Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 AĞUSTOS 2019 5 Müjdat Hoca ile on yaşında sahneye çıkışına, komediyle bağına, müzisyen ailesi, dostları ve dolu dolu sanat yaşamının kilometre taşlarına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kilyos’ta dört köpeğiyle yaşadığı evine misafir olduk. Dostları için, “Hem kent hem mahalle kültüründen öz almış, esinlenmiş, kendilerini halkın kalbinden donatmış, sürekli geliştirmiş insanlardı. Yapılabilecek tek şey, değerlerini bilerek, feyz alıp, metotlarıyla yola devam etmek” diyor. “Ata Demirer, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar...Yanlışta ısrar edecekleri, kötü bir şey yapacakları inancını taşımıyorum. Bir de diyorlar ki, toplumsal meselelere hiç parmak basmıyorlar! Ben, o tek tip üniformayı sevmem...” Sanat yaşamının 60. yılında Müjdat Gezen’le tiyatro, anılar, siyaset ve yeni kitabı üzerine... Eskiler, müthiş Bu yıl, Müjdat Gezen’in sanat yaşamının 60. yılı. Gezen ile ömürlük anılarını konuşmak üzere buluştuk. On yaşında sahneye çıkışından aynı yaşta bir roman kaleme almasına, komediyle bağından yeni kitabına dek pek çok şeyden söz ettik. u Aslında sahneyle tanışmanız çocukluğunuza gidiyor değil mi? Tabii, ilkokul öğretmenimin zoruyla 1953’te, on yaşında çıktım. Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Küçük Çiftçiler”iyle geldi, “Başrolü oynayacaksın” dedi. “Beceremem” dememle de kafama cetvelle vurdu. Oynadık tabii! Kız kardeşi verem olan birini oynuyorum. Annem, ablam, komşumuz Hayriye Yüzü aşkın oyunda, filmde, bir bölümünü kendi yazıp yönettiği bini aşkın radyo ve TV skecinde rol almış usta isim. Evinde, okulda ve tiyatrodaki kitaplıklarında 50 bin civarı kitabı var. En çok sevdiği kitap Montaigne’in “Denemeler”i. Sonra Shakespeare, Sokrates, Galileo geliyor. Teyze, başta seyreden herkes ağlamaya baş ladı. Ben de ağladım. u Komediye merhabanın arka planı gibi... Yani, bir çocuğa oynatılır mı bu? Sonra ki senelerde sanata karar verdiğimde kendime dedim ki dram bana göre değil. Zaten mille tin anası ağlıyor, bir de ben, hem de üstüne para alıp üzmeyeyim. Ailem çok neşeli, sa natçı ve huzurlu bir aileydi. Annem, halam çok sempatik, komik, esprili kadınlardı. Kü çük halam Seha Okuş halk müziği söylerdi. “Hasretinden Yandı Gönlüm” şarkısını meş hur eden odur. Halam okulumda müzik hoca lığı da yaptı, 91 yaşında. Babam Necdet Ge zen İstanbul Radyosu sanatçısıydı. Müzeyyen Senar’lar, Zeki Müren’lerle çalışmıştır. bilekti! KOVBOY MÜJDAT’IN ROMANI! u Babanız pek istememiş tiyatrocu olmanızı. Ben sınıfta kalınca “Okumayan adamdan tiyatrocu olmaz” dedi. Ben de o sene çok yüksek bir dereceyle bitirdim. Babam da sözünü tuttu. Konservatuvarı kazandım. u 10 yaşında bir roman yazdınız... İşte güya kovboyum ben. Kızılderililer babamı öldürmüş, ben de öcünü almak istiyorum. Bir defter dolusu yazmıştım. Tan Matbaası’nın teknik şefi Natık Amca (Erenkara), babamın arkadaşıydı. Bastı kitabı, benim roman bir geldi, tek sayfa! Nasıl bir hayal kırıklığıdır anlatamam. Tabii bakla gibi harflerle yazmışım, her harfin boyu 1.5 cm. u Şehir tiyatrolarından yaramazlık yapıp atıldığınızı söylüyorsunuz. Ne yapmıştınız? Mesela gayet ağır, ciddi “Hamlet” gibi bir oyunda sululuk yapıyorduk. Muhsin Ertuğrul’un hiç affedeceği şeyler değildi bunlar. NICHOLSON’U BEKLİYOR u Rıfat Ilgaz’ın ve Orhan Kemal’in sizdeki yeri ayrı değil mi? Çok. Her ikisi de çok akıllı, duyarlı insanlardı. Oldukları gibiydiler. Gözlerinden hiçbir detay kaçmazdı. Orhan Kemal’in “Murtaza”sı en sevdiğim rollerimden biridir. u İtalyanlar sizi Jack Nicholson ile kıyaslamış... Evet, üç gazete, La Stampa, La Republica, Il Gazzettino yazdı bunu. O zaman Jack Nicholson “Prizzi’lerin Onuru” adlı filmde bir mafya liderini oynamıştı. İtalyanlar sevmemişti, böyle mafya lideri mi olur diye eleştirilmişti. Gazetelerden birinde yazıyordu ki: “Jack Nicholson sahada oyunculuk dersini gitsin İstanbul’da Müjdat Gezen’den alsın”. Hâlâ bekliyorum, geleceği yok! u Yanında yetiştiğiniz, karşılıklı oynadığınız, dostluk, yoldaşlık ettiğiniz isimler düşünülünce hayrete düşüyor insan. İlk aklıma gelenler: Muammer Karaca, Münir Özkul, Adile Naşit, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Nâzım Hikmet, Memet Fuat, Sa vaş Dinçel, Sadık Şendil, Ertem Eğilmez, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Tuncel Kurtiz, Tarık Akan... Hepsi nevi şahsına münhasır insanlardı. Doğaldılar, sahiciydiler. Yazının ve çizinin ustaları Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk mesela. Dervişti ikisi de. Müthiş bilek diyorum hepsine. Bilekleri bükülemez, telafileri mümkün değil. u Tuluat geleneğinden geliyorsunuz... Beni o yola yönlendiren Münir Özkul ve Muammer Karaca olmuştur. u Sahnede kimler nasıldı, nasıldınız? Hayatımda sahnede kendi evindeymiş gibi dolaşan insan çok az gördüm. Biri Celal Sururi’dir. Münir Abi, gergindi. Tam bir mükemmelliyetçiydi. Muammer Karaca, sahneye ben sahnenin patronuyum der gibi çıkardı. Sonra mesela Münir abi (Özkul) Bakırköy Halkevi’nden yetişmiş, ustası Sadık Şendil; Adile, tiyatronun kulisinde doğmuş, düşünün. u Tarık Akan’la okul açmak istemiştiniz. Tarık’ı çok severdim, çok yakındık. Taş Mektep’in bir şubesini sanat okulu yapalım demişti. Gerçekten çok istemiştik olmadı. u Neden olmadı? Bize yer vermediler, mimliydik! NÂZIM’LA İLK TANIŞMA u Nâzım Hikmet’in eşleri Vera ve Piraye’yi yakından tanıdınız. Aslında Nâzım Hikmet’le ilk tanışmam, Nâzım’dan imza aldığı için senelerce hapis yatan Harp Okulu öğrencisi Ömer Deniz dolayısıyladır. Tanışmak derken şahsen tanışmak değil tabii. Ömer Deniz, hapisten çıktıktan sonra hukuk fakültesine gidiyor, bir yandan bakmak zorunda olduğu üç çocuğu var. Para kazanması lazım. Bir oyuncakçı dükkânı açıyor. Ben de onun yanında çıraklık yaptım. Moskova’da Vera’yla tanıştım, çok güzel bir kadındı. “Çizgilerle Nâzım Hikmet”te yazdım. 59 sene önce Piraye Hanım’ı tanıdım. Çok yumuşak, sıcak bir kadındı. Çay yapar getirirdi bize. Oğlu Memet Abi (Fuat) ile her gün Altunizade’deki evlerinin bahçesinde prova yapıyorduk. Orada ufak bir sahne de açmıştı Memet Fuat, orada oynamıştık. u Nâzım’ın vasiyetini bir anlamda yerine getirmenizi de konuşalım. Ne mutlu.. Bizim okulun bahçesinde bir çınar ağacı var. Mustafa Alabora, Moskova’da mezarını ziyaret ettiğinde konuştuk, bana mezarından toprak getirmesini istedim. Getirdi, üzerine serptik o toprağı. Ağacın üzerindeki pirinç plakada, “Nâzım Hikmet burada yatıyor” yazıyor. u Kaybına her daim yandığınız Savaş Dinçel ve Aziz Nesin ile yakınlığınızı da bili yoruz. Aziz Nesin’i bizzat toprağa verdiniz... Savaş’ın ölümü benim için tam bir şok tur. Bizi erken bıraktı. Can dostum, arkadaşım, kardeşimdi. Savaş’sız bir kolum yok gibi. Canım Aziz Abi ile de anılar bitmez. Üç sene evimde kaldı Aziz Abi. Onun vasiyeti işte “Beni herhangi bir yere gömün, üstümde çocuklar oynasın” sözleri yanlış anlaşılmış. Gizli gömülmek gibi bir isteği yoktu. Vakfın bahçesinde zaten. Sadece özel bir kabir istemiyordu. Tam defnedecekken, helikopter sesi duydum ben. Ambulanstaki çocuğa dedim ki; “İndirin ve şuraya gömün, hepsine de aynı anda toprak atın”. Çukura aynı anda toprak atınca hangisi olduğu bilinmiyordu. Ali, Ahmet, kızı, ben, eşim Leyla ve çok ısrar ettiği için Adalet Abla (Ağaoğlu) dışında tam yerini kimse bilmiyor. Onun istediği oldu. Çocuklar, minikler bahçede oynuyorlar. ÇİVİ BATAR, KALORİFER YAKAR! u Tiyatrocuların espri babında “nevi şahsına münhasır” huylarına ilişkin birkaç anekdot paylaşmanızı rica etsek. Ohoo neler var! İstanbul Tiyatrosu’nun kurucusu ve baş aktörü Celal Sururi.. Deli alkışlanıyor, müthiş. Gel gör ki eşyalarla kavga ederdi! Bir gün tam sahneye çıkarken dekorun çivisine takıldı, çivi ceketini yırttı. Sahneye girmiyor, çiviyle kavga ediyor ciddi ciddi: “Ben bu tiyatronun patronuyum. Sen hangi hakla benim ceketimi yırtarsın” diye.. “Celal Abi, çivi o; boş ver sahneye gir” dedim. Yanıta gel: “Ben onun hakkından gelmesini bilirim, kaç paralık çivi!”. Bir gün de sıcak kalorifere kafasını dayamış uyuyor. Kafa yandı tabii. Kalorifere bir tokat, başladı bağırmaya; “Sen kaç paralık kalorifersin, hangi hakla kafamı yakarsın!” u Çok güzelmiş... Mesela Muzaffer Hepgüler... Lafları fazla söylerdi alkış alana kadar. Bir gün Toto Karaca ile karşılıklı oynuyorlar. Muzaffer Abi lafı uzatınca Toto Abla da lafını kesti. Muzaffer abi durur mu? Başladı; “Benim lafımı kesme, sonra senin de sesini keserler. Nerede o eski keserler? Berbere gidersin saçını keserler. Keserler de keserler...” Bitmiyor. Sonunda Toto Abla dayanamadı, adlı adınca “Muzaffeeer çık dışarı” diye haykırdı. Muzaffer Abi çıktı ama ne olsa beğenirsin; kapı aralığından elini uzattı ve eliyle makasla kesme işareti yapıyor. Hâlâ kesiyor yani! (gülü yoruz) Ömürlük anılardır. Muammer Karaca da seyirciyle konuşurdu. Her gece başka sahne oynardı. Sadık Şendil’e bir gün telefon ettim. “Ben, Kandemir (Konduk), Savaş (Dinçel), Altan (Erbulak), Prof. Sabahattin Kerimoğlu pasaja gidiyoruz. Sen de gel.” Dedi ki; “Hiç hanım arkadaş yok mu?” Her birine “ulan!” diyerek tepki gösteren Savaş’a (Dinçel) yaptığım eşek şakaları da var ama hangi birini anlatayım. (gülüyoruz) u Sinemada, tiyatroda, sanatta niteliği sağlayan, artıran o dönemlerin bir aromasından bahsedilir. Özellikle Arzu Film kadrolarının filmlerinde çok söylenir bu. Ertem Eğilmez, Sadık Şendil, Münir Özkul’un beraber çalıştığı dönem ben de senaryo asistanıydım. Askerden gelmiştim, işsizdim. Sadık Abi bana treatmanı (geliştirim senaryosu) atıyor, ben de yan odada diyalogluyorum çatur çutur çift daktiloyla. Bir gün Sadık Abi’ye dedim ki; “İlle de dramatik yapı şart mı?” Dedi ki; “acaba şimdi ne olacak dedirtmezsen tutmaz.” SURVIVOR İZLİYOR u Biliyorum ki Survivor izliyorsunuz. Çok izlerim hem de. u Sizinki bir başka izlemek değil mi? Şöyle, bir kere dizi izlemiyorum. Ben yarışma programlarına bayılırım. Ayrıca belgesel izlerim, ağaç ev programlarını, tasarım programlarını, dünyada kiraya verilen veya satılan evlerle ilgili programları kaçırmam. Hepsini de önce ben buradan ne çıkarırım diye izlerim. Mesela Survivor’da bir çocuk buldum, Avrupa şampiyonu bir güreşçi; Okay (Göksal). Bir oyunda ona güreşçi rolü oynatacağım. Belli başlı müzik programlarını takip ediyorum. TRT Müzik’te türkücü bir kız keşfettim; Elif Buse Doğan, müzikalimde rol alacak. u Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu... Sözü doğrudan size bırakalım. Neler söylemek istersiniz? Canan Kaftancıoğlu ile görüşüyoruz. Çok seviyorum. Ekrem İmamoğlu’nu eski belediye başkanı olduğu Beylikdüzü’nde ziyaret etmiştim. Hiçbir şeyi unutmuyor, aklına yazıyor ve fırsatını bulur bulmaz projelerini hayata geçiriyor. Ne hakaret ediyor, ne küfür ediyor, ne kimseyi aşağılıyor, ne yargılıyor. Ben de kimseyi yargılamam; o kadar çok yargılandım ve hâlâ da yargılanıyorum ki. “Ekrem İmamoğlu tertemiz, samimi bir insan. Millet anlar, anladı nitekim. 804 bin fark durduk yere olmadı. Bundan sonrası hükümet için de bir uyarıdır.” Gamze akdemir Gezen, Kırmızı Kedi’den çıkan kitabını değerlendirdi. Darbukatör Baryam’ın diliyle bugünlere seslendi. Ekrem İmamoğlu’nu anlattı ve geniş halk kitlelerinde umudun nasıl tazelendiğine ilişkin görüşlerini dile getirdi. cuTcmaommhua.tmrri’yıdeet. Usta isim, İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri’nde “Eyvallah” ile en başarılı oyun yazarı ödülünü aldı. Gezen,“Ondan evvel oyun yazarlığıyla ilgili iki ödül aldım, ama bu ödülün yeri ayrı. Bizatihi yazıp oynadığım oyunun ödül alması başka” diyor. “Bir Köşe Yazarıının Anlamlı Anıları” usta ismin son kitabı. Bugüne kadar 52 kitabı yayımlandı. İlk kitabı 1975 tarihli Eşeğin Karnındaki Elmas. YENİ Kahraman niyazi Psikopat, uçuk kaçık, hafif şizofren bir adam. Herkesi anında satar, çıkarcıdır. Kömürünü, bulgurunu alırsa ondan mutlusu yok. Alamazsa satar! Apır sapır yazar, döşenir de döşenir. Öyle yandaştır ve öyle hızlı saf değiştirebilir ki okuyanın başını döndürür. Olaylara, siyasi ve ekonomik sorunlara çarpık bakar. Herkese tanıdık gele cek bir tipleme Niyazi Özkan. darbukatör baryam En fazla derdim ki “Darbukanın sesi uzaktan oş gelir!”. Ben Darbükatör Baryam’ı hayattan aldım. Darbukacı arkadaşların hepsini toparlayıp ondan bir tane darbukatör çıkardım. daktilo kullanıyor 2. Dünya Savaşı zamanı doğmuşum. Radyoyu açardım; annem, “Aman sen açma” derdi. Pikaba plak koyardım, “Aman, cereyan çarpar” falan. Koca adam olmuşum Avustralya’ya gideceğim dedi ki “Yavaş git!” Annemin bu evhamı bana da geçti hani. Bir de daktilonun o sesi ninni gibi gelir bana, öyle alışığım. Akıllı telefonları bilmiyorum, merak da etmiyorum. Bir şey gerektiğinde sekre terlerim hallediyor.