Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 5 OCAK 2020 Heraklitos, Barselona sokaklarında olsa 1 Doğa filozofları gezerlerdi. Meraklı, son derece zeki çocuklar gibiydiler. Evrenin gizini çözmek için gözlem yapar, üstüne düşünce üretirlerdi. Heraklitos ise aynı dönemde evinden çıkmazdı. Öğrencileri: “Tüm filozoflar gezer, görür, fikir üretirken neden siz evde oturuyorsunuz” diye sorarlar. Bilge şöyle yanıtlar: “Heraklitos da benimle gelecek mi gezerken?” Öykü gerçek mi, uydurma mı, tam böyle mi bilmiyorum. Ama hoşuma gider. Ne zaman çok gezen birileri görsem, ya hiç düşünmeye zahmet etmediklerini ya da tersine yanlarına kendilerini de almak zorunda oldukları için çevreye bakmadan yol aldıklarını düşünürüm. Yeni yıl tatili için Barselona’yı seçmemizin özel nedeni yoktu sanırım. Direnişçi kent olması belki ilk gerekçe olabilir. Bir Akdeniz kentini yabancı saymayız kendimize diye düşündük. Sıcak insanlar görür, lezzetli yemekler yer, ilgi çekici mimariyi gözler, farklı bir güzellikle tanışırız diye düşündük. Bir de elbette Picasso, Miro ve Dali var. Turistik de olsa Flamenko izlemek güzel olacaktır, diye de ekleyebiliriz. Ama ne çare, Heraklitos haklı işte. Nereye gidersek gidelim, bir anlığına bile kendini geride bırakmak mümkün değil. 2 T alihliydik, dostlarla birlikte aydınlık bir günde indik Barselona’ya. O güne dek hiç rastlamadığım biçimde rahat geçtik gümrüğü. Güler yüzlü polis “iyi tatiller” diledi. La Rambla Caddesi’ndeki otelimize vardığımızda kentin tam kalbinde olduğumuzu anladım. Geniş cadde sağlı sollu kahvelerle renklenmişti. Yeni yıl için ayrıca süslenmişti sanırım. Yürüyerek bir kenti gezmek, duyumsamak için en doğru yöntem kuşkusuz. Sahil kentleri birbirine benzer, Akdeniz havası solumaya başladık hemen. Cadde üstünde İstanbul vurgulu neredeyse üç, dört dükkâna rastladık. Biraz turistik olduğunu kabul edelim ama, yine de Katalanların tüm renkleri vardı çevremizde. Kaç zamandır, özgür ve amaçsız davranmayı özlemişim. Bazısı pek de başarılı olmayan, çocuksu ve şımarık şakalar eşliğinde yolla koyulduk. Belgesellerde gördüğüm La Boqueria Pazarı burnumuzun dibindeymiş, hemen daldık içeri. Bizdeki “Balık Pazarı” benzeri, çok daha büyüğü rengârenk bir pazardan söz ediyorum. Her tür deniz ürünü tezgâhlarda yerini almış. Kimi ayaküstü yeniyor, dileyen evine alıyor, eğer sabrınız varsa bir tabure bulmak da mümkün. Doğrusu çeşit çeşit ekmeklerde aklım kaldı. Meyve zenginliği şaşırtıcıydı. Belli ki gezenlerin bir kısmının turist oldukları biliniyor, onlara göre özel paketlenmiş, tasarlanmış çeşitler en öne konmuş. Yeni lezzet denemek için biz de iki külah deniz ürünü aldık, aya küstü tattık. İlk yemeğimiz oldu. 3 Sahile vardığımızda bizim kentlerimize benzer iklimi, görüntüyü hemen fark ediyor insan. Meydanların genişliğini kenara koyarsak, güzel bir Antalya öğle sonrası yaşar gibiydik. Göçmenler orada da seyyar satıcı olarak ve belli ki kaçak halde, açmışlar tezgâhları. Afrikalı olduklarını anladığımız bu insanlar, saatler, takılar, ucuz tekstil ürünlerini satmaya çabalıyor. Kimi yanınıza gelip, kırık dökük İngilizce ile meramını anlatmaya çalışıyor. Turistler, göçmenler, yerli halk bir arada. Yolların genişliği, tenhalığı şaşırtıcıydı. Bir kahvede soluklanma molası verdik. Küçük bir grup eylem yapıyordu. Şili’de insan hakları ihlallerine yönelik yürüyüşü izledim. Dünyanın her yanı adaletsizlik karşısında kıpır kıpır! Mimarisi olağanüstü güzel kentin balkonlarında Katalan bayrakları asılıydı. Belli ki direniş sürüyor, bağımsızlık talebi ısrarla gündemde tutuluyor. Siyasal denklem hayli karışık... Sürgün hükümetin ne kadar destek gördüğü tartışma konusu. İspanya sağının tavrı belli de, solunun da kafası pek saydam değil anlaşılan. Halkın bu sessiz direnişini hissetmemek mümkün değil. 4 İlk gençliğimde Alan Parson Projeckt’in albümde duymuştum ilk kez La Sagrada Familia Bazilikası’nı. Gaudi adına da orada rastlamıştım. Bir kente kimlik vermenin ne demek olduğunu anlıyor insan etkileyici yapıyı görünce. Gaudi sadece yüzde yirmisini inşa etmeyi başarmış yaşam sürecince. Yapımı hala sürüyor. Farklı yaklaşımların bir arada olduğu kilisenin dışarıdan görünüşünden çok daha etkili içi... Çağının aykırı ismi Gaudi, bir süre burada yaşamış anlaşılan. Bir ömür, Park Güell ENVER AYSEVER İnsan bir kez sorumluluk duygusu yüklendi mi, kendini bir yere ödünç bırakamaz. ancak Tanrı’ya adanarak bu biçimde sürdürülebilir. Doğrusu benim anlayabileceğim bir çaba değil. Katalanlar Gaudi’nin 100. yaşında kiliseyi tamamlamayı hedefliyor. Olacak gibi görünmüyor pek, sanki her an ilave edilecek yeni bir unsur bulunacak gibi kiliseye. Aynı gün Gaudi’nin hayli ilginç tasarlanmış, başarıyla inşa edilmiş Casa Batllo’yu da gördük. Sanki içinde yaşamak için değil de gezilsin, görülsün diye yapılmış; izlemek, içinde oyun kurmak için kurgulanmış bina. Kentin geleneksel düzenine itiraz eden, hınzır biçimde karşımıza dikilen bir apartman! Geniş avlusu, şahane terası, kulla Park Güell nım alanlarıyla akılda kalıyor. Bir dönem içinde yaşayan Batllo ailesine imrendim doğrusu. Hoş böyle bir yerde nasıl davranır insan o da ayrı soru. Ancak Gaudi’yi tamamlayan eser kanımca Park Güell. Girişindeki Hansel ve Gretel evlerine benzetilen iki yapı, mimarın nasıl renkli, oyuncu dünyası olduğunu gösteriyor. Parkın geniş kullanım alanı, oraya kimlik veren Gaudi dokunuşları, kenti tepeden görmenin güzelliği akılda kalıyor. Gaudi’yi çıkarsak Barselona kimliğini yitirir. Gaudi’nin dehasını gören Eusebi Güell’i de burada anmak gerek. Zevkli, öngörülü bir zenginmiş. 5 P icasso Müzesi gezisi ressamın Paul Eluard ile arkadaşlığının tüm ayrıntılarını görmemiz açısından ayrıca etkileyici oldu. Müze bu sergiyi konuk etmiş, biz de tanıklık ettik. Picasso’nun ilk döneminden son çalışmalarına dek olan süreci izlemek heyecan verici! Politik tavrını yakından gözlüyorsunuz, ki bunu bilmeden resimleri kavramak olası değil. Doğrusu gezinin en heyecan verici yanı şairin, ressamla yazışmalarının özgün hallerini görmek oldu. Yaşanmışlık izi sarsıcı! Duyarlılıkları, itirazları, isyanları, çaresizlikleri hepsine tanık olmak etkileyici... Dönem fotoğrafları, filmler iyice içine alıyor izleyiciyi. Picasso’nun Eluard’ın ölümü ardından uzun süre kendine gelememesi, dostluğun gücüne bakınca şaşırtıcı değil. Barselona’dan kalan en güzel anı oldu o anlar. Casa Batllo 6 N eticede turistsin, oralara kadar gitmişken Flamenko izlememek olmaz. Dedim ya talihimiz yaver gitti bu gezi boyunca. Otelimizin yanında Teatre Poliorama’da Juan Gomez’in (Ki kendisi olağanüstü bir gitarcı) yönetiminde şahane bir gösteri izledik. Avrupa’da ucuz, hatta bayağı gösterilerden sıyrılmanın yolu, güvenilir, kimlikli salonları takip etmek. Hem müzisyenler, hem dansçılar müthiş sanatçılardı. Adım başı rastlanan gösterilerin tuzağına düşmemek gerek. Çıkışta gösterinin keyfiyle kendimizi Plaça Reial’e attık. Şehrin önemli meydanlarından biri burası, çepeçevre birbirinden güzel lokantalarla dolu! Yeni yıla da orada girdik. Elbette oralara kadar gidince paella yemeden olmaz. Yalnız şu tapas işini anladım diyemem. Bizim meze tabaklarına tapas diyorlar. Pek özgün, cazip lezzetlere rastlamadım doğrusu. Tuncay, De Tape Madre diye bir yere götürdü bizi. “Annemin yemeği, mutfağı” gibi bir anlam taşıyor. Orada lezzet iyiydi ve her yerde şahane şaraplar içtik. 7 T asarım cenneti Barselona sokaklarını çok sevdim. Günün büyük kısmını Gotik Quarter bölgesinde geçirdik. Her dar sokak, olağanüstü güzellikte meydanlara açılıyor. Doğrusu keyif aldığım, mutlu olduğum geziydi. Ama başa dönersek Heraklitos’a hak vermemek mümkün mü? İnsan bir kez sorumluluk duygusu yüklendi mi, kendini bir yere ödünç bırakamaz. Bir felsefeniz var mı? İşte size hayat felsefesine göre insanları tanıma kılavuzu İçi geçmiş varoluşçular, azgın Marksistler Davranışlarınızda yönlendirici bir ilke olarak işleyen, varoluşunuzu sorgulayan, insani durumunuza odaklanan kişisel AVRUPA EKSPRESI Rakı masalarında size mesleğinizle, eğitiminizle ya da sürdürdüğünüz bir projeyle ilgili soruları soran, eleştiri getiren genellikle bu gruptan çıkar. “Kaderini eline al, ge bir felsefeniz var mı? lişmek için çok çalışmak lazım, korkak de “Felsefe gibi boş işlerle uğraşacak ğil kahraman ol” gibi motivasyon konuşma vaktim yok” diyenlerin çoğunlukta ları yapmayı severler. Kendilerine ne yaptı olduğunu tahmin ediyorum. Felsefe ğının sorulmasından hoşlanmazlar. Bir yer soyut, güne uyarlanamayan, kafa ka lerde yazıhaneleri ya da dükkânları vardır. rıştıran, üniversite eğitiminden sonra Fransa’dan, gençken başaramadıkları dev iş bulmaya yaramayan, marjinal bir alan olarak görülür genellikle. Oysa biraz daha yakından bakınca felsefenin farklı dallarının insan ELÇİN POYRAZLAR elcpoy@gmail.com rimden, felsefi ve siyasi akımlardan, “bizim zamanımız çok farklıydı” anekdotlarından beslenirler. u Marksistler Sınıflar arası savaşım teori ları tanımak için oldukça elverişli bir sini ortaya atan, bunun sonucunda eşitlik ve araç olduğunu fark edebilirsiniz. Ha özgürlüğe, yani komünizme ulaşılacağını ile yat felsefesi üstünden insanları tanıma kılavuzu ya ri süren öğretiye inanan Marksistlerin hemen hep zılacak olsaydı, nasıl olurdu? si bugün parlak plazalarda üst düzey yönetici olarak BIZIM ZAMANIMIZDA... çalışmaktadır. Marks’tan öğrendikleri kapitalizm teorisi sayesin u Varoluşçular Bu gruptakiler insanın özü de piyasada kendi çıkarına uygun fırsatları değer nü kendi yarattığına inanır. İnsan seçimleriyle ken lendirmeyi, işçileri sömürmeyi, kârı en hızlı biçim di insanlığını inşa etmelidir. Sorumluluk bizzat ve de artırmayı iyi bilirler. Fırsatlar eşitliğinde en eşit en önce insanın kendisindedir. Varoluşçular için öz onlardır ve iktidarın dalgasına göre dümen kırmayı gürlük ve eylem çok önemlidir. çok iyi becerirler. Geçmişe özlem duyan kimi duy gusal kapitalistMarksistler, içki masalarında ruhlarını sattıklarını kabul bile edebilirler. u Fatalistler (Kaderciler) Bu gruptakiler önceden belirlenmiş bir yazgıdan ötürü bireyin özgür olmadığına inanır ve sorumluluk bilincinden sıyrılır. Her şeyin doğaüstü bir güç tarafından belirlendiğini düşündükleri için insan ne kadar uğraşırsa uğraşsın sonuç değişmez. En kolay hayatı yaşayan fatalistlerde biat oldukça gelişmiştir. Bir üst otoriteye sorumluluğu yüklediklerinden ne vicdan azabı çekerler ne de açıklama yaparlar. Bu gruba özellikle politikacılar girer. İhmallerinde “Alın yazısı, fıtratımızda bu var, Allah’ın dediğine karşı gelinmez” türünden sloganlarla hesap vermekten kurtulurlar. Fatalist nüfusu genişletmek en büyük hedeflerinden biridir. ŞAŞAAYA DÜŞKÜNLÜK u Hedonistler Hazcılık felsefesine inanan bu gruba göre yaşamın amacı haz olmalıdır. Haz veren her şey iyi, acı veren her şey kötüdür. İnsanın her davranışının nedeni mutlu olma isteğidir. İktidarların çevresinde konumlanan bu gruptakiler için sadece vur patlasın çal oynasın ruh hali yeterli değildir. Bu ruh halinin gösterişe dönüşmesi esastır. Örneğin bebek mevlidinde yeni doğan çocuğa tek taş pırlanta takılmalı, tarihi saraylarda şaşaalı kutlamalar yapılmalı, servet harcanırken bunu milyonların gözüne sokmak gereklidir. Başkalarının acıları, ölümleri ve yoksullukları hedonistleri çok kızdırır. Onların felsefelerine göre acıdan kaçınmalı, bilgeliğe ancak hazla ulaşılmalıdır. Hedonistler haz getirmediği için eleştiriye asla açık değildir. Böyle durumlarda fatalistlere katılabilirler. ÇOĞU FARK ETMEZ u Nihilistler Tüm dini ve ahlaki ilkeleri reddeden ve hayatın anlamsız olduğuna inanan Nihilistlere (Yokçular) baskıcı rejimlerde sıklıkla rastlanır. Sisteme, siyasete, adalete inancını yitirmiş bu grup, düşünmekten ve eylemden vazgeçmiştir. Fatalistler ve hedonistlerin yönettiği topraklarda dışlanmış, araçsız ve çaresiz bırakılmış, hatta sürgün edilmiştir. Ne kadar eğitimliyse o kadar nihilist gruplara konma olasılığı artar. İçi geçmiş varoluşçular ve azgın Marksistlerin geride bıraktığı enkazda kendine yaşam alanı açmanın çabaya değmeyeceğini düşünür. Nihilistlerin çoğu nihilist olduğunun farkına varmaz. Bu nedenle nihilizm döngüsünden kurtulamaz.