfasının manşeti şöyleydi 19 Aralık Cuma günü: “Federasyon kan kaybediyor!’ Ersin Öztekin’in haberini okudum önce... Sezon başından bugüne yaşanan hakem hatalarına ilişkin bir dizi karşılaşmayı konu alıyordu haber. İşin özü şuydu: “Gözlemci duymaz, Merkez Hakem Komitesi ise görmezdi.” Haberi ilgiyle okumayı sürdürdüm... “...Fedeerasyonu en çok yıpratan kuralların başında GTK geliyor. Basketçi kökenli Kemal Dinçer’in yönetimindeki kurul üyelerinin, benzer olaylarda farklı raporlar tutmaları ve özellikle üç büyüklerin canını yakmamaları dikkat çekiyor.” Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş... Üç büyük oldukları tartışılır durumda aslında... Sıvas,Trabzon hatta Kayseri unutulmuş. Maçları izleyen birisi olarak hakem hatalarını görünce şaşırıyorum... FenerbahçeKonya maçında elle atılan gol ve futbolcuların isyanı! Peki neye yarar bu! O hakem iki üç maç sahaya çıkmaz ya da amatör kümede maç yönetir, sonra da yaptığı hata unutulup gider. Yazımı cumartesi günü yazıyorum... TrabzonEskişehir maçını izlemeden dergi baskıya girecek çünkü... Trabzonspor hakem hatalarından bezmiş, başkan Şener çığlık çığlığa... Haksız mı? Gençlerbirliği, Sıvas, Kayseri, Konya, Denizli ve öteki takımların başkanları eleştirilerinde haksız mı? Sorun nasıl çözülür? Yanıt yok! ??? Spor Müdürümüz Arif Kızılyalın soruyor: “Aragones gitsin, Güvenç gitsin... Peki kim gelsin?” Türkiye’de futbol kulüplerinin şöyle bir özelliği var. Altyapı eksikliği, bir de Türk çalıştırıcılara güvenmeme! Arif Kızılyalın, Güvenç Kurtar’ı örnek vermiş. Bursaspor’u çalıştıran Güvenç Kurtar, Trabzon’u deviriyor ama seyirci tempo tutuyor: “Güvenç istifa! Güvenç istifa!” Güvenç Kurtar yirmi yaş altında futbolcuları takıma almış... Veli, Serdar Yenal ve Bekir... İyi de top oynuyorlar. Bursa seyircisi heyecanlı. İlk on dakikada üç gol atmalı Trabzon’a ki Güvenç Kurtar alkışlansın! Seyirci oturup düşünmüyor... Güvenç Kurtar takımı kaaynaştırmış, gençleri kadroya alıp ilk on bire koymuş... Bursaspor’da bir arkadaşlık başlamış, futbolculara güven gelmiş... Güvenç Kurtar gitsin yerine kim gelsin? Arif’le anlaşamadığımız konu Aragones’in kalması... Bence gitsin! Yerine kim gelirse gelsin! Çünkü Fenerbahçe’de top koşturanlar arasında ne arkadaşlık, ne sevgi kalmış! Aragones beş dakika bile Fenerbahçe’de kalmasın! 5