27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

ÜNLÜK Salâh Birsel Edebiyat şahinbaşlan lara paçayı kaptırmadan. Nedir, teneke apartmanlardan sızan fıskoslar, çangıl çungul radyo çığlıkları, kesilmek bilmeyen su mırıltıları insanın yine de kendi tenhasında patalak patalak duşünmesine ket çeker. Belki ölüm, belki sadece o, insanın kendi kendisiyle baş başa kalmasıdır. ç gece sonra Birinci Kanalda (Saat 23.05) Müzik Yelpa/esi varmış. Bir bölümünde Samba Ustası Xavier Cugat da bir şakırdak döktürecekmiş. Bir gazetenin (Güneş) bugünkü ekran eki: "Siz bu programı zevkle izlerken Metin Eloğlu'nu da anımsayabilirsiniz. Bu Unlu ozan 1950'lerde Xavier Cugat için bir şiir yazmıştı. Xavier'nin şiiri bizden, müziği (programın palamarcısı) Sezen Cumhur'dan" diyor ve sütunlarına Eloğlu'nun şiirini geçiriyor: Amma da yaplın şıllık kız Dağlıysak, insan degil miyiz yani? Koyunlan sattık vurduk iiç bini Öküzleri sattık, vurduk beş bini Bu parayı mezara mı goturecegiz? Hele gel, seni vizon pöslekilere saram. Koluma lakıp Kervansaray'a gidem Sana ChalNoir'lar alam mı? Koklayanın burnu düşsiin Joze İturbi'den, Xavier Cugat'lan Sana "pilak" alam mı? O çalsın sen tepinedur Seni eşek sütünden banyolara yatırıp Camel'ini binliklerle yakam mı? Nylon'una ne verem? 7 Ağustos 1990 I ürkiye'nin insanı, bugünkü günde, özdemir lnce'ye göre (Gösteri, Ağustos 1990) bir bunalımdan, bir dar kapıdan, bir ruh ağrısından geçmektedir. Otomobil, televizyon, video, bulaşık makinesi ve benzeri çağdaş estepetalarını ele geçirmiş olmak mutluluğunu öğütemediğinden, her gün, bunların önünden, uygun adım geçtikçe kendini dünyanın efendisi, yar kaşlar kemanı sanmaktadır. Ne ki, özdemir, bu gibilerin hiçbir zaman bu denli köleleşmediğine de inanıyor. Çünkü antik Yunan'da da antik Roma'da da köle denilen boğuk balık XX. yüzyıl insanından daha özgürdür. O, kendi konumunu, kendi konumunun gerçeklerini çok iyi biliyordur. Özdemir, 14 Mayıs'ın bir insan tipinin tohumlarını attığı üzerinde de duruyor. Benmerkezci, liberal, ö/.el girişimci ve demokrat bir cevahirdir bu. Ustüne üstluk kapkaçcı ve vurguncudur. Giderek Turkiye iki kesime ayrılmıştır: 1 Toplum ö/clliği gö.sterenler. 2 Yığışım özelliği gösterenler. Zaman içinde birinci kesim azınlığa düşmüş, ikinci kesim ise feleğe gittikçe parmak salarak birinci kesimi ezelcmeye başlamıştır. Yani sağımız, solumuz onlarla dolmuştur. Katıldıkları toplantıların izleğini kavrayamayanlardan, kapitalizm ile sosyalizmi bir ve aynı sanan devlet adamlarından tutun da olayları nesnel ve yansız olarak incelemeye alışmamış gazetecilere, TV yapımcılarına değin bir sürü yığışımcı özdemir'e göre özgürliiğe sarılamamışlardır. Sarılamadıkları için de bireyciliklerinin bilincine varamamışlardır. özdemir, bunların berbat bir Türkçesi olduğunun altını da çiziyor. Topu da sözcük yoksuluymuş. Yapısına uygun tümce kuramıyorlarmış. Elyazısına başvurduklarmda da harfleri bitişiİc yazmayı beceremiyorlarmış. Haa, son yıllarda aralarında bir de tarikatçılar almış, yürümüş. Gazetede Metin'den söz eden yazarın adı yok. Yine de ona bin yüz selam. Gazeteciler, daha doğrusu gazetecilerin aralarına sızmış edebiyat şahinbaşlan olmasa biz gerçek şairlerimizi, gerçek yazarlarımızı bilemeyiz. • 20 Ağustos 1990 u 18 Ağustos 1990 İnsanın boyuna düsünce değiştirmesi, dünyayı gören gözlerinin, onu alpha uyku haplarının etkisinde sanmasındandır. Ne var, boyuna duşunceden düşunceye atlayan insanları eleştirmek de hiç doğru değildir. Çünkü Mercimek Ahmet şöyle buyurmuştur: İnsanın dışındaki ayıbından, içindeki ayıbı çok olur. 31 Ağustos 1990 J urk şiirinin humour'cularından, ense kökü alaycılarından biri, belki de sonuncusu Can Yücel'dir. Yeni Yaprak dergisinde (TemmuzAğustos) uzunca bir şiir yazmış. Daha ilk dizelerde okuyanın dişini kerpetenle söküyor: Dünyanın ipiyle kuyuya inilmez Önce ona satırı indireceksin Sonra tulunup giineşin leilerine Kuyunun dibini boylayacaksın Ki nfir inmiş desin bortıibocekler Yusuf peygamber üzre Üçbeş günah arasında Can, öbür dizelerde elenseyi unutup rampaları tırmanıyorsa da şiirin sonlarına dojru yine kendine geliyor, okurlara külünk gıbi iniyor: Soyulmuş bir ev gibi Soyunuyorum kendimi aşktan Uzun bir don gibi bu şiir Bir tıirlu çıkmıyor bacaklarımdan Son dörl dize ise yine bir gezi. Bir mezarlığa. Ve de bir kuyunun esfeli safiline. Ne guzel yalnız kalmak. 12 Ağustos 1990 Gece yarısından sonra ve görgusuz uyku Eloğlu Türk şiirinin Bedehşan yakutu şairlerinden biridir. Humour'a, gizli alaya sırtını dayamış ikiüç 1940 Kuşagı ozanından biridir. Ne ki, son yıllarında şiirlerinde dil cambazlığı yapmaya, sözcüklerle tango oynamaya, her şiirini bir dostuna adamaya başladıktan sonra yazdıklan şiire oldukça uzak durmuştur. Ama onlarda da yine nonoş bir deyiş vardır. Eloğlu'nu Ataç da sever. Hele "Fantirifitton" şiirine ayrı bir değer gösterir. Gerçi onda birtakım yuz kızartıcı sözler bulduğu için her yerde okumaya kalkmazsa da onun ıçın şoyle demcyi de savsaklamaz: Eloğlu'nun "Fanlırifitton"unu da, öteki şiirlerini de o sözler için değil, bir ^air dcyişi olduğu için, kişiyi çeken, saran biı deyişi olduğtı için sevıyorum. Bir yaşa geldikten sonra kişi, okuduğu yazılarda ayıp sözler var mı, yok mu, farkına bile varmıyor. 2 Eylül 1990 y o k l a r ı edebiyat dısında. Tüm yaşamları boyunca şiir ya/mış, oyku karalamış, denemc ya da eleştiri dokturmuş bunca ya/arın ya/dıklarını inceleyin, çoğunun, hiçmihiçedebiyatın içinedemir bırakamadıklarını gorursunu/.. Ama kasılmaya gelınce herkesten çok ı\bidiler, sıınepe ve solpukler, lapçın ayaklar, lomlom atanlar, yalan yulan fetva verenler kasıhr. D iö
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear