Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26 OCAK 2020 Cem Yiğit Üzümoğlu Netflix’in yeni dizisi gösterimde Osmanlı yükselirken EMRAH KOLUKISA İtiraf edeyim tarihimizde bu denli önemli bir yeri olan İstanbul’un fethi gibi bir konuyla ilgili çekilen bir dizinin tamamen İngilizce oluşu beni tedirgin etmedi değil. Öyle ya, zamanın en önemli hocalarından eğitim almış Fatih Sultan Mehmet’in İngilizce bildiğine dair hiçbir ipucu yok tarih kitaplarında. Üstelik o dönemlerde İngilizcenin dünyada da hâkim dil olduğunu iddia edemeyiz herhalde. Ama sonuçta bugün İngilizce öyle ya da böyle tüm dünyayı etkisi altına almış ve en konuşulan dil değilse bile en çok bilinen dil haline gelmiş durumda. Her şeye rağmen dizinin Türkçe (en azından Türkler tarafından Türkçe konuşulan bir şekilde) çekilmiş olmasını tercih ederdim ama İngilizce olması da çok sırıtmıyor, göze, daha doğrusu kulağa çok batmıyor. Dizi diyorum ama “Rise of Empires: Ottoman” bildiğimiz dramatik dizilerden değil, belgesel nitelikli, docudrama dediğimiz türden bir dizi. Bu tarz yapımlarda kullanılan trüklerin birçoğuna başvurulmuş; dış ses anlatıcı da var (birçok filminin yanı sıra “Game of Thrones” dizisiyle de tanıdığımız Charles Dance bu görevi üstlenmiş), ünlü oyuncularla çekilmiş dramatizasyonlar da. Hatta araya Osmanlı tarihi ve İstanbul’un fethi konularında uzmanlaşmış tarihçilerle çekilmiş söyleşiler de konulmuş. İNGİLİZCE ÇEKİLDİ Yönetmenliğini Emre Şahin üstleniyor dizinin. “Üniversite yıllarımdan beri İstanbul’un fethini çekmek istiyordum” diyen Emre Şahin şunları söylüyordu dizinin ilk bölümünü izlemek için düzenlenen özel gala gecesinde: “Bu hikâyeyi sırf kurgu olarak da çekebilirdik ya da sırf belgesel olarak da. Ama iki türlü de bakınca bir şekilde benim için de eksik kalıyordu, çünkü kurgu olunca belki bir yere kadar gidiyor ama ondan sonra ne kadarı gerçek ne kadarı değil, soru işareti oluyor. Belgesel olursa da buluşacağı seyirci sayısı küçülür diye tereddüt ettim. Onun üzerine ikisini birlikte götüren bir yapı kurduk. Bu da Türkiye’den bu türün bu boyuttaki ilk örneği.” İngilizce çekilmesi ile ilgili olarak da Şahin’in açıklaması şöyleydi: “En başından beri İngilizce olması önemliydi benim için. Çünkü uluslararası bir platformda uluslararası bir seyirciye hitap edecek... Bizim hikâyemiz ama dışarıya gerçekten uluslararası düzeyde anlatacağımız bir hikâye olacağı için İngilizce olması şart gibi bir şey, öyle bir gerçek var.” Dizide Fatih Sultan Mehmet rolünü genç oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu üst kadrosu eşlik ediyor. Şunu Tuba Büyüküstün da ekleyeyim hemen, Charles Dance dizinin İngilizce anlatımını yaparken, Türk çe anlatımı da Halit Ergenç üstlenmiş. Oyuncu kadro sunun zenginliği ve kalitesi dikkat çekici. İngilizce konuşmala rı bir iki yer dışında rahat sız etmedi beni ve aksanla rın farklı ya da çok belirgin olmasına takılmadım açık çası. Ayrıca şu da var, ister seniz Türkçe dublajlı olarak da izleyebilirsiniz, İngiliz ceye mahkum değilsiniz. Dizinin sinematografi si de bir hayli özenli ve us talıklı. Belli ki çok pa ra harcanmış ve her anlam da masraftan kaçınılmamış. Savaş sahneleri ve o sahne lerde kullanılan özel efekt ler bu işin en çok para yi yen tarafı elbette. Bir “Game of Thrones” düzeyinde değil belki ama en azından “biri bi zimle dalga mı geçiyor?” hissine kapılmadan izle necek denli eli yüzü düz Netflix’in yeni belgesel dizisi “Rise of Empires: Ottoman” cuma gününden bu yana gösterimde. gün bir iş çıkmış ortaya, bu bile önemli. NEDEN ŞENGÖR? Tarihi gerçeklere dayalı bile olsa çoğu zaman resmi ve taraflı tarih anlatımı Fatih Sultan Mehmet’in yükselişini ve İstanbul’un fethini konu alan 6 bölümlük nın kurbanı oluyoruz böylesi işlerde amlum. Ama bu sefer sanki daha dengeli, hem Türk hem Bizans tarafını eşit seviyelere yakın ele alan bir senaryo var kar dizide başrolleri Cem Yiğit Üzümoğlu, Tuba şımızda. Türkiye’den konunun uzmanı olarak diziye katkıda bulunan iki kiş var bu arada: Tarihçi Doç. Dr. Emrah Safa Büyüküstün ve Birkan Gürkan ve Prof Dr. Celal Şengör. Doğ Sokullu paylaşıyor. rusunu isterseniz Celal Şengör gibi tartışmalı bir isim yerine (üstelik leniyor. Daha önce “Adı ne kadar donanımlı olsa da Efsane” ve “Hakan: uzmanlık alanı tarihten Muhafız” adlı dizi ziyade jeoloji) daha lerde oynayan ve uygun birisi bu bu sezon “Ev lunabilirdi gibi lat” adlı tiyat geliyor bana. ro oyununda Gala gecesi boy gösteren etrafımdaki Üzümoğlu’na birçok kişi Tuba Büyü nin de ben küstün (Mara Hatun), Birkan So Birkan Sokullu zer görüşleri dile getirdiğini gördü kullu (Cene ğüm için bu vizli komu nu belirtmekte tan Jüstinyani) sakınca görmü , Damla Sönmez yorum. Amacım (Ana), Ushan Çakır güzel bir şeylere (Zağanos Paşa), To gölge düşürmek değil, masso Basili (İmparator en azından bundan son Konstantin), Selim Bayraktar raki işlerde daha özenli bir yol (Çandarlı Halil Paşa), Tansu Biçer (Or haritası oluşturulması konusunda uyarı ban) gibi isimlerden kurulu bir oyuncu da bulunmak. 26 OCAK 2020 SAYI: 1559 pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü HILAL KÖSE ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen MÜNEVVER OSKAY n Editör DENIZ ÜLKÜTEKIN n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü AYLA ATAMER TÖRÜN Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@ cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın DEVAMLILIK HATASI OKUDUKLARIM İZLEDİKLERİM 7 Onu Çehov’dan bir milim aşağı görmem Sait Faik, hem şair hem ressam Yirmili yaşlarımdan bu günlere, kimi kez uzun aralıklarla da olsa, yarım yüzyılı aş DÜŞÜNDÜKLERİM HHH Geçen yaz “Kültür ve Siyaset” başlıklı sütunumdaki yazılarımdan birinde Sait Faik’ten söz ettiğimi anımsayan okur kın bir süredir günlük tutarım... larım olacaktır. Bir öykü yazarının bu Bunu neden yaptım, öykülerde aynı zaman neden yapıyorum? da hem ressam hem şair Tek ya da başlıca ne ATAOL olması ender görülen bir den yaşamımı elimin al BEHRAMOĞLU şey olsa gerek. tında tutmak duygusu Sait Faik tam olarak olmalı... böyle bir yazarımız. Benden habersiz alıp başını git Onu Çehov’dan, Gorki’den, mesin... Bir de zaman zaman bu defter Maupassant’dan, dünyaca ünlü herhangi bir öykü yazarından bir milim lerden birini elime alıp okuduğumda yaşamış olduklarımı bir kez daha yaşamak duygusu... Yanı sıra da kendimi, yaptıklarımı denetlemek.. Planladıklarımı, yapmayı tasarladıklarımı ne ölçüde gerçekleştirebildiğimi kontrol etmek. aşağı göremem. Aynı zamanda şair ve ressam özelliklerine sahip olarak üstün yanları olduğunu düşünürüm... Örnek istiyorsanız açıp herhangi bir öyküsünü okuyun, ya da yeniden okuyun... Buraya kadar bir sorun yok. Fakat kişisel yaşantılarımdan ve Sait Faik duygularımdan bel ki daha da çok; oku duğum, o sırada oku makta olduğum ki tapların, izlediğim film ya da oyunların düşündürdükleri de çokça yer alıyor bu günlüklerde. Bu doğru bir şey mi? HHH Sıcağı sıcağına ya yımlanabilecek, okur la paylaşılabilecek şeyleri, ne zaman,ne olacağı belli olmayan defterlere niçin yazıp duruyorum? Pazar ekinde yuka rıdaki başlık altında sürdüreceğim bu ya zılar biraz da bu so runun yanıtı ve karşılığı olacak... Ya da en iyisi, son öykülerinden Bu satırların yazarı, çoğunuzun bildiği gibi, öncelikle bir şairdir. biri, ya da sonbelki bir veda öyküsü olan “Kalinikhtada”dan baş Sanatçıdır. Ya da, hadi, öyle olmak ve öyle kalmak isteyen biridir diyelim... Şu son 1520 yıl, ülkede egemen olan siyasal ortamın çapsızlığı, yüzeyselliği, darlığı, çirkinliği, içimizdeki şiir duygusunu, sanatsal duyar layın... Şiirden, dilden, duygudan, sevgi den, insan olmak dediğimiz şeyden, yaşamın sadeliğinden, zenginliğinden ne kadar uzaklara düşmüş olduğumuzu görüp duyumsamak için... HHH lılığı kuruttu neredeyse... Ben, hiç değilse bu sütundaki ya “Yıldızlar asılmıştı ağaçlara. Soğuk kandil kandil sarkıyordu. Ya zılarımla, içimi şiire, sanata açmak istiyorum... Günlüklerimin sayfalarını çok özel, kişisel notlara bırakarak; okuduklarıma, izlediklerime ilişkin düşüncelerimi sizlerle bu sütunda paylaşmak istiyorum. nımda dostların en koyusu, kadehimde sakız rakısı, dilim kekeme, elimde olta, oltanın elinde zoka, sandalda Barba Stanco, küpeştede Sivriada(....) Kahve fincanına düşen sabah yıldızını kokluyorum. Mis gibi kahve kokuyor. Kocayemişlerin Bu yazılar da günlük ya da genel siyasal konuların büsbütün dışında çiçeği pare pare. Karabaşları avuçlarımda eziyorum. Dilime arılar ko olmayacaklar kuşkusuz... Fakat elden geldiğince şiirin, sa natın sağaltıcı dünyasının dışına taşmamaya çalışarak... nuyor, gözümü arılar sokuyor, güneş batıyor, bir karabatak düşünüyor. Martının biri boşlukta bir direğe konuyor.” Kendinden emin başladı icraya Çalgıcı SEVDA FIDAN Böyle hayal etmediği kuvvetle muhtemeldi, düzeni gözleyen mercekleri. Kendi yansımasına baktığında çehresini biçimsizliklerle donatılmış görmeyi istemiyordu, kırmızıdan bozma çantası. Üzerinde yeşilden oyma parkası, umutsuz pasaklar silsilesinde. Utangaç adımlarla ilerliyordu, vagonun en köşesine. Merceklerini parmak uçlarından ayırmadan, düşünce gücünü ufuk çizgisine kaldırmadan duruyordu oracıkta. Birdakikaonyedisaniyeüçsalise kadar da durmuştu zaman. Derken bir iki cılız ses, flütten bozma aletinden. Her bir notanın haykırmak istedikleri, madeni para sesleriyle dolduruluyordu karton bardağından: “Ne için DOğdu? REsmiyetteki varlığını üfleyerek kanıtlayabilir Mİydi? FArk edilmemek ne kadar incitebilirdi oysa? Sağa SOLa boyun eğmenin sebebi? LAnet etmek mi yoksa itaat etmek mi daha ağırdı? Sİz insancıkların körelmeyen mo delinden kaldı mı? Peki, siz ne için DOğdunuz? Tüm bunları seyretmek için mi?” Çok geçmedi. Utancın sesleri çabuk kesildi. Belliydi tahsilli olmadığı... Saçları tekerine kadar örgülü bir baş ka melodi... Kendinden emin, dik bir omurgayla başladı çalgıcılık icrasına. Kirli yüzünün parmaklarıyla okşadığı akordeonu pür neşeliydi. Buluğ çağının ortalık yerinde süper egosunun takviyesiyle dolduruyordu kesesini: “DOlan sadece kesesi miydi? REelde mümkünatı olmayanları notalarla mı yaşayacaktı? SOLlayarak geçemezdi bu yolları. Sİnsice kanına karışanLArı FArk edebilir Mİydi? DOlan sadece zamanıydı. Paramparça zamanı...” Belliydi alaylı olduğu... Son durakta hiçbir tını tutamazdı kimseyi... Ardında bıraktıklarına bakmadan prangalara takılma vakti...