Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Habeş sanatında, "Balık ve kadın". Ero/ Özbe/c S iz de mi baharı özlüyorsunuz? O halde niye baharın gelişini hızlandırmıyorsunuz? Bunu yapmak son derece basit: Dünyanın dönen bir cisim olduğunu hatırlayın. Dönen bircismin ağırlığt da ne kadar içteyse dönüşü o kadar hızlı olduğuna göre, dünyanın ağırlığını biraz içe doğru kaydırmak bunun için yeterli. Yani, apartmanların üst katlarında oturanların bazı ağır eşyalarını bahar gelene kadar alt katlardaki komşularına taşımaları halinde dünyanın dönüşü hızlanacak, bunun etkisiyle de dünya güneşin etrafındaki dönüş hızını arttıracak. Böylece dünyadaki tüm insanların alt katlardaki komşularına örneğin birer radyo, birer çekiç vs. ödünç vermeleri halinde bahar daha erken gelmiş olacak. Ne kadar mı? Birkaç salise kadar. Yazın sonunda da aynı şeyi tersinden yapabilirsiniz. O zaman alt katlardakiler elden geldiğince çok şeyi üst katlardakilere ödünç verirse kış biraz ertelenmiş olur. Tabii bu he. sap, güney yarımküresindekilerin bu işe uyanmaması halinde işleyecektir. Bizde bahar yaklaşırken onlarda sonbahar gelmektedir ve onlar da aynı şeyi yapmaya kalkarsa bülün emekler boşa çıkacaktır. Bunun önüne geçmek için de güney yarımküresindekilere yönelik bir yanıltma stratejisi uygulannıalı, onların bahar başlarında eşyaları üst katlara taşımaları sağlanmalı. Bu işte gerçi güney yarımküresinin şansı çok az. Çünkü ödünç verilecek en fazla eşyaya Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'nın sahip olduğu da öteden beri bilinen bir gerçek. Bu oyunun bir başka biçimi ise randevularına hiçbir zaman geç kalmamakla övünen birtakım dostlannızla dalga geçmeye yarar. Hep birlikte dünyanın dönüşü hızlandırıhr ve birkaç gün beklenir. Bu arada dostunuzun saati dünyanın dönüşü karşısında geri kalmaya başlar. Yalnız fark, dostunuzun saatinin anlayamayacağı kadar ufak olabilir. O zaman saniyenin on binde birini bile ölçebilen bir süper saat alıp dostunuza hediye ettikten sonra şakayı tekrarlamanız gerekecektir. Bu kadar zahmete katlanmak istemiyorsanız bir de şu yolu deneyin: Yetkilileri yaz saali uygulamasına erken gecmeye ikna edin ve dostunuzun bu haberi öğrenmesini önleyin. Daha basit şakalardan hoşlanıyorsanız Filipinler ya da Japonya'da bir dostunuz olması yeterli. Onlara Uzakdoğu malı ithal bisküvi ya da makarna armağan edebilirsiniz. Dostunuz biraz lngilizce ya da Japonca biliyorsa da armağan kutusunun üstündeki "muhteviyal" kısmından, bu nefis şeylerin yüzde şu kadar solucan etinden oluştuğunu öğrenebilir. Buradaki nisan şakası elbette ki paketin üstüne öyle bir şeyler uydurmak değil. UNESGO'nun istatistiğine göre Filipinler'de halen yılda beş tondan fazla 'solucanlı' gıda satıhyor. Bunu komik bulmayanlar için başka önerilerimiz de var tabii. örneğin bir gazete çıkarıyorsanız, birinci sayfasına küçük 1 nisan şakası gizleyebilir ve çeşitli çevreleri şaşırtabilirsiniz. örneğin bundan 7 yil önce Batı Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine'de yer alan bir haberde, "Batı Almanya'nııt Güney Kutbu'nu cle geçiraıek için bazı girişimlerde bulunduğu" anlatılıyordu. Sonradan bunun bir şaka olduğu açıklandı, ancak bu arada da Demokratik Almanya'nın ciddi siyaset teorisi dergilerinden birinde sayfalar dolusu bir makale, "Batı Alman emperyalizminin bu yeni oyunıT'na ateş püskürüyordu. Yazarı ise ülkenin saygın siyaset profesörlerinden biriydi. Bir diğer imkân, tartışma gündemine mu zip bir öneriyi sokmak. Yine Batı Almanya'da yayımlanan bir günlük gazete olan Tageszeitung'unki böyle bir şey. O sırada Almanya'nın Bavyera eyaletine dev bir termik santral inşa ediliyordu. Tüm kamuoyu da bu santralın üreteceği pisliğin etrafı ne kadar mahvedeceğini tartışıyordu. Gazete sekiz sütuna manşet yaptığj bir haberde, "Bazı uzmanların çöziim önerisi"ni açıkladı. Termik santralın çevreyi kirletmesinin kesin çözümüydü bu: Dev binaları kumaş ya da naylonla ambalajlayarak Un yapan sanatçı Christo termik santrali ambalajlamalıydı. Böylece hiçbir sorun çıkmayacaktı. Haberin yanı sıra siyasi partilerden görüşler de gazetcde genişçe yer alıyordu. Hükümetin tepkisi haliyle, "Bu çöziim ekonomik boyutu göz ardı ediyor" biçimindeydi. Ne astrofizik uzmanıysanız ne de elinizin altında bir gazeteniz yoksa, üstelik aklınıza bir muziplik de gelmiyorsa, bir altcrnatifiniz de herkesin çığırından çıkıp delilikler ettiği 1 nisanı ciddiyet günü ilan edip bütün gün surat asmak ve tüm şakaları görmezden gelmek olabilir. BUtün şakalannızı ertesi güne saklayarak herkese nanik yapabilirsiniz o zaman. Ciddiyetinize ciddiyet katacak bir özlü sözün ya da prensibin eksikliğini duyuyorsanız, bu yılki takvimlerden birinin 31 mart yaprağının arkasına bakın, orada şu sözü gö Ve dığer balıklar 19 yy Fransa'sında. balonbalık" proıesı. ortada, arada, unlu seramıkçı Bernard Palıssy'nln yunus formlu vazosu (Louvre Müzesı), Masır takısı olarak kullanılmış bir Iropık balık. altta, halı ve Bızans mozaıklerınde kullanılmış balık motiflerı.. receksiniz: "Gönlünü yiiksek ideallere kaptırmış muzdarip ruhlar, bütün bir hayal boyu buhurdanlık gibi tüter dururlar." "Herkes gider Mersin'e" ilkesinin ruhuna hakkını tam anlamıyla verecek bir muziplik daha var, ama ters tepebilir, ona göre. Irtiqaya karşı olduklarından emin olduğunuz birtakım dostlarınızı 31 Mart Vakası'nı anma gerekçesiyle içmeye davet edebilirsiniz. Tabii 31 Mart' ın Hicri Şemsi Takvimi'ne göre anıldığını, dolayısıyla gerçek yıldönümünün 13 nisanda olduğunu ancak sonradan söylersiniz. Bu arada Hicri takvime göre günlerden S ramazan olduğunu kimi komşularınızın hatırlatması da pekâlâ mümkün. Onun için bunu da akılda tutmanız gerek. Şimdiye kadar anlattıklarımızdan çıkan sonuçlardan biri, büyük günleri kutlamanın büyük bir çaba ve zahmet gerektirdiği olsa gerek. Bir diğeriyse takvimin izafiyeti yasasıdır. örneğin şubat ayında yılbaşını kutlamış olan Çinlilere sakın ha, siz siz olun, 1 nisan şakası yapmayın. Buna karşılık Fransızlar bu iş için daha elverişli. 1 nisan geleneğine sahip Batılı uluslar arasında Fransıziar, bu geleneğin yaratıcısı olma iddiasına sahip çünkü. Dediklerine göre, 1564 yılında Fransa Kralı 9. Şarl, yılların 1 nisanda başlayıp 31 martta bitmesini emreder. Halk ise 1 nisan günlerinde birbirine garip ve anlamsız armağanlar vererek, garip şakalar yaparak bu keyfilikle dalga geçer. Uygulama sona erdikten sonra da 1 nisan günleri, bir tür "delilik bayramı" olarak yerleşir. Bir de tabıı "nisan balıgı" var. Bunun nasıl hazırlanıp sofraya konacağı buyuk dert. Pişirme yöntemi konusunda yine faydah bilgiler içeren takvimimize bakarsak öğreniriz ki, "Nisan ayı içerisinde tüm balıkların haşlaması yapılır." (Hemen altında da nisan ayında ödenmesi gereken bir sürü vergi çeşidinin dökümünü görmezlikten gelirseniz daha iyi yaparsınız elbet). O halde suyla dolu bir tencereyi ateşe koyup balığı bulmak kalıyor geriye. Nisan balığını aramaya başhyorsunuz ve öğreniyorsunuz ki bu balık, 21 marttan itibaren (yani nisan içerisinde) "Zodyak" içerisinde yükselmeye başlayan "Balıklar Takımyıldm"ndan başka bir şey değil. Bu bilgi de derin sonuçlar doğuruyor. Bir kere ya ocağı söndürecek ya da acele çarsıdan herhangi bir balık kapıp geleceksiniz. Ikincisi de bu Zodyak denen şey, dünyanın, güneşin ve gezegenlerin üzcrinde yer aldığı gökkuşağı olduğu ve burada yükselmekte olan takımyıldızlar, yıldız falının temelini oluşturduğu için yıldız falınızı yeniden okuyorsunuz. Çünkü 21 martta başlayan burç Koç değil, Balık oluyor, tabii bütun diğer burçlar da sırasıyla değişiveriyor. Bu işlerle uğraşan astrologlar ise eski burç tarihlerini kullanmakta ısrar ettikleri için siz yine de onların verdiği tarihi esas alın, ama stepne burcunuza da bakmayı ihmal etmeyin, belki oradaki talihiniz daha açık olabilir. Balıktan hoşlanmıyorsanız, o zaman Fransız kültürünün etkisinden ve Tanzimat geleneğinden ayrılıp "çağ atlamalı", Anglosakson tarzına uyum sağlamalısınız. Amerikalılar ve Ingilizler nisan balığını bilmezler çünkü. Onun yerine 1 nisan simgesi olarak eşeği bilirler. Almanlar ise 1 nisan hakkında bizimkine benzer bir tavır alır ve bu geleneğin nereden kaynaklandığına aldırış etmeden keyiflerine bakarlar. "Neden 1 nisan" sorusuna ise burun kıvırıp, "Herhalde nisan ayında havalar çok değişken olduğundan olsa gerek" derler. Almanlar bu yüzden nisan yağmurlarını bilirler ve ıslamnca da, "Nisan nisan, ne yaptıgını bilmez mi insan?" yollu bir tekerleme söylerler. Bu da fena bir yol değil tabii. D . j \ , j J i 19