Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C B SPOR CÜNEYT E KORYÜREK OCAK SALI ABDÜLKADİR YÜCELMAN ilgiden, akıldan, Atatürk ilkelerinden, Cumhuriyet’ten yanaydı sevgili dostum Cüneyt. Onu Ankara’da yedek subaylığım döneminde, 1956’nın bir mayıs günü atletizm yarışlarında tanımıştım. Tanışmamıştık ama hemen yan sıramda oturan ve arkadaşlarıyla sürekli atletizmi konuşması dikkatimi çekmişti. Aradan yıllar geçti, Roma Olimpiyat Oyunları’nda tanıştık ve dost olduk. Atletizm fenomeniydi. Gerek yarışlarda gerek güreşlerde ve zaman zaman Olimpiyat Köyü’nde beraber olduk. Onu yakından tanımayan için o bir ukala sayılırdı. Ama o da inkâr gazetesinin haberini “Kim geçer” diye tartışıyorduk. “Aynı anda koşuya başlarlarsa sprinter geçer” demişti de sormuştum... “100 metre dünya rekoru daha nereye dek kırılır? İnsan sınırı bir yere kadar değil mi?” “Sıfır saniyeye kadar...” diye esprili yanıt verirken insanoğlunun sınırsızlığını ifade ediyordu. Ama sıkıntısı da vardı; doping... Doping konusunda gıcık olsun diye aykırı konuşurdum. “Şu dopingi serbest bıraksalar bari. Rekabeti öldürdü. Kim daha zengin kim daha tıp bilimiyle organize ise rekorlara imza atıyor. Reklamlardan kendisine yeni bir dünya kuruyor. 10 yıl sonra doping yaptığı ortaya çıkıyor ama iş işten geçmiş” dediğimde kızıyor, etmiyordu, “Ben atletizmin ukalasıyım” derdi. Gerçekten de bilgili ve uzman olduğu konularda ukalaydı. O nedenle benim Doğrucu Davut’umdu. “Medeni bir insan olmanın 4 anahtarı var” derdi. Selam vermek, teşekkür etmek, özür dilemek ve bilmediğin konularda “Bilmiyorum” demek... Onun 4 anahtarını birçok kez kendi köşemde yazmışımdır ve patenti ona aittir. Dünyayı turlamış bir kişi olmasına karşın İstanbul hayranıydı ve “Bir gün olimpiyatlar İstanbul’da olacak ama ben göremeyeceğim. Çünkü önce İstanbul’da sporun ve atletizmin değerini bilenlerin en az tribünleri dolduracak düzeye gelmesi gerek” diyordu. Sonra da çok önemli bir noktaya değiniyordu... “İstanbul’un trafiği olimpiyatlar için bir handikap, düzelemez mi düzelir tabii ki. Ama sarhoşu, sapığı direksiyona oturtursan böyle olur. Cezalar az, yasaları uygulayan yok, Hıncal trafik canavarlarına savaş açtı, kendi başına uğraşıyor ama neden sadece Hıncal? Bu ülkede başka yazarlar yok mu? Son yıllarda bakın kimler pisi pisine gitti.” İşte Cüneyt de pisi pisine gitti , niceleri gibi... Cüneyt Koryürek’le öylesine anılarım var ki; sık sık arardı, daha geçen hafta sözleşmiştik. Puf böreği ikram edecekti. “Hamur yasak, macar gulaş isterim” deyince “Ne istersen” demişti. Cüneyt aynı zamanda ağzının tadını bilen iyi bir gurmeydi. Dört dörtlük yanı çoktu ama inatçıydı da. En büyük keyfi inatla ve ısrarla yaptığı DÖRT DÖRTLÜK SPOR ADAMI araştırmaları bir sonuca ulaştırmaktı. “Okumaya doyamıyorum” diyordu, “Okudukça her gün yeni bir şeyler buluyorum. Bu da bana heyecan veriyor. Dünyayı gezmek güzel, çeşitli ülkeleri ve kültürleri görmek güzel, senin Gezi dergin de çok güzel. Doğrusu ben bu dergide birçok yer keşfediyorum. Gider misin dersen ona vaktim yok. Dediğim gibi okumak dünyanın en güzel şeyi. Ben de okuyarak dünyanın en cahili olmak istemiyorum.” Cüneyt’in Delta Ajansı’ndaki odası bir kitaplıktan farksızdı. Halkla ilişkilerdeki uzmanlığı nedeniyle birçok şirket kapısını çalardı ama Cüneyt ucuz bir adam değildi. Bilgi ve uzmanlığına güveniyordu ve pazarlığı sevmezdi. Bir gün bir atla 100 metre dünya rekortmenini yarıştıran bir Avrupa “Dünyanın asla affetmediği şey yalan söylemektir. Bir yalancı olmak yetmez mi? Bak en güzel örnek Clinton!..” diyordu. Ali Ergenç’in federasyon başkanlığından ayrılmasından sonra 1980’de Avrasya Maratonu’nun uluslararası şöhrete ulaşması ve geniş kitlelere yayılması için Prof. Dr. Nurettin Sözen’in belediye başkanlığı sırasında Cüneyt Koryürek’e Avrasya Maratonu’nun direktörlüğü verildi. O günlerde Cüneyt, Hıncal ve benim de bulunduğum bir Atletizm Vakfı kurduk, organizasyonda birlikte çalıştık, gerçekten rekor sayılacak bir katılım oldu. Cüneyt o tarihten sonra Avrasya Maratonu’nun babası olarak isimlendirildi. Cüneyt yıllarca Cumhuriyet’te atletizmi, olimpiyat ve dünya atletizm şampiyonalarını yazdı. Tek isteği 2008, 2012 ve 2016 Olimpiyatları’nı izlemekti. Ama trafik canavarı sevgili arkadaşımı alıp götürdü. Yazıma Cüneyt bilgiden, akıldan, Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet’ten yanaydı diye başlamıştım. O konularda da çok daha farklı çok daha somut düşüncelere sahip olan Cüneyt’in uzman olduğu halkla ilişkilerde “Lider ve Liderlik” üzerine yazdığı bir kitaptan başka bir yazımda söz edeceğim. “Sporların anası atletizm ama atletizmin ve atletlerin anasını ağlatıyorlar” diyen Cüneyt’i, Türk sporu ve sporcusu asla unutmayacak. Allah’ın rahmeti üzerine olsun. 10