27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

S A L Â H G UNL Ü K B İ R S E L Sevmek bir güzelliktir 19 Hazlran 1990 hmet Erhan, Silgi dergısinin yönetimi kendısine geçmiştir beşıncı sayısında (NisanMayıs 1990) sevgiler gibi nefretlerin de küçük rastlantılara bağlı olduğu bir edebiyat ortamında yaşadığımızı ilan ediyor. Edebiyatımızda bir tıkanıkhğın tel sardığına inananlara da şöyle çıkışıyor: Ürün düzeyinde bir tıkanıkhk söz konusu değil. Bu, olsa olsa o tür eleştirileri getirenlerin sorunudur ya da edebiyatı izlememenin bir sonucudur. Erhan yazın erlerinin, ne yaparlarsa yapsınlar, bir arada alay göstersinler ya da bir manifesto (kündeden atma bildirisi) yayımlasınlar, yeterince tepki alamayışlarına da bin hayıf yağdırıyor. Demesi o demek ki okurlar sıtmadan kavun çekirdeklerine dönmüştür. Çokları ' gemi azıya almış, dikbaşlı ve de demir çigneyen şarkıcı ve çalgıcıdırlar. Yani ateşli sözleri kullanma sanatına kapahdırlar.. Tutulurlarsa usu uykuya yatıran, insan ytlreğini bir daha ısınmamak üzere buz gibi soğutan şallak şullak serüvenlere, öykülere, kuru patlıcan dolmalarına tutulurlar. Erhan düşüncesini şöyle sürdürüyor: Korkunç bir şey bu. Yapılan şeyle dalga geçebilirsiniz ya da çok ciddi bir olgu olarak alabilirsiniz, ama susmak ... Sorun burada bence. Yoksa herkes kendi bildiği yolda şiirini, öykusünü, romanını... yazıyor, yayımlıyor. Yazıyor. Evet yazıyor. Ama yayımlayabiliyor mu? Yayımlıyorsa eline ne geçiyor? BüyUk kulak sevinçleri oluyor mu? Geçen yıl, gün görmüş ve oturaklı bir yayınevi benden bir kitap istedi. Ardımdan bir süre koştuktan sonra önerisini açığa vurdu: % 10 veririm. Siz eskiden % 15 veriyordunuz. Şimdiler kâğıt ve baskı giderleri çok yüksek. % 10'u hemen ödüyor musunuz? Evet şipşak. Yalnız yüzde ondan, dağıtıcılara verdiğimiz yüzde dördu düşeriz. Evet. Bir de KDV için yüzde bir kesilir. Yani geriye sadece yüzde beş kalıyor. Aşağı yukarı öyle. Yalnız yüzde beş ne tutarsa anlaşmayı onun üzerinden yaparız. Değişmez, kıpırdamaz bir ücret üze A rinden mi demek istiyorsunuz? Denebilir. Sonra da siz kitabı istediğiniz fiyattan ve de istediğiniz kadar basacaksınız? Kızmayın. Bız bu ışe para bağlayacağız. Peki bundan benim kazancım ne olacak? Sizin de kitabımz basılıyor, daha ne istiyorsunuz? 4 Arahk 1990 ecati Güngör'ün Sinema Kuşu Sevgilim adlı öykülerini bir solukta okudum. Iki gecede. tlkin 46 sayfa, ikinci gece de 34. Son ayların en verimli gecelerim oldu. Geçen kıştan beri bende uyku, nanay yavrum nanay. Sabahın dördüne, beşine değin, gözlerimi kırpmadan salondaki koltukta pinekliyorum. Arahk arahk bir kitaba, bir dergiye uzansam da gözlerim aladışappak yorulduğu için elimi o anda geri çekiyorum. Hoş, bir ara uykusuzluğun başını aşağı indirip uyku ülkesinin Yürük atını ele geçireceğim umuduna kapılıyorsam ilerleyen dakikalar onu da boşa çıkarıyor. Necati, daha ilk öyküsünde sevmenin bir güzellik olduğunu ilan ediyor. Ne ki bu sevgi, şeker pembesi mutsuzlukların ardına saklanmıştır. Şiirler ormanında gezen sürü sürü sevdalının çoğu "ellerini kanat gibi açıp gökyüzüne doğru" yükselir. Çünkü duygu ve iyilikle dudak dudağa kişilerın karşısına vefasız, oyunbaz ve "ruhunda kötülük damarı taşıyan" serdengeçtiler dikilir. Necati'ye göre yaşam kimi zaman bir kara düş olup çıkar. Düş mü görülüyor, yoksa yaşamın acısı mı damıtılıyor, pek anlaşılmaz. GUn sonu hemencecik karanlığa büründUğü için de insanlar boyuna düş görmeye durur ("Yanlış Rüya" öyküsü). Hele geceler bir türlü bitmezse, çokları hep aynı rüyaların ayağına yatar. ("Sinema Kuşu Sevgilim", "Kediler Yıldızları Sever", "Akarsuyun Aynasında Düşler Görülür"). konmuş bir güvercin gibi sokulgandı. Necati'de tümceler yüksek dağların doruğuna Ust Uste konan yıldırımlar gibi art arda düşüyor. Türkçeyi gerçek bir öykücü gibi içten seviyor. Bereketini yaymaya çahşıyor. 21 Aralık 1990 man, amanlar! Sağduyuya bağlı kalmak çok zordur. tnsan her sözüyle, her davranışıyla, her manzara löpünden geçişiyle, her romatizmalı günlere manco oluşuyla sağduyudan uzak düşer. Ona zum'larla, flashback'lerle, geriye dönüşlerle bile ulaşamaz. Tozluklu ve ruganlı iskarpinlerini de anımsayamaz. A N 30 Arahk 1990 S i Kişiler düş görmediğinde de "Iskatçı"nın Hamzası gibi rüyadaymışçasına ordan oraya koşuşur. Necati'nin canlı bir anlatımı var. Benzetmeleri seçkin ve şırlak bir inci: Boğazı birdenbire kuruyup sert topraklar gibi çatlayıvermişti. Gün ortasında ansızın pencerenize üleyman Nazif'in demesine göre Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa Hissi Inkılap'ta kendisinden üçüncü kişi olarak söz etmiştir. O zamanlar bu biçim yazı döktürmek pek modaymış. Mithat Paşa da kendi yaşam öykusünü bu yolda kaleme almış. Fransız "Yeni Roman" akımının yol açıcılarından Michel Butor da 1957 yılında yayımladığı La Modification (Değişiklik) adlı romanında kendı serüvenini ikinci kişiye yükleyerek anlatır. Ne ki Fransızlar, "sen" yerine "siz" demeyi gelenek haline getirdiklerinden o da ikinci kişi için "siz" sözüne başvurur. O romandan bir parçayı 1964 temmuzunda Tiırk Dili dergısinin "Roman özel Sayısı"na çevirmiştim. Butor'un biçemi kimi yazarlarımızın ilgisini çekti. Etkisinde kalanlar bile oldu: Sol ayağıruzla bakır eşik Ustüne basmışsımz, sağ omuzunuzla da sürme kapıyı biraz daha öteye itmek için çabalıyorsunuz. O daracık kapının kenarlarına sürünerek içeri giriyorsunuz; kalın şişeler rengindeki koyu meşin beneklerle bezenmiş valizinizi, uzun yolculuklara alışkın insanlannkine benzeyen oldukça küçük valizinizi, ne kadar hafif olursa olsun, buraya değin taşıdığınız için mosmor kesilen parmaklannızla kavrıyorsunuz ve kaslarınızın, sinirlerinizin, yalnız parmaklarınızın boğumlarında, avuçlarınızda, bileklerinizde ve kollarınızda değil, omuzlarınızda da boynunuzdan böğrünüze değin omurlarınızda da sırtınızın yarısında da kasıldığını duyuyorsunuz. (La Modification'un başlangıç sözIeriH CUMHURİYETDERBİ24MART1991SAYI263
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear