24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 17 MART 2019 Köy sokaklarında dolaştık. Pırıl pırıl iki katlı evler. Sokaklar tertemiz. Tek canlı yer yaşlıların oturduğu halkeviydi İspanya’nın Ovacık’ı İstanbul’dan yola çıkıp yaklaşık yedi bin kilometrelik bir otomobil yolculuğundan sonra İspanya’nın güney ucundaki Sevilla’ya geldik. Endülüs, edebiyatçılar, hele şair ler için Lorca’yla özdeşleşmiş bir top rak. Lorca’nın yazdığı şiirler dünya dur dukça okunacak olsa da, bugünün Endü lüs’üne bakıp Lorca’yı görebilmek kolay değil. Lorca’nın yaşadığı yılların köylü toplumu, artık herkesin gönlünce yaşayabildiği bir refah toplumu. Granada sokaklarında esrar dumanları arasında dolaşıp Lorca’yı anabilmek zor. yapılmıştı. Köyde güvenlik gücü bulunmuyordu. Özel mülkiyetin olmadığı, tarlaların kamu malı olduğu Marinaleda’da bütün kararlar halkın katıldığı toplantılarda alınıyor. Ne kadar vergi verileceğine, fazla gelirin nasıl harcanacağı dEVE DEĞİL KULE na da toplantılarda karar veriliyordu. İnanmak zor gerçekten de, mayıs Köydeki tarlalarda çalışan herkese gün tan ekime kırka yakın derecelerde sıcak de 6 saat karşılığında 47 Avro ödeni olan bu toprakların bu denli yeşil olma yordu. Ev yapımı için gerekli araç ge sına. Hele yol boylarınca zeytin ve por reç ve işçilik köy kooperatifinin kasa takal bahçelerinin arasında çiçek açmış sından karşılanıyordu. Köydeki 350 ayçiçeği tarlaları görmek... Ama, artık ev bu şekilde yapılmış. 90 metreka endüstri gücünü arkasına almış, bir re relik iki katlı evlerin bahçesi ve gara fah toplumu burası. Bin yıl öncesinin jı var. Yetmiş yıllığına kiralanan evler Emevi başyapıtlarını göreceğim diye için aylık 15 Avro kira ödüyorlar. yola düşerseniz, sizi develer değil, yay Bu merak uyandırıcı yerleşi dığı ışığa çıplak gözle bakamayacağınız mi görmek için yakıcı sıcak altın güneş enerjisi kulesi karşılıyor. da bir buçuk saatlik bir yolculukla Buraya kadar gelmemizin bir nedeni Marinaleda’ya geldik. Sıcak havanın de Metis Yayınları’ndan çıkan “Dünya tek iyi yanı yolların boş olması. ya Kafa Tutan Köy” kitabıyla varlığın Köy demek haksızlık buraya, bü dan haberdar olduğumuz sosyalist köy yükçe bir kasaba çünkü. Bir ucundan Marinaleda’yı görmek. Okuduğumuza girip öte ucuna kadar gittik önce. İki göre bu köy, efsane olmuş belediye baş yanı ağaçlı, yemyeşil gölgeli koca bir kanları Juan Manuel Sánchez Gordil cadde geçiyor kasabanın ortasından. lo öncülüğünde bütün toprakları kamu Cadde üzerinde belediye binası ve ko laştırmış, ortak çalışmayla üretip payla caman bir park var, güller ve büyük şıyordu. Yine imece ile herkese birer ev ağaçlar içinde. Endülüs’ün sosyalist köyü Marinaleda’da özel mülkiyet yok. Tarla ve evler kamu malı. Her çalışana eşit ücret ödeniyor. Köyde güvenlik gücü bulunmuyor... Turgay Fişekçi K üçük bir kahveye oturduk. Kahveciyle biraz lafladık. İlk öğrendiğimiz belediye başkanının felç geçirdiği ve hastanede komada olduğuydu. Oysa kendisini ziyaret etmeyi, ta İstanbul’dan getirdiğimiz bir şişe ulusal içkimizi armağan etmeyi istiyorduk, olmadı. Köyde güvenlik gücü bulunmadığını da okumuştuk gelmeden. Kahveciden öğrendiğimiz bir başka şey de güvenlik gücü bulunmaması ne Köye büyük ilgi deniyle çok soygun olmasıydı. Başka yerlerden gelen soyguncular, geceleri özellikle de barlara girip içkileri soyup kaçıyorlarmış. Çıkıp köy sokaklarında dolaştık. Pırıl pırıl iki katlı evler. Sokaklar tertemiz. Tek canlı yer yaşlıların oturduğu halkeviydi. Bu kez bir bara girdik. Rock’n roll çalıyordu. Birer içki içip yeniden dışarı çıktık. Biraz dolaşıp yeniden ilk oturduğumuz kahveye dönüp kahveciye birkaç gün kalabileceğimiz kiralık bir ev bulup bulamayacağımızı sorduk. Varmış. Köy büyük ilgi gördüğünden gazeteciler ya da ziyaretçiler geliyormuş sık sık. Kahvecinin ev sahibi arkadaşının telefonunu aldık ama sonra vazgeçtik. Burada yaşanan hayata ortak olmadan, dışarıdan birkaç gün bakıp ayrılmak pek bir şey katmayacaktı bize. Akşam alacasında ayrıldık oradan. Benzer bir deneyimi ülkemizde 197980’de, “Belediyenin aldığı tüm kararlar halkla tartışılmıştır. Tek cümleyle halk belediyede söz ve karar sahibi kılınmıştır” diyerek hayata geçiren Fatsa Belediye Başkanı Terzi Fikri’yi, günümüzün Tunceli Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nu da anarak... Juan Manuel Sánchez Gordillo ‘Antakya’da ‘gezi’ izleri...’ 1 Gece uyku tutmadı. Kendimi bildim bileli böyledir, annemden geçen kötü huy. Ya da “huy” değil de genetik zorunluluk. Yolculuk öncesi, kaynağı/nedeni belirsiz derin kaygı hissediyorum. Antakya’ya havayolu ile gitme fikrine alışamadım. Çocukluğum zorlu, neredeyse bir tam gün süren yolculuklarla geçti. Otobüsler her yıl yenilenirdi gerçi, rekabet sertti, yolcular araştırma yapar, öyle alırdı biletleri. Toros’lar sabaha karşı geçilirdi nedense, garip, çocukluğun bulanık izlerinde, kar altında Toros’lar var. Gün ağarmasını izlerdim otobüsün penceresinden. Adana’ya varınca iklim değişir, Antakya’ya yetişmiş sayardık kendimizi. Oysa daha üç saat gitmek gerekirdi. İskenderun renkli, neşeli, yaşam dolu karşılardı bizi; ardından geri sayım başlar, çocuk için sabırsızlık kaçınılmaz olur, bir an önce kavuşmak isterdim dedemin evine. Sonra? Sokakta tanıdığım ama konuşamadığım bir dili işitmeye başlardım. Künefenin tadı 2 Aile ziyaretleri belli sırayla yapılırdı. Eski Antakya’nın dar sokaklarında kaybolmaya bayılırdım. Babamın nenesi, kınalı saçlarıyla Makbule Hanım karşılardı bizi. İki kişinin güçlükle geçebildiği sokaklardan, geniş avlulara açılırdı kapılar, derin ferahlık hissi kaplardı içimi. Evler yazları serin, kışları sıcak olurdu. Şıh Yusuf El Hekim ziyareti yapılırdı. Harbiye Şelalesi henüz kurumamış, akşam serinliğinde, yeşilin en güzeliyle karşılardı bizi. Elle yapılmış kavallardan alırdı babam. Mangalda, kısık ateşle pişirilmiş künefenin tadı zihnime kazınmış işte... Damak demek ne büyük yanılgı, güzel olan her imge/tat zihne kazınır. emel anne... 3 “Seçim” vesile oldu, Ali İsmail Korkmaz Vakfı’nı, Ahmet Atakan Kütüphanesi’ni ziyaret ettim. Emel Anne, Gürkan, Şahap Baba sevgiyle kucakladılar bizi. Gazeteci kardeşim Serbay Mansuroğlu ile gezdik Uzun Çarşı’yı. “Gezi” duyarlılığı azaldıkça ya da baskı ortamı derinleşince vakfa ilgi biraz azalmış. Unutmak ne tuhaf? Emsal Atakan doğrudan siyasete giriyor, Ali Atakan destekçi. Armutlu Mahallesi acıdan yorgun, yine de insanların yüzlerinde direnç var, ne yalan söyleyeyim öfkenin çizgileri de belirgin. “Gezi” sürecinin en canlı, belki toplumsal taleplerin en güçlü dillendiği mahalle burası! İnsanlarla dertleşmek güzel oldu. Dinlemek gerek. Aklımda, dedemin götürdüğü Affan Kahvesi, küçük elime tutuşturulan Haytalı var... İnsan mucize 4 K adın erkek hep omuz omuza, hep eşit Antakya’da. Kahvede söyleşirken, kırık Türkçesi, neşeli yüzüyle bir kadın girdi, benden yaşlıca. Konu konuyu açtı, koyu kah Ver elini Samandağ. Güneş kendini gösterdi iyice, seçim söyleşimizi bitirip, kırdık direksiyonu Vakıflı’ya. Dağın en güzel köyü, bir avuç Ermeni’nin yaşadığı benzersiz köy... veler höpürdetilerek içilirken, nasıl olduysa; “Allah’tan dileğim oldu benim” dedi. Merakla baktım. “Ben yoksul bir koca isterdim. Ailem pek zengindi, el bebek gül bebek büyüdüm, yoksulluk bilmedim. Dualarım kabul oldu sonunda” dedi ve patlattı kahkahayı. Nasıl bir aşkı büyüttüğünü gördüm. Adanalıymış eşi, kebapçıymış. “Parası yoktur, gör ama ne karizma” diye devam etti, oğullarının fotoğrafını gösterirken; “babası gibi yakışıklı, havalı” diye övündü. Gülüştük. Şimdi o zengin kızı, yanda küçük dükkânda kırtasiyecilik yapıyor. İnsan nasıl mucize, ne sürprizli... mAKBULE NENE 5 Aşk üstüne yapay kalem oynatanları düşündüm, bunca hakiki sevdayı yazabilmekten öte başarı olur mu? Kadınla sarıldık birbirimize, abla kardeş, ana oğul olduk. Beni geç de olsa ekrandan anımsadı. Koku ne ilginç, babaannemin, halamın, Makbule Nene’nin kokusuydu bu. şahane dağ köyü 6 Ver elini Samandağ. Güneş kendini gösterdi iyice, seçim söyleşimizi bitirip, kırdık direksiyonu Vakıflı’ya. Dağın en güzel köyü, bir avuç Ermeninin yaşadığı benzersiz köy... Küçük, insanı nerdeyse Tanrı’ya inanmaya ikna edecek güzel kilisenin kapısında durduk. Adının Hrant olduğunu öğrendiğim bekçi açtı kapıyı. Bekçi mi demeliyim, emekli güzel bir adam, kiliseyi bekliyor. Görev bilmiş. Tertemiz, küçücük kilise... Her geldiğimde ziyaret ederim. “Hadi fotoğraf çekelim” dedim Hrant’a. “Arkada İsa’da çıksın” dedi. “İsa her yerde var, ben senin yüzün görünsün istiyorum” dedim. Gülüştük. Yolcu ederken, “Kahveci akrabam, söyle sana güzel çay versin” diye uğurladı. Aşağı doğru sallana sallana yürüdük. Kooperatif kurmuş köylüler. Ürünlerini kendi tasarladıkları kavanozlarda sergiliyorlar. Kadınların elleri değince nasıl da güzel oluyor dünya. Çiçekler, ağaçlarla sarılmış binalar... Antakya’nın çarpık şehirleşmesine direnen, şahane bir dağ köyü Vakıflı! hRANT’IN SELAMI 7 T avla oynuyordu iki kişi, izleyenler vardı üç kişi, biri muhtar, içerden kahveci sesini işittik. Koyulduk sohbete. Hrant’ın selamı yerine ulaştı, güncel siyasal sorunlar döküldü ortaya, İstanbul’u sordular bana; memleketin yönüne dair kuşkularını söylediler, biraz kafayı kaldırsak karşıya doğru, Suriye’de akrabalarına el edeceğiz birlikte. Sınırlar? İnsan uydurması. Geniz yakan, demli çayı yudumlarken, muhtar: “Yüz kişi kadar kaldık” dedi. Kederlendim. Kardeşliğin kutsal toprağı değil mi burası? Babaannem çocukluğumda Hıristiyan komşularına oturmaya götürürdü beni. Teyzelerin sorularına efendice yanıtlar verince, övgüyle söz etmişler benden. Babaannem gururlanıp, güçlükle açılan telefonla, hemen anneme söylemişti işittiklerini. Sahi şimdi neredeler? C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear