Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
EKİM 2000. SAY1 758 Son Posta için böyle biriyle mülakat yapmak istedim. Bizim eve geldi. Güya ben de evlenecekmiş gibi konuşup ne gibi bir adam istediğimi ona söyledim. Bu işi ücret karşıhğı yapıyordu. Görücülüğün giderek kalkmasıyla kızlar da zahmet çekiyordu evlenmekte. Modern aile kızlan belki okula, şuraya buraya gidiyordu ama gene erkeklerle taruşmakta güçlük çekiyorlardı. Erkekler de bu simsarlan kullanıyorlar mıydı bilmiyorum. Görücü usulünün hiç olmadığı ABD ve Avrapa'dabilebu "simsarlık" işini internette ya da entelektüellerin dergilerinde bile özel sütunlarlayapiyorlarhâlâ. Modern dünyada insanlann tanışması aslında hiç de kolay değil. Istanbul 'da hep duyardık erkekler evlenecelderi kızlann ince belli küçük ayaklı olmasını isterlermiş diye. Herkes ayağını küçük göstermeye çalışırdı. Ben de o hevesle ayağıma küçük gelen dar pabuç giyerdim. Topuklu bir çift pabucum vardı. Galatasaray'dabirkonseredavetliydim,orayagittim, salon dolmuş, hiç oturacak yer yok. Ayakta kaldım ve gözlerimdcn yaş gelecek kadar ayaklanm ağnyordu. Fakat onurumayedirip ne azap çektiğimi kimseye gösterdim ne de pabuçlarımı çıkardım. tım. "Yok" dedi nikâh memuru, "öyle şey olmaz. Artık Belkıs Ethem olacaksm" diye bana ihtar etmişti. Nikâhtan sonra ne kabul resimleri ne de sıralanıp el sıkmak, tebrik etmek oldu. Yalnız, evlenme salonunda toplandık, masa başına geçtik, şahitlerle beraber kâğıtlan imzaladık ve merasim orada bitti. Cevat ağabeyim de şeker yaptırmıştı.. şeker de verildi galiba. 15 Oda "Pekikızım" demiş. Fakat akşamcı ya, nereye gittiyse dalmış unutmuş, saatten, vakitten haberi olmadan sabah saat beşte eve gelmiş. Kızı kapıyı açınca, "Babacığım hanı eve erken gelecektin?" deyince de, "Kızım bundan daha erken ne zaman gelebi 1 irim sabah saatbeş" demiş. Seyyar bir sihirbaz... Evlerde de beklenmedik eğlenceler olurdu. O zamanlar tstanbul 'da sihirbazlann sanatlannı yaptıklan ycrler vardı. Bir yaz günü Kadıköy'deyiz. Hepimiz bahçede oturuyoruz. Bahçenin demirparmaklıklı kapısmın ardından, başında kırmızı bir bere, laubalice kıyafetli, çarpuk çurpuk kravatlı, biri bize Fransızca olarak Saint Joseph' i n nerede olduğunu sordu. Biraz sonra geri geldi yine Fransızca olarak;" Siz bana yol gösterip iyilik ettiniz, ben sihirbazım, size teşekkür için birkaç oyun yapayım " dedi. Hepimiz içeriye girdik. Yaptığı hilelerlebazı şeylerortadan kayboluyordu. Biz de aramızda hep gülüşüyonız." Eyvah evden bir şey ler kaybolup gıtmesin, yokolmasın" diye biz Türkçe konuşmaya başlayınca, o da başladı Türkçe konuşmaya. Daha sonrabır gün Boğazıçı'negidiyordum, aynı sihirbazı kırmızı beresinden tanıdım. Yolcularaoyunlar yapıyordu. Dilini bir şişle delip altından çıkarmıştı. Sonra da aynı bizde olduğu gibi seyircilerden para toplamadangitti. Ellerimizdeeldlvenli Sokağa çıkarken eldiven giyerdik. Eldiven giymesek bile elimizde mutlaka çantamızla beraber bir çift eldivenimiz olurdu. Bu benim zamanımdanöncedeböyleymiş. Kuşdili'nde hanımlarçarşafh gezer ve flört ederlermış. Bilhassa Haydarpaşa'dan rüştiye talebeleri çok gelirlermiş Kuşdili'ne. Orada gezinirken tam bcğendikleri bir erkek geçerken hanımlar eldivenlerini düşürurlermiş, o bey eldivenini alıp ona versin ve bu şekilde randevulaşsınlar, buluşsunlardiye. Bir gün de bir arkadaşım gene böyle Karaköy'de tramvay bekliyormuş. Eldivenleri elinde. Tramvay dolu gelmiş. Arkadaşım da öğretmendi, derse yetişecekmiş, o tram vaya binmezse geç kalacak. Vatmana yalvarmaya başlamış şahadet (işaret) parmağını da göstererek," Bir ki şiy im beni de almaz mısın? " diye, bir de bakmış. ki eldivenin tepesi yırtık, parmağı oradan çıkmış. O anda sahanlıkta duranbirerkeğe gözü ilişmiş ki tanıdığı biri. Ne kadar mahcup olduğunu, ne kadar utandığınıbizeanlatmıştıokulagelince. Dünya kadınlar Federasyonu ioplantısu.. Erkekte neler aramalı? Bu seyahat 1932 ya da 1933'teydi. Ethem'le 1934'te evlendik. O zamanlar Anadolu'nunbiryerlerinde.galibaAntalyahavalisinde sıtma mücadelesindeydi. Birkaç defa evimize gelmişti. O zaman ben Zehra ablam ve Yusuf ağabeyimle beraber Kadıköy'de Bademaltı Sokağı 'nda oturuyordum. Adeta nişanlanmamız mevzuu bahis olmuştu bir ara, ama ben vazgeçer gibi oldum. Bu arada Baha Sait'ten, ki ailenin tanıdığı ve zannediyorum Tayyare Cemiyeti Umum Müdürlüğü mevkiindeydi ve bana Moğol kız derdi, ondan bir gün bir telgraf geldi. diyorduki, "Bak bana Moğol kızı. Sengüzel bir kız değilsin. Üstelik bu adama müthiş zorluk çıkanyorsun. Halbuki onunpeşinde o kadar çokgüzelkadın varki. Demekki sende güzelliğinden, sanşınhğından başka birşeyler görmüş ki evlenmek için üzerine bu kadar çokdüşüyor. Buadamromanyazrrnş. tstiklâl madalyası almış. Serbest Fırka'nın kuruculanndan Atatürk'ümüzün akrabası, kaçdilbiliyor",falandafilanda. Bu telgraf benim üzerimde çok büyük biretki yaptı ve Ethem 'le evlenmeye karar vermemin nedenlerinden biri dc bu oldu. Demek ki Ethem beni salt bir kadın olarak, bir obje olarak görmüyordu. Evleneceğimiz zaman Ethem'e ben ne yemek pişırmesini, ne iitü yapmasını, ne de çamaşıryıkamasınıbilirim,dedimdide, "Ben yapanm efendim, ben y apanm siz merak etmeyin" demişti. Mazimlze demir perde Maalesefkaybettiklerimiz sade yemeklerimiz değil. Bence Cumhuriyet' in en büyük hatalanndan biri alfabenin değıştırilmesi. Bunun yapümasınınbirçok sebebi var, müdafaa edenleri var. Onlara da hak veriyorum. Ama bütün mazimize demir bir perde çekildi. Ne oldu, bu sefer Batı'yı taklit etmeye başladık. Bu gayet kötü. Üstelik dilimiz hem fakirleşti hem de eski Türkçe'nin sağladığı yeni kelimeler üretme yatkınlığını yitirdi. Aynı kökten türeyip dişi erkek aynmını gösterebilen "dârülmuallimin", "dârülmuallimat" gibi kelimeler mümkün değil artık. Eski Türkçe, edebiyatımızı, şiirimizi zenginleştiren mecaza dayatkındı. Bu harflerin değişmesiyle cahil oldum gibi geliyor bana. Ama asıl üzüntüm gelecek kuşaklann zengin bir yazılı tarih ve edebiyatla bağlarının tamamen kopmuş olması. Japonlar pekâlâ modernleşebiliyorlar, o kJasık ve karmaşık alfabeleriyle okuyup yazmalannı sürdürür Matbuatbalosu Bu arada bir ıkı baloya gitmiştim. Bunlardan bir tanesi matbuat balosuydu ki, bir tesadüfsonucugittim.Zekeriya ağabeyim, "Ben smokın giymeyeceğim, günlük kıyafetimle gideceğim. Çünkübubaloyahenüz böyle bir elbiseyi almayakudreti olmayan küçük muhabirlergelmek isteyecekler. Eğerbunu alıp gelemezlerse, bu elbise yüzünden bu eğlenceden onlan mahrum bırakacağız" demıştı. O zaman Sabiha Hanım da, "Öyleyse ben senlegitmem", "Orada muhakkakçıngarçıkacak. Böyle gidersen senle gitmem" dedi. Ağabeyim de artık aklına koymuştu oraya gitmeyi, bana dönüp "Belkıs hadi scn gel" dedi. Ben debalo elbisesi değil, bir çay elbisesi giydim, beraber gittik. BaloMaksim'de oluyordu. Biz kapıdan içeri girer girmez benim ve ağabeyimin balo kıyafeti olmadığını gören teşrifatçılar, bizi hcmen kalabahğın içerisine sokmadan kenarda bir masaya gö Ethem Vassafve Zekeriya SerteL. türdüler. Tabii ne ağabeyim dans etti ne de ben. Ostelik gidişimiz küçük muhabirlerin içeriye girmesini de sağlamadı. Ola ola bizim eğlencemize, daha doğrusu benim dans edip eğlenmeme engel oldu. Ama bunuağabeyim güzel bir maksatla, iyi bir maksatla yaptığı için benim de hoşuma gitmişti. Ve oturduğumuz masaya balo boyunca öyle kımseler geldi ki dans etmememin eksikliğini pek duymadım bile. üelenlerden bınsi ressam Çallı tbralıim'di. uzun uzun, tatlı tatlı hıkâyeler anlatmıştı. Bir defa evden çıkarken kızı ona demiş ki, "Babacığım ne olur erken gel bu akşam". Gellnliksizbirnikâh Nikâh Beyoğlu Evlendirme Dairesi'nde oldu. Fakat çok az insan davet ettik. Gelinlik fılan da giymedim. Sanki ben anadan doğma hür serbest bir kadın olarak yetiştim gibi gelıyorbana. Gelinlik elbisesi yapmadım, duvak takmadım. Onlan lüzumsuz gördüm. Halbuki, gene kadın erkek arasındaki beraberliğe, eşitliğe ve aynı haklara sahip olduklanna inanmakla beraber, ne bileyim, o günün bir kutsiyeti, bir özelliği diye düşünüyorum. Sanki gelinlikgiyscydimneolurdudiyorum şımdi kendi kendime. Giydiğim beyazbirelbiseydiamasokakelbisesiydi.Kadıköy'de Adalet Hanım ismındebirterzi vardı, gündclikle eve gehrdi, o dikmişti benim gelınlığımı.Hâlâdururvegiyilebilir.Çünkü çoksadebıreibıse. Nikâhtan sonra ikımiz de imza atacağız. Ben femınistolduğumu ilanetmemeklebırlıkte daima o tarzda harcketlere yatkın bıriydım. Bclkıs Halim diye imza atmaya kalk Ablası Zehra ve ağabeyi Yusuf Halim ile... Belkıs Halim Vassaf, Massachusetts kıyüannda Cape Cod'da,