26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

OKÜLTİZM NEDEN YÜKSELİYOR? ÇETİN YİĞENOĞLU 12 Eylül sonrasıydı… Adana’da AkkapıMıdık tarafında su falına bakan biri birdenbire ünlendi. Aşırı ilgi sonucu dergaha dönen evin çevresinde trafik düzenini polislerin sağladığını belirtmek söz konusu ünün boyutunu anlatmaya yetmez... Adanalı falcının bu ünü bir gazeteci ordusuyla fal baktırmaya gelen dönemin sıkıyönetim komutanının eşi sayesinde elde etmesi sanırız biraz anlamlıdır… Yine de falcılığın günümüzde bu denli yayılması, sektör durumuna gelmesi bir komutan eşinin inanç dünyasıyla ilgili masum meraka da bağlanamaz kuşkusuz… Ancak, o komutanla eşi bunun ne anlama geldiğini herkesten çok bilmek durumundaydı, ama ne yazık ki bilmiyorlardı… Eğer bile bile yapmışlarsa zaten söyleyecek söz yok... Bu fal konusu, neredeyse insanoğlunun bu dünyadaki serüveni denli eski... İki ayağı üstünde yürümeyi öğrendikten sonra insanoğlunun kendisini, dünyayı, evreni tanıma çabasına koşut falcılık da gelişti, boyutlandı, çeşitlendi. İlkel kabile psikolojisini yaşadığı animizm çağında ata ruhlarına, fetişlere, putlara tapmasının nedeni çok masumdu; merak... O dönemde böyle yaparak önce politeizmin temelini atacağını, ardından semavi dinlerin düşünsel altyapısını hazırlayacak gezegensel tanrılara tapınarak astral dinleri kuracağını bilmiyordu… Eş zamanda yaygınlaşan sihir, keramet ve büyücülüğün etkisiyle kahinlik ve müneccimliğin yanı sıra gelişen falcılığın binlerce yıl sonrasında günümüzü etkileyeceğini de düşünemezdi. Buna karşın, insanoğlu dünden bugüne kahve falından su falına, kuş falına, ciğer falına türlü fal biçimleri icat etti. Kadere, hurafeye, büyüye, astrolojiye, fala inanç (Okültizm/Bilinemeyenlerin Bilimi) arttıkça safsafalara yönelim de arttı. Büyücülüğün, muskacılığın gelişimine koşut türbeler, yatırlar, dergahlar, ocaklar kuruldu. Bu yönelimin temel nedeni üzerinde pek durmadı insanoğlu... Bunu bilen oligarşik güç peşindeki politikacılar, yığınları uyarmak yerine okültik yönelimi kendi çıkarına kullanmayı yeğledi… Bu yönelimin temel nedeni ise animist dönemden, astral dinlerden bu yana, yani dünden bugüne aynıydı; güven duygusunun yitimi… umarsızlık… sorunlarına toplumsal çözümler bulamamak… Söz konusu yönelimde sadece eski insanla günümüz insanının tutumu arasında bir fark vardı… Eski insan, bilgi birikiminden yoksun olduğu için bir arayış duygusuyla açmıştı mistik inançların kapısını… Günümüz insanı ise egemenler tarafından zorla itiliyordu o gizemlimistik dünyaya… Oysa insanoğlu son iki yüzyılın pratiğinde akılcı düşünce gücünün farkına vararak çıkmıştı bilinçinanç ikileminden… Bu ne yaman çelişkiydi böyle; modern insanın düştüğü zavallı durum... Bunun farkına varan güç odakları artık daha da bilinçle dayatıyor gizemlimistik dünyaya yönelimi… Yaratılış tezleri furyasında evrim teorisinin esamesi bile okunmuyor. Türbeden, falcıdan, medyumdan geçilmeyen toplumda bir bakıyorsunuz ekümeniklik tartışması başlatılıyor, bir bakıyorsunuz şeriata uygun yaşam biçimi… Bir bakıyorsunuz üç semavi dinin kutsal kabul ettiği Muvahhid (Tanrı’nın birliğini savunan), Tevhid Savaşçısı Hz. İbrahim’in adı atılıyor ortaya, üç din tek din olsun diye… Öte yanda kökten dincilik toplumun üstünde şeriatın kılıcı gibi sallanırken ılımlı nitemiyle Postmodern İslam sunuluyor. İnsanların kafası sürekli karıştırılıyor… İşte bu tür politika, dayatma ya da toplumsal karmaşa ortamında unutturulmak istenen gelir bölüşümündeki dengesizlik, artan işsizlik, yaygınlaşan sefalet, insanın emeğine yabancılaşması, güvensizlik duygusu, gelecek kaygısı gibi nedenlerle sığınak arayan insanoğlu yaşamı katlanır kılmak amacıyla zorunlu olarak dine, gizemci yapılanmalara, mitsizime yöneliyor… Sosyal bunalımların arttığı, içkikumar ve şans oyunlarının yaygınlaştığı, herkesin birbirini kandırmaya çalıştığı toplumlarda kimi umut tacirleri de falcıları, medyumları, muskacıları, üfürükçüleri umut kapısı olarak gören insanların çaresizliğini kullanıyor… Bu gelişmeler karşısında artık kafelerin çoğu kadrolu falcı, fal bakan psikolojik danışman çalıştırıyor… Bu aşırı yönelim ortamında dönen çarkta insanları her şeyin göründüğünden farklı olduğuna inandırmaya çalışan gizemcilik işlevini yerine getiriyor. Sonuçta, mistik çekicilikten yararlanan falcılarla ilahi gücün temsilcisi savındaki dinciler, insanoğlunun öte dünya ile ilişki kurmasını sağlama savında buluşuyor… Böylece ucuz terapi gibi masum niteliğini yitiren falla din arasında sıkışıp kalıyor günümüz insanı… Dahası, kendisini çıkışı olmayan bir noktada duyumsuyor. İşte, tam bu noktada yaşamını din kurallarına göre düzenlemesi dayatılarak , “kul” olma inancını benimsemeye zorlanıyor. Kulların ise her şeyi bilemeyecekleri öğretiliyor zamanla... Buna karşın, ekonomik globalizm çağında gerek Türkiye özelinde, gerekse bütün dünyada dinin boşuna, kendi kendine yükselmediği konuşulmuyor bile. Nazizmin Almanya’da iktidara gelmeden önce Alman toplumunda Okültizmle astrolojinin doruk noktasına neden çıktığını araştırmak kimsenin aklına gelmiyor. 12 Eylül’ün palazlandırdığı bir siyasal anlayışın eliyle kurulmaya çalışılan İslamodikta, İslamo Kalvinist düzen öncesi Türkiyesinde Okültizm ve astrolojinin doruk noktasına çıkmasının nedenleri üzerinde de durulmuyor… KONUK YAZAR PROF. DR. ÜNSAL YETİM Umudunu yitiren, aşk acısı çeken, maddi ve manevi sorunlar yaşayanların başvurduğu en masum adres Fal Üzerine İnsanın temel gereksinimlerden sonra en önemli güdülenme kaynağının içerisinde yaşadığı ilişkileri, çevresini, insanları ve dünyayı anlama ve bir düzene oturtma isteği olduğunu söylemeliyiz. Bizler açısından dünyanın çeşitli yanları, doğa olayları, insanların davranışları belirli anlam temellerine oturmalıdır. Bu kapsam içerisinde herhalde en kesin anlam ve merak güdüsü, kişinin kendisi, yaşadıkları, başına gelecekler ve geleceği üzerinedir. Hepimiz koşullarımızın nasıl olacağını, gelecekte neler yaşayacağımızı, şimdiki koşulların değişip değişmeyeceğini şimdiden bilmek isteriz. Bilim insanının elindeki veriler ve bulgulara dayalı olarak gelecekteki bir durumu öngörmesini, günlük yaşamda “naif” veya “amatör” bilimci tarzında hepimiz yapmaktayız. Bizim için geleceği, yaşadıklarımızı, başımıza gelenleri açıklama ve anlamlandırma tarzı olarak çeşitli anlatıların, inanışların, yaşam felsefelerinin olduğunu bilmekteyiz. Bunlar bilim adamlarının kuramlarına veya yaklaşımlarına denk gelen basit, somut ve anlaşılır bilgi depolarıdır. Sağduyu bilgileri adı altında toplanan bu açıklama tarzları, genellikle tekli nedenlerle olayları açıklar. Örneğin kara sevdanın, sevdalı olmanın akıl hastalığının nedeni olması, kocanın eşinden soğumasının nedeninin büyü yapılmış olması gibi. İnsanlığın dünyayı, kendilerini ve ilişkilerini ilk açıklama ve anlamlandırma kaynakları fal, büyü, sihir, ilkel sağaltım törenleri, kurban gelenekleri gibi genellikle mistisizm olarak adlandırılan inanışlardır. Bu inanışlar ile insanoğlu oldukça uzun süre kendisini ve dünyayı açıklamıştır. Bunlardan daha sistematik ve derli toplu açıklama kaynakları olarak çok tanrılı dinler, mistik öge ve uygulamaları kendi içerisinde barındırmışlardır. Dünya üzerinde ve insan üzerinde daha kesin açıklama ve inanç ilkeleri koyan tek tanrılı dinler, böyle uygulamalara karşı koysalar da; kehanet, mucize, kurban gibi kimi inanç ve pratiklerde mistik ögelerden yararlanmışlardır. İnsan kültürleri gelişim içerisinde sentezlendiğinden en gelişkin yaşam tarzları içerisinde de sembolik süreçler olarak fal, büyücülük, baht, nazar gibi mistik ögeler varlıklarını belirli ölçülerde sürdürmektedir. Gerçekte endüstri devrimi ve onun yol açtığı başarılarda bilimin ve bilimsel gelişmelerin payı önemliydi. Geçtiğimiz iki yüzyıl insanlar bilimsel yolla tüm olayların açıklanabileceğine inanıyorlardı. Endüstri devrimi ve kapitalizm, bilimin ve teknolojinin sağladığı konfor ve kolaylığı evlerimize getirmişti. Bu olgu halen sürüyor olsa da kapitalizmin yarattığı insani sorunlar, savaşlar, kıyımlar ve bölüşüm adaletsizliği, insanların kapitalizme ve o arada ona aracı olduğu düşünülen modernizme güven duymamalarını ve sorgulamalarını getirmiştir. Kapitalizm karşıtı sosyalizm hareketinin Sovyetler Birliği’nin dağılması ile büyük ölçüde çökmesinin sonucu insanlar kendi inanç dünyalarına, mistik yaşantılara geri dönmüşlerdir. Tüm insanlığı bağlayan, dünyayı açıklayan ve anlam katan büyük anlatıların yitmesi, insanları ilk inanışlarına, mistisizme ve dine yönlendirmiştir. Böylece bilimsel bilgi ile mistik, büyüsel ve dinsel bilgi günümüzde yan yana biri diğerini dışlamadan yaşamaktadır. Batı toplumları için bilgi türleri arasında bir ayrım yapmama eğilimi olarak beliren ve post modernizm denilen bu gelişme endüstri sonrasının belirgin bir özelliğidir. Tüm dünyada gözlenen şamanizme, mistisizme ve genel olarak manevi alana bağlanma eğilimi özellikle “gelişmemiş” ya da “az gelişmiş” toplumlarda sorun oluşturmaktadır. Açlık, istikrarsızlık, belirsizlik, gelecek kaygısı, işsizlik, ayrımcılık gibi travmatik olguları yaşayan dünyanın dörtte üçü için sorunlar ve koşullar için bir açıklama bulma, rahatlama, yarının neler getireceğini merak etme, elinden gelenler varsa yapabilme yaşamsal önemdedir. Tüm bunları aynı anda karşılayan bir kaynak olarak fal ve falcılık giderek daha yaygın hale gelmektedir. Üstelik bu, kendi inanç kaynağından gelen, emek ve çaba gerektirmeyen ve somut, tekil açıklama sunan zahmetsiz bir yoldur. Kapitalizmin hizmetleri ticarileştirmesi ve tüketim toplumunun ana ekseni haline getirmesi sonucu fal ve falcılık, çeşitli türleri ile bir sektör haline gelmiştir. Ülkemizde fal baktıran çoğunluğu üniversite ve lise mezunu olan 127 kişi üzerinde yakın dönemde yapılan bir çalışmada (*Güngör, 2005) fal baktırma nedenleri arasında merak, eğlence, olumlu şeyler duymak ve sorunlara çare bulmak öne çıkmıştır. Yine falın moda haline gelmesi ve ünlü kişilerin de falcıya medyuma gitmesi gösterilen nedenler arasındadır. Fala baktıran bu kişilerin çoğunluğunun kadın olduğu ve %21’inin ayda üç veya dört kez fal baktırdığı bulunmuştur. Bu araştırmanın sonuçlarından önemli olan bir diğer bulgu insanların %40’ının kritik dönemlerinde (evlilik, iş, boşanma) falcıya gittiğidir. Falcının söylediklerine inanma, bunların gerçekleşeceğini bekleme, bir diğer sorundur. 127 kişiden yalnızca %33’ü falcının söylediklerinin gerçekleşeceğine kesinlikle inanmadığını belirtmiştir. Geriye kalan %67’lik kesim belirli ölçüde falcının söylediklerine inanmaktadır ve ondan etkilenmektedir. Buna bağlı olarak falcının söylediklerinin değişen derecelerde gerçekleştiğini söyleyenlerin oranı %71’dir. Görüldüğü üzere ülkemiz insanları kendi geleceklerini, koşullarını öğrenmek, rahatlamak, iyi şeyler duymak amacıyla falcıya gitmektedir. Bu psikolojik gereksinmelerini karşılamanın ötesinde bireyler inanç dünyasında falın ve büyünün ağırlığını göstermektedir. Bireylerin kendi yaşamları üzerinde egemenlik kurma, kendi geleceklerini belirleme olanakları daraldığında, kolay ve zahmetsiz yoldan bir şeylere erişme anlamında fal, eylemsizliği ve kaderine razı olmayı pekiştirmektedir. Bireylerin sosyal ve psikolojik olarak güçlendirildiği ve yeteneklerini keşfettikleri çevrelerde ise başarma, kendi ayakları üzerinde durma, kendini geliştirme, bireysel ve kolektif yeterlilik gibi etkin, eylemli olmanın doğurduğu olumlu özellikler pekiştirilmektedir. Umudumuz fala kaldı YUSUF BAŞTUĞ ADANA Kimi geleceğini merak ediyor, kimi sorunlarının nasıl çözüleceğini...Özellikle gençler kafeteryalarda falcıların önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. İşsizlik, yoksulluk ve çaresizlikten bunalan veya aşk acısı çektiği için umudunu fala bağlayan, yaşadığı sorunlardan bir nebze de olsa sıyrılmak için fala baktırdığını söylüyor. Fala bakanlar ise toplumsal bir görev üstlendiklerine vurgu yapıyor. Onlara göre fala bakmak en ucuz terapi yöntemi. Fala baktıran kişileri, genellikle 'umudunu yitiren, aşk acısı çeken, maddi ve manevi sorunlar yaşayan kişiler' olarak niteleyen falcılar, “Biz onları dinliyor ve rahatlatıyoruz” diyor. Fal mekânlarından biri de Fidan'ın Yeri Melekler Kafeterya...13 falcının çalıştığı büyükçe bir işletme... Masalar tıklım tıklım dolu. Gelenlerin bazıları ayakta kalıyor, sırası gelenler de oturuyor. Burada tarot, el, su, çay, kahve, kibrit, toprak, ayna, iskambil, bakla, domino, yıldızname, yüz ve çakra gibi fallara bakılıyor. Yemek yiyenler veya çay ve kahvelerini yudumlayanlar artık ne falına baktıracaksa ona göre istekte bulunuyor. Belli bir ücret karşılığında ve sıraya göre fala bakan görevliler bir o masaya bir bu masaya geçiyor. Fal baktıranlar bunun bir moral, motivasyon kaynağı olduğunu söylerken heyecan duyduklarını da belirttiler Fala bakanlar ne söylüyor? Yasal olarak sorun yaşayacaklarını belirterek genellikle isimlerini gizleyen falcılar işlerini oldukça ciddi yapıyor. Konuştuğumuz falcıların ortak söylemi, “Toplumsal, sosyal bir görev ya pıyoruz” oluyor. Onları böyle düşündüren ise ülkede ve kentte yaşanan ekonomik, maddi ve manevi sorunlar. Falcılara genellikle ya aşk acısı çekenlerin ya da işleri bozuk olanların geldiğini söyleyip onlara umut verdiklerini özellikle vurguluyorlar. Fikriye Dem, iki yıldır ayna, toprak, iskambil, kahve ve kibrit fallarına baktığını bildirdi. “Kimisi zevk için kimisi meraktan fala baktırıyor” diyen Dem, fala baktıran kişilerin konuşup rahatladığını kaydetti. Gülerek psikolog gibi çalıştığını aktaran Dem, baktığı falda kimseye kötü bir şey söylemediğini, genellikle umut verici yaklaşım sergilediğinin de bilinmesini istedi. “Toplumsal bir görev üstlendik” Gonca Yaprak, 7 yaşından bu yana fala baktığını belirterek özellikle bakla, tarot ve remil falına baktığını söyledi. Gelen müşterilerin çoğunluğunun geleceği merak ettiğine işaret eden Yaprak, fal bakmanın da ayrı bir ustalık olduğunu savundu. Özellikle tarot falının astrolojiye dayandığının altını çizerek, “Tarota bakacaksanız burçları iyi bilmelisiniz. Astrolojiye ilginiz olmalı. Kahve falı şekillere göre bakılır. Bunları bilmeniz gerekir. İnsanları memnun etmeye çalışıyoruz. Birisi sorunlarını nasıl çözeceğini soruyor, birisi erkek arkadaşını, birisi karısını... Biz toplumsal bir görev üstlendik. İnsanları en ucuz yoldan rahatlatmak için çalışıyoruz” diye konuştu. Niçin fala baktırıyorlar? Ağzına dek dolu kafeteryada fala bakanlarla olduğu gibi fala baktıran kişilerle de konuşmaya çalışıyoruz. Kendini sakınan kişiler çoğunlukla konuşmuyor. Masadakilerin büyük çoğunluğunu oluşturan gençler ise daha anlayışlı davranıyor ve sorularımızı yanıtlıyor. Bu kişilerden birisi de üniversitede öğrenim gören 24 yaşındaki Ayşe Güngör. İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyan Güngör, en çok geleceği ve olacak olayları merak ettiğini dile getirdi. Fala baktırırken bir yandan da biriyle iletişim kurmanın rahatlığını yaşadığını söyleyen Güngör, “Benim için, 'Fala inanma ama falsız da kalma' sözü çok geçerli. Bazı şeyleri bilmeleri beni heyecanlandırıyor. Böyle olunca şaşırıyorum” açıklamasında bulundu. Henüz 18 yaşında olan Seda Yeşil de üniversite öğrencisi. Falın kendine iyi geldiğini belirtiyor uzun uzadıya. Kahve falını çok sevdiğini belirten Yeşil, “Benim için asıl önemli olan birisiyle konuşabilmek. Çoğu kimseyle konuşamadıklarımı fala bakan kişilere soruyorum. Psikolojik olarak çok rahatlıyorum. Bazı şeyleri bilmeleri de ayrıca mutlu ediyor. Seviyorum fala baktırmayı” diye konuştu. “En önemli etken merak” Y akamoz Kafe'nin sahibi Mehmet Demiroğlu, 810 yıl önce ailelerin çocukları kafelere göndermediğini söyledi. Bu durumu değiştirdiklerini bildiren Demiroğlu, “Bizim işletmemizde 810 yıldır fala bakılıyor. Aileler bize güveniyor ve çocuklarıyla birlikte fal baktırıp dinlenmeye, stres atmaya geliyorlar. Fala baktırınca rahatlıyorlar. Fal baktırmak diye geçiştirilmemeli, insanlar burada sohbet ediyorlar. Yakamoz Kafe'de uzun yıllar fala bakan Songül Yıldırım ise, “İnsanlar her sorununu, sevincini paylaşmak istiyor. Sevincini, umudunu, beklentisini, hüzünlerini falda arıyorlar. Merak duygusu çok önemli bir dürtü. Falda bence en önemli etken meraktır. İnsanlara hizmet ediyoruz” diye konuştu. Hülya Çağatay “Paylaşım içindeyiz” Ağırlıklı olarak aşk acısı çekenlerin ve ekonomik durumu kötü olanların fal baktırdığına vurgu yapan Hülya Çağatay da uzman bir falcı. Tamı tamına 9 yıldır su, çakra, el, yüz, çay ve kahve fallarına bakıyor. Türkiye'de insanların genellikle mutsuz ve umutsuz olduğunu söyleyen Çağatay, ülke koşullarının da buna neden olduğunu ifade etti. Bu koşullarda fal bakarak insanlarla dertleştiklerini anlatan Çağatay, “Zamanla dostluk oluyor, gelen insanlar falı bırakıp bizimle sohbet ediyor. Önemli bir iş yapıyoruz. İnsanları dinliyor ve birşeyler paylaşıyoruz” dedi. “Çok sayıda psikolog müşterim var” A *Güngör, İ. (2005). Popüler kültür ürünü olarak fal. Gazi Üniversitesi İletişim Dergisi Sayı 26. dana'da yaklaşık 100 kadar yerde fala bakıldığını bildiren işletmeci Mehmet Bozkurt ise olayı farklı değerlendiriyor. Oturduğumuz masada kalınca bir defter var. Bozkurt bir yandan bizimle ilgileniyor bir yandan da masalara fal bakacak olan kişileri yönlendiriyor. Bir dakikalık söyleşimizde çok sayıda falcıyı bir masadan öbür masalara kaydırabiliyor... İşletmeyi 2 yıl önce açtıklarına dikkat çeken Bozkurt, ev yemeklerinden dünya mutfağına 180 çeşit ürünle de müşteriye hizmet verdiklerini anlattı. Kafeteryaya gelen müşterilerin yemeklerini yedikten sonra çay ve kahveleri ni içebildiklerini kaydeden Bozkurt, yemeklerini de oldukça usta bir aşçının yap tığının bilinmesini istedi. Günlük ortalama 400500 kişinin işyerine geldiğini belirten Bozkurt, kafeteryada 50 masanın boş kalmaksızın işlediğini vurguladı. İşyerinde 12 kişinin çeşitli fallara baktığını aktaran Bozkurt, “Müşterilerimizin yüzde 70'i fal baktırmaya geliyor. Bu işte oldukça iddialıyız. Beğenmeyenlerden ücret almıyoruz. Fal en ucuz terapi yöntemi. İnsanlar geliyorlar, rahatlıyorlar ve umut buluyorlar. Müşterilerimizin arasında çok sayıda psikolog bulunması da bunun bir göstergesi. Sabah 08.00, akşam 24.00 saatleri arasında müşterilerimizi ağırlıyoruz” dedi. Gençler fala baktırmanın bir yerde kendilerini rahatlattığını söylediler. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear