Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
YUNÜS NADI ÖDÜLLERI 10(11 ÖYKÜ Mehmet Başaran, Vedat Günyol, Tank Dursun K., Sami Karaören, Zeyyat Selimoğlu. SULHİ DÖLEK 1948yılında Istanbul 'da doğdu. Deniz Harp Okulu 'rnı ve Michigan Üniversitesi 'ni bitirdi. Gemiyapımı yüksek mühendisi olarak Deniz Kuvvetleri 'ndegörevyaptı. Şusıralar Varlıkdergisinde yazmayı sürdüren Dölek, "Korugan " isimli romamyla 1975yılmdaMilliyet Yayınlan Roman Yarışması üçüncülüğünü, "Vidalar" isimli öyküleriyle 1983 yılı Sabahattin Ali öykü ödülü 'nü, "Kiracı" isimli romamyla da aynı yıl Madaralı Roman ödülü'nü kazandı. "GeçBaşlayan Yargılama ", "Teslim OlKüçük ", "Truva Katırı" isimli romanlan bulunan Dölek 'in "lçimizdeki Yasakçı" adıyla çıkan bir incelemesi, dört çocuk kitabı ve "Balığın Şarkısı" başhklı denemeleri bulunuyor. Dölek evli, iki İcızı var. nılanlann altında gülünçlüğün ötesinde tchlike yatıyor. AnkaraBelediyeBaşkanıMelih Gökçek'in heykellere tükürmesinin altında da aynı gülünçlük ve tehlike var. ÜstelikTürkiye'de yazar olmak dazor.Sait Faik Abasıyanık kadar duyarlı, Kafka kadar gizemli, Çehov kadar anlayışiı, Sabahattin Ali kadar kararlı olmak gerekiyor. Çünkü Türkiye'de engellemeler çok. Yazar, ömrünü demir parmaklıklar arkasında geçirmek istemiyorsa biraz da kurnaz olmalı. Ya okuyucu? Türkiye'de okul profılinin net bir şeİcilde ortada olmadığını söylüyor Sulhi Dölek. Okuyanlara bakıldığında ya arayış içindeki gençlcr ya da gençliklerinde okuma alışkanlığı edinmiş kırkelli yaş grubunda insanlar. Ortadaki kuşak isc para kazanmakla meşgul. Eğer para kazanıp köşeyi dönememişse geçimini sağlamak için uğraşıyor. Daha çok okunmak için ya moda olacaksınız ya da sıra dışı bir şey söyleyip onun bir telini titreteceksiniz. Ve son söz. Dölek için yazmak zcvkle yapılması gereken bir şey, bir doğum sancısı çekercesine yapılacak iş değil. Zevk aldığı zamanlar en güzel eserlcrini ortaya çıkarıyor Dölek. Daha sağlıklı bir toplumda daha zevklişeylerüretileceğineinanıyor. ^ yüksek bir yapı dikilen bahçeli ahşap evde oturan komşularımızın kızı. llkokulun dördüncü sınıfında birlikte okuyorduk, ama o benden bir yaş büyüktü. Annesinin kabul günlerinden birinde beni çatı katına çıkarıp bahçeye bakan küçük odaya götürdü. Döşeme ayaklarımızin altında gıcırdıyordu. Duvarlarda sıvanın döküldüğü yerlerde çapraz tahtalar, saman çöpleri ve alçı parçaları açığa çıkmıştı. Yeşil yağlıboyayla boyanmış eğimli tahta tavandan perrtbe camı beyaz çiçeklerle süslenmiş eski bir avıze sarkıyordu. Kapıyı kapayıp, üstüne yırtık bir kilim serilmiş olan yüksekçe sedire çıktık. Yan yana, daha doğrusu bırbirimızden biraz arahklı, ellerımiz kendi kucaklarımızda, parmaklarımız kendi parmaklarımıza kenetlenmiş, ayaklarımızı sallayarak öylece oturduk bir süre. Karşımıza gelen duvarın önünde, ağaç kısımları kurt yenikleriyle delik deşik olmuş aynalı bir konsol vardı. Istiyorsam onu öpebileceğimi söyledi Ayten. Benden bu yolda bir girişim gelmeyince "Beni sevmiyor musun?" diye sordu. Yanıt vermedim. Zaten ne diyeceğimi bilmiyordum. Bir süre daha salladık ayaklarımızı. Sonra üstümüzdekileri çıkarmamızı önerdim. Gözleri çocuksu bir merak ve şeytansı bir coşkuyla parıldadı.. Sedirin üstünde ayağa kalkıp çırılçıplak soyunduk, birbirimize dokunmadan öylece durup konsolun aynasına baktık. ... "Aynalar" henüz yayımlanmadı. Seçici Kurul Sulhi Dölek: Toplumun bin kesimi sürekli siinnet düğününde gibi! 111 olmanın temelinde sorgıjlamak I yatıyor. Bir kedi sadece yaşıyor. OyI sa biz farklıyız. Sürekli sorgu halindeyiz. Bunu yapamayınca hayvanlardan farkımız yok." Sorgulann yoğunlaştığı, bakanlann ya kendi lerini ya da bambaşka birini görüp sonunda ya bambaşka biri olmaya ya da eskisi gibi kalmaya karar verdiği "Aynalar"la ödül kazanan Sulhi Dölek, "insanlık durumunu" bu sözlerle özetliyor. Bütün bu sorgulamalarda ironisiz yapamayan Dölek için, hayat abartılı olmasada ciddi dozda ironiylc, gülünç.çarpıcıdurumlarlayüklü. Neden ironi? Bu soruyu, "tstediğiniz gibi kusursuz bir toplum yaratamadığınızda ironi kaçınılmaz"diyerek yanıtlıyor Dölek. Örnek mi? Ekonomik bunalım yarattığından yakınılan, toplum kan ağlıyor denilen 5 Nisan kararlanndan sonra bir akşam altı televizyon kanalını birden gözden geçiriyor Dölek. Sonuç? Bütün kanallarda hep birileri göbek atıyor. "Yani" diyor Dölek, "Toplumun bir kesimi sürekli sünnet düğününde gibi!" troniye bir başka örnekse, Deniz Kuvvetlcri'nde görcvli olduğu süre içinde Kara Kuvvetleri'nin Dölek'in "Kiracı" romanını yasaklılar listesine alması. Kendisini, "Edebiyatçılann içinde en min s a n zahisi, mizahçılar içinde en edebisi" olarak tanımlayan Dölek, Türk edebiyatına baktığında "asık suraf'lan görüyor. Yaşama sevincini konu alması beklenen sanat, Türkiyc'de edebiyatından sinemasına suratını asıveriyor. Bunun nedeni ise bir yanıyla içsel, bir yanıyla hayatı yakalayamamak. Kendilerini öylesine ciddiye alıyorlar ki hayattaki ironiyi göremiyorlar. Sinemacılann hep marjinal tipleri ya da yaşanmamış hayatlan seçmeleri de işte bu yüzden. Bir de kısa yoldan ilgi çekmeye çabalıyorlar. "Sonradan olanı alıp buna herhangi bir etiket koyamıyorsanız iş kendi içinde değer taşımak zorunda kalıyor" diyor Dölek, "Bu daha sağlam yol, ama daha çok emek istiyor". Güliinçlük Türkiye 'de mizah yazan olmak kolay mı? Dölek'e göre hiç de sanıldığı kadar kolay değil. Çünkü toplumun gcrçeğinde çok ironi var. Bu gerçeği aşmak, gazetcde karşılaştığınız olayların üzerine çıkmak zorundasınız. Olup biteni anlatmak kolay. Ama bir sanat yapacaksanız bunlan aşmak gerekiyor. Değer yargılannın oturmadığı bir toplumda gülünçlük, tehlikeyi de bünyesinde taşıyor. Ali Sami Yen Stadı'nda Fctih törenlerinde yaşa ... O sabah bir yandan giyinip bir yandan dolap kapağındaki aynaya bakarken kapıldığım tuhaf duyguyu size açıklayabilmem biraz güç olacak. Başım biraz küçülmüş gibiydi. Evet, sanırım gerçeğe en yakın tanımlama bu. Yüzüm daralmış, alnım basılmış, gözlerim ufalmıştı sanki. Eğlence parklarındaki kahkaha aynalarında rastlanacak türden abartılı ve gülünç bir çarpıklık yoktu ortada. Yalnızca başım her zamankinden birazcık daha küçük görünüyordu. Ayna yüzeyindeki belli belırsiz bir kusurdan, örneğin yüzümün düzeyinde bir yerlerde hafif bir dışbükeylik olabileceğinden kuşkulandım. Belki de ışığın arkadan vurması, güneşin perdeleri açık pencereden bütün odaya dolup ortalığı parlak biçimde aydınlatması bende bir göz aldanmasına yol açmıştı. Üstünde çok da durmadım. Bunun daha sonraki şaşırtıcı, giderek korkunç gelişmelerin bir habercisi olduğunu nasıl anlayabilirdim? Bütün güzel şeyler gibi aynaların da tehlikeli olduğunu nerden bilebilirdim? Aynalar yüzünden yaşadığım sorunları saymazsak, her bakımdan sağlıklı bir insanım. Yüzmeyi, koşmayı severim. Gençliğimde vücut geliştirmeye ilgi duymuştum. Bu sporun çekici yönlerinden biri, bir yandan çalışırken bir yandan da bedeninizin günden güne gelişip biçimlenişini ayna karşısında görebilmenizdir. Kol ve omuz kaslarınıza, boyun damarlarınıza, soluk alıp verdikçe inıp kalkan göğüs kafesinize, düzgün karnımza, güçlu bacaklarınıza baktıkça gövdenizin bilincine daha çok varır, kendinizı daha çok sever, yaşadığınızı çok daha yakından duyumsarsınız. Aynalara duyduğum ilginin bu sporla uğraştığım günlerden kalma olduğunu düşunüyorsanız yanılıyorsunuz. Çok daha öncelere gidiyor. Tam olarak ne zaman başladığını kendim de bilmiyorum. En eski çocukluk anılarımdan biri, bir aynayla ilintili. Nasıl bir aynaydı, nerde duruyordu, çıkartamıyorum. O sıralar en çok bir buçuk ya da iki yaşında olmalıyım. Annemin kucağında olduğumu, kolumu kaldırıp parmağımı annesinin kucağındaki öbür erkeğe doğru uzattığımı, aynı anda onun da kolunu kaldırıp parmağını bana doğru uzattığını gördüğümü. her nasılsa onun bir başka bebek değil de ben olduğunu anlayıp büyülendiğimi çok açık anımsıyorum. Çocukluğumun daha sonraki yıllarında da ayna karşısında durup kendime bakmaktan hoşlanırdım. Babaannem bunun hiç iyi olmadığını söyleyip dururdu. "Küçük çocuklar aynaya bu kadar çok bakarsa ya şaşı olur ya deli," derdi. Ama ben şaşı da olmadım, deli de. Bir Ayten vardı; sonradan yıkılıp yerine C U M H U R I Y E T DERGİ 3 T E M M U 2 1 9 9 4 S A Y I 432