26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

G ÜNLÜK Salâh Birsel Politika ve soylular 19 Şubat 1989 • olitika bir kibaılar, bir soylular oyunudur. Yurttaşların gözlerinin içine baka baka gerçekleri çarpıtacaksın. Huc adında bir rahip, XIX. yüzyıl ortalarında, Rahip Gabet ile birlikte Moğolistan ve Tibet'te misyonerlik çatapatasına çıktığı vakit, Tibet dolaylarında SenUla Dağı'na rastlar. "İyi D a ğ " anlamına gelen SenUla karmanyolacısı bol, bir pekmez tavasıdır. Haydutlar, uğruluklarını hep çıtıpıtı sözlerle süslerler ve hiç mi hiç, piştovlarını yolcuların göğüslerine dayayıp: "Ya keseni ya canını" demek görgüsüzlüğünde bulunmazlar. Sadece avlarına gönülsüzce yaklaşır ve: "Ağabey, taban tepmekten yoruldum, bana atını biraz verir misin?" derler. Ya da: On param yok. Ağabey cüzdanını bugünlük kullanabilir miyim? Ya da: Ağabey, hava çok soğudu. Liitfen giysini ödünç verir misin? Eğer ağabey, bunları ödünç verecek kadar, insanseverse, uğrular ona bin teşekkür edermiş. Yok, buna yanaşmazsa, o zaman da sopaya başvurulurmuş. O da yarar sağlamazsa, bu kez de kılıca el atılırmış. • 22 Şubat 1989 Ingiliz öykü yazarı Katherine Mansfield eşine, dostuna, zaman zaman, hiç göndermeyeceği mektuplar döşenir. Ne ki, bunları atmaz, olduğu gibi günlüğüne geçirir. 1909 haziranında sevgiliye yazılmış bir mektup da içinin alacasını gösterecektir günlükte. 20 Şubat 1915'te bir dosta Freda'ya yazdıkları da postalanmamıştır. Aynı gün, kocası John Middeton Murry'ye adınııı uzun olmasına baknıayın, iyi adamdır de bir mektup çiziştirmiş, bunu da savrulmaza harcetmiş, yürümeze yüklemiştir. 1916 martında Freda bir başka mektupla yine gunlüğün ipini çeker. 5 Mayıs 1921'de yollanmamış mektuplarla pıtraktır. 25 temmuz ve 11 ağustos günlerinde de iki mektup şandellenir. Bunların, 5 mayıstakiler gibi, kimlere yazıldığı belli değildir. 29 ağustosta günlüğe bir de düşsel bir mektup kurulur: Kalbim kapışık, kıpışık. Acı veriyor, ama tehlikeli değil. Hoş, acı vereceğine, az biraz tehlikeli olsaydı ya... Haspa, bir gülme nöbetinin sonunda ortaya çıktı. Ölümünden 15 ay önce 9 Ocak 1923'te yıllardan beri çektiği ince hastalığa yenik düşecek ve 34 yaşında sayılı soluklarını bütünleyecektir kendisini eleştiren bir dosta, sevgili bir dosta kırpılan göz de şu tümceyi gündeme getirir: Eleştirilerine bin teşekkür. O söylediğin şeyleri bende görmek istememekte hakhsın. Oldu bir kez. Onları yazarken savrukluklar, yanılgılar içinde yüzüyordum. Kısacası, ak lım başımda değildi. 3 Mayıs 1922'de de Paris'ten Londra'ya bir dosta, James Joyce'un o aylarda yayımlanan Ulysses adlı romanı üzerine, bir mektup yazılmış ve o da geleneğe uyularak gunlüğe gömülmüştür: Ulysse (s) üzerine bana bilgi vermelisin. tngiltere'de onun için ne düşunülduğünü bilmek isterim. Onu yutabilmek için 15 günümü harcadım. Yani hiç hoşlaşmadım. Mayıs 1922 sonlarında da dikkat, ölümüne yedi buçuk ay kalmıştır kocasıyla Paris'ten ayrılacaklarını ve yazı Randogne'da bir otelde geçireceklerini haber veren bir mektup gurklar. Anlaşılan, Mansfield, bu mektupları, sonradan öykülerinde kullanabileceğini düşünerek günlüğüne boca etmiştir. Günlük, bunlardan başka, öykücüklere, öykü kırıntılarına da bağırbaşını açar. Şunu da vayvaylayayım ki, bunlar yer yer günlüğün ağırlaşmasına da yol açmaktadır. Saat 14.00. Bir haftadır kapalı olan kafamı açmak için, Jale'yle Usküdar'a uzandım. Dönüşte, Kadıköy'de, kıyıda, ünlü Amerikalı yüzücü Esther Williams gibi, denize dalıp dalıp çıkan karabataklarla, balıkçı kayıklarına pikeye geçen martıları seyrettim. Bostancı dolmuşunda vesselami sözcüğü aklıma takıldı. Sabahleyin günlüğüme döktürdüklerimi vesselami ile bağlayıp bağlayamayacağımı uzun uzun tarttım. Eve geldiğimde yazı odanıa koşup günlükleri çıkardım. Iııhh. Yapmacıklığa düşmekten korktuğum için vazgeçtim. Vesselami Eşrefoğlu Rumi'nin bir dizesindedir: Onların fikri Haktır vesselami. Eşrefoğlu'nun dili Osmanlıca'ya yüz tutar, ama aralık aralık Türkçe sözcüklerc de selam çakar: Bu dünya fişıklara Bir aldangaç olurmıış Ben uykumu fikreJmezem Diış göriip tabir etmezem Bu söze Tanrım (anık Bakmadan gören gelsin Hepsi bu kadar değil. Karial kuşu gibi pervaz eden bir sürü Türkçe sözcük daha var: Görklü, değin, gözgü (ayna), tana kalmak (şaşırtmak), yoluk (çok), tamu, onmak, kalaba, şur eylemek (coşmak), sapaş (aferin), sanu (sanmak), yağı (düşman). 26 Mart 1989 L a vallah, oturduğumuz yerde, usumuz nerden nereye kaçıyor! Ne renkler dolunayına, ne karagülmez rüzgârlara çengel atıyor! Gelin görün ki, çokluk bunların tuz ve ekmek hakkını veremiyoruz. Verdiğimizi sandığımız zaman bile laf ve güzaf harmanları savurmaktan öteye geçemiyoruz. 2 Nisan 1989 Teni bir deneme: H o n o l u l u . Virginia VVoolf'un Yıllar (The Years) romamnı yazarken, kitabın adını nasıl boyuna değiştirdiğini görüntüledim. Yazarların kitaplanna ad bulma serüveni günlüklerimde aralık aralık başını kaldırıp uzatır. Biraz eksiklenerek söylüyorum, bu konuya bende kenar yoktur. 21 Nisan 1985'te şöyle yazmışım: Kitap adları fırdır. Tam ele geçireceğinizi sandığınız anda atlayıp kaçarlar. Paul Vatery: "Aynı konu ve de aynı sözcükler, hemen hemen, sonsuza dek işlenebilir. Tüm yaşamı da kavrayabilir" der. O şiirlerine de yıllarca çivi çakmaktan, onlarla yıllarca yaşamaktan bıkmamıştır. Vale>y çalışmanın çalışmasını sever sade ce: Başlangıçlar onu hep sıkar. İlk ağızda ortaya çıkan her şeyin de daha yetkin, daha olgun bir duruma getirilebileceğini düşünür. Kendiliğinden doğan da, ne kadar dört başı bayındır, ne kadar kandırıcı olursa olsun, ona: " H a h işte benim istediğim de b u " dedirtmez. O, 24 altılıktan oluşan "Deniz Mezarlığı" şiirine de, aşağı yukarı on yılını vermiştir. Bir gün (1920 yılı) bir dostu, bir dergi yöneticisi (Jacques Riviere) evine konuk geldiğinde onu yine, şiirinin şurasını burasını çekelerken yakalamıştır. Şairine göre şiir daha bitmemiştir. Ama Riviere, şiiri alıp okuyunca şaşmaşaşkın olur. Şiirden büyük kıvançlar devşirmiştir. Onu, alapşap cebine indirir ve yönettiği derginin (Nouvclle Revue Française) ilk çıkan sayısında yayımlar. Böylece "Deniz Mezarlığı" da son biçimini almış olur. Çünkü bir şiir yayımladıktan kelli Vale'ry'nin sözüdür bu herkesin kendi huyuna, husuna, kendi olanaklarına göre kullanabileceği bir makineye dönüşür. Şairinin de onun üzerinde hiçbir söz hakkı kalmaz. Günlüğüme bunları yazmıştım ki, tuttum, Sabri Esat Siyavuşgil'in çevirdiği "Deniz Mezarlığı"nı okudum. Son altılığı ise birkaç kez gagaladım. Kimi sözcük ve dizeleri yadırgadığım için, tam bir saat (gerçekte 50 dakika) onları yeniden çevirme antrenmanlarına yattım. Nafıle, yumurtanın sarısı, düştu yere yarısı. En sonu yine Siyavuşgil çevirisi üstünde kaldım: Rüzgfir uyandı... Artık yaşama zamanıdır! Kilabımı bir geniş mcltcm açıp kapatır. Su kayadan loz olup görünür kıyı kıyı! Pırıl pırıl sayfalar uçuşarak gidiniz: Yık dalga! Yık keyifli sularında ey deniz, Yelkenin yem yedigi şu asude çalıyı. 23 Nisan 1989 Cevdet Kudret'le iki saat. Eski tanışlar, eski dostlar bir bir geldi, bir bir gitti. En çok da Ataç haraç devşirdi. Efendimiz gönul adamıdır. Şiir bilimini iyi bjlir. Nedir, kendisini ve çevresindekileri boyuna kronometreye vurur. Bir TalimTerbiye Kurulu üyesi vardır ki, onu bir kez odasına çağırıp bir " D e f o l " çekebilmek için bir saatliğine, sadece bir saatliğine, kurul başkanı olmak ister. Ataç'ın öfkesi de burnundadır. Bir gün Melih Cevdet onu öfke atına bindirmiştir ki, alapşap bir uyarı gelir: Kafamı kızdırma, istersem senin adını yok ederim. Nasıl? Sana "tzzet Melih Cevdet Kudret" derim. Cevdet Kudret, kendisinin içinde bulunduğu bir anıyı da anlattı. Bir cenazededirler. Ataç, Hoca'nın yanına yaklaşarak, Ş.K. adında, hiç sevilmeyen, kelkafa bir lomlomcudan açar: Duydun mu, Ş.K. ölmüş? Yaaa, kim söyledi? Üzümünü ye de bağını sorma. D Ingiliz öykü yazarı Katherine Mansfield eşıne dostuna, zaman zaman, hiç göndermeyeceğı mektuplar döşenir. Ne ki, bunları atmaz, olduğu gibi günlüğüne geçirir. 14
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear