27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

BEYOGLU'NDAGEZERKEN Ç E L İ K G Ü L E R S O Y SON PASAJLAR stanbul ve dolayısı ile Beyoğlu, yazgısında bir döner tiyatro sahnesine benzedi. Uzun süre, şehir lek bir tabloyu sergilemişti: Eski yarımada tarafında tahta evler ve uçsuz bucaksız bahçeler. Yine fetihten sonra 16, 17 ve hatta 18. yüzyıllarda, Beyoğlu da öyle. 1850 ve 60'lara gelinceye kadar, bugünkü Tiinel'den Taksim'e kadar uzanan ince bir çizgi yerleşiminin iki yanları, bağjık, bostanlık, kırlık yerler. Yakınlarda ikinci kitabının Türkçesini yayımladığım selefim Duhanf, Parmakkapı'dakı Hava Sokağı'nın, önceleri, yetiştirdiği marulları ile ünlü olduğunu yazıyor! Onun için, Beyoğlu'nun bu pasajları da (pasaj olmayan apartmanları ve hanları da) hep o 1850'lerden sonranın işidir. Batı TünelTaksim arası dünün Perası'ndan bugüne geçit veren I kapitalinin palazlandığı, önce askerlikie, hemen sonra ekonomide uste geçtiği, Osmanh'yı borçlandırıp boyunduruğu taktığı ve kendisine istasyon olarak Dersaadet'te levantenlerle azınlıkları seçtiği, o 1850'ler. Ayaktaki yapıların çoğu da tüm Beyoğlu'nu silip süpüren 1870 yangınından sonrasının eseridir. 1876 Konferansı için gelen Lord Salisbury'nin temasları hakkında haberler veren Illustrated London News'un yayımladığı geniş bir gravür, Tepebaşı Meydanı'nın bugünkü binalarının ve pasajlarının hiç birinin henüz yapılmamış olduğunu gösteriyor. Böylece, tapunun bulunması çok zor "kuyudatı kadîme" kayıtlarına gitmeye hacet kalmadan, resimlere bakarak, topuna 18751900 başları arasmı yani 4050 yılda bir tarih biçebileceğimiz bu pasajlar, model olarak alındıkları Paris, Londra ve Milano kentlerindeki benzerlerine uygun olarak yükscltilmiş, dönemlerinin Osmanlıcasıyla "tâvizkâr" diyebileceğimiz, "hoşgörülü" yapılardır. Yani heybetle yükseldikleri cadde kenarlarında, içlerindeki dünyayı, gelen geçene kapatmazlar, ya ortalarında bir çarşıpazar meydana getirirler ya da düz bir yol halinde arka tarafa geçit verirler. Bir pasaj da iki tür olur: Çarşıh ve çarşısız. Ama iki türü de bir bina cilvesidir, bir şehir oynaklığı ve kolaylığıdır. Beklenmedik bir anda ve yerde, uzun yolları kat etmeden, hop diye arka yana geçebilmek, yayaları, müşterileri, hem rahatlatır, hem bir yaşam sevinci verir, hayatı tatlandırır. Batı kenti, "harem" bilmeyen iç dokusu ile, bunu oldum olası uygulamıştır. Dediğim gibi 1860'lar, 70'ler, bu modeli Pera'ya yansıtmış olmaktadır. Bu 1860'larla, 'Beyoğlu Tiyatrosu'nun oynak sahnesini, biraz gacırtı ile (henüz elektrik yok ya!) dönmuş ve macuncu tepsisi gibi her bolümü ayrı renkte ve ayrı tatta olan aynmlarından, ikinci bir sahneyi, tarih seyircisınin önüne açmış buluruz: Çarşıpasajların her bıri, aşağı yukarı değişik içerikleriyle, belli sanatları gruplamış ve muşterilerine sunmak uzere 1860'lardan bu yana, dekorlarını tamamlamış durumdadırlar. Her çarşı için bunu biraz sonra anlatmaya geçeceğim. Fakat önce, on!arla benim özel ilişkimize, kişisel dostluğumuza da bir değineyim... Ablamın evlenip Beyoğlu'na taşınması ile 1939 yılı ve benim de 9 yaşım bana, bu Avrupa kapısını açmış oldu. Ablamlar 25 yıl boyunca sırası ile Süslü Saksı'da, Tel Sokağı'nda, CihangirFiruz Aga'da, Kamcrhalun'da ve unlu Çiçek Pasajı'nda kadın terzihaneleri ışlettıkçe, bana da yaşamımı Yıldız'ın bâkir kırları ile Beyoğlu'nun "lüksu" arasında bölmek düştü. Kendi çalışma hayatıma başladığımda, 15 yılım yine iki pasajda geçmez mi! 5 yıl Tepebaşı Meydanı'nda d'Andrea Pasajı'nda, 10 yıl ise Asmalı Mescit'te Nil Pasajı'nda. Onun için, Beyoğlu'nun bu yolgeçen yapılarını iyı bılırım. Çarşıh pasajların hikâyesine geçmeden önce, fazla bir anlatacakları olmayan geçitlerden biraz söz edeyim: Meselâ Tiinel Caddesi ile Tepebaşı Meydanı'nı bağlayan d'Andrea ve Fresko pasajları, böyledır. Dükkânsızdır. Az ötedeki daracık Peremeci, Kallavi, (doğrusu Glavani), Balyoz sokakları da bunları andırır. Ben, 1015 yaşındaki çocuk, çoğunlukla Tünel kiıapçılarından bir gramer kitabı, bir dergı almak uzere buralara indiğimde, bir tutku halinde ilk işim, bu yarı karanlık, durgun suratlı, dar ve yüksek sokaklara ve pasajlara dalmak olurdu. özellikle de dukkânlarının çoğunun kepenkleri nedense hep kapalı duran, blokları birbirine tepede yüksek asma köprulerle bağlanmış, adı bile beni egzotik kentlere çağıran, kocaman ve esrarengiz havalı Suriye Pasajı. Bunun heybetli kapısından geçer, iki yandaki kürkçu mağazalarının bombeli camlı vitrinlerinden bana bakan alımlı rönarları, arjanteleri, astraganlan ile şık mankenlere hayranlık duyarak içeri suzülür ve yatay bir İcuyuya girmişim ya da bir ruyada geziyormuşum gibi, bakışlarımı biraz ürküntü duyarak çevrede gezdirirdim. Diz boyu papatyalık, ışıklı ve güneşli Yıldız'dan sonra burası bana, başka bir gezegene düştuğüm izlenımini veriyordu. Ama bunları anlatmakla, 'Beyoğlu Tiyatrosu'nun üçüncU bir bölümünü size çevirmiş oluyorum. 1940'ların sahnesi bu. Ah o savaş yıllarının bomboş, durgun ve biraz da gamlı ortamını nasıl anlatmalı? Ortalığı saran o üzgün hava, bu dar sokaklar ve pasajlarda daha da artar, sanki elle tutulacak hale gelirdi. Beni en çok etkileyen yanları da bunların, mevsimlere karşı ilgisizlikleri ve kendi içlerine kapanık dünyaları olurdu. Dışardaki güneşC U M H U R I Y E T DERGİ SAYI 2 5 8 (ırandc Rıtf de I*era Geçen yüzyılın sonunda TünelOalatasaray arası: Solda, Karlman Pasajı v« "Au Bon March*" mağazası.. 10
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear