Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
29NİSAN2001.SAYI788 ile genelev arasında çıkış yolu arayan kaçakçılara, pezevenklere, düşmüş ya da düşürülmüş kadınlarla, her nasılsa buraya düşmüş çaresiz insanlara .yaşamlannın kaçınılmaz bir parçası olan dövüşmekle sevişmek arasında bir başka eylemin de var olabildiğini anımsatmakta gecikmedi. Aşağı külturün baş aktörü bıçkın, korkusuz kabadayısı ile, pervasız, tahrik edici partneri düşmüş kadın bir araya gelip de, rastgele toplanmış kınk bir keman, iddiasız bir gitar, soluksuz bir flütün sesiyle coşunca Buenos Aires'in kasvetli sokaklarında adına sonradan tango denen bir dansdadoğdu. Buenos Aires'ingemicimeyhanelerinden taşan nağmeler, hemen yanıbaşındaki genelevlerde de yankısını bularak sokaklara taştı. Yırtmacın olabildiğince cömert davranıp açıkta bıraktığı kadın bacağı, bu kez hiçbir ücret ödemeden sokakların yoksulluğu ile ters düşen beyaz giysili kabadayının kucağında yerini alarak dansı başlartı. Bir çeşit kerhane sevincinden doğan bu dans kısa bir süre sonra yoksullann kümeleştiği dar sokaklara sığmadı. Oradan Buenos Aires'in caddelerine, derken ortak bir sevincin dışa yansıdığı kimi özel günlerde meydanlara uzandı. Kısa sürede Arjantin' in her kentinde özel tango salonları açılmaya başladı. Ama yine de kentsoylu Arjantinliler tangoya ısınmaktabiraz tereddüt ediyorlardı. Kimi tango sözlerinin nesebini inkâr etmeyecek cüretteki sözleri, iyi aile çocuklarının kulaklarının pamukla tıkanması gibi basit önlemlerin alınmasını kaçınılmaz kıhyordu. Savaş içinde bocalayan Avrupa ise sesini duyup görüntüsünü görmediği tangoya küçümsemekten kaynaklanan kısa vczayıfbir direnişten sonra teslimolacaktı. Tango artıkanavatanının dışına taşmıştı. Eduardo Arolas, Angel Vıllodo, Luis Rancallo, Vicente Greco, Francisco Canaro gibi ustalar tangoya gereksinim duyduğu saygınlığı kazandırmakta gecikmediler. Ya tangoya eşlik eden enstrümanlar... Kınk kemanla akortsuz gitann dışına taştılar. Derken Ruhr bölgesindeki yoksul köy kiliselerinde orgurrgörevini üstlenmek içinmüzik öğretmeni Henrich BandtarafındanyapılanBandoneon, her nasılsa yolunu şaşınp Buenos Aires'e düştü ve tangonun, içinde yüz kör kuşun öttüğü değişmez kafesi oldu. Bu alet tangoyla öylcsine özdeşleştı ki onun için de sayısız söz yazıldı. Kimilerine göre maço, kimilerine göre ise feminen bir danstır tango... Acaba kim kimi idare eder? Besteci Horacio Ferre bu soruya kestirme yoldan yanıt vererek "Tango erkekle kadının kucaklaşması, konuşmasıdır" diyor. Ve sonra da "dansta erkek kadını idare eder gibi görünürse de, aslında kadının bakışlan dansı idare eder" diyerek ağırlığını kadınlardan yana koymayı ihmal etmiyor. diği sanılıyor. Kesin tarih yok ama, ilk Türkçe tango ile onu söyleyen biliniyor. Genç Necip Celal, tıpkı sonradan çevrilen Türk filmlcrindeki gibi yanm kalmış bir aşka takılıp sevda kırgını olunca Boğaziçı'ne bakıp o unutulmaz "Mazi"yi yapıyor: "Mazi kalbimde bir yaradır/ Bahtım saçlanndan karadır/ Beni zaman zaman ağlatan/ İşte bu hazin hatıradır". Sözlerini Necdet Rüştü Efe'nin yazdığı bu tango o yıllarda henüz konservatuvar öğrencisi olan Seyyan Hanım tarafından plağa aktanlıyor. Böylece ilk tango ile, ilk tangoyu söyleyen ortaya çıkıyor. Ardından Atatürk'ün de çok sevdiği "Mehtaplı BirGece" dillere düşüyor. Yazan Fehmi Ege, söyleyen yine Seyyan Hanım. Seyyan (Oskay) kendine özgü sesiyle adeta tangolann müziği ile özdeşleşiyor. Onun yorumuylatangolar,HisMasterVoice'nin78 devriyle geniş yığınlara doğru yol alıyor. Necdet Koyutürk'ün Papatya'sı bu yayılışa farklı bir renk ve nefes getiriyor. Türk müziğinin büyük üstadı Münir Nureddin Selçuk da tango söy leyenler kervanına katılıp "Aynhk" ve "Senden Uzak" ile bu müziğe popüler parçalar armağan ediyor. Ibrahim özgür, Celal Ince, Necip Celal Andel, Fehmi Ege, Kadri Cerrahoğlu, Orhan Avşar, Şccaattin Tanyerli ve daha birçok isim ülkemizde tangonun öncüleri, yaygınlaştıranlan ve tabii sevdirenleri oluyor. Tango Arjantinliler kadarbizim müziğimizin de aynlmaz parçası oluyor. Ahh... Birileri çıkıp da eski taş plaklardaki tangolan bir araya getirip geçmişe duyulan özlemı geleceğe dönüştürebilse... Çünkü nostaljinin büyüsü Seyyan Hanım' ın "Bekley iş"ini geri getirmeye yetmiyor... ^ Tango Türftiye'de... Tangonun ülkemize hangi yılda geldiği kesin olarak bilinmiyor ama 20'li yıllann başında kimi elit tabakada, bilinçli ya da bilinçsiz Avrupa patentli Arjantin tangolannı mınldananlar anımsanıyor. O yıllann kargaşalariçindekiTürkiye'si düşünüldüğünde tangoya yer olmadığı ortaya çıkıyor. Cumhuriyetle birlikte Batı'dan sosyete kavramıyla onun kimi yaşam biçımleri de ithal edilince Saray'ın eliti, Çankaya'da sosyeteye dönüşüverdi. Yeni oluşmaya başlayan sosyetenin içinde kimler yoktu ki... Palazlanmış azınlıklar, savaş yıllannın yokluğunu servete dönüştüren yeni zenginler, yüksek bürokratlar ve diğer yüksek rütbeliler. Italyan kumarbaz Mario Sera'nın Yıldız Sarayı'nda oluşturduğu kumarhane, Lebon, Markizdenlielitingözbebeğiidi. YıldızSarayı'nın görkemli salonları nelere tanık olmadı ki? Batanlar, çıkanlar, parayla satın alınabilecek her bir zevksizliği skandala dönüştürenlergenç cumhuriyetin kimi değerlerini sarsınca Atatürk devreye giriyor, ttalyan kumarbazına kapıyı göstermekte gecikmiyor, geldiği yere göndermek zorunda kahyordu. Tangonun, işte bu dönemde ülkemize gel Hüzünlü Oecem 1917'de Carlos Gardel'in "Hüzünlü Gecem"i ile tangoda yeni bir dönem başladı. Müstehcen sözlerin yerini, bu kez aşk ve sevgi almıştı. Tango şiirleşmişti. Aynı yıl tango yalnızca şiirleşmekle kalmadı, aynı zamanda ölümsüzl üğünün ilk vizesini de aldı. Montevideolu bir üniversite öğrencisinin marş olarak bestelediği Comparsita bu müziğe gönül verenlerin elinde birkaç kez şekil değiştirdikten sonra özel günlerin değişmez parçası olarak günümüzedekgeldi. Tangonun Avrupa'daki ilk mekânı ise Paris oldu. Bohem yaşamın kümeleştiği ve her bir yeniliğın ve çılgınlığınfilizlendiğiParis'in tangoya kayıtsız kalacağı düşünülemezdi tabii. lç gıcıklayıcı, erotik figürlerle desteklenen kışkırtıcı bir isteğe davetiye çıkaran tango kısa bir sürede moda oldu. Yaşamın kimi vazgeçilmez parçalan hep tangoyla anılır oldu; tango rengi, tango etek, tango yemek, tango kahvaltı. Ne var ki Avrupal ılar tangonun dansına, bastı rılmış ahlak anlayışlan ve tutuculuklan nedeniylehemencecik ısınamadılar. Gerçi ısınamamalan için birtakım nedenler de yok değildi. Katolik mahrumiyeti içinde cinsel konuları kışkırtıcı birmizahla kurcalamaktan tat alan ttalyanlar bile, tangoya ayn bir renk ve tabii biraz da erotizm sosu verenyırtmaçh eteği sansüre uğratıp küçük bir açıklıkla yetinmek zorunda kaldılar. Aynı yıllarda lngilizlcr de tüm ithal mallan danslarla birlikte tangoyu da yasakları arasına kattılar. Oysaki Norfolk Düşesi'nin aksine Ingiltere Kraliçesi ilk kez izlediği tangoya hayran olmuştu. Düşes ise, soyluluğun ağırbaşlılığı altına gizlediği turuculukla tangonun lngiliz karakter ve ideallerine ters düştüğünüiddiaetti. Sonunda tango tngiliz aristokrasisınin mantığını da yenmeyi becerdi. Dans etmekten çok savaşmayı yeğleyen Almanlar ise tangoya garip bir anlayışla karşı çıktılar. Tangonun Prusyalı askcr imajındaki erkeklik görünümünü yok ettiğinı ıleri sürdüler. Ama kenarmahallenın başkaldınsı Prusyalı askeri de cazibesine almakta pek fazla gecikmedi. Tango artık anavatanının dışında Avrupa'da da yeşermeye başlamıştı. Postu Paris'e atan Eduardo Arolas ile Manuel Pizzaro ve onlara çevirdiği filmlerle eşlik eden Carlos Gardel tangonun bir bakıma Avrupa tiakiöncüleri oldular. Tango yasaklardan sıynlmış, kitlelerin beğenisini kazanarak gündelik ve tecimsel yaşamın içine girmiş, daha da saygmlık kazanması için ise kimi klasik müzikten uyarlamalaryapılmayabaşlanmıştı. Verdi'nin operalan, Chopin'in kimi valsleri birer tango olmuştu. Ama tango her ülkede kendine özgü bir biçem bulmakta gecikmedi. Almanlar kendi karakterlerine uygun marşvari bir tangoyu tercih ederlerken, Fransızlar daha çok romantizmin duygusallığına kulak verdiler. Ortaya çıkışı hemen hemen tangoyla eş zamanlı olan sinema da bu dansın ve müziğin geniş alanlara yayılmasına yardımcı oldu. özellikle sessiz sinemanın efsane oyuncusu Rudolph Valantino'nun unutulmaz fılmi "Mahşerin Dört Atlısı"ndaki fıgürler, tangoyu yığınlara tanıştırmakta, popüler bir parçadan daha etkili olmuştu. Kimi tango sanatçılan da sinemanın etkinliğiniveyaygınhğınıkullanarak birçok filmde rol alarak tangoyu sevdirdiler. Tarih belli değil, ama bu kadın vc erkek Türkiye'de ilk tangoyapanlardan...