Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 7 MART 2021 Uzakdoğu sinemasından iki usta Albert Camus Faşizm sonrası günlere hazır olmak! 1 Camus “Yanlış fikirler her zaman kan dökmeyle sonuçlanır, lakin egemen yapı iktidardakiler kavramları diledikleri gibi tarif eder. Rolleri gereği yalandan inşa ettikleri düzene akan kan her zaman baş herkesin inanmasını beklerler. Faşist kalarının kanı olur. Bazı düşünürleri liderler zamanla kendi seslerinden mizin hemen her konuda söz söyleme başkasını işitmez olur, gözleri hep ayrahatlığı işte bu yüzdendir” derken, nı yöne bakar. Yakın çevresi dalkaçağını aşan uyarıda bulunuyordu. İfa vuklar hakikati unutup, bugünlerde de özgürlüğüne sınır konmasını iste hakikat ötesi denen o her neyse, pemiyordu elbette, ancak hangi ifadenin şine düşer. Toplumun duyumsamasıfikir değeri taşıdığını tartışmamız ge na, düşünmesine olanak yoktur. “Biz” rektiğine dair düşünmekte yarar var. ve “öteki” üzerinden kurulan denkBir ifadenin “fikir” değeri taşıyıp ta lem kişinin sürekli sanık suçlu hisşamadığına kim karar verecek peki? setmesine neden olur. Hata yapmaBizim gibi geri kalmış ülkelerde mak için iktidarın yanında yer alır. söz çuvalladır, dinleyene pek rastlanmaz. İletişim olanaklarının çeşitlenmesiyle fikirlerin renklendiğini, lezzetlendiğini düşünebilir miyiz? Söz çok, dinleyen pek az, düşünmeye değer fikirse neredeyse hiç yok! Herkes sözüne, kanaatine iman etmektedir ayrıca. Bizde “kanaat önderi” diye bir sıfat var, unvanın nereden verildiği meçhul, bu konuma sahip kimseler malumatfuruş olmaktan öte pek bir işe yaramıyor. İhtiyaca uygun dövüşçü horozlar demek en doğrusu. 5 H itler, Kavgam’da “Bugün ben ulu Tanrı’nın iradesine uygun olarak hareket ettiğime inanıyorum: Milletimi Yahudi’ye karşı müdafaa etmekle Tanrı’nın eseri için savaşmış oluyorum” der. Liderin çizdiği sınırlara göre onu karşına almak eleştirmek Tanrı’ya başkaldırmaktır, hayli güç iş, değil mi? “Küçük insan”a hak etmediği olanağı sunalım, o yanılabilir; peki ya eli kalem tutan kişi için ne diyeceğiz? Liderin Tanrılaşması sü2 Camus, “düşünür” dediği kişileri sorumlu olmaya çağırıyor. Birine “düşünür/aydın” diyerecine katkı yaparken, iktidarı birlikte paylaşırken ve an gelip de durumunun ayırdına varıp “yanılmışım” dediğinde nasıl davranacağız? bilmemiz için etik ölçülerini bilmeliyiz, aksi halde her mürekkep yalamış kişi kolayca bu tarife girer. Bize dönersek, 6 Simone De Beauvoir kimilerine kinci gelecektir “yanılgı” hakkını topluma söz söyüniversiteleri çökleyen kimseye vermez; yamüş, toplum önünde şamın anlamlı olabilmesöz söyleyen kimselesi için siyasal sorumluluğu rin saraydan atandığıyüklenmek gereğine işaret ülkede, bu türden aheder. Ceza ne olursa olsun laki sorumluluk alan verilmelidir, bedel ödenkişileri bulmak pek de kolay değil. ÜsteENVER AYSEVER melidir ona göre. Bedel nasıl ödenir? Mahpusla mı, lik yığınlar özgürlük, KURŞUNKALEM idamla mı, kişiyi entelekadalet kavramlarını tüel ortamdan tecrit edesalt kendileri için kullanmaktalar, bencilliğin hak sanıldığı düCamus, “düşünür” rek mi, vicdanına mahkum ederek mi? Camus telafisi mümkün olmayan sözzende yaşıyoruz. dediği kişileri lere işaret ediyor, ona yaCamus, faşizmin geniş kesimleri esir aldığı dönemde ve arsorumlu olmaya çağırıyor. Birine kın sayarım kendimi bir çeşit “kısasa kısas” mantığına düşmemek gerekir; dından faşizmle şu “düşünür/ Beauvoir’nin “yanıldım” ya da bu biçimde yan yana düşen aydınların yargılandığı süreçaydın” diyebilmemiz sözünü affetmeyişine katılırım, ceza meselesi karmaşık görünüyor. te kuruyor bu cümleyi. Vicdanın kanamasından öte bir ceza var mıdır? Yığınların uyuşturan alkışlarıyla kurulan iktidar er için etik ölçülerini bilmeliyiz, aksi halde her 7 Sartre “Edebiyat her rejime ayak uydurabilecek bir şarkı değildir; bizatihi siyasal ya da geç yıkılacaktır. mürekkep soru yöneltir. Yazmak büFaşizm ile gelen mutluluk –huzur yoktur. 3 Baskı dönemlerinde yalamış kişi kolayca bu tarife girer. tün insanlar için özgürlüğü savunmaktır; bir edebiyat eseri diğer özgürlüklerce böyle tanınmayı talep eden bir özgür eylem olmakla yükümlü değilse, boş sağlıklı dügevezeliktir” derken yaşünmek sıradan birezar, sanatçı, aydın her kimyin sorumluluğu olse onun için ölçüyü koyuyordu; buramayabilir. –kaldı ki bugün her bilgi da yanılmaya gevezeliğe yer yoktur. ye, veriye ulaşan insanların olsa olsa Yaşamı anlamlı kılmak “özgürlük” bilinçli körlüğü denebilir buna Ka aramak herkes için istemek göz gölem kullanan kişi bunun nereye hiz re göre bunun karşısında yer alan birimet ettiğini bilmelidir. De Gaulle nin suçtan kaçması mümkün değildir. “Edebiyatta da yetenek sorumluluk Aklını dolayısıyla vicdanını birine tur. Bir bakış açısını başka kişileri ik devreden kimsenin, salt inanç üzerinna edecek şekilde ifade etme yetisi ve den dünyayı kavramaya kalkarak içkabul edilemez bir davranışı saygın ahlaki kisveye büründürme becerisi, tenlikle özgürlük istemesi söz konusu olamaz. İradesine sahip çıkamayan yazara bir gücün yanı sıra bir ödevi biri baştan tarafını seçmiştir; o halde de yükler. Böyle sorumlulukların kö geriye suçun cezasını bulmak kalır. – tüye kullanılması sırf yazarın sözleri Herhangi bir milliyetçinin, dincinin ni okuyan ya da onlara göre davranan özgürlük vaadine kanmak saflık olur. birine nazaran, asıl suçlu olan taraf Eli kalem tutan birinin bu türden safolarak yazarı daha büyük töhmet al lığa hakkı yoktur.tında bırakır” diyor güncesinde. –De Cezaya gelince, birine verilecek en Gaulle hangi siyasal, toplumsal yö büyük ceza kendinden yoksun bırakne işaret etmiş olursa olsun saptama maktır. Faşizm sonrası dünyada yapası doğrudur.yalnız kalması yeterlidir. 4 Entelektüel ortamın çoraklaşması faşizmin ekmeğine yağ sürer, sınırTony Judt Kusurlu Geçmiş /Yapı Kredi Yayınları (Çev. Nurettin Elhüseyni) Federico Finchelstein Faşist Yalanların Kısa lar buna göre biçimlenir; Tarihi/İletişim Yayınları (Çev. Zeynep Şarlak) Sinefillere bayram EMRAH KOLUKISA İKSV’nin düzenlediği İstanbul Film Festivali pandemiden bu yana hiç hız kesmeden çevrimiçi gösterimlerle izleyicisini sinemaya doyuruyor. Festivalin mart ayı seçkisi de yine birbirinden güzel yapımlarla dolu. Sinefillere bayram desek yeridir. Days Leap of Faith: William Friedkin on The Exorcist DEVAMLILIK HATASI İ stanbul Film Festivali’nin Nippon Paint sponsorluğundaki mart seçkisi, prömiyerlerini Venedik, Berlin, Kudüs, Tribeca, Cannes film festivallerinde yapmış ve aralarında sinema tarihinden klasiklerin de yer aldığı 12 filmden oluşuyor. 528 Mart tarihleri arasında filmonline.iksv.org adresinden çevrimiçi olarak gösterilecek yapımlardan ikisi birçoklarına 2020 içinde Uzakdoğu sinemasından çıkan en iyi filmler olarak nitelendirilen The Woman Who Ran (Kaçan Kadın) ve Days (Günler). Dünyanın en prestijli sinema dergilerinden Sight & Sound, Güney Kore filmi “The Woman Who Ran”i yılın en iyi 50 filmi arasında 18. sıraya koyarken, Taiwan filmi “Days”i 10. sıraya yerleştirdi. “Days”in Altyazı’nın listesin de 5. sırada olduğunun altını çizelim. Güney Kore’nin son yıllardaki en üretken isimlerinden biri Hong Sangsoo. (2015’ten bu yana çektiği 8. uzun metrajlı film) Berlin Film Festivali’nde kendisine En İyi Yönetmen ödülünü (Gümüş Ayı) kazandıran 24. uzun metrajlı filmi “The Woman Who Ran”de evlendiğinden beri görmediği kadın arkadaşlarıyla buluşup görüşmek için birkaç günlüğüne evinden ayrılan bir genç kadının peşine takılıyor. 30 PLAN BİR ANDA BİTİYOR Kadınların tam anlamıyla ön planda olduğu (birkaç erkek de görüyoruz gerçi ama hepsini sırtından izliyoruz, konuştukları kadınların yüzlerini görüyoruz her seferinde sadece ve bu sahnelerin hepsi de bir kapı önünde geçiyor, erkek hep dışında kalıyor kapının) filmin adı neden “Kaçan Kadın”, bunu yönetmen açıklamazken, bir noktadan itibaren izleyicide belirli bir fikir oluşmaya başlıyor, ki bunu söylemek bana düşmez, filmi izleyince belki de bambaşka bir izlenim uyanacak sizde. Birbirinden farklı üç kadın arkadaşıyla (biri sokak kedilerini besleyen ve bahçeyle haşir neşir bir ev kadını, diğeri sanatçı olarak yeni bir hayata başlayan bir pilates eğitmeni, sonuncusu ise kendisinden daha ünlü biri olmuş kocasıyla evliliğinde sorunlar yaşayan bir iş kadını) buluşan Gamhee (Kim Minhee, yönetmenin hayat arkadaşı aynı zamanda) ile birlikte kentte dolanırken topu topu 30 plandan oluşan film bir anda bitiveriyor. My Salinger Year BAŞKA NELER VAR? K elly Reichardt’ın 2010 tarihli western filmi Meek’s Cutoff (Kestirme Yol) izlemediyseniz mutlaka listenizde olmalı; türünün klasikleri arasında gösteriliyor bu film. Korku sinemasının başyapıtlarından The Exorcist”in (Şeytan) kamera arkasında yaşananları anlatan Leap of Faith: William Friedkin on The Exorcist (İnançlı Atlayış: Friedkin Şeytan’ı Anlatıyor) adlı belgesel yine tam sinefillere göre bana sorarsanız. Philippe Falardeau imzalı My Salinger Year (Salinger Yılım) münzevi yazar Salinger efsanesine yeni bir ışık tutuyor, kaçırmayın derim. The Woman Who Ran Önemli çatışmalar, içten içe hissedilen pişmanlıklar ve söylenmemiş sözlerin ağırlığı var filmde. Filmlerinin senaryolarını da kendi yazan Sangsoo’nun özgün anlatımı ve son derece doğal akıp giden diyaloglar sayesinde film izleyiciyi kolayca kavrıyor. GÜNLERİM İZ SOLUP GİDERKEN T ayvanlı sinemacı Tsai Mingliang’ın Berlin Film Festivali’nde LGBT temalı filmlere verilen Teddy ödülüne layık bulunan filminin hemen başında bir ibare var: “Bu film bile isteye altyazısızdır”. Gerçekten de 2 saati aşkın süreli filmde hemen hemen hiç diyalog yok, olanlar da o kadar az ve anlamsız ki, ne dendiğini merak bile etmiyorsunuz. Yavaş sinema denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Tayvanlı usta yaş ve sınıfsal çevre açısından birbirinden bir hayli farklı iki adamın yollarını kesiştirdiği filmde, Güney Koreli meslektaşının aksine hep erkekler üzerinden anlatmayı tercih etmiş hikâyesini. Gerçi iki sinemacının da klasik anlamda hikâye anlatıcılığına soyunmadığını daha çok ruh halleri ve duygular aracılığıyla ve durumları olabildiğince yalın, katıksız şekilde aktararak dertlerini ortaya döktüğünü söylemek mümkün. Tsai Mingliang yalnızlık temasını derinlemesine işlediği filminde hastalıkla mücadele eden bir adamın (Lee Kangsheng) günlük hayatına bizi tanık ederken bir yandan da paralel kurguyla genç bir emekçinin yaşamından anlar sergiliyor. Bu ikisinin uzunca bir masaj seansı, filmin merkezinde son derece yoğun ve gerilimin de ilginç bir şekilde yükselip patladığı bir sekansa dönüşecektir. GERÇEK GÖRÜNTÜLERİN ETKİSİ Tsai Mingliang’ın neredeyse 7 yıl aradan sonra çektiği ilk uzun metrajlı kurmaca film olan “Days” aslında bir hayli uzun bir çalışmanın ürünü. Yönetmen filminin baş aktörlerinden Lee Kangshengin yıllar önce gerçek bir hastalık sürecinde çektiği görüntülerden ilham alarak yola koyulmuş ve sadece bir görüntü yönetmeni ile yapımcısından oluşan minimal bir ekiple çekimleri tamamlamış. Yer yer cinema verité tarzı bir belgesel izlediğinizi size hissettiren (zira bazı sahneler gerçekten oyuncunun hastalığıyla ilgili gerçek anları içeriyor) film kimilerinin haklı benzetmesiyle Tayvanlı sinemacının filmografisinde bir ‘aksiyon filmi’ kadar hareketli. Tsai Mingliang’ın kariyerine az çok aşina olanlar da görecektir ki kimi anlarda el kamerası kullanan sinemacı izleyicisini kısa süreli şoklarla şaşırtıyor bu filmde. Alışılageldik uzun planlarında ise çoğu zaman tedirgin edici bir huzurla dingin bir gerilimin harmanlandığı ustaca tasarlanmış çerçeveler var. Kent görüntüleri ise özellikle gece çekimlerinde renkleri sesleri ve genel anlamda atmosferiyle tam anlamıyla benzersiz.