Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 Haziran 2013 Salı 5 Sosyal Medya ile tetiklenen sosyal değişimler Gezi Parkı direnişine sürdürülebilir yaşam perspektifiyle bakış Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan direniş olgusuna sürdürülebilir yaşam bakışıyla üç boyutta (iktisadî toplumsal ekolojik) bakıldığında sorunsal tam kapsamlı ele alınmış olur. İşin ekolojik boyutu B ilginin ve iletişimin sınırlarının olmadığı bir dünya içinde yaşıyorsanız çevresel ve sosyal sorunlara dikkat çekmek, bölgesel bir bilgiyi geniş kitlelere ulaştırmak, hızla örgütlenmek ve eylemler gerçekleştirmek gördüğümüz gibi artık hiç de zor değil. Hepimizin bildiği gibi internet aktivizminin global arenada bir örneği de Türkiye’de Gezi parkı olayları ile başlayan süreçte yaşandı. Ve dünyada da bunun birçok örneği var. İsterseniz ilk örneğe çevre konusuyla başlayalım. 2010 yılında BP’nin Meksika Körfezi’ndeki petrol platformunda oluşan sızıntı sonucu müthiş bir kirlilik yaratılmasına ve uzun süre çözüm bulunamayışına tepki olarak genç bir komedi yazarının sosyal medya üzerinden başlattığı eylem kısa sürede milyonlarca insana ulaşmıştı. Kamuoyuna kendisini Leroy Stick olarak tanıtan genç adam “Sosyal Medya çağında markanızı kendiniz kontrol edemezsiniz” başlığı ile oluşturduğu @bpglobalpr adresine attığı twit bir anda 190 bin takipçiye ulaşmış ve eylemini mizahla geliştirerek sürdürmüştü. Stick bunun ardından hazırladığı ve BP yöneticilerinin krizi yönetmedeki başarısızlıklarını hicveden 2.5 dakikalık video Youtube’da 10 milyon kişiye ulaşmıştı. (BP spills coffee) adıyla sizin de izleyebileceğiniz kısa videoda toplantı masasının üzerine dökülen kahve üzerine gelişen olaylar anlatılıyor. Change.org’un kuruluş amacı da aynı. “Değişim için büyük kitleleri aynı amaç altında bir araya getirebilmek. 100 bin twitter kullanıcısı olması belki bir anlam ifade etmez ama bu 100 bin kullanıcıyı tek bir hedef doğrultusunda bir araya getirmek önemli bir etki yaratır” der change.org’un kurucusu Ben Rattray. Craig Kielburger bir gazetede çocuk işçilerle ilgili bir haber gözüne çarptığında 12 yaşındaydı. Kendisi yaşındaki çocukların köle gibi çalıştırılmasından etkilenmişti ve facebook’da “Çocukları Özgür Bırakın” (Free the Children) adı altında bir grup yarattı. Daha birinci ay sona ermeden 174 bin kişi “beğen”i tıklamıştı. Bunun üzerine 20 bin kişi çocuk işçiliğe dikkat çekmek için Toronto’da eylem yaptı “1999’daki Seattle Dünya Ticaret Örgütü toplantısı, mobil iletişim ve internetin akıllı örgütlenme etkisiyle küreselleşme karşıtı hareketin simgesine dönüşmüştü. Şili’de, devlet okullarında okuyan öğrenciler yüksek harç ücretleri ve eğitim yetersizliğine başkaldırılarını YouTube, anlık mesajlar ve sosyal ağları kullanarak örgütlemişler ve buna ‘Penguen Devrimi’ demişlerdi. Sonunda Eğitim bakanı istifa etmiş hükümet taleplerini kabul etmek zorunda kalmıştı. Hatırlarsanız küresel ekonomik krize tepki olarak “Occupy Wall Street” (Wall Street’i İşgal Et / OWS) hareketi ortaya çıkmış, önce ABD’nin diğer şehirlerine sonra da küreye yayılan bir işgal hareketine dönüşmüştü. Büyük kitleler “Biz yüzde 99’uz” sloganıyla parkları, meydanları, sokakları işgal etmiş çadırları, kitapları, cep telefonları, bilgisayarlarıyla göçebe komünler yaratmış, halk meclisleri kurmuş, sermayenin el koyduğu kamusal alanı yeniden kamusallaştırmaya çabalamışlardı. Direniş Taksim gezi parkında Topçu kışlası kisvesiyle bir alışveriş merkezi inşaatı için oradaki ağaçların kesilmesine karşı eylemcilerin direnişi ile başlamıştı anımsayacağınız üzere. Polisjandarma jargonuyla söylersek ‘malum şahıs’, çok sayıda fidan diktikleri savını ileri sürdü. Fidanla ağacın, ağaçla ormanın aynı şey olmadığını bilmiyor olmalı; ayrıca, Atatürk’ün Yalova’daki çiftlik evinin kendisini, ağacın dalı kesilmesin diye biraz öteye taşıttığını da bilmiyor olabilir mi bu şahıs? Aslında burada ağaç simgesini iyi anlamak gerek, ağaç yaşam demektir, bre! Aslında bu sorunsalın tam adı kentsel dönüşüm denilen kent ekolojisi tahribatı projesi kuşkusuz. Bu proje iktisadî ve toplumsal boyutları da olan ve bunların birbiriyle girişik olduğu bir proje. Maalesef ülkemizde bütünleşik algı yeterince oturmuş değil. Bu nedenle birçok kişi bu işin bir ‘ağaç meselesi’ olmadığını ya da onun ötesine geçtiğini söylüyor. Yanlış, daha doğrusu eksik! Yanal düşünme tekniğiyle bütünleşik algı yerine sıraerkil (hiyerarşik) algı dizgesiyle anlamaya çalışıyorlar sorunu bu kişiler. O zaman da mesele düzgün kavranmıyor. Sorunsalın toplumsal boyutu Doç. Dr. Toplumsal bağlamda yapılmak istenen hamleyle, sağlanmak istenen amaç ve hedefler şunlar galiba: 31 Mart gerici ayaklanmasının simgesi Topçu Kışlası (ayrıntılı bilgi için bkz. Miyase İlknur’un Cumhuriyet’teki yazı dizisi,16.6.2013 ve izleyen günler) inşasıyla toplumsal belleğin Cumhuriyet’ten emperyalizmin yeni tezgahladığı YeniOsmanlıcılığa kaydırılması; halkın (1 Mayıs vb. eylemlilikleri yaşadığı) meydanının elinden alınması. MELİH BAŞ Bu boyutta ilk gözümüze çarpan şey, neoliberal siyasanın sıkı izleyicisi olan iktidarın, düşselmekanlarla örgütlenmesi (mekansal fantazmagorisi) büyük alışveriş merkezi oluyor. Emperyalizmin yeniliberal sosyoiktisadî yapısında iktisadî zincirdeki dağıtım işlevine ait kalıp artık değişmiştir. Daha önceki dönemde bu işlevi gören parekendeci esnafların modası bitmiş, yerini büyük alışveriş merkezleri almıştır. Türkiye’de de bu dönüşüm, özellikle 24 Ocak 1980’den sonra başlayıp, giderek hız kazanmıştır. İstanbulAtaköy’deki Galleria, ABD Houston’daki benzerinden kopyalanmıştı, bir ilk olarak! AVM Yatırımcıları Derneği’nin son yaklaşık rakamlarına bakalım. 81 ilin 53’ünde AVM’ler varmış. Toplam 310 AVM’nin (2013 sonu tahmini 337) 101’i İstanbul’da imiş. AVM denilen mekan, aşırı tüketimin kutsallaştırıldığı, aldatıcı görünümlerle dolu bir mabettir aslında! Parekendeciliğin çok ötesine geçen kamusal bir yaşam (eğlence) alanı oluverdiler bu mabetler. Bu mabetlerde insan(cık)ların gelecekteki gelirlerini plastik bomba da denilen kredi kartlarıyla harcamaları, gereksinmesi olmayan isteklerine şehvetle sahip olmaları bir fantezi gibi görünüyor; ama uçan ya da buharlaşan diyelim ‘gelecekte sağlanacak gelirler’ ve borçlanmalar acı ama gerçek. Bu kamusal mekan, bir soygun filmi kurgusuyla kurgusal bir mekan oluvermiş durumda. Burada görmek ve görülmek de bir şey, ama kişiler burada şeyleşiyor aslında, hiçleşiyorlar belki de! Bu eğlence merkezinde eğlendikçesatın aldıkça sanal tatmin(sizlik) ve büyülü ortamda kayboluyor Bay(an) HiçŞey! Emperyalizmin AVM mabetlerinde görüntüsel olarak toplumsal ve kültürel unsurlar, tırışkadan pop müzik konserleri, aydınlatma gösterileri vb. ile ön plana çıkarılıyor. Mabette alt gelirliler çoğuncalıkla ucuz çöp gıda yiyip, seyirlikte seyirci konumunda izlerken, orta ve üst gelirliler de verişalış yapıyorlar. Sonsöz: Mesele ağaç mı? Yoksa Topçu Kışlası kisvesiyle aslında AVM mi? Yoksa AKP mi, ya da rejimin kendisi mi? Belki de mesele çok acil demokrasi. (*): Kaynak önerisi: Emrah Tuncer, İktidarın Mekansal Örgütlenmesi, Kibele Y., 2012. Sorunsalın iktisadi yanı