26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

5 Cumhuriyet ENERJİ 6 Aralık 2011 26 Kemal ULUSALER EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi Burası Türkiye... Bağımlılık dengeleri sarsıyor Gültekin TÜRKOĞLU Elektrik Yüksek Mühendisi 1719 Kasım tarihlerinde İstanbul’da TMMOB 8. Enerji Sempozyumu’ndaydık. Bu sayının diğer sayfalarında sempozyumla ilgili yazıları okuyacaksınız. Sempozyumda sunulan bildiriler, yapılan tartışmalara şöyle yukarıdan, kuş bakışı baktığımda belli konuların ve tespitlerin öne çıktığını gördüm. Sempozyuma katılan gerek bildiri sahiplerinin gerekse konuşmacıların üzerinde fikir birliğine vardıkları bir kaç başlıktan söz edeceğim. Ucuz petrol devri bitti Gerek yurtiçi gerekse yurtdışı sunumlarda artık ucuz petrol devrinin bittiği söylemi ortaklaşıyordu. Bu tespitte ortaklaşma oluşurken, nedeni konusunda farklı görüşler hakimdi. Sağ jargon, piyasanın sihirli elini unutmuş gözükürken, “state capitalizm” söyleminin şaka olmasından çıkabileceği korkusunu yaşıyordu. Sol cenah da, yaşananların “peak petrol” durumu ile herhangi bir ilgisinin olamayacağını, fiyat artışlarının tamamen çok uluslu kartellerin kar hırsının bir sonucu olduğunu söylemekteydi. 970’li yılların başında yıllık fueloil tüketimi ile arzı arasındaki 1 milyon tonluk açığı kapatmak için zamanın enerji yönetimi şöyle bir yöntem bulmuştu. Bu açık Ambarlı Fueloil Santralı’nın bir yıllık tüketimine denk geldiği için Ambarlı Santralı’nın yakıt temini devletin akaryakıt sağlamakla yükümlü kuruluşlarının sorumluluğundan çıkarılıp, doğrudan petrol işleri ile ilgisi ve deneyimi olmayan Türkiye Elektrik Kurumu’nun (TEK) sorumluluğuna verilmişti. Böylece TEK Ambarlı Santralı’nın yakıt ihtiyacını karşılamak için fueloil ithalat görevini de yüklenmiş oldu. Başlangıçta fueloil ithalatında bir sorunla karşılaşılmasa da zaman içinde özellikle 1973 Petrol Krizi’nden sonra 1970’li yılların sonlarında, Ambarlı Santralı’na fueloil temin etmek ve santralı tam kapasitede çalıştırmakta zorluklarla karşılaşıldı. O günün şartlarında foeloil satıcısı bulmak; satıcı bulsanız döviz ve Türk lirası bulmanın zorluğu yanında, TEK üst düzey yöneticilerin günlük mesailerinin tamamına yakınını fueloil sağlanması için uğraşmak teşkil ediyordu. Örnek vermek gerekirse; önce okyanusta fueloil yüklü bir şilep buluyor, fiyatında anlaşma sağlıyor, sonra bu 1 Türkiye’nin enerji kaynaklarındaki dışa bağımlılık konusunda geçmişte Ambarlı Santralı’nda yaşanan sıkıntıdan ders alınmadı. İthal doğalgazdan elektrik üretim payınınsürekliartması,ekonomikdengeleridesarsabilir. fiyatı Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne onaylatıyor, bunları tamamladıktan sonra da döviz ve Türk Lirası bulmaya çabalıyor, tabii o arada anlaştığınız şilep malını spot alımı yapan başkasına satmış oluyordu. O günün şartlarında döviz temininin zorluğunu anlatmaya gerek yoktur sanırım. Önceleri özel bankalardan döviz sağlamak mümkün iken daha sonraları bankalardan döviz sağlamak da mümkün olmamaya başlamıştı. Petrol ve fueloil alımı için Merkez Bankası’nın ülkenin toplam yakıt ihtiyacını karşılamak için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na tahsis edebildiği (yetersiz) döviz olanağından yararlanmak durumunda kalınıyordu. Ambarlı Santralı’nın toplam 630 megavat (MW) gücündeki beş ünitesi de çalışır durumda olmasına karşın, sürekli yakıt temin edilememesi yüzünden elektrik kesintilerine gitmek zorunluluğu doğuyordu. İthal doğalgaza bağımlı elektrik enerjisi üretim politikası tartışılırken, 1970’li yıllarda yaşanmış bu olayı hatırlamakta yarar vardır sanırım. Ne yazık ki, geçmişteki yaşananlardan yeterli ders alınmayarak ithal yakıta bağımlı elektrik üretim politikasına devam edilmektedir. Şimdiden, ithal doğalgazın elektrik üretimindeki payı yüzde 50’leri geçmiş ve önümüzdeki yıllarda olası elektrik dar boğazını aşmak için yegane çözüm olarak görülecek doğalgaz santrallarının kurulması ile bu pay daha da artacaktır. Kuruluş masrafı diğerlerine göre daha düşük ve daha kısa sürede işletmeye girebilecek doğalgaz santralları elektrik darboğazı için bir çözüm olarak görülse de işletme sürecinde yakıt sağlamanın zorluğu ve pahalılığı bir yana dövize dayalı doğalgaz ithalatının ödemeler dengemizde sebep olacağı büyük cari açıklar ciddi bir sorun olacaktır. Geçmişte yaşanılan bu deneyimlerden ders alınarak dışa bağımlı elektrik üretim politikası bir an önce sonlandırılmalıdır. ? Doğalgaz devri... Gerek ısınmada, gerekse elektrik üretiminde doğalgazın, hızla petrolün yerini alıyor olması gerçeği, herkesi bu konuda bir araya getiriyordu. Bu tespit aynı zamanda boru hatlarını da ön plana çıkartıyordu. Zira gaz naklinin yüzde 75’i boru hatları üzerinden yapılmaktaydı. Ancak, petrole paralel seyir izleyen fiyatlar konusu ve bunun diğer fiyatları da tetikleyeceği üzerinde pek durulmuyordu. Yeni kurtarıcı: Kaya gazı Pek çok konuşmacı shale gas yani kaya gazının kurtarıcı olacağı üzerinde hem fikirdi. (Uluslararsı Enerji Ajansı Başekonomisti Fatih Birol dahil…) ABD ve Çin neredeyse tüm tüketimini buradan karşılayacaktı. Kaya gazı Türkiye için de kurtarıcı olacaktı. Oysa neredeyse hiç kimse kaya gazının ne menem bir şey olduğu üzerine fikir yürütmüyordu. Bir ton petrollü şeyl kayasından sadece 60 litre petrol çıkmaktaydı. O da en kaliteli rezervden… Yaratacağı su kirliliğnden ve jeolojik dengeleri bozabileceğinden söz edilmiyordu. Yine kimse Fransa’da geçici olarak kaya gazının çıkartılmasının yasaklandığını belirtmiyordu. Bütün bunlara rağmen dünya ölçeğinde referans veriler verdiği söylenen Uluslararası Enerji Ajansı bu gazları daha şimdiden rezervlere eklemişti, hem de kanıtlanmış rezerv olarak. Dağıtım tekeli neden reklam verir? Bence en ilginç konuşmalardan biri, Japon Liberal Demokrat Parti’nin Temsilciler Meclisi Üyesi Taro Kono’nun konuşmasıydı. Kono, Japonya’nın Irak işgalindeki tutumunu eleştirerek istifa etmiş, bir sonraki seçimlerde Japon siyasi tarihinde en yüksek oyu alan ikinci kişi olarak tekrar seçilmişti. Kono; “Fukuşima’da yaşananların sürpriz olmadığından” söz ediyordu. Japon elektrik karteli TEPCO’nun kendi partisi dahil, hükümet üyeleri, denetleme kuruluşları, medya ile birlikte Japonya’da para dağıtmadığı yer olmadığından bahsediyordu. TEPCO’nun medya ilişkisi de ilginçti. TEPCO bir tekel olmasına rağmen medyaya bol miktarda reklam vermekteydi. Sonuç: TEPCO’nun nükleer sızıntılar, ölçümler ve diğer konularda kamuoyundan sakladıkları hiç bir şekilde ortaya çıkmıyordu, çıkamıyordu. Taro Kono’yu dinlerken her nedense aklıma son günlerde, “Enerjisa, hayatın yanında” sloganı ile televizyonlarda dünyayı döndüren enerjiden söz eden reklamlar geliverdi. Bu reklamla her karşılaştığımda kendi kendime sorar dururdum: “Bir dağıtım tekeli neden reklam verir?” Şimdi; “Hiç kaygılanma, burası Japonya değil” diyecekler olacaktır. Türkiye, Japonya’dan daha temiz bir ülke mi? Verbund ve Sabancı TEPCO’ya benzemez mi? Bilemiyorum... Bildiğim, birlikte enerji ihaleleri kazanmış başka iki firmanın birbirlerini nitelikli dolandırıcılıktan mahkemeye verdiği ve teminatlarını yakarak süreçten çekildikleri. Bildiğim, burası Türkiye...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear