Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 29 ARALIK 2019 Yalan nedir bilmezlermiş Finlandiya eğitiminde neler yok? Bir tutturmuşlar Finlandiya eğitimi diye, ortalık kaynıyor. Neymiş, çok iyiymiş, PISA ölçeğinde başarılı imiş. Bize uyar mı uymaz mı diye düşünen yok. Kısa keseyim, uymaz kardeşim. Finlandiya eğitimi bize uymaz, ERDAL ATABEK o kadar. Neden diye soracaksınız biliyorum. Anlatayım. Bir kere anaokullarında din dersi yok, Arapça yok, Kâbe tavafı yok, tesettür yok, sarık yok. Artık bu kadar da olmaz demeyin, yok işte. Çocukları ormana salıyorlar, ağaçlar, otlar, çiçekler, hayvanlar arasında artık ne öğrenirlerse. Ne öğreniyor bu Fin çocukları? Hep soru soruyorlar, merak ediyorlar, deneyip duruyorlar. Böyle ne öğrenecekler ki? Sonra cennet cehennem öğrenmedikleri için korkuyu bilmiyorlar. Her şeyin aslını astarını öğrenmek istiyorlar. Bu da eğitimde zorluk çıkarıyor. Her aklına esen, her konuyu sorarsa ders nasıl verilecek? Yok, kendileri öğrensin diyorlarmış. Çocuk kendisi ne öğrenecek ki? Sonra yaşamı öğrensinmiş, demokrasiyi öğrensinmiş, özgür düşünmeyi öğrensinmiş. Hele de eleştirel düşünmeyi öğrenecekmiş. Hafazanallah, yani Allah korusun demek. Sonracıma böyle düşüne düşüne kafayı üşütürse? Ya büyüklere soru sormaya kalkarsa? Ya bu büyük servetler nasıl kazanılıyor diye merak ederse. Ya muhaliflerin tuzağına düşerse? Hani onlar ileri geri konuşuyor da. Bu gençler öyle Finlandiya falan diye oraları örnek alırlarsa? Bu memleketin hali ne olur? Bu ümmet nasıl yönetilir? Bu biatitaat toplumu nasıl sağlanır? Bunları düşünen var mı? Bilmeden etmeden Finlandiya diye tutturuyorsunuz? Sonra orası ormanlık memleketler. Ormanları kesmiyorlar, ağaçları ortadan kaldırıp binalar yapmıyorlar. Sonra oralarda yalan dolan yokmuş, öyle şeyleri bilmezlermiş. Bize uymaz diyorum da kulak asmıyorsunuz. Kimse kimsenin hakkını yemezmiş, bak burası bize benziyor gibi. Öyle akraba kollama, çocukları zengin etme, eş dost kayırma yokmuş. İyi de memleketi nasıl idare ediyorlar? Şimdi bir de genç bir kadın başbakanları oldu. Bize uymaz diyoruz ya, uymuyor kardeşim. Bizde Başbakan falan dedin mi, oturaklı bir erkek olacak. Sonra yüzü öyle pek gülmeyecek. Ağzı gülerse gözleri gülmeyecek. Ciddi, sert, dediği dedik olacak. Astığı astık, kestiği kestik olacak. Bize uymuyor dedik ya. Uymuyor işte, öyle Finlandiya lafını falan uzatmayın. Bir şey mi dediniz, duyamadım... Bana mutluluğun kitabını yazabilir misin? Kendinizi uçak SİBEL BAHÇETEPE “M utluluğun kestirmesi yok. Mutsuz olmak için de tuzak çok. Mutlu olmak için mutsuz olmayı beklemeye gerek yok..” Bu sözler mutluluğun kitabını yazan, eczacı Metin Uyar’a ait. Bakış açınızı mutluluk odaklı iyileştirmenizi ve dönüştürmenizi öneriyor. “Mutluluğa var mısınız” diye soruyor. “Mutlu etmeyi seçin. Hayaller kurun, hayattaki beklentileriniz gerçekçi olsun, kendinize karşı dürüst olun, içinizdeki mutluluğu keşfedin, kendinizi uçak moduna alın, yani belli bir süre kendinizi dış uyaranlara kapatın. Kahkaha atın, yaratıcı aktivitelere yönelin...” diyor. İstanbul Medipol Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Dr. Metin Uyar’ın küçük değişikliklerle mutlu olmanın yollarını ele aldığı ilk kitabı “Mutluluk Doktoru” Hayy Kitap’tan çıktı. Uyar, kitabında mutluluğun öğrenilebilir ve geliştirilebilir olduğunu anlatıyor. 10 adımda, 100’ü aşkın öneri sunuyor. “Nasıl ki bir arabanın deposundaki benzinin bitmesini beklemeden istasyona gidiyorsak, daha mutlu bir biz olmak için de mutsuz olmayı beklemeye gerek yok! Mutluluk için her daim yatırım yapmak en iyisi” diyor. Uyar’a mutluluğun yollarını sorduk. ANNEM DEĞİŞTİ u Neden yazdın bu kitabı? Ailem etkili oldu. Ben babamın mutlu doğduğunu düşünüyorum. Dünyada görüp görebileceğin en mutlu insanlardan birisi. Ameliyata girmesi bile onu değiştirmiyor. Oradaki ufacık pozitif şeyi yakalayıp ona tutunuyor. u Ya annen? O olayların daha çok “ama, fakat” taraflarına takılıyordu. Hatta derdim ki “sen yazar falan olsan, çok güzel gerilim romanları yazarsın.” Şüpheci ve kaygılıydı ama zamanla annemdeki olağanüstü değişimi gözlemledim. Babamla benden mutluluk bakışını öğrendi. “Mutluluk öğrenilebilir mi” sorusunun tohumlarını zihnime attı. Doktora tezimde mutlulukla ilgili çalışmaları bu gözle inceledim. MUTLULUK BULAŞICI u Peki, mutluluk öğrenilebilir mi? Evet, kesinlikle. Mutluluk aynı zamanda bulaşıcı. Harvard Üniversitesi araştırmacılarının yaptığı, 12 binden fazla insanın yer aldığı, 30 yıllık bir araştırmaya göre, aynı iletişim ağı içerisinde olduğumuz insanların mutluluk düzeyleri bizi etkiliyor. Yani çevremizdeki pozitif insanlar bizim hayatımızı da olumlu etkiliyor. u Mutluluk parayla ilişkili mi? Parayla alakasız dersem yanlış olur. Para kişinin yaşam beklentilerini karşılayacak miktardaysa bu kişiyi mutlu ediyor. Şu önemli. Hayattaki beklentilerimizi çok yüksek tuttuğumuzda bu kez mutluluğu zor yakalıyoruz. Hayattan beklentilerimizi çok düşük tutmak da iyi değil yarına umudun, hayalin yoksa bu kez de kişinin yaşam amacı kalmıyor. Dozu iyi ayarlamak gerekiyor. u Toplumsal mutluluk, bireysel mutluluğu etkiler mi? Elbette. Güvenli ortamda yaşamak, ekonomik refah düzeyinin yüksek olması toplumsal mutluluğu güçlendirir. Mesela Kanada hükümeti, iyilik halini arttırmak için kişi başına düşen yeşil alan metrekaresini ölçüp, artırmaya yönelik adımlar atıyor. Bir de kişinin bireysel mutluluğu var. Kitapta bahsettiğim aslında bireysel mutluluk. Önerilerim, yaşantısında basit birtakım değişimlerle mutluluk düzeyini artırmak isteyenlere yönelik. moduna alın Fotoğraf: Vedat ARIK “BM 2019 Dünya Mutluluk raporuna göre, 156 ülke arasında 79. sırada yer alıyoruz. Yani durumumuz çok parlak değil.” Orman banyosu yap, gerçekçi ol u Beş duyu organımızı doğa ile bütünleştirdiğimiz bir nevi terapi. Ormandaki yaprakların hışırtısına odaklanıyoruz, oradaki çiçeklerin kokusunu içimize çekiyoruz, yalnızca doğanın seslerini duyuyoruz. Artık orman banyosu reçete eden doktorlar bile var. u Mutluluk hormonu diye bildiğimiz serotoninin yüzde 95’i bağırsaklardaki iyi bakteriler tarafından üretiliyor. Mutluluğun sırrı aslında bağırsaklarda desek belki de yeridir. İyi bakterilerin sayısını ve çeşitliliğini arttırdığımızda, o bakteriler daha çok serotonin hormonu üretecek ve daha mutlu hissedeceğiz. u Günümüzde en zor şeylerden birisi mental detoks. Çok fazla uyaranla karşı karşıyayız. WhatsApp, Instagram, mail... Sürekli bildirim geliyor, telefon çalıyor. Oysa ki sadece kendimizle kaldığımız, anı yaşayabileceğimiz zamanlara ihtiyacımız var. Mutluluğun tanımlarından biri de anda kalabilmeyi başarabilmek. Bazen kendi nizi uçak moduna alın. Uyaranlardan uzaklaşın. u Beklentilerimizi hayatımızın gerçeklik leriyle uyumlu tutacağız. Gerçeklikten kopup hayal dünyasında yaşadığında gerçek suratına çarptığında çok acı tecrübe oluyor. u Başkalarına yardımcı olmak mutluluğu artırıyor. Birine para vermektense zamanımızı ona ayırarak yardımcı olmak, hediye almak, bir materyal yerine deneyim hediye etmek... u Fiziksel aktivite açık havada, bir ormanda yapılınca iyilik hali, mutluluk artıyor. u Ferzan Özpetek sofraları kurun. u Bol bol sarılın ve kucaklaşın. u Seksi ve aşkı önemseyin. u İşi işte bırakın, robot olmayın. u Yeni yılı hayal kurarak karşılayın, kendinize format atın. Yeni yıl yeni kararlar demek. u Ölmeden yapılacaklar listenizi oluşturun. u Bu sene sanata şans verin, bir kursa gidin. u Açık iletişim kurun, ben yerine biz deyin. Mutluluk müdürü! M utluluk departmanı kuran, mutluluk müdürü olan şirketler görmeye başladık. Global birçok şirketin iyilik hali (wellness) takımları var. Hafta sonları birlikte koşu, bisiklet yarışları gibi etkinlikleri var. Tasarımını iyilik hali odaklı değiştiren şirketler bile var. Spor salonları kuruluyor, ara öğünlerde meyve dağıtılıyor… Bu uygulamalar çalışanların verimliliğini, iş doyumunu, şirkete aidiyetini artırıyor. Gelecekte her şirketin iyilik hali danışmanı olacak. Yokuş tırmanmak... Sezen Aksu diyor ya “acının insana kattığı değeri bilirim...” Acının insana kattığı değer var. Acılarımızla yüzleşmeliyiz. Kişi sorunlarıyla, kendisiyle yüzleşmeli. Yıllarca açılmamış bir oda düşünün. Ama geçmişteki pişmanlıklara takılıp kalmak da doğru değil. Mesela bir yokuş çıkıyorsun, yanında kocaman bavullar yüklenmişşin. Onları bırakmadığın sürece o yokuşu zor çıkarsın. Hayatın düzlükleri de, inişleri de var. Her aşamayı iyi bir deneyime dönüştürmeliyiz. Bu yıl sizin yılınız olsun mu? Ama sadece istemekle olmuyor, emek vermek gerekiyor Aradığınız hayallere bu sene de ulaşılamıyor İ nsanın en büyük trajedisi şu hayatta, öleceğini bilmek bana kalırsa. Bunu bilerek yaşamaya çalışan tek canlı türü biziz. Belki de birçok hatamı leri yer değildi. Muhtemelen, yanlarında yürüyen ve zoraki dudak hareketleriyle öylesine sohbet ettikleri kişiler de o an birlikte olmak istedikleri kişiler değildi. Hepsi yorgun zı bu gerçekten kaçalım derken yapıyoruz. du, gözlerinin altında morluklar vardı. Belli ki İstiklal Caddesi’nde yürürken, bir kitapta kaç gecedir iyi uyumamışlardı. Rüyalarına sırt okuduğum farklı bir görüş düştü zihnime. çevireli çok mu olmuştu? Düşlere hiç mi va Aslında hayatın trajedisi ölüm değil, ya kit yoktu? şarken içimizde ölmesine izin verdiğimiz GÜLŞAH Sokakta uğuldayan o kalabalıktan farklı de şeylerdir, diyordu ve ben şehrin en kala ELİKBANK ğiliz ki hiçbirimiz. İçinden yaşam geçmeyen balık caddesinde bunları düşünerek yürü hayatlar yaşıyoruz. İşte önümüzde yepyeni bir meye çabalıyordum, yolun her iki yanın yıl daha var. Geçen yılı hatırlayın, neler planla dan sel gibi insan akıyordu üzerime. Yüzlerine bak mıştınız, kendinize nasıl da büyük sözler vermiştiniz. tım, gözlerini kaçırdılar. Belki hep istediğiniz o seyahate gidecektiniz, belki Mutsuz gözlerindeki telaş şaşırttı beni. Adımla hep ertelediğiniz o yüksek lisansa yazılacaktınız, bel rı hızlıydı, bir yere yetişecek gibi atılıyordu her bir ki de bu sene artık evlenecektiniz, aşka ikinci bir şans adım. Oysa belli ki yetişecekleri yer, olmak istedik verecektiniz. Bütün bir yılın daha siz bunları yapmak için adımınızı atamadan geçip gideceğini nereden bilecektiniz? Sadece istemekle, evrene olumlu mesajlar göndermekle olmuyor hayaller. Çalışmak, emek vermek, düşmek, kalkmak, bir daha düşmek var bu yolda. Öyle birden, parmak şıklatır gibi gelmez başarı ya da mutluluk. Sabır ister, adanmışlık ister, yürek ister. YANIT SİZDE Neden bu yaşamda varım, ben nasıl bir farklılık, anlam sunacağım bu hayata, diye düşünmekle başlıyor her şey. O düşünceleri, davranışlara dökme kararlılığının ardından geliyor başarı. Steve Jobs’un söylediği gibi, zamanınız kısıtlı. Başka insanların gürültüsünün, kalbinizin sesini duymanıza engel olmasına izin vermeyin. Hepimiz bu hız ve haz çağında, birilerinin, bir şeylerin peşinde sürüklenip gidiyoruz. Gün doğuyor mu batıyor mu, üstümüzden kaç kez yıldız kayıyor, fark etmiyoruz bile. Evet, sahi, siz ne istiyorsunuz? Bu yıl buna karar vermeye ve o kararın ardından gitmek için gereken cesareti kendi kalbinizde aramaya ne dersiniz? Varsın bu yıl tüm parmaklar gıptayla sizi göstermeyiversin ama siz aynada kendi gözlerinize hayranlıkla bakın. Bu yıl gerçekten sizin yılınız olsun, onu başkalarına vermeyin. Fakat kendinizi önemserken, asla bir başınıza değilsiniz. Ancak diğerleriyle birlikte bütünü tamamlayabilirsiniz. Fakat daha kendi içsel bütünlüğünü bulamamış biri, diğerine nasıl el uzatabilir ki? İnsanın yarası ancak bir başkasının yarasını sardığında kapanır, ama önce kanayan yaranızı tespit etmeniz gerekli. Yanıtın nerede olduğunu biliyorsunuz, haydi bu gece göğe bakalım ve soralım, sahi ben ne istiyorum?