23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

tom Çekirdeklerinin fisyonu yada kaynaşması sırasında açığa çıkan enerjiye nükleer enerji denir. Einstein, belli miktarda bir madde ile belli miktarda enerji arasında eşdeğerlik bulunduğunu göstermiştir. Daha açık bir deyişle m kütleli bir madde yok olursa e=mc2 büyüklüğünde bir enerji açığa çıkar. Bu formüldeki c ışık hızı, çok büyük A Nükleer Enerji Nedir? bir sayıdır, dolayısıyla da çok küçük bir madde kütlesinin yok olması, çok büyük miktarda enerjinin açığa çıkmasına yol açar. Uranyum ya da plütonyum gibi bazı atomların çekirdekleri, nötron bombardımanına tutulduklarında patlamakta ve bu çekirdeklerden çok daha küçük kütleli, sayılamayacak kadar çok tanecik biçiminde parçalanmaktadır. Patlama öncesi ve sonrasındaki taneciklerin kütleleri arasındaki fark, atom çekirdeklerinin parçalanması sırasında yiten yeni enerjiye dönüşen madde miktarıdır. Bu olaya fisyon (zincirleme tepkime) denir. Eğer bu olay çok sayıda çekirdekte aynı anda doğarsa bir bomba elde edilir. Bu enerjiyi kullanılabilir duruma getirmek için, nükleer reaktörlerde tepkime yavaşlatılır. Böylece elde edilen büyük enerjiyle bir sıvı ısıtılarak elektrik enerjisi üretiminde kullanılır. Dep r e m risk i ne kar ş ın Ak k u y u’d a kuru l m as ı pla nl a na n n ük l e e r san t r ale büy ü k t epk i Nükleer Santralde Sorun Nerede ÇETİN YİĞENOĞLU Türkiye'de üçüncü bir nükleer santral yapımının gündeme gelmesi haklı olarak çevrecilerin tepkisine yol açtı, yine bir dizi karşı sav gündeme getirildi... Bunlardan en ilginci yüzlerce yıldır Akdeniz'e inme özlemiyle yanıp tutuşan Ruslar'a, ABD'ye verdiğimiz İncirlik üssü gibi en güzel kıyılarımızı bağışlayacağımıza ilişkin olanıydı... Bu sava göre, demek ki İSDEMİR Ruslar'ın birinci üssü oluyor... Haklı davada inandırıcı olmak için eleştiride öncelikle ölçüyü kaçırmamak gerekiyor... Sorunun Ruslar'a Akdeniz'de bir askeri üs vermekle hiç ilgisi yok çünkü... Rusların buradaki işlevi Doğu Akdeniz'in doğusundaki Almanların İSKEN’inden pek farklı değil... Hatta bir nükleer kaza olmadığı takdirde onlarınkinden çok daha temiz görüntü verebileceği söylenebilir. Ancak, çok tehlikeli bir durum söz konusu... Bunun da birçok nedeni var. Bunlardan biri santralın niteliği, ikincisi yeri, üçüncüsü ise külü ve uluslararası tehditler... Bilindiği gibi dünyada üç tür nükleer santral var... Bunlardan biri araştırma amaçlıdır; bizim de iki tane var... Biri Küçükçekmece gölü kıyısında, Halkalı'da 1962'de kurduğumuz 1 MW'lik TR1 araştırma reaktörü, öbürü ise Karadeniz Teknik Üniversitesininki... Bunlara kimsenin itirazı yok. Bugüne dek olmadı, olamaz da... Çünkü, bilimsel araştırma yapılan bu reaktörlerde çekirdek fiziği üzerine çalışılır, tıpta ve sanayide kullanılan izotoplar üretilir. Bu reaktörler, tartışmalı reaktörlerin minyatürleri boyutlarında olsa da öbür reaktörlerle teknolojik ve mimari açıdan aynıdır. Bunlar, ikinci (enerji) ve üçüncü (askeri) tip nükleer santrallarden sadece işlevleri açısından ayrılır. İkinci ve üçüncü tiplerin birbirleriyle olan zincirleme bağlantısı birinci grup için söz konusu değil. Bunlar gerek bu yönleri, gerekse işlevleri açısından öbürleriyle kıyaslanamayacak denli masum. Üçüncü tip diye tanımlayabileceğimiz santrallarla ikinci tip santrallar işte bu aralarındaki bağlantı nedeniyle birinci tip reaktörlerden ayrılır... Bu bağ askeri amaçlı santralların enerji üretimi yapan ticari amaçlı santralların atığına (külüne) muhtaç olmasından kaynaklanır... Bu kül askeri amaçlı santralın ana girdisidir... Aslında ikinci tip santralın asal işlevi enerji üretimidir, ticaridir... Askeri amaçlı santralınki ise nükleer bomba üretmek... Bu üç santralden dünyada en yaygını enerji üretenlerdir... Ne var ki, bu santrallerden atık olarak çıkan radyoaktif kül işin püf noktasını oluşturuyor... Bu külde bulunan toryum ve plutonyum atom bombasının anamaddesini oluşturuyor çünkü. Bunu elde etmek için de öyle çok büyük yatırım gerekmiyor. Kuzey Kore, Pakistan ve İran'ın bile yaptığı 500 dolayında santrifüj bu iş için yeterli oluyor... Buralarda yapılacak santrifigasyonla elde edilecek plutonyum ve toryum izotopları askeri amaçlı nükleer santrallerde ölümcül bir silaha dönüştürülüyor... Buna karşın, plutonyum ve toryumu ayıklanmış kül yine de zararsız bir nesneye dönüşmüyor... Enerji santrallerinde yakıt olarak kullanılan uranyum 238'in külünde daha birçok radyoaktif madde kalıyor geride. Bunların da uygun koşullarda, Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonunun gözetiminde uygun yerlerde muhafaza edilmesi gerekiyor... Türkiye'deki soruna gelecek olursak... Birincisi bu nükleer atık küllerin ne yapılacağıyla ilgili. Bu küller nereye gömülecek ya da hangi ülkeye verilecek? Yoksa, bizde mi atom bombası üretmeye kalkacağız? Kimi yöneticilerimizin Yeni Osmanlıcılık gibi emperyal düşler görmeye başladığını düşününce ister istemez böyle düşünüyor insan... Dolayısıyla en önemli sorulardan biri bu? Öbürü Akdeniz'in en güzel kıyılarına yapılacak bu santral Türk turizmine acaba nasıl bir zarar verecek? Ülkesinde santralın yanıbaşına ev konduran Batılı, Türkiye aleyhine yapılacak olumsuz propagandaların etkisinde kalarak radyasyonfobisiyle başka ülkeleri ne kadar yeğleyecek... Bir başka sorun ise güvenlikle ilgili... Kimilerinin aklına karpuz kabuğu düşürmemek için bu konuyu “teğet” geçmekte yarar var. Ancak bunun kadar bölgeyi, Doğu Akdeniz'i, bütünüyle Ortadoğu'yu ilgilendirecek tehlikeli bir kıyamet olasılığı daha var ki o da santralde teknisyen olarak çalışacak insan unsuru... Disiplinli bir ulus olarak tanınan Ruslar bile insan unsuru nedeniyle bir Çernobil'e yol açabilmişse eğer, bizde acaba neler olabilir diye düşünmeden edemiyor insan... Bütün bunların dışında bu santralın Akkuyu'da asla yapılmamasını gerektirecek bir engel daha var; o da Akkuyu'nun çok tehlikeli bir deprem bölgesi olması... Yetkililer, eğer bu halkı ve ülkeyi birazcık seviyorlarsa henüz zaman varken bir kez de jeofizikçilerle jeologları dinlemesi gerekiyor... “Akkuyu, Çernobil olmasın” Mersin’in Akkuyu beldesinde Rusya ile yapılan anlaşma çerçevesinde kurulmak istenen nükleer santrale tepki gösteren KESK, demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve mes “Nükleer cinayete hayır” YUSUF BAŞTUĞ lek odaları temsilcileri, “Akkuyu Çernobil olmasın” çağrısında bulundu. Adana’nın İnönü Parkı‘nda toplanan grup, “Nükleere inat, yaşasın hayat”, “Nükleere hayır” ve “Nükleer santral istemiyoruz” türünde sloganlar attı. Çevreden geçen yurttaşların da destek verdiği eylemde konuşan KESK Adana Dönem Sözcüsü Güven Boğa, “Kaybedeceğimiz bir dünya, kaybedeceğimiz bir yaşam var. Nükleer santraller ölüm demektir. Güneyin ve kuzeyin en güzel kıyılarına sahip olan Akkuyu’yla Sinop’un yeni Çernobil olmaması için mücadele edelim” dedi. ADANA – Turizm, tarım ve lojistik sektörüyle öne çıkan Mersin’in, Ecemiş deprem fay hattında yer alan Akkuyu beldesinde nükleer santral kurulmak istenmesine karşı ortak bir tepki yükseliyor. Sanayicisinden üreticisine, turizmciden emeklisine herkes nükleer santrale izin verilmemesini isteyerek, “Geleceğimizi çalamazsınız” diyor. Türkiye’nin en bakir koylarına sahip Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin turizmi ve çevreyi olumsuz etkileyeceğine dikkat çekilirken, santralin Türkiye’nin enerji açığını da kapatmayacağına vurgu yapılıyor. “Yer seçimine karşıyız” Mersin Deniz Ticaret Odası (MDTO) Başkanı M. Cihat Lokmanoğlu, Türkiye’nin enerji açığı bulunduğunu ancak bu açığın turizm bölgesi ilan edilen Mersin’de kurulacak nükleer santral ile kapatılamayacağını söyledi. Mersin’in turizm, tarım ve lojistik sektörleriyle öne çıkan bir kent olduğunu vurgulayan Lokmanoğlu, “İş dünyası olarak nükleer santralin özellikle turizm ve tarım sektörlerini olumsuz etkileyeceği endişesini taşıyoruz. Yer seçimine karşıyız ve kararın yeniden gözden geçirilmesini bekliyoruz” dedi. NÜKLEERE KARŞI SERT ÇIĞLIK! Nükleer santrale karşı mücadele eden Çukurovalılar, hidroelektrik santrallerine karşı mücadele eden Karadenizliler, termik santrale karşı mücadele eden Hataylılar, Hasankeyf’i, Allianoi’yi kurtarmaya çalışan gönüllüler… Yurdun dört bir yanından getıklarının bilinmesini istedi. Bölgenin turizme kazandırılması için çaba gösterilmesi çağrısında bulunan Doğan, “Santral yapılmak istenen alanda mevcut doğal yapının korunması şartıyla 20 bin yatak kapasiteli tesis yapılabilir. Bölgede uluslararası standartlar ışığında 4 veya 5 yıldızlı tatil köyleri, oteller da yapılabilir. Gerekli yatırımın olması ve bölgenin turizme açılması halinde ortalama 10 bin kişiye iş imkanı sağlanabilir. Oysa nükleer santralde yalnızca 250 kişi çalışacak ve turizmden gelecek gelir de ortadan kalkacak” diye görüş bildirdi. “Sorunların kaynağı olur” Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Başkanı Şerafettin Aşut nükleer santralin turizmdeki sorunların kaynağı olacağını belirtti. Enerji açığını kapatmak için arayışlara girildiğini anımsatan Aşut, “Enerjiye ihtiyacımız var ama yeri Akkuyu değil. Kurulacak santral bölgede turizmdeki yaşanan sorunları ortadan kaldıran değil sorunun kaynağı olarak öne çıkıyor. Bu bir süreç ve hükümet bu konuda kararlı görünüyor. Herşeye rağmen iş dünyası olarak tavrımızı ortaya koyup karşı çıkacağız. Turizm çanağında bu iş olmaz. İş dünyası olarak karşı duruşumuzu net bir şekilde ortaya koyacağız” açıklamasında bulundu. len çevreciler bugün (2 Temmuz Cuma) Mersin’deki 68’liler Ormanı’nda bir araya gelecek, üç gün boyunca Türkiye’nin çevre sorunlarını konuşacak. Çukurova Anti Nükleer İnisiyatifi adı altında bir araya gelen bir grup genç, bugün başlayacak ‘Anti Nükleer Festival’de yurdun dört bir yanından gelecek çevrecileri ağırlayacak. 68’liler Barış ve Kardeşlik Ormanı’nda yapılacak ve 3 gün sürecek olan festivale 30’dan fazla rock topluluğu, sinemacılar, tiyatrocular da katılacak. Konukların, geceyi ormanda geçirecekleri festival sadece bir eğlence konseri olmayacak, Türkiye’nin çevre sorunlarının, en başta da nükleer santral dayatmasının konuşulacağı, ‘kirli enerjiye hayır’ denilen bir ekoloji forumu olacak. ceki şartlarla alınan yer lisansı izniyle santral kurmanın bilimsel olmadığını açıkladı. Rusların Çernobil faciası nedeniyle sabıkalı olduğuna vurgu yapan Aslan, Türkiye’nin nükleer tehditle karşı karşıya olduğunu ifade etti. Hükümetin nükleer lobilerin siyasi baskıları sonrasında ‘yangından mal kaçırır gibi’ anlaşmalar imzalayarak Türkiye’yi nükleer maceraya sürüklediğini dile getiren Aslan, nükleer santral ısrarına anlam veremediklerini bildirdi, ‘Nükleer santralden vazgeçin’ çağrısında bulundu. Arslan, Mersin ve Sinop halkının tepkilerinin görmezden gelinmemesini talep etti. nılacak teknolojiyle ilgili de endişe taşıdıklarını aktardı. Gelişmiş ülkelerde turizm merkezlerinin yanında nükleer santral olduğu ve denize dahi girilebildiği yönündeki açıklamaların gerçeği yansıtmadığına işaret eden Olcar, radyasyon uyarılarıyla dolu devasa yapının bulunduğu yerde kimsenin denize girmeyeceğini, gezmeyeceğini vurguladı. Mersin’in, deniz, doğa güzellikleri, inanç merkezi, kültürü, ve tarımıyla turizmden para kazanan bir kent olduğuna işaret eden Olcar, kararın yeniden gözden geçirilmesini istedi. kreteri Nuri Özdemir, “Türkiye’nin en bakir turizm alanı Akkuyu’da nükleer santral kurulması akıl tutulmasıdır” diye konuştu. Dünyanın nükleer santral yapımını terkettiğini ifade eden Özdemir, “Hükümet bir yandan kentimizi turizm bölgesi ilan ederken diğer yandan turizmin baş düşmanı nükleer santral kurulması anlaşması imzalıyor. Bunun akıl ve mantıkla ilişkisi yoktur. Hükümet akıl tutulması içine girmiştir. Biz Mersin’deki demokratik kitle örgütleriyle bu konunun takipçisi olacağız” dedi. “Nükleer santral ölüm fermanı” Mersin Turizm Platformu Başkanı Numan Olcar, nükleer santralin Mersin ve bölge turizmi için ölüm fermanı olduğunu kaydetti. Yer seçimiyle ilgili kararın gözden geçirilmesini isteyen Olcar, kulla Karar akıl tutulmasıdır Mersin Kent Konseyi Genel Se Sesimizi duyun Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Sabahat Aslan, 40 yıl ön Nükleer santral değil, turizm yatırımı istiyoruz Mersin Sanayici ve İşadamları Derneği (MESİAD) Başkanı Ali Doğan, nükleer santrale karşı çık “Akkuyu’da turizme evet” Mersin Sanayici ve İşadamları Derneği (MESİAD) tarafından ‘Akkuyu’da Turizme Evet’ sloganıyla ‘Nükleer Enerji ve Akkuyu Nükleer Santrali’ konulu bir panel düzenlendi. Erhan Deniz Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panele Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tolga Yarman konuşmacı olarak katıldı. ‘Nükleer enerji mi, nükleer macera mı?’ başlıklı bir sunum gerçekleştiren Yarman, bilimadamlarının tavırlı bir tutum sergileyebileceğini ancak bunu yaparken tarafsız olması gerektiğinin altını çizdi. Atom mühendisi olduğunu anımsatan Yarman, nükleer enerjiye karşı olmadığını ancak sorunları minimum seviyeye çekebilmek için çalıştığını söyledi. Yarman, nükleer santralin iyi yapılması halinde zarar vermeyeceğini ifade etti, “Ancak günümüzde çok fazla eksiklik var. Önce bunların halledilmesi gerekir. Çünkü bugün gelinen noktada nükleer enerjiye de ihtiyaç var. Fakat doğru ve usulüne uygun, güvenli bir teknolojiyle yapılması kaydıyla böyle bir enerji üretilebilir. Bu üretim zarar da vermeyebilir. Ancak bugünkü mevcut teknolojiyle böylesi bir santral yapmak yanlış olur. Ben buna karşıyım” açıklamasında bulundu. Prof. Dr. Doran: Geleceğimiz ipotek altına alınıyor Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri (DAÇE) Ortak Sekreteri Prof. Dr. Figen Doran, nükleer santral ile atık sorunları çözülmeden barışçı yaklaşımdan uzak bir modelin Türkiye’ye getirilmek istendiğini anlattı. Gelişmiş ülkelerin temiz enerji modellerine yatırım yaptığını aktaran Doran, “Hiçbir akılcı gerekçeye dayandırılmadan nükleer santral dayatması ile karşı karşıyayız, üstelik muhteşem bir kıyıya sahip olan Akkuyu’ya” diye konuştu. Türkiye’nin nükleer enerjiye ihtiyacı olmadığına vurgu yapan Doran, nükleer santralin ülkenin geleceğini ipotek altına alacağını, buna karşı çıkılması gerektiğini kaydetti. Nükleer Santrale karşı EMO’da düzenlenen toplantıda da ‘Nükleer Santrale Hayır’ denildi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear