Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
da belli bir bilinçlilik yaratmış olması açısından politik bir başarı oldu. Böylece Aborojinilerin duşunme tarzları ve dinsel inanışları kamuoyunca tanındı. Ben tanıamen hayali bir senaryo yazdım. Örneğin uçakla ilgili hikâye lamamen uydurma idi. Hatta geleneklerle ilgili bazı şeyleri bile ben hayal edip yazdım. Her şeyi anlayan bir kişi olduğumu iddia etmiyorum, hiç kimse olayları tam olarak kavrayamaz. O sırada genç bir Avustralyalı nim yapımcısının iki belgescl filmini görmüştüm. Bu filmlerde son derece karizmalik kişilikli yaşlı bir adam vardı. Ben de onun kendi filmimde önemli bir karakteri canlan " dırmasını istiyordum. Fakat bu yaşlı adam tfldu ve ben kendi kendimc " O , o kadar önemliydi ki, ben bu filıtıi hiçbir zaman basaramayacağım" dedim. O sırada "Fitzcarraldo"yu çevirdim. Fakat "Yeşil Karıncaları..." yapma fikri beni sürekli meşgul ediyordu. O kadar rahatsız oluyordum ki uyuyamıyordum bilc. Kendi kendime; "başka birini bulmak için girişimde bulunmalıyım" dedim. Böylece her şey yeniden başladı. Gerçekten şanslıydım ve çok iyi 3 kişi buldum, filmin çekimi başladı. Kolay bir çalışma oldu diyebilirim, çunkü çckim sadeee 28 gün sürdü. • Yerlileri yöneürken neler hissettiniz? OBu bir dereceye kadar kolaydı. Oynayanlaıın lıepsi, henuz bozulmamış klanaile ilişkilcıini sürduren bir topluluğun üyesiydiler. Bu durum onların sosyal yapısında önemli bir rol oynuyordu. Nasıl söylesem bilmiyorum, ama hepsi geleneklerine bağlı insanlardı. Kendi alellcrini çalıyor vc kendi dillerini ko nuşuyorlardı. Filmin uç a n a karakteri olaıı siyah Aborojiniler, nıaden işine bizzat katılmış oldukları için deııoyimleri vardı. Otaylar onların başına geıcıılerlc büyuk bir ben zerlik gösteriyordu, Hcrke.s benim, medeniyeti hiç tanıınayan taş devri insanlarıyla çaİı.ştığımı sanıyoı. Bu hiç de doğru değil, şimdi siyah Aborojiniler içinde medeniyetle ilişkisi olmayan yok. Başrolu oynayan kişi çok kozmopolit: 9'u Aborojini dili, biri de Ingilizce olmak ü/ere 10 dil konuşuyor. Amerı ka, Sovyetler, Jamaika ve Avrupa'yı görmüş Şu anda da Yercl Sanatlar Komitesi'nin Başkanı. Bu insanlar benim ne yapmak istediğimi hemen anladılar. Ben onlara, siyah Aborojinilerin sorunlannı kendi sorunlarım olarak görmediğimi açıkça söyledim. Ben Avustralyalı değildim ve dunyanın öbur ucundan geliyordum. Onlara sadeee bir filın yapınıcısı olduğumu ve bir hikâye anlatmak istediğimi söyledim. Hikâye onların rüyaları kadar benim rüyalarımla da ilgiliydi. Bu açıdan onlara karşı çok açık davrandun, onlar da bu tutumdan hoşlandılar ve aynı fikirde olduklarını gösterdiler. F'ilm için onları 2000 km. uzağa götürdük. Onlara kendi çevreleı inde film çekemeyeceğimi söyledim. Üç hafta boyunca yolculuk ve disiplinli bir çalışma yaptık. • "Yeşil Karmcalar" hikâyesinin ne kadan gerçek, ne kadcırı hayal ürünü? O "Yeşil Karınealar" hikâyesinin iki yönü var: Biri, araştırmacı bir biyoloğun bize yeşil karıncalar hakkında anlattıkları. Yeşil karıncalar üzerinde deneyler yapan bu kişi, bu hayvanların dünya uzerinde manyetik alanlarda hassas bir organı olan tek canlı yaratık olduğunu ileri sürüyor. Bu kişi daha yoğun manyetik alanlar yarataıak, yeşil karuıcaları delirtineeye kadar rahatsız ediyor. Tabii ki gerçekte böyle bir yeşil karınca yok. Bu bir ölçüye kadar uydurulmuş bir biyoloji olayı. Olayın mitoloji kısmı da hayal ürünü. Benim onların mitolojisini nasıl görduğum, olayın düğüm noktasını oluşturuyor. Onların mitolojisini gerçekten tam manasıyla kavrayamadığımı hissediyordum. Herkese sırlarım açmıyorlardı. Onlara "Bırakın ben bir mitoloji yaratayıın, kendi rüyalarıını btınun içine koyayım, siz de buna bakarak, tiim inanışlarınıza aykırı olup olmadığını veya kabul edip edemeyeceğinizi söyleyin" dedim. Kabul ettiler. Ben de birkaç değişiklik yaptım. Fakat, asıl mitolojinin ne olduğu hiç önemli sağladı. Belki de bu önemli geçmiş onlarda eksik. • Sr'z yeni Alman filminin öncıılerindensiniz. Dünya sahnesinde Alman filmlerinin anlamı nedir? Bu filmler sinema sanatına yeni ve taze bir şeyler getirdi mi? Yeni kapılar açtı mı? OBen bunların o kadar içindeyim ki size kesin bir yanıt veremeyeceğim. Ama, Alman sincmasında bir rönesans yaşandığı da gerçek. Bence, film yapımcılığı hareketli bir dönem yaşıyor. Ne yazık ki cn guçlü isim olan Fassbinder öldü, fakat biz devam ediyoruz. Genç Alman Sineması sadece filmlerle değil, bu filmlerin nasıl yapıldığı konusunda da yaratıcılık örnekleri gösteriyor. Her birimizin kendi yapımcısı var. Olayları kendi ellerimize alıp, bunların sorumluluğunu taşıyacak kadar cesaretliyiz. Ne var ki, Alman sinema geleneğimi/. yok. Nazi barbarlığı ile kesintiye uğramış. Film kültürunde bir de\amlılık yok. Biz babasız bir nesili/. Bu durum, stil tarklıhklarını, karakter vc sııjelerdeki çeşiıliliği açıklayabilir. Alman filmciliğinde ortak bir ekol yoktur. İçimizde sadece çok azınıız bir film okuluna devam etmiştir. Birçoğumuz kimsenin asistanlığını yanmamıştır. Film yapımcılığı o kadar zor değildir, bunu bir haftada oğrenebilirsiniz. • Bazı fılmleriniz, Batı kültürü dışmdaki dünya topraklannda geçiyor. insan, filmlerinizde gelişmiş ülkelerin, Üçüncü Dünya Ülkelcrini tehdit eden güçlerinden etkilendiğiniz hissini duyuyor. Sizce bu tehdidin aslı nedir? îdeolojiler mi bunlar? O Hayır değil. Bu, medeniyet ve bunım içindeki yıkıcı elemanlar sorunudur. Bi/im medeniyetimiz tek yıkıcı güc değildir, bunu da ekleınek isteriın. Medeniyet, çekicilıği ile yıkıcı bir rol oynar, kendisi yıkıcı değildir. Güney ve Orta Amerika'da rastladığım yerlilerin ortak dil'ği, kendilerine bir Hondd bisiklet almaktı. Bu, her rnecteniyeiin kendi çekici gücu oldıığunu gösteriyor. Örneğin, biz Kızılderili küluırüne ilgi dııyarız. Hippi hareketi bile Kızılderili kultür ve yaşam felsefesinden esinlenmişti. Bızim medeniyetimız diğerlerinden daha çekici ve daha yıkıcıdıı. Bu süregeier. bir trajedidır. Fakat tanıamei! tek yonlu değildir. Ben geçen yıllar içinde. çok yavaş da olsa sadece kultürumüz içindeki yıkıcı öğeleri sııclayacatumızı öğıcıulim. Yıkıcılık, kültürün çekıciliğinden gelivor. %Gelecek hakkındaki görüşleriniz nelerdir? ODünyanın, şimdiki modern şehirlere benzenıemesini arzuluyorum Dünya, her tarafındaki Mc Donalds'lara beıızemesin istiyorum. Çeşitli külturleıin devamını vc iiıbarlarını korumalaıını ar/ıı edivorunı. Iran'da olanlar beni çok ilgilendirıyor, onlar kendılerini Amerika ve Batıya k;ırşı koruvorlar. Tüm Aıap toplunıları, diğeı kiılturlerdeıı daha çok Baıı etkisine karşı koyuyorlar. Japonlar ve başka devletler ise dcğişiyorlar. Aslanların olmadığı ve sadece Mc Donald's kultürünün yaşadığı bir duııya istenıiyorum. [' Alman sinemasının çılgın ve usta oyuncusu Klaus Kmskı Yeşil Kobra"da üstün bir oyun sergiHyor. değil, asıl önemli olan, bunu nasıl korudtıkları ve kültürlerine nasıl sahip çıktıkları. Bu kültürün içeriğinde neler olduğu film açısından önemli değil. 9 Siz, insanın durumunu (human condition) açıkça ifade etmeye çalışan bir yönetmen olarak tanınıyorsumız. Öykülerinizin ortak yanları var: Bunlar orijinal oldukları kadar rahatsız edici ve kolay unuiulmayan öyküler. Geriye döniıp çalışmanıza bakınca başarılarmız ve bunun yan etkileh üzerinde neler düşünüyorsunuz? O Bu filmi çok sevdiğimi söyleyebilirim. Ben filmlerimi, insanların çocuklarını sevmesi gibi severim. Edebiyat ve sanaı ciddi sanııt demek istiyorum insanla, toplumla ve kişinin bunları açıklamak için duyduğu iç koşullanma ile ilgilidir. Benim için Mikelancelo iyi bir örnektir. Tünı fresklerini yaptığı "Sixtin Şapeli"nde ilk defa olarak birisi, insanın merhamet ve sempati uyandırma gücünü dile getirmiş, bunları çizgileriyle anlaşıhr hale sokmuştur. Bu benim filmlerimde de vardır. Filmlerimde, insanın içinde bulunduğu asıl koşulları bulmaya çalışırım. Burada rüyalarımız yaşar. Bu, bazen varolmanın sınırlarını zorlamamın asıl nedenidir. Cücelerin oynadığı bir film çektim, diğer bir filmimde ise sağır ve dilsizler oynadılar. Bir başka filmde hipnoz altındaki insanları, bir başkasında 22 yılını hapishane ve akıl hastanelerinde geçirmiş bir kişiyi oynattım. Ben en derinlerdcki koşulları bulmaya çalışıyorum. Hepsi bu. Buna bağlı olan bir başka şey de var: Yeni imajları dile gctirmek. Bizim imajlarımız çoktan yaratılmıştır. Dergilerde, tanman malların reklamlarını, tıırizm broşürlerinde lıep aynı manzaraları görürüz. Uygun bir dil yaratmayan toplumlar ise dinozorlar gibi yok olmaya mahkumdur. Bu son derece ciddi bir konudur. tnsan, çevre sorunları gibi çeşitli konuların bilincine yeni yeni varmaktadır, atom silahlarının ne derece urkütücü olduğunun anlaşılması, nüfus artışı sorunu ise bilinçlenmemizin sonucu oluşmuşlardır. Fakat insan olarak, uygun imajların olmayışını lıenüz büyük bir sorun olarak kabul etme aşamasına gelmiş değiliz. Işte buııun için ben bu konu üzerinde böylesine yoğun bir şekilde çalışıyorum. Ve yaptığım hiçbir filmden pişmanlık duymuyorum. Birtakım ku.surları olsa da hepsini seviyorum. %Almanya'da gençJilmciler için olanaklann iyileştiğini düşünüyor musurnız? Genç ve yetenekli yapımcılar açısından hükümet politikasında bir değişiklik yapıldı mı? OPek değil. Ben başladığım zaman 1719 yaşında bir kişinin film çevirmesi düşünülemezdi. Simdi ise bu konuda bazı kolaylıklar var. Dağıtım hâlâ en buyük sorunumuz. Benim düşiıncem özellikle sinema okullarından gelen gençlerin hiçbir zaman savaşmak zorunda kalmamış olmaları. Onlar işe 'aksak ayakla' giriyorlar. Çoğu erken emekli olmuş gibiler. Onlar herhangi bir ulkedeki bir sanayinin giremeyeceği kadar hızlı film yapımcılığına girişiyorlar. Buna mani olmalıyız. 68 öğrenci hareketlcrinin etkilerini de silmeliyiz. Bu gerçek bir kültür hareketi olmasına karşm, biz ondan önce de vardık. Ben ilk filmlerimi 1961de yaptım, uzun metrajlı ilk filmim ise 1967'de çekildi. Ayaklanma başladığında birçok film yapmtştım. Bu bizc savaşma konusunda gerçek bir bilinçlenme ve düşünce ile kultürde büyük çaplı bir devrim t9