Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
rına ve aslanhanesine (Ahmet Refik), ordunun Lelistan seferine (Ahmet Ağa'nın Viyana Kıışafması Günlügu) çocıık padişahın kımi rüyalarına (Babaannemin evındeki kütüphanede okuduğum Reşal Ekrem Koçu'nun aynı malzemeyle ya/dığı ba^ka bir kıtap: 'Tarihimizde Garip Vakalar', lstanbul'un başıboş köpeklerine, vebaya karşı alınabılecek tedbirlere (Helmut von Moltke'nın Turkiye Mekluplan kitaba adını vcren Beyaz Kale'ye, Tadeutz Trevanıanın Transilvanya'da Yolculuklar adlı gravürlu kitabında kalenin tarihçesinden başka kütüphanesindekı, bir barbarla bir Fransız romancısının yer değiştirmesıne ılışkın bir romandan da söz ediliyor) ilişkin bazı ayrıntıları da hikâyemin geçtiği dönemın değıl, başka bazı devirlerin lamklarından derledim. zerlerine ölü toprağı serpilmiş nice uykulu Ulkeyi yaşanılır kılan kitap kurtlarının da keşfedemeyeceği ve kitabı bir ikimizin yazabileceği bir kitap olnıaktan çıkaran noktalardan bir iki17. yüzyılın renkli yaıarlanndan Kâtip Çelebi, imparatorluğun en civcivli döneminde ya si: Edirne'deki Beyazit Camii külliycsındeki tımarhanenin ve hastalar için çalınan sihirli müziğin taşamıştı nığı tabii ki, Evliya Çelebı'dır, ama bu güzelim yapıyı basan çamuru, bulutlu ve kimsesiz bir bahar kendisine mal etmek için boş yere kelime oyunları sabahı karımla ben ürpererek ve huzünle gördük. na başvurur. Sessi/ Ev'i bilenlerin hatırlayacağı Geb Padişahı heyecanlandıran leyleği de. Avcı Mehmet'/e arşivinde bulduğu el yazmasını Faruk da tıpkı in gördüğü ve kahramanlarınıın yorumladığı rüyaCervantcs gibi vatandaşlarımn diline aktanrken baş lardan bazılannı aslında ben düşledim (eli çuvallı ka kıtaplardan da metne birşeyler cklcmij olmalı. karanlık adamlar). hpkı ltalyan köleme çocukluBu arada tıpkı Faruk gibi benım de arşıvlerde ça ğunda yapıldığı gibi benım de yeni elbisemi, üstülıştığımı, kütüphanelerin tozlu raflarında cl yazma nü başını paraladığı için ajbime giydirdiler, ama kıları arasında eşelendığımi duşünen okurlarıma laptaki gibi kırmızı değil, mavi beyazdı Soğuk kış Faruk'ıın yaptığı işleri üzerime almak istemediğimi sabahlarında benle kardeşimi götürdüğü bir gezinbelirtmek isterim. Bcnim yaptığmı yalnızca Faruk'un tinin dönüşunde annem bize bir yıyecek alırsa (helbulduğu bazı ayrıntılardan yararlanmak oldu. On va degil, acıbadem kurabiyesi) Hoca'nın annesi gılan, ilk tarihi hikâyelerimi yazarkcn severek okuduğum Stendhal'in Italya Hikayeleri'nden öğrcndiğim o eskı, bulunmıış el yazması yöntemiyle Faruk'a ya/dırdığım giriş bölümüne serpiştirdim. Böylece hem belki, bir başka zaman yazacağım öteki larihı hikâyelerim için Fakruk'u tıpkı dedesi Selâhattin Bey'e yaptırdığım gibi hi/metimde çalışiırmaya alıştırıyordum, hem de okuyucuyu damclan düşer gibi bir kostümlu baloya sokmanın tarihi romanın en zor yerı tehlikeleriııden kurtuluyordum. llikâycmi yalnızca larıhscl olarak ııygun duştllğü, ya da renkli ve cıvcıvlı biı dönem olduğu ıçın değıl, aynı zamanda kahramanlarım Naıma, Evliya Çelcbı vc Katıp Çelebı'nin yazdıklarından yararlanabılsınler diye 17. yüzyılın ortalarına oturtmaya karar verdim, ama datıa önceki ve sonraki yü/yıllarda yaşanmış bırçok küçıık hayal parçacığı da, seyahatnameler araulığıyla kitabıma sızdı. lyı nıyetlı, iyimser Ilalyanımı Hoca'nm kölesı yapabilnıek için (gemiyle osır duşnıe ve sahte hekimli gunleri) bir yüzyıl önce lıpkı Cervantcs gıbı Türklere esır düşen adsız bir tspanyolun Ikinci Philip'e sunduğu bir kıtaptan yaıarlandım. Cervantes'lc aynı yıllarda Usmanlı gemılerindc kurek kölelığı yapan Baron W. Wratislawın zından gunleri kolemin hıicre hayatına örneklik etti. Isıanbul'a onlardan kırk yıl önce gelen bir Fransızın, Busbecq'ın mektuplaı ından veba günlerini (alclade) bir çıbaıı bıle veba korkusu vcrirdı!) ve Istanbul adalarına sığınan Hırıstıyanları ya/arkeıı yarar landım. Fışek göslerısme, kııııı Islanbul manzarabi söylerdi! "Kimse görmeden şunları yiyiverelim." ları ve gece eğlencelerine (Antoıne üallant, Lady Kitaptaki kırmızı saçlı cücenin, çocukluğumuzun Monlagu, Baron de Toll) padişahın sevgili aslanlaklasıği Kırmı/ı Saçlı Çocuk'la ya da yazdığım ve yazacağım kiıapların cüceleriyle ilgısı yoktur: 1972 yılında Beşıklaş çarşısında gördUm. Hoca'nın tasarladığı, uzun bir süre kurulup ayarlanmadan namaz saatlerini gösterecek bir saat yapma düşüncesının benım ergenlık hayâllerimden biri olduğunu sanır dım, yanılmışım Hâlâ gerçekleştınlmemesınc şaştığım bu tasarıyla çok ılgilenen çıktı; bırisı de Japonlann böyle bir kol saati yaptıklarmı söyledi, ama görmedım. Belki sırası gclmUtir: tnsanoğlumt, kültdrlerı bırbirlcrinden ayırmak ıçın vapılmış \e vapılabilecek olası sınıllamalaıdan bın olan DoguBalı aynmının gvıçckliğc ne kadar ııygıın dü>tuğü labıı kı Beva/ Kale'nin konusu değildir Kölü bir üslup ve sıradan gözlcm vc hcyccanlarla kalcme aldığı o giriş yazısıyla larıık'ım hıçbır okuyucuyu kandıramayacağı duşııınılduğundc, yalnı/ kılap kahramanlarımn değıl, kılap okııyuLUİ'aıınm da Doğuüalı ayrımıyla ılgıle nir gOrunmclen şaşırlıcıdır. labıı şunu da eklcınck gcrck: Bu ayıımı heyecanıyla yu/yıllardır yapılmı> onca gö/lenı, yazılmış onca sayfa vc ıııanılıııış Diita kurunıu olmasaydı bu lııkâye de kendını ayakla tutacak rcııklcım hırçoguııu bulamazdı. Vcbuııın UoğuBdiı ayıımı ıçın bir turnosol kağıdı gibi kullanılması da cski bir düşuncedır Baron de Tott anılarının bir yerınde şöyle der: "Veba bir Türk'ü öldurur bir Frcng'c ıslırap çeklırır'" Boyle bir gözlem, benım ıçın bir saçmalık ya da bir bilgelık kırınlısı değil, yalnızca, sırlarının birazını vermeye çalışlığım bir kurgu serüvcnı sırasında yararlanılabilecek bir renktır. Belki ya/arına sevdiği bir geçmışi ve kitabı halırlatmaya yarayabilir, ama renklcnn nasıl bulunYazdığı "Seyahatnamesi" ile geniş bir coğraf duğu ve biraraya getirildiğı anlatmakla bitmez. Pl iüPHyı^P^^ S a U nn da bir Parisleri olduğu gibi. Ama Ulkemizde, yani biz Türkler için Paris, daha çok kültürel yaruyla gündeme gelmistir hep. Bu Yirmisekiz Mehmr' Çelebi'nin, Paris'e elçi olarak gönderilen \ . ılk Osmanh'nın kaleme aldığı "Sefaretn ,me"den beri boyle. Paris kentinin nercdeyse iki yüz yıl boyunca Türk sanatçüanru etkilediğini, Yeni Osmanlılar'dan ressamlanmıza, Yahya Kemalden Atilla tlhan'a dek birçok aydın ve yazarımızın şu ya da bu biçimde "Paris okulu"ndan geçtiklerini biliyoruz. 1720^ Fransa'ya gönderilen Yirmisekiz Çelebi Mehroet Efendi'nin anlattığı Paris, Fazıl HUsnU Dafilarca'nın "Batı Acısı"ndakı ya da Atıllallhan'ın sürlerindeki Paris'e benzemez elbet. Demir özlü'nun öykulerinde en kUçük aynntılanyla betimlcdığı sokaklar da, Cahit Külebi'nin dUşlediği, Nazım Hikmet'inse sürgünde dolaftığı Paris sokaklanndan farküdır. Yalnızca bizim sanatçılanmın bUyulemekle kaJmamıştır bu kent. Uzakdoğu'dan Güney Amerika'ya, Afrika'dan Rusya'ya dek tum dünya sanatçılannın, aydın ve düşUnürlerinin uğrak yeri olmuştur. Diyeceğim, her ulusun ktlltUr tarihinde Onemli bir imgesi vardır Paris'in; dünyarun kültur ve sanat Sacreceour Paris ikâyemin renklerini bir yanda biriktirmekten başka pek de kesin bir amacı olmayan okumalardan yorulduğumda, elimde dünya edebiyatında, özellikle bizim edebiyat ve hayatımızda çok görülen bir tema vardv lyilik yapmak, başkalarına yararlı olmak için yanıp tutuşan bir kahraman! zun süredir ya^adığım bir kente, Fransa'nın başkenti Paris'e götürmek istiyorum sizleri bugün. Biliyorsunuz, üzcrine çok şeyler yazümıj, hakkında çok şeyler soylenmi; bir kenttir Paris. En Onemli özelliklerinden biri de, bir kültür ve sanat kenti olmasıdır. Sizleri bilmem ama, Paris deyince benim aklıma güzel Helen'i kaçırıp Troya Savaşına neden olan delıkanlı geliyor. Homerosun ölUmsüzleştirdiği, Afrodit'i bile baştan çıkaran mitolojik delikanlı kadar güzel bir kent Paris. Paris deyince aklıma şairler de geliyor. Seine Irmağı'nın ortasındaki adanın Uzerine kurulduğundan bu yana genişleyip yayılan, yayıldıkça da güzelleşen Paris kenti birçok sairin esin kaynagını olusturmuştur. Aragon'un, Eluard'ın, ReverdyL nin Paris uzerine yaalmış şiirlerini bir anımsayalım. Ya da "Eyfel Kulesı kaç mınare boyudur kimbilir?" diye soran, Paris özlemiyle yanıp tutusan bizim sairlerimizden Cahit Kulebi'yi. Paris deyince Rilke'yi de düşünüyorum. Çatı katındaki odasında yalnız yasayan Malte Laurids Brigge'yi: "Gülünç sey", diye yazıyor RUke. "Ufacık odamda iste oturuyorum, ben yirmi sekizinde Brigge ve hakkımda kimsenin bir sey bildiği yok. lşte oturuyorum ve bir hiçim. Ve buna rağmen bu hiç, düjünmeye ba$lıyor, beşinci katta, boz renkli bir Paris ikindisinde dUşUnüyor!' Diyeceğim, Paris sanatçı ve yazarlann, düşUnürlerin kentidir. Bu kesinliklc dogru değil elbet. lsçilerin, öğrencilerin, sokak kadınlarının da bir Paris'i var. Çok zengin Amerikalıların, işadamlanyla politikacıla U NotrtDame Kilisesi'nin kulesinden Seine Nehri mcrkezi olma özelligini yüzyıllardır sürdürmesinin başlıca nedeni de budur. Hemingway için bir bayramdır Paris, Cesar Vallejo'nun şiirindeyse ölmek istenilen bir kent. Villon'dan Aragon'a, Baudelairc'den ApolHnaire'e dek, Fransız siirinin en onemli dönemeçlerinde Paris'in karşımıza çıkması doğaldır belki, ama lranlı yazar Sadık Hidayet'le Senegalli şair Senghor'un, Yunanlı romancı Vasilikos'la Şilili Pablo Neruda'nın Paris tutkusunda birleşmeleri oldukça şaşırtıcıdır Diyeceksiniz ki, Paris'i anlatacak yerde Paris'ten gelip geçmiş yazar ve sairleri an latıyorsun, bu ne biçim gezinti. Kuşkusuz haklısınız sevgili okurlarım. Ama su da bir gerçek kı, Paris kenti bu sanatçılarda yasadıgı sürece kültürel varlığını rjekiştiriyor. Paris'in gezilecek yerleriru, diyeum anıtlanyla müzelerini, herhangi bir rehberden öğrenebilirsiniz. Ama Paris'i Paris yapan başlıca özellik, bu kentin kultür baskenti olmasıysa, bunu ancak yazaı ve sanatçıları izleyerek anlayabilirsiniz. Paris'e ünlü Eyfel Kulesi'nden bakaüm bir an Ortaçağdan kalma, gotik mimarının ıncisi NotreDame Kilise'sini, Meçhul Asker Anıtı'nı, ağaçlı geniş bulvarları, uzakta, MontMartre tepesinin Uzerine tünemi; SacreCoeur'ün kubbelerini ve daha birçok anıtı gorebiliriz. Ama Utrillo'nun Paris'i sanat galerilerinde, Edith Piafuı dokunaklı sesindeki Paris konser salonlannda, şair ve yazarlann Paris'i kitaplardadır. Paris'i dolaşmak bu sanat urunlerinin içinde dolasmaktır bir bakıma. Anlayacagınız çok çejitli, birbirinden guzel Paris'ler, Parisçikler var. Dilediğiniz Paris'e gidebilirsiniz, benden uyar ı * J ı \ yayı anlatan Evliya Çelebi Place de la Concorde u. • 21