24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

7 NİSAN 2019 5 Yılın en heyecan verici randevusu için İKSV yönetim binasının en üst katındaki Firuze’deyim. Şerif Gören gelmiş bile. Sohbete başlıyoruz ki Türkan Şoray da geliyor. Şakalar, takılmalar, atışmalar gırla gitmeye başlıyor. Özlemişler birbirlerini ve belli ki yakınlıkları hiç eksilmemiş hâlâ. “Ne kadar genç görünüyorsunuz, ne güzel” diyor Şoray ve soruyor “Peki ya ben?” Gören, “Aman efendim siz hep çok güzelsiniz, gerek mi var söylemeye” diyor ama çok geç. Türkan Hanım, “Bak işte, böyledir, güzel söz koparamazsınız ağzından, lanet yönetmen işte” diyor. Herkes yerlerde... Türkan Şoray ve Şerif Gören ile ‘On Kadın’ filminin festivalde gösterilmesi vesilesiyle bir araya geldik 32 yıldır dertler aynı u “On Kadın” filmi ikinizde özel bir yere sahip değil mi? Şerif Gören: Evet, Atıf abi (Yılmaz) sormuştu bana niye On Kadın’ı çektin diye, sana kadın kalmasın diye demiştim. (Gülüyorlar) Türkan Şoray: “On Kadın”ın benim sinema kariyerimde de gerçekten çok farklı bir yeri var. İstanbul Film Festivali’ne çok teşekkür ediyorum, filmin tekrar ortaya çıkması sağlandı. 9 ayrı kadını canlandırabilmek bir oyuncunun herhalde hayalinde görebileceği bir şey, aynı filmde üstelik düşünebiliyor musunuz? Ben çok seviyorum o kadınları, o kadınların hepsinin bir ortak kaderi var, hepsinin kaderi bir yerde buluşuyor finalde, o da çok hüzün verici. ‘En sevdiğim köylü kadındı’ u Senaryoyu Hüseyin Kuzu yazdı. Fikir kimden çıkmıştı? Ş.G.: Ben söylemiştim böyle bir film çekelim diye. Sonra berber oturduk kadınları tespit ettik. Hepsinin ayrı bir yeri vardı, benim en beğendiğim tele kızdır, Türkan hanım da orada nasıl döktürmüş. Hepsi de gerçek olaylardan alınmıştı, gazete haberleri filan. T.Ş.: Ben de en çok köylü kadını seviyorum. Hani üstüne kuma geliyor, içim acıyor o kadına... Ş.G.: Kadınlar genellikle orada kurbandır. Namus, ahlak ve de işte o zamanki feminizm... Kadınların o döneme göre özgürlüklerini yavaş yavaş elde etmelerine yönelik şeyler de vardı filmde. T.Ş.: Tam 80’li yıllar, feminizmin yayılmaya başladığı yıllar. Kadın haklarının konuşulmaya başladığı dönem. Onun için çok cesaretle ve yerinde yapılmış bir filmdir. Ş.G.: Yine mesela betonlaşmaya karşı ilk ikazlar vardır o filmde. Gazeteciyle birlikte gittikleri yerde pankartlar, konuşmalar filan olan sahnede, dikkat ederseniz 360 derece döner kamera ve her yer betonlaşmıştır, tek ağaç yoktur. u Bugüne dair çok şeyi var aslında filmin söyleyecek. T.Ş.: Çok evet... Hâlâ bu problemlerin birçoğu halledilmiş değil ki... Ş.G.: Kadının o baskılanması... T.Ş.: İsyanı... Zaten hepsi sonunda isyan noktasına geliyor, kaderleri birleşiyor. Ş.G.: Bence yakın tarihimize doğru düzgün bakan filmlerden biridir. Ahlak ve kadınların değişimi, cinsel özgürlük, kadın erkek eşitliği de orada bir şekilde vardır. u Çingenenin hikâyesini nerede çektiniz? Ş.G.: Sulukule’de. O gerçek oyuncular hep roman kardeşlerimiz. Romanlar gerçekten Türk sinemasına akın akın giderlerdi, nasıl koşarlardı. İnci sinemasına mesela, Pangaltı’daki, Kasımpaşa’dan akın akın gelirlerdi. Bilhassa Türkan’ın filmlerine bayılırlardı. T.Ş.: Ben oraya gidince de bayıldılar. Bizim kızımız, bizim kızımız diye. Roman kızı çok oynadım ya filmlerde... ‘Aslında dünya tatlısıdır, ama...’ u Nasıl bir yönetmen Şerif bey, sette tavrı nasıldı? T.Ş.: Valla biz... (gülüyor) Ş.G.: Açık konuşun. (gülüyor) T.Ş.: Sette, çok böyle, sert bir tavrı olur hep. Aslında dünya tatlısıdır set dışında. Bir anım var benim, bir gün Beşiktaş’ta bir yerde çekim yapıyoruz, “On Kadın” için, ben on beş dakika geç kaldım, bilmiyorum hatırlıyor musunuz? Ş.G.: Evet. T.Ş.: Trafik mi vardı ne vardı. Biz bir kavga! Yani hiç müsamahası filan olmayan biri.(gülüyor) Ama kamera önünde, oyuncuyönetmen olarak hiçbir şeyimiz olmadı değil mi? Yani benden istediğiniz her şeyi aldınız oyuncu olarak. Ş.G.: Evet. Benim bir şey söylememe gerek kalmıyordu. u Şerif bey, Türkan Hanım nasıl bir oyuncuydu? Ş.G.: Yani dokuz kadın rolünü düşündüğümüzde, şu an için bakıyorum, gerçekten dehşet. Başka bir şey, yani bilmiyorum, herhalde çok içten gelen bir şey mi, o kadar kadını ayrı bir şeyle oynayabilmek, dehşet. ‘Ben ne yapacağım Şerif bey?’ u “Dönüş”te yönetmensiniz. Neydi sizi yönetmenliğe iten? T.Ş.: Cahil cesareti herhalde... Birdenbire hiç beklemediğim anda yönetmenlik teklifi geldi, hiç hazır değildim, nedense bir heves evet dedim. Fakat Şerif Bey de, herhalde bana güvenemedikleri için, onu verdiler yanıma. Şerif Beyin de yönetmenlikten çok, montajcılığı vardı o zaman, süperdi. Ş.G.: Yüze yakın filmde asistanlık yaptım. “Dönüş” benim asistan olarak 40. filmim falandır. T.Ş.: Benim için Şerif Beyin olması inanılmazdı. Kadın yapamaz derler ya sette, rahmetli Feridun Çölgeçen falan dalga geçiyormuş benle. Ben içten içe birikmeye başladım. Şerif beyle şöyle bir şey oldu, o zamana kadar ben sette biliyor havalarındayım, pek bir şey Fotoğraf: Vedat Arık bilmiyorum ama çaktırmıyorum da, bütün set erkek çünkü, 60 tane erkekse bir kadın benim orada... Şimdi bir hafta filan oldu, ben pek karıştırmamaya çalışıyorum Şerif Gören’i fakat bir yerde muhtaç oldum tamam mı, kimseye de belli etmiyorum. Bir sahne var hiç unutmuyorum, Kadir İnanır Almanya’dan geliyor, Gülcan’la birbirlerine sarılıyorlar, halk da etrafında toplanmış hoşgeldin moşgeldin... Sonra hadi eyvallah deyip evine gitmesi lazım, birden acemiliğim tuttu, panikledim, ev biraz uzakta. Eve kadar yürütsem, nasıl yürüyecek? “Ben ne yapacağım Şerif, şimdi buradan oraya?” diye sordum. Dedi ki: “Ay Türkan Hanım çok basit, buradan keseceksin, kamera kapıyı görecek oradan içeriye girecek.” O sahne Şerif’in sahnesidir... Şerif Gören, Yılmaz Güneylerle çalışmış, yani büyük bir şanstı. Ş.G.: Türkan Hanım bana pek vizörden baktırmazdı, halbuki Yılmaz Güney’in filmlerinde o oynarken ben vizörden bakardım... Dedikodu olur diye herhalde. T.Ş.: Tabii, çünkü Şerif Gören çekti filmi derlerdi. Aslında bir hafta olması bile, arkamda Şerif Gören’i bilmenin bana çok faydası oldu. ‘93 yılla yargılandım’ u Gazetenin arşivine baktım, “On Erkek” ve “On Çocuk” filmlerini çekeceğiniz yazıyordu. Ama çekmediniz. Ne oldu? Ş.G.: Evet öyle bir düşüncem vardı, ama ben bu filmi çektikten sonra bir sene Berlin’e gittim. Davet edilmiştim, o yıllarda gerçi yurtdışına çıkma yasağım vardı, 93 yıl 8 ayla yargılanıyordum. Sendikanın yönetim kurulu üyesiydim oradan yargılanıyordum, yönetmenler derneği başkanıydım oradan yargılanıyordum. Bir Gencebay filmi yüzünden halkı silahlı isyana teşvikten yargılanıyordum, “Yol” filminden dört ayrı maddeden yargılanıyordum... Yurtdışı yasağım olmasına rağmen Turgut Özal bana izin verdi. Orada hayatımda ilk defa Berlin belgeseli çektim iki tane, bir de “Polizei” diye Kemal Sunal’ın oynadığı bir film yaptım. Berlin’e gitmem şartları değiştirdi, ondan kaynaklı olmaması o filmlerin. Orada bir sene kaldım, ama hayatımda özgürlüğü ve ve ilk defa sanatçı olduğumu hissettim. Bizde filmci filan gibi şeylerle sanata ve bilhassa sinemaya böyle biraz şey bakarlar. Zaten davet edilişimin nedenlerinden biri de “Yol”dur. T.Ş.: Merak ettim, Gencebay’la hangi filminizdi? Ş.G.: “Derdim Dünyadan Büyük” diye bir film çekmiştik... İhbarlar yüzünden halkı silahlı isyana teşvikten 515’le yargılandım. (gülüyor) O zaman böyle tuhaf ihbarlar oluyordu, oysa film sansürden geçmiş, izin almış falan ama sonradan birisi ihbar ediyor. Hiçbirinden ceza almadım. ‘Oyuncuların sıkıntıları hiç bitmedi’ u Türkan Hanım, SODER kurulduğunda siz başkanlığını üstlendiniz ve oyuncu hakları konusunda çok da uğraştınız. T.Ş.: Çok. Ankara’yı aşındırdık, o dönemin hangi kültür bakanı varsa heyet halinde belki 810 defa gittik, derdimizi anlattık, fakat hep böyle vaatler oldu ama hiçbir sonucu olmadı. Hatta bir keresinde yaşlı sinema sanatçıları için hu EMRAH KOLUKISA zurevi yapılacaktı... Büyük törenlerle davul zurnalarla kur banlar kesildi, Özal geldi, bütün sinema sanatçıları geldi. Biz böyle mutluluktan uçuyoruz, kürsüde konuşmalar ya 38. İstanbul pıldı, temel kazıldı, artık o huzurevi yapılacak... Ama hiçbir şey olmadı. Çok şeyler yaptık o dönemde, çok uğraştık, işte toplu halde sansür yürüyüşü yaptık, hepimiz sinema için elimizden gelen ne varsa yaptık. Feda olsun her şey. Film Festivali’nde restore edilmiş Ş.G.: Ama Türkan Hanım öyleydi. Şimdi hatırladım, “Dönüş” filminde bir sahne, buz tutmuş sular, hakikaten böyle buz sarkıtları var her tarafa, çocuk suya düşer, neh kopyasıyla izleyiciyle re düşer, Türkan Hanım suya atlar... Valla o soğukta bü buluşacak yük cesaretti yani, hiç dublör kullanmadan kendisi girdi, biz de eyvah dedik... İnsan yani onu yapamaz, şimdi aklıma geldi de, o zamanki bizim oyuncular çok mu feda “On Kadın” filminin başrol kardı acaba? (gülüyor) oyuncusu u Hakikaten nasıl göze aldınız? T.Ş.: Başka çare yoktu ki... Çocuğu maket yaptık tabii, çünkü çocuk akıntıya kapılıyor orada... Binlerce iğne batı Türkan Şoray ve yönetmeni yor gibi hissediyorsunuz soğuktan, öyle bir acı. Ben bir de şeye hayret ediyorum, “Deprem” filminde bir sahne vardı hani, atların çektiği bir arabayı sürüyordum, ayakta üstelik, “Ben Hur” gibiydi resmen... İki at arabası yarışıyor, bir Şerif Gören ile bir araya geldik. İkili, yandan Kadir geliyor, ben de ayakta, nasıl cadı gibiydim orada... Öyle görkemli oldu ki... Ş.G.: Evet, “Ben Hur” gibiydi hakikaten, ben de onu dehşet çekmiştim. 32 yıl sonra filmi yeniden hatırladı, T.Ş.: Çok güzeldi, düşünün iki araba böyle toprak yolda yarışıyor ve sonra işte çarpışıp birlikte yuvarlanıyorduk. Sonra onun aynısını bir dizide yaptılar, “Cesur ve setten anılar paylaştı. Güzel”de... Ş.G.: Yapamaz kimse. T.Ş.: Bazı dizilerde böyle bizim Türk sinemasından par çalar görüyorum ben, hoşuma da gidiyor. Demek ki baya Gördük ki sinema tutkusu tükenmek ğı etkili olmuş... u Türkan Hanım siz hiç mi istemiyorsunuz setlere dön meyi, yeniden kamera önüne geçmeyi? T.Ş.: Hayır. Hiç. Bazen böyle sadece şeyi özlüyorum, set bilmiyor ama kadın sorunları da ortamını. Sabah gidersin, hazırlıklar yapılır, ışıklar kurulur, bilmem ne olur, kamera oradadır. O ne güzel dünyaydı ya, hâlâ baki... onu ben özlüyorum. Ş.G.: Oyuncular ne derse desin, emin olun bir teklif geldi ğinde kesin oynarlar. Yönetmenler vazgeçebilir ama, oyuncular vazgeçemez. O çünkü başka bir şey. O bir gösteri. T.Ş.: Ne gösterisi? Hayır, ne alakası var, gösteri değil. CTucaommmha.utmrr’iıdyeet Bak şimdi... Oyunculuk gösteri değil, hayır, kabul etmiyo rum... (gülerler) Bak şimdi biraz sonra kavga edeceğiz... Şakayla karışık tırmanan bu tatlı tartışma sürerken ben kaydı kapatıyorum artık. Biraz da kendi aramızda sohbet edelim, biraz da bize kalsın güzellikler.. Şerif Gören, “Filmde, ahlak, kadınların değişimi, cinsel özgürlük ve kadın erkek eşitliği de bir şekilde var” diyor. YENİDEN ÇEKİLSE? t.Ş.: Emekçi kadın, fabrikada çalışan kadını eklemek isterdim... Bu filmden bahsedilmeliydi, o yıllarda çok cesaretle yapılmış bir filmdi, tüm kadın hakları işleniyordu filmde. Toplumun her kesiminden, her konumundan mücadele veren kadınların, güçlerini ele alan kadınların... Bir nesil sonra Ş.G: Ben bilim çağında yeni yetişen kızlarımızı çekmek isterim, harika olur. Çünkü Türkiye değişecek, bir nesil sonra Türkiye çok farklı bir yer olmaya başlayacak. T.Ş.: İnşallah bu bilim çağından ülkemizdeki bütün kadınlar istifade edebilse de, bu renkli kuşağı öyle oluşturabilse... film anısı... T.Ş.: Hiç unutmuyorum, arabada beni sete çağırmalarını bekliyorum, elim kapının dışında, yüzümde kırış kırış makyaj... İki oğlan çocuğu geçiyordu biri “Vay be Türkan Şoray’a ne hale gelmiş” diyor, öbürü de “Yok be enayi, makyaj o makyaj “ diyor, ne gülmüştüm… C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear