Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Büyük Destek Sponsorlar S Neden geriye düştük? Ö nce bir konuyu net aydınlatmak gerekecek. Ülkemizde futbola hizmet eden tüm kişileri saygıyla anıyorum .Bu geçmişte “futbol oynamanın günah olduğu” dönemlerdeki kişilerin mücadelesine daha çok anlam getirir. Bizler Sabri Kiraz, Ali Mortaş, Cihat Arman, Baba Gündüz, Fahri Somer, Adnan Suvari gibi rahmetli olmuş ağabeylerimizin elinden aldık bayrağı. Karşı kaleye gitmek, şut atmak, korner kazanmak hatta yenilmenin şerefli olduğu, aşağılandığımız süreçleri yaşadı futbolumuz zaman zaman. Ama içerideki potansiyel hep diri tutuldu. Eğitim sadece hobi olarak idealist kişilerin çabasına terkedilmiş kısıtlı uğraştı. 1960 ihtilali sonrası kurulan antrenörler derneği birçok başarıya gidişte neden olmuştur. Ayrıca toprak sahalardan kurtulma süreci olan 1980 sonrası ve görsel medyanın dünya futbolunu evimizin içine sokması genç beyinlere önemli gelişimler katarken futbol eğitimini ciddi biçimde ele alan S.Hamdi Tüzün ve ekibinin özellikle Şeref Stadı’nda başlattığı 1975 Beşiktaş özkaynak çalışmaları ve iki yıl sonra kurulan Deplasmanlı Gençler Ligi futbolumuzun devrimidir. Bunu inkar ederek yola çıkanlar futbolu konuşmamalıdırlar. futboldaki patlamanın gerçeğini ortaya koymuşlardır. Bu süreçte S.Hamdi Tüzün ve ben Genç Ulusal takımlarda önemli başarılara imza attık. Ben daha sonra bu anlayışı genç ağırlıklı kadrolarla profesyonel düzeyde Samsunspor, Antalyaspor, Sarıyer, Kocaelispor, Çorluspor, Bakırköyspor, Beykoz ve Yeşilköy gibi futbol okuluna taşırken Tüzün de Beşiktaş özkaynak düzeninde başarılı gençleri futbolumuza kazandırıyordu. Bu dönemin futbol gelişimi içinde forma numaralarına tabu gibi sahiplenmiş kafaların bizlerin değişik ve bilime dayalı kendi ekolümüz olan numaraları giydirmemize dahi koydukları tavırlar birer acı gerçek olarak içimizde durmaktadır. Oysa bu gün 1 den 99 hatta neredeyse üç rakamlı numaralarla tezgahtaki etiket misali sahada koşan futbolcuları izlemekteyiz!.. AKILDA KALAN ZAFERLER O günlerde futbol takımlarımız rakipleri karşısında puanı alabilmeyi kalelerini iyi savunmak ve çok adamla defansta başarılı olmak tesadüfünün ötesine çıkamıyorlardı. Çünkü çok az başarıları konuşmaktan farklı bir çıkışımız yoktu. O da bazı yıldız futbolcularımızın iyi motive olup oynadıkları çok özel unutulmaz karşılaşmalar olarak tarihimizde altın harflerle duruyorlardı. Berlin panteri Turgay Şeren’in mucize başarı olarak kazandığımız 21’lik Almanya galibiyeti. 1956’da İnönü’de 31 yendiğimiz Macaristan zaferi, 21 yendiğimiz Hollanda, 20 Rusya’yı geçtiğimiz karşılaşmalar ve daha sonraları aldığımız İtalya ve Almanya beraberlikleri aklımızda kalan sonuçlardır. Balkan finali maçını oynadığımız Genç Ulusal takımın futbolunu beğenen Romanya,Yunanistan ve Rusya özel olarak bu takımın kısa sürede bu kadar başarılı futbolu nasıl gerçekleştirdiğini başındaki kişi olarak bana sormaları ve gelişimi öğrenmek istemeleri önemli bir çıkıştır. Gençlerin bu başarısı Derwall’in Galatasaray’ın başına gelmesi ve daha sonra Piontek’in ulusal takım planlamasına gelecek yazımda değineceğim. Ancak Türk futbolunun 2000’li yıllara gelişinde atılan en önemi adım Türk gencinin önce aşağılık duygusundan kurtularak eğitime ve mantığına ulaşması için yapılan inançlı, sabırlı ve insan üstü çalışmanın katkısını yok kabul edenlere karşı gerçeklerin yeniden konuşulmasının zamanı gelmiştir. Bu görev de ne yazık ki yine bana düşmüştür. Gelecek hafta yazımın devamını okuyacaksınız. İyi haftalar... ÇAĞDAŞ FUTBOL SERÜVENİ Benim de teknik direktör olarak içinde bulunduğum ve halen mücadelesini verdiğim çağdaş futbol serüvenimizin ürünleri olan bugünkü nesil öğrencilerimiz maalesef endüstriyel futbol algılamasının yanlış uygulamaları içinde yetersiz kalmışlardır. O zamanlar M.Denizli “Altay”, F.Terim “Galatasaray”da futbolcu idiler. Beşiktaş bu eğitilmiş gençlerin profesyonel kadroda yer almasına ve futbolumuzun sıçrama yapmasına neden olacak en önemli devrimi 197879 sezonunda Beşiktaş profesyonel takımının başına getirilen S.Hamdi Tüzün’e bir yıl daha sahip çıkmayarak görevden istifa etmesine neden olmuştur. Oysa daha sonraki yıllarda o gençlerle Beşiktaş Milic, Gordon, Stankovic ile tarihinin en başarılı dönemini yaşamıştır.Bu süreçte futbol oynamamın gerçek eğitimini gören, kendine güvenen, kişilikli çağdaş futbol oynayan, topun rakipte ve kendisinde olmasına göre algılama ve tekniğini geliştirmiş taktik bilinçte genç futbolcular Beşiktaş’ı uçurmuşlardır. Bu süreç sonrası Genç Ulusal takımımız yepyeni bir oyun anlayışıyla Avrupa şampiyonu ve Dünya üçüncüsü olarak porumuzda yıllardan beri özlediğimiz özerkliğe kavuşmadan önce ne demiştik “sponsorlarla sporumuz çok daha iyi yerlere gelecek. Devletin yapamadığını özel sektör yapacak’’ Gerçekten de devlet spora çok destek verdi ama yeterli değildi, çoğu zaman siyasilerin eli ayağı girdi, verdiği parasal destek siyasi rantlara erişti. En basit örneği Naim Süleymanoğlu’nda gördük. Rahmetli Özal devlet kasasından Bulgarlara bastırdı bir milyon doları, Süleymanoğlu’nun Olimpiyat minderine çıkmasını sağladı. Naim Süleymanoğlu Türkiye adına rekorlar kırdı, madalyalar aldı, ama Özal’ın “Benim manevi oğlum’’ diye tanıttığı halterciden siyasi rant sağladı. Bu rant yıllarca konuşulurken başta futbolumuz olmak üzere, atletizm, güreş gibi önemli sporlarımız bir bardak limonlu çayın hesabını veriyorlardı. Dünyada sporu himayesine alan Türkiye’den başka birkaç sosyalist devlet vardı ama sporumuza sahip çıkılması gerekiyordu. Dünyada uygulanan sistemi biz de yaptık, sponsorluk yasası çıkardık. Çerçeve yasası olarak çıkan sponsorluk yasasının içi gerekli şekilde doldurulamamıştı. Bürokrasinin eli ayağı yine içindeydi ve bir takım yanlışlıklar yapılmıştı. Birçok madde aceleden olsa gerek hatalı kaleme alınmıştı düzeltmeler yapıldı. Sponsorluk yasasını tamamlayan özerklik yasasına sıra gelmişti. GSGM Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın ısrarlı çalışmaları ve spordan sorumlu Bakan M.Ali Şahin’in onayı ile sponsorluk yasası da Meclisten çıktı. Çıktı ama uygulamada aksaklıklar görüldü. Danıştay’a kadar giden usulsüzlükler oldu, kimi düzeldi kimi henüz düzelmeden yanlış uygulamalarla devam ediyor. Bir çok federasyonumuz özerk oldu, futbol başı çekti ardından basketbol geldi ve diğer spor federasyonları teker teker özerkliklerine kavuştular. Özerklik yasada tarif edilmişti ama insanlarımız ne olursa olsun yasaları bile kendi kafalarına göre uyguladıkları için sorunlar çıkmaya başladı. Oysa federasyonlar kendi genel kurullarını yapacaklar programlarını açıklayacaklar ve idari yönden çalışmalara başlayacaklar sponsorlarını belirleyeceklerdi. Daha ilk gün federasyonlar genel kurul üyelerini belirlerken (minareye kılıf hazırlamak amacı ile olmalı) kendilerine oy vereceklerden oluşan genel kurullar yaptılar. GSGM yaptığı yanlışı, şikayetlerin Danıştay’a gittiğinde farketti ama iş işten geçmişti. Özerk federasyonlar böylece muhalefetsiz ortamda işe başladı. Muıhalefetsiz özerklik belki de siyasi tercihti bilemeyiz. Artık ülke sporu taşları bağlanmış köpekleri salıverilmiş bir köy ortamına dönüşmüştü. Özerklik adına her türlü hukuksuzluk diz boyuna erişmiş, battıkça batar olunmuştu. Bugün gelinen noktanın bu olduğunu görüyoruz. Gelelim sponsorlara... Sponsorlarımızla Türk sporu her şeye rağmen yine de büyük atılımları gerçekleştirdi. Büyük paralar sporumuzun çeşitli kademelerine oluk oluk aktı. Ne sponsorlar yatırımlarının nerelere gitiğini sordu ne de federasyonlar parasal desteğin nerelere gittiğini açıkladı. Özerklik maskesi altında milyonlarca dolar yok olup gitti. Aslında sponsorlar paraların harvurup harman edildiğini görmüyor değillerdi ama bütçelerinden ayırdıkları paraların altını belki karıştırmak istemiyorlardı belki de “sosyal vergimiz olsun’’ diye seslerini çıkarmıyorlardı... Kimi sponsor sessiz sedasız ayrılmak ya da yaptğı yatırımı yarıya indirmek durumunda kaldı. Özerklik keyfilik demek değildi. Spordan sorumlu yeni Bakan Murat Başesgioğlu ile kahvaltılı toplantıda söz FIFA’dan açıldığında sayın Bakan “FIFA’nın istediğini yapmak zorundayız’’ deyince söz aldım “Türkiye Futbol Federasyonu’nun Genel Kurul toplantısını bile yaptırmayan FIFA ekümenliğini ilan etmiştir. Lozan Mahkemesi’nde yolsuzluk suçlamaları ile kendi yönetim kurulu üyeleri tarafından hakkında dava açılan FIFA Başkanı’nın Federasyonumuza müdahale etmeye yasal hakkı yoktur. Ayrıca FIFA federasyonların mali durumlarının da denetiminden hoşlanmıyor, oysa bugün hükümetin en yüksek kademeleri Sayıştay’a hesap vermek durumundadır.’’ şeklindeki konuşmamı şöyle yorumladı “Devlet özerk de olsa her federasyonu mali yönden denetlemek zorundadır. Buna FIFA’nın müdahale etmesi söz konusu olamaz.’’ Devlet kamu olsun özel sektör olsun her şirketi, vakıflar da dahil denetler. Bu tüm rejimlerde böyledir, devlet gökte uçan kuş bir mi iki mi onu da denetler, denetlemekle mükelleftir. Sponsorlar paralarının nereye gittiğini bilirse inanıyorumki ülkesini seven birçok özel şirket spora ve sporcuya desteğini daha da arttıracaktır. Sporun önemli kaynağını hükümranlık uğruna yitirmeyelim. VE DUMANI ÜSTÜNDE VESTEL ÖRNEĞİ Vestel futbola yaptığı yatırımı kesti sponsorluktan çekildi. Manisaspor’a destek olan Vestel’in Başkanı Haluk Çubukçu’nun yaptığı açıklamadan birkaç alıntı yaparak durumu ortaya koymaya çalışacağım. Haluk Çubukçu diyor ki ‘’Futbolda çifte standart yapılıyor, bu uygulamadan bıktık. İki yıl içinde karşılaştığımız farklı olaylar Futbol Federasyonu’nun keyfi davranış ve kararlarını tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Biz Türkiye’de spor yönetiminin bu anlayışından, kişilere ve renklere, ilişkilere göre kararların verilmesinden, kirlenmiş olan ve kirlenmelere devam eden futbol ortamından, Vestel şirketler grubunun 7 yıldır sürdürdüğü sponsorluğa devamının doğru olmayacağına inanıyoruz. Bu kirli ortamda daha fazla kalamazdık, o nedenlerle çekiliyoruz ‘’ Vestel’in 7 yıldır futbola yaptığı yatırımı kesmesinden, sponsorluktan çekilmesinden kim kaybetti; Vestel mi, hayır futbol kaybetti. Türkiye Futbol Federasyonu’nu bu ayrılış için tek kelime bile söylemedi, neden çekiliyorsunuz bile diyemedi çünkü çifte standartın daniskasını yaptıklarını biliyorlardı. Futbol Federasyonu’ndaki keyfilik tam 9 yıldır sürüyor. Hukuk ve tarafsızlığın alaşağı edildiği federasyonun Başkanı Haluk bey yeni bakan Murat Başesgioğlu’nun çocukluk arkadaşı olduğunu, 2002 Dünya Kupası’nda da kendisini Japonya’da ailece ağırladığını lafının arasına sıkıştırmış, belki işe yarar diye mi, yoksa medyaya destur çekmek için mi bilemem... Benim bildiğim Haluk bey her devrin adamıdır, işini bilir. SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14