Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN Başbakan yardımcısı ve Siyasi görüş spordan sorumlu Bakan M.Ali Şahin vatandaş arasında dolaşırken bir öğle sıcağında meyhanede sızmış körkütük bir sarho şu görünce gazetecilere demiş ki ‘‘Bu kadar içiyorsa bir sebebi vardır’’ Sayın Bakan şu anda futbol dünyamızda o kadar zil zurna dolaşan var ki. Kimi efkârdan kimi korkudan bu hallere düştü. Kamu vicdanı D ünya kupasının son maçında jübilesini yapan ve futbola veda eden gönüllerin futbolcusu Zinedine Zidane’ın başına gelen talihsizlik mi, yoksa bir futbol fenomeninin düşen maskesi mi? Zidane’nin kafa gollerini söylemeye gerek yok ama bu kafa gole değil, Materazzi’ye yönelik öfkeydi. Sadece spor yorumcuları değil, köşe yazarları da futbolu kafası ile yönlendiren Zidane’nin bu davranışını çeşitli açılardan değerlendirirlerken sporun temel ilkelerine aykırılığını bile göz ardı ettiler. Sporda centilmenlik sınırlarını aşan her kim olursa olsun toplumun bu çirkinliği affetmesi kabul edilecek bir olay değildi. Bu futbol adamı Dünya Kupası’nın en başarılı futbolcusu olarak ödül alırken futbolun yasaları ona üç maç ceza verdi. Bu bir sporcu dünyanın en iyi sporcusu olsa da suç cezasız kalmamalı diyen hukukun ilkesiydi. Ama, Zidane’ı ağırbaşlı ve olgun bir insan olarak tanıyan futbol dünyası, o kafayı atmamış, olayı olmamış varsaydı, Zidane’a toz kondurmamaya çalıştı. Büyük olmuşsa da en azından kamu vicdanı olayı tüm çirkinliğine karşın futbol tarihinin derinliklerine gömmüştür. Yargının ve yargıçın kamu vicdanına ilişkin değerlendirmesi sadece sporda değil, yaşanan tüm olaylarda kendini hissetirir. Örneğin her gün şehit veren bu ülkenin insanları, çevresinde olup bitenleri görürken içtiği su yediği ekmek boğazında düğümleniyorsa işte bu kamu vicdanının somutlaşmış örneğidir. Trilyonların döndüğü futbol dünyamızda kol gezen kirliliği görenlerin, ahlâksızlık örneklerini gazetelerde okuyanların ‘‘olmaz olsun böyle futbol’’ diye isyan edenlerin sesi kamu vicdanı değil de nedir? İşçi ve memurunu asgari ücretinden kesilen vergilere karşın malı hamudu ile götüren ve sonunda zaman aşımı ile kurtulanları görünce ‘‘lanet olsun böyle adalete’’ diye içlerine attıkları küfürler kamu vicdanının somut örnekleridir. Kamu vicdanı eğer yanlış bir yörüngeye girmişse o zaman zaten söyleyecek bir şey kalmamıştır. kitlelerin taşıdığı duygular, FIFA’nın koyduğu katı kuralları delemediyse de futbolu veda eden Zidane’a uygun bir ceza kesildi. Yargıda kesin hükümler vardır, ama o kesin hükümler bile öylesine yumuşatılır ki, hani ceza mı , yoksa ödül mü anlamak olası değildir. Zidane’a kesilen 3 maç cezasını yargıç sosyal cezaya dönüştürmüş, Zidane böylece cezasını bir bakımevinde çocuklara 3 gün bakarak çekecekmiş. Yargıcın bu kararı bile değişik yorumlara neden Anelka’nın halinden kim anlar? nelka kapalı bir kutu, ne dediğini biliyor ne yaptığını. Oynamakla oynamamak arasında ‘‘Kararsız’’ bir adam. ‘‘Gideceğim’’ diyor, ‘‘Peki git’’ diyorlar, ‘‘Kalacağım’’ diyor ‘‘Peki kal’’ diyorlar. Eh, ne de olsa dünya çapında bir krampon. Naz etmediği belli, içten pazarlıklı da değil, ama derdi nedir, ne istiyor anlayan yok. Yıllardır, ‘‘Ne olacak bu Fenerbahçenin hali’’ dedik. Şimdi de ‘‘Ne olacak bu Anelka’nın hali’’ diye sordum Turgay Biçer’e. Mentör sözcüğünü mesleki anlamda Türkiye’ye getiren Tugay, ‘‘Kimsenin karşısına alıp konuşmadığı belli. Ben olsam önce onunla konuşurum, yaşamını öğrenmeye çalışırım (Anelkanın yaşamı da bir sırdır ya) Fenerbahçe’de neden futbol oynamak istediğini, neyi hedeflediğini , yoksa Avrupa’da başka bir takımda mı oynamak istediğini çeşitli tuzak sorularla ( psikologların yöntemi) açmaya çalışırım.Hedefini öğrenince de işim kolaylaşır, kariyer planlaması yaparım. Anelka’nın durumunu netleştirmeden ondan gerektiği kadar yararlanmak olanaksız. Baskı ile, para pul ile bu işler çözülmez. İnsan psikolojisini özellikle de spor psikolojisini anlamayan Anelka’yı çözemez.’’ Durum vahim. Anelka’nın yaşamı hep böyle karanlık koridorlarda geçecek değil elbette. Ama kim çare bulacak, kim bu konuda karar verecek belli değil. Fenerbahçe zaten oldum olası belirsizliklerden kurtulamıyor. Galiba flu kalmak hoşuna gidiyor. A Sıra sende Topbaş İ stanbul Yüzme İhtisas kulübü 50 yılı aşmış 60’a adım atmış bir spor kulübünüz. Yerle bir oldu. Kulüp lokali olan Hatice Sultan Yalısı ile bitişiğindeki Fehime Sultan Yalısı 100 milyon dolara satışa çıktı. Dün tahliye bugün satış..Bu bürokraside hız rekoru demektir.. Tahliyenin yapıldığı saatlerde Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın şekerçocuk otöbüsü tur atıyor , otöbüsteki çocuklar sevinç çığlıkları atıyordu. Aynı dakikalarda İYİK’in sokağa atılan çocukları ise hüngür hüngür ağlıyordu. İki fotoğrafı yanyana düşündüm. Sayın Kadir Topbaş’ın yapacağı tek şey İYİK’e bir yer göstermesi. Zamanında Bedrettin Dalan da Maçkadaki TSYD’nin lokaline göz koymuştu. Eninde sonunda aldı , ama Leventte bir kapalı bir de Olimpik yüzme havuzu olan tesisin anahtarını verdi. Spor yazarlarının Maçkadaki yerine de Swiss Oteli dikti. Şimdi sıra Kadir Başkanda... İYİK’e layık olduğu bir yer bulmak... B ir zamanlar Ulusal futbol takımı ile birlikte Dünya Kupası grup eleme maçı için Moskova’ya gitmiştim.. Samim Var, Alp Zirek, Namık Sevik grup halinde telgraf çekmek için basın merkezine gideceğiz ama nerede olduğunu bilen yok. Sonunda sora sora bulduk, kapıda koskoca bir tabela . ‘‘İnternational Presse Center’’. ‘‘Hah tamam’’ dedik daldık içeri, geniş bir salon ve o koskoca salonda tek başına çalışan bir genç kız. Yaklaştık, içimizde 3 dil bilen Samim Var sözcümüzdü. Kıza yaklaştı, İngilizce soracak oldu, kız lafı kesti, kafasını hayır anlamında salladı. Samim bu kez Fransızca sordu, kızın davranışı aynı, arap (lakabı) Samim kızın DÜNDEN BUGÜNE davranışına iyice sinirlendi, kapıdaki Pres Center tabelasını işaret etti ve sıraladı, Almanca, İtalyanca, İspanyolca... Kız durdu, durdu gayet güzel bir İngilizce ile ‘‘Bu kadar lisan biliyorsunuz, neden Rusça öğrenmediniz’’ demez mi.. Tabii hepimiz tabiri yerindeyse eşekten düşmüşe döndük. Rus kızının söylediklerini Moskova’da kaldığımız süre çok duyduk. İngilizce veya başka dil bilenler kesinlikle Rusçadan başka dil konuşmuyorlar. Aradan yıllar geçti, şimdi Ruslar turizmin cankurtaranları oldu. Esprisi ile tanınan Namık Sevik sağ olup da bu günleri görseydi ‘‘Ulan siz bize Rusça öğretemediniz ama biz size Türkçe öğrettik demez mi... SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 22