Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 Immanuel Tolstoyevski namı diğer Fularsız Entel ile Safsatalar Ansiklopedisi üzerine konuştuk 11 EKİM 2020 Hüsnükuruntu safsafatası: “İnanmak istiyorum” (XFiles dizisinin afişi) ‘Safsata doğamızda var!’ Immanuel Tolstoyevski namı diğer Fularsız Entel, “Safsatalar Ansiklopedisi Akıl Yürüt(eme)menin Kısa Tarihi” adlı kitabında; “Reytingler için gereken ne varsa hepsini içeren bu geniş coğrafyaya safsata kapısından girmeyi deneyen ilk kişi ben değilim elbette. Aristo denen bir genç hepimizden evvel davranmış. Lakin bizim içeri girince yapacaklarımız biraz farklı” diyor. Amacı “memleketi kurtarmak” veya içinizdeki o maymundan bir “üstinsan” yaratmak değil. Delfi’deki Apollon Tapınağı’na 2500 yıl önce kazınmış o meşhur öğüdü yerine getirmek: “Taşa oturma! Ve... Kendini de tanı biraz! Hepsi bu kadar değil elbette. Biz de kendisine sorduk. u Hakkınızda biraz bilgi vermenizi rica ederek başlayalım söyleşimize? Türkiye’de yetiştim ama hayatımın çoğu yurtdışında geçti. Kutsal mühendis ukalalığı sayesinde, yıllar boyunca haddim olmayan birçok işe el attım. Şu anda hayatımı öğretmenlik, podcast yapımcılığı, yazarlık ve gönüllülük köşeleri arasında sürdürüyorum. 1.85 boyunda, zeki, yakışıklı, esprili, kültürlü, anlayışlı ve aşırı derecede mütevaz4 biriyim. u Safsatayı araştırmaya nasıl karar verdiniz? Kurumsal hayattayken, akıllı ve düzgün insanların resmen çocukça kavgalara tutuştuklarına tanık oluyordum. Normal insanları anormal iletişim şekillerine iten nedir? Bunu merak etmek ve kendimizin de özel olmadığının farkına varmak, yani benzer şartlar altında muhtemelen benzer davranışlar göstereceğimizi düşünmek, benim için bu maceranın başlangıcıydı. KENDİNİ TANI, ZİHNİNİ KEŞFET! u Bu kitabı yazma sebebiniz? Tabii ki zengin olup Bahamalar’da bir ev almaktı. Bunun ötesinde, insanın kendi zihnini keşfetmesinin o garip zevkini paylaşmak istedim. Bizim zihnimiz, bambaşka şartlar altında ve kusursuz biçimde değil, “yeterince iyi”biçimde çalışmak için gelişmiş bir organ. Modern hayatın şartlarında çok kusurlu davranabiliyor, önemlisi, bu kusurlarını da kendinden saklamakta çok başarılı. Beni heyecanlandıran bunların altını eşeleyip dedektiflik oynamak. Safsata bilgisinin çok iyi olmasıyla, verimli tartışmalar yapabilmearasındaki bağ sandığımızdan daha zayıf. Bilakis bazı durumlarda safsata bilgisi, karşımızdakini hiç dinlememeye dahi yol açabiliyor. Freud, insan zihnini bir buzdağına benzetirdi. Suyun altında kalan büyük kısım bilinçdışımız; kendi başımıza düşünerek ulaşabileceğimiz bir yer değil. Ben de safsataları bu buzdağının yüzeyine yansıyan kırıklar ve çatlaklar olarak betimledim. Onları takip ederek, buzdağının normalde göremediğimiz kısımlarına ışık tutabiliriz. Kendimizi tanımaktan kastettiğim de buydu. u Sizden alıntıyla “İnsanlık bu kadar ilerlerken, insanlar neden yerinde sayıyor?”u nasıl ortaya koyuyorsunuz? Verdiğim örneklerden biri, televizyondan naklen yayımlanan ilk başkanlık tartışması hakkında. Aynı tartışmayı radyodan takip edenler Nixon’ın, TV’den takip edenlerse Kennedy’nin kazandığını düşünmüşler. Farkı yaratan, Nixon’ın fazla terlemesi ve Kennedy’nin kameraya bakabilmesiydi. Teknolojik gelişmeler ile karşılıklı iletişimin bir türlü gelişememesi arasındaki tezat ilginç geliyor bana. u Kaynakların safsatalara yaklaşımı nedir? Birçok kaynak safsataları birer hatadan ibaret görüyor, oysa bazı durumlarda gayet makul tepkiler. Yalancı Çoban hikayesini örnek göstermiştim. O hikâyede köylülerin yaptığı şey teknik olarak bir safsata, fakat hepimiz hikâyeyi dinledikten sonra çobanı suçluyor, sürekli yalan söylemesinin cezasını çekmesi gerektiğini düşünüyoruz. u “Safsata biliniyor ama herkes için anlamı farklı” diyorsunuz... Günlük hayatta “yanlış bilgi”, “hurafe”, “mantık hatası” gibi anlamlara gelebiliyor. Kitaptaki tanımı “yaygın akıl yürütme hataları”. Yani farkında olmadan içine düştüğümüz veya dinleyenleri bilerek itmeye çalıştığımız düşünsel tuzaklar. Günün yüzde 90’ını safsatalarla dolu geçirebiliriz ama en kritik yüzde 10’unda, en kritik safsataları yakalayıp engelleyebilirsek bu bize yeter de artar bile. Fularsız Entel, ABD’ de elektronik mühendisliği okudu. WİFİ teknolojisinde kendi deyimiyle ‘önemsiz’ bir rolü var. Her şeyi bırakıp Nepal’de koyun güttü. Grup dinamikleri, karar verme psikolojisi gibi konularda liselerde seminer veriyor. GAMZE AKDEMİR Blog’u aracılığıyla meraklı zihinleri ‘zehirliyor.’ “Önemli olan, ortada dönen safsataları fark edip, onların altında yatan sebepleri irdelemek için çaba harcanacak durumları kestirebilmeniz” diyor. 1953. Alcoa Aliminum reklamı (solda). İster yazılı ister görsel olsun sonuç kısmını insanların kafasına kakmak yerine ustaca ima etmenin dâhiyane yanı ikna etmeyi kolaylaştırması. Dönemin cinsiyetçiliğinin sembollerinden biri bu reklam: Bu şişeyi bir kadın bile açabilir. Öyleyse tüm kadınlar bu şişeyi kullanmalılar. Okul İnsan belirsizliğe dayanamıyor, illa boşlukları bir şeyle doldurmaya çalışıyor. Kötü cevaplar bile hiç cevap olmamasından iyidir bize göre. Bu, her türlü altsistemimizde geçerli, örneğin dinlerken boş kalan heceleri / frekansları bir dereceye kadar doldurursunuz, bir resme bakarken boş pikselleri doldurursunuz vs. Bunlar da otomatikman olurlar, beyin “size” sormaz” bizde askerlik Benim okullardan bir umudum yok. Bizimki gibi büyük ve gelişmemiş ülkelerde okul, bir nevi askerliktir. Fakat önceki nesillerin aksine, bugünün çocukları kendilerini eğitebilirler. Dünyanın en iyi hocaları, teknoloji sayesinde ayaklarına geliyor ve bedavaya konularını anlatıyor. İngilizce büyük bir bariyer, onu aştığınız anda önünüzde koca bir kaynak okyanusu var. BOMBARDIMAN u Bugün her dakikada 360 bin, her sene de ise 200 milyar tweet atılıyor. u Her saniye bin Instagram resmi yükleniyor. u Her saniye 80 bin YouTube videosu izleniyor. Kafamızın içindeki 200 gramlık antika için anormal seviyelerde bir aktivite bu. Teyit için evrilmiş bir beyinle sosyal medyaya dalmak, şeker depolamak için evrilmiş bir vücutla süpermarkete gitmeye benziyor. Daha çok bilgiye maruz kaldıkça daha açık fikirli daha bilge olmuyoruz. Tersine mevcut inançlarımız güçleniyor. 100 SAFSATA VAR u “Haticeye değil neticeye bak” Sonuçcçuluk Safsatası: İyi/kötü sonuçlara yol açan bir şeyin doğru/yanlış olduğuna inanmak. u “Hayali düşmanlar” Çöp Adam Safsatası: Rakibinizle tartışıyormuş gibi yaparak aslında kimsenin savunmadığı bir iddiayı çürütmek. u “Chewbacca Savunması” Konuyu Saptırmak: Konuyu bilerek alakasız bir yere çekmek, dinleyenlerin aklını karıştırmak. u “Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık” İlişkiler Üstünden Saldırı: Birini, istenmeyen kişiliklerle ve fikirlerle dolaylı yoldan ilişkilendirerek karalamak. u “28 Şubat’ta neredeydiniz” Pekiyacılık/Neredeydinizcilik: Gelen eleştiriye bambaşka bir konudaki bambaşka bir eleştiriyle yanıt vermek. Sokrates masum değil! K endi ifadesiyle “toplumun at sineği” olan Sokrates’in ölümü, genelde bir yobazlık ve ifade özgürlüğü hikâyesi olarak anlatılır. Zira “gençkimlik inşa etmek isteyen Aydınlanma Çağı elitleri, bu anlatıyı iştahla benimsemiş ve Sokrates’i bir demokrasi şehidi ilan etmişlerdi. aktörlerinin ya dostu ya da hocasıydı. Darbe rejiminde de rahatı yerinde olmuştu. Dolayısıyla jüri, “ilişkiye dayalı suç” (guilt by association) diyebileceğimiz bir etki lerin ahlakını bozma”nın yanında, “resmi Elbette ben de duygusal olarak bu yoru altındaydı. tanrıları reddetmek” gibi, ne yazık ki ha ma yatkınım ama hiçbir mühim olay bir Her halükârda Sokrates’in “ben iyiyim len yakından tanıdığımız bir suçlama da boşlukta gerçekleşmiyor, nitekim bu dava de çevrem kötü” deme şansı yoktu, çünkü ha içeriyor. nın arka planında da Atinalıların hayatla demokrasi karşıtı öğretilerinin dolaylı yolDava hakkındaki bildiklerimizin kay rı boyunca görmedikleri boyutta bir hezi dan darbeye sebep olduğu düşünülüyornağı olan Platon ve Ksenophon, hocaları metle sonuçlanmış Sicilya Seferi ve daha du. O kadar ki Aristophanes, Sparta yanlını trajik ve asil bir muhalif olarak betim yeni atlattıkları Sparta yanlısı bir oligar sı gençlik için “Sokratize olmuşlar” tabirilerken, 501 kişilik jüriyi de bir linç güruhu şik darbe var. ni kullanır.” olarak gösterir. Yüzyıllar sonra seküler bir Sokrates, bu iki travmatik olayın da baş Umudu diri tutmak lazım yoksa nasıl olacak? Gündemden ayrı düz koşu A B D ’li bilim insanları, dünyadan en az 100 ışık STATİK ENERJİ belirtmiş ve eklemiş, “İkinci bir dünyayı araştırmaya sıkışıp kalmamaya yılı uzaklıkta 24 “süper yaşanabilir” gedikkat etmeliyiz çünkü yaşam için zegen keşfetmişler. Bu gezegenlerin arabizimkinden çok daha uygun olacak sında Dünya’dan “daha yaşlı, daha büyük, daha ılık ve muhtemelen daha ıslak” olanlar varmış. Ekip güneş sistemi dışında bilinen 4 bin 500 öte gezegenle ilgili bir araştırma yürütmüş. İçlerinde muhtemel kara parçası bulunan gezegenlere sahip sistemleri incelemişler. Dirk SchulzeMakuch ki kendisi 1964 doğumlu astronomi profesörü, Technical gezegenler var olabilir” demiş. HHH Dirk SchulzeMakuch’a katılmamak mümkün değil, yaşam için bizimkinden çok daha uygun gezegenler olmalı. ÖZGE MUMCU AYBARS Yani, bu kaosun içinde bir umut ilkesini korumak için, uzaydaki diğer yaşamlara inanmalıyız belki de... HHH Dünyanın bir yerinde başka dünyalarda yaşam imkânları hayal edilirken ve University Berlin’den araştırma yaparken araştırılırken diğer yerinde koronavirüse yakalanma karmaşık yaşam için en uygun koşullara sahip riskine açık 26 hayvan türü ise “insanlara gezegenlere odaklanmak zorunda olduklarını hastalık geçirebilir” araştırması yapılıyor. New York’ta Bronx Hayvanat Bahçesi’nde bakıcısından hastalık kapan bir kaplan, koronavirüs pozitif çıkıyor. İkinci araştırmanın raporunu Prof. Christine Orengo yazıyor ve şöyle diyor: “Salgın riskine açık olduğunu belirlediğimiz hayvanlar, soyu tehlikede olan hayvanları ya da çiftçilerin geçim kaynaklarını tehdit edebilir. Bu hayvanlar bir virüs deposuna dönüşüp hastalığı insanlara bulaştırabilir.” HHH 2019’un başından bu yana Covid – 19 virüsü nedeniyle 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Bu yüzyıllar boyunca koronavirüs, virüs veya bakteri gibi patojenlerin yol açtığı pandemilerin en yenisi ve muhtemelen sonuncusu da olmayacak. Uzmanların çoğu ise küresel seferberlikle pandeminin üstesinden geleceğimizi belirtiyor. Alman astronomi profesörü ile aynı fikirdeyim. Şu 100 ışık yılı uzaklıktaki 24 süper gezegenden birine gidelim, şu dünya üzerinde bulamadığımız, Instagram’vari bir tatlı huzuru hayal edelim. Belki yaşamımıza daha uygun gezegenler vardır. Hem neden olmasın, hem nereden bilebiliriz ki... Hayat bu anlık zihin kaçışlarına rağmen darmaduman, kaotik, girdaba çekilir gibi akıyor işte. İyi pazarlar.