Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
29 NİSAN 2018, PAZAR SAYFA 3 Teşhis Ahmet Tulgar Kendisi için olduğu kadar, ona bakan için de problem Yurtiçi egzotizmin agresif güzelliği Hülya Avşar’ın kendi yazıp yönettiği ve hayatını anlattığı film tamamlandı, duyurulara göre siz bu yazıyı okuduğunuzda vizyona girmiş olacak. Adı, ‘Selfi’. Instagram çağı üretimi bir sözcük, sonra da bir kavram artık. ‘Özçekim’ olarak Türkçesi’ni te davüle sokmak isteyenler de oluyor ama tutması zor. Zaten selfie’nin de öz’le ilgisi yok. Bırakınız öz’e yaklaşmayı, öz’den uzaklaşmaktır selfie, hatta öz’den kaçmak. Eğer bir filme isim olmuşsa da, o filmin otobiyografiyle ilgisi olamaz. Tamam, oto biyografide de kişi öyküye katacağı olguların ara sında elbette bir ayıklama yapar, olguları, anıla rı, yaşantıları kendi seçer ama selfie’de farklı ola rak fotoğrafı çeken kişi gerek instagram üslubunun estetik dayatması sonucu gerekse günün estetik (ve moda, trend) ideolojisinin gerektirdiği şekilde ken disini ve çevresini yeniden tasarlamak, bir manza ra olarak yeniden üretmek zorundadır. Otobiyog rafide, kurgu gereği merkez kişi ya da odak kişi et rafındaki olgularla etkileşim içinde anlatılmak zo rundayken, selfie’de o kişi çevredeki her şeyin ve diğer kişilerin kendisini etkilemesini değil, karşı lıklı etkileşimini değil, üzerine, üzerinde ve üzerin den yansımasını, parlamasını bekler, üzerine ışığı nı düşürmesini hedefler. Her şey odak kişiye uy mak üzere tasarlanmış, kadraja yerleştirilmiş, dü zenlenmiştir. Oysa hayat öyle midir, hiç öyle olabilir mi? Uysa da uymasa da senin hayatındır, senin yaşam ve varoluş koşulların. ğını bir türlü bilememe halidir Hülya Avşar. Bütün tepkiselliğinin sebebi bu. Çaresizliğini ve sakarlığını kamufle etmek için giriştiği şımarıklık temsilinin Güzellik dışında ne vereceksin bize? altında yatan da bu. Güzelliği o kadar fazla ve güçlü ki, niyeti ne olursa olsun kırıp döküyor sonunda. Bu yüzden Hülya Avşar’ın yeni filmi ‘Selfi’, Girizgâhı biraz uzun tutmam gerekti ama mecburdum. Çünkü Hülya Avşar’ın esas meselesinin güzelliğini tanzim edememesi olduğunu düşünürüm. Hülya Avşar’ın güzelliği onun için muhakkak ki bir şans olduğu kadar, bir düzen ve tasarım bozu onun şan, şöhret ve ekonomik refah içinde geçen ama yaptığı bütün sakarlıklar ölçüsünde de bir şekilde hazin hayatını son bir kez yeniden tanzim, yeniden üretim çabası olmuş olmalı. Filmin afişindeki nü fotoğrafının iddia ettiği gibi çıplak bir hayat cu da olmuş, güzelliği gücü ölçüsünde bir eksikliğe dönüşmüştür. Güzellik tekil olarak algılanan, hızla öne çıkan, ardı nı başlangıçta bulanıklaştıran bir durum dur. Her alanda. Sanat ve edebiyat da da hil. Tam da bu yüzden yine hızla bir ek sikliğe işaret eder. Soru şudur: “Peki, bu nun yanında ne vereceksin bize; ne suna caksın?” Güzellik hep çok istenen, arzu edilen, hep de bir eksikliği hissettiren, hep bir yetersizliğe işaret eden bir şeydir. (Bü tün sanatsal ve edebi yaratımın sorunsalı ve gerçekleştiği yer burasıdır.) Doldurul ması gereken o yere ne koyacağını, ona bakanların sorduğu soruya ne cevap ve receğini, bakanda oluşan o eksiklik, ye Hülya Avşar’ın kendi yazıp yönettiği ve tersizlik hissini nasıl ortadan kaldıraca hayatını anlattığı filmi Selfi vizyonda. Hülya Avşar’ın yeni filmi ‘Selfi’, afişindeki nü fotoğrafının iddia ettiği gibi çıplak bir hayat teşhiri değil, onun şan, şöhret ve ekonomik refah içinde geçen ama yaptığı bütün sakarlıklar ölçüsünde de bir şekilde hazin hayatını son kez yeniden tanzim, yeniden üretim çabası olmalı. teşhiri değil. Güzelliğinin önünü değil ama iki yanını ve ardını nesneleştirilmiş kişiler ve olgularla doldurma, güzelliğinin yol açtığı noksanlığı kapatma, ruhsal bir fotoşhop, tarihsel rötuşlar, dekore bir hayat hikâyesi, geriye sarılan bir striptiz. Hülya Avşar’ın güzelliği kendisi için olduğu kadar bakan için de problemdir. Evet, “Peki, başka neyin var?” sorusunu yine sorarsınız baktığınızda ama köşeye de sıkışmışsınızdır, duvara da dayanmıştır sırtınız… Ne Türkan Şoray ne de Müjde Ar Onunla yıllar önce Ayvalık’taki evinde bir gün geçirmiştim. Onu o gün, ilk kez canlı ve yakından gördüğümde hissettiklerimi yazarken şöyle demişim (“Milliyet Pazar”, Ağustos 2002. “Bütün bu makyajsızlık, şovsuzluk durumunda Hülya Avşar’ın agresif estetiği, vahşi güzelliği tamamen dizginlerinden boşanmış. Onu ilk kez bu kadar yakından görüyorum. Türkiye’nin onda ne bulduğu bu mesafeden daha iyi görünüyor. Bu toplum bu kadınla ne Türkan Şoray’la olduğu gibi romantik bir ilişki kurdu ne de ona Müjde Ar’a yaptığı gibi cinsel arzu yansıttı. Toplumun karşısında çaresiz kaldığı, kendinden bir şey katamadığı, dayatılmış, emir kipinde, antidemokratik bir güzellik onunki. Saldırıyor, köşeye sıkıştırıyor ve kendini kabul ettiriyor.” Sonra da söyleşimize başlarken güzelliğine ilişkin sorular sormuştum. Biri şuydu: “Güzelliğinizin agresif, uzlaşmasız, dayatmacı bir güzellik olduğunun farkında mısınız?” Cevap şöyle geldi: “Vahşi bir güzellik mi yani? Bu bana Ayvalık’ta büyümekten kaynaklanıyor gibi geliyor. İşlemem gerekmiyor bu güzelliği. Bu tene yansıyan bir şey. Ya, bildiğim şey şu: Kim ne derse desin, gerçekten bundan sonra, yani çok uzun seneler, belki 3040 sene gelmeyecek benim kadar güzel bir kadın. Ben kendimi bu kadar güzel buluyorum: Ama ne olur, bu güzelliği fiziki güzellik olarak algılamasınlar. Yani bende çok şey böyle, taşlar birbirine oturmuş.” Hülya Avşar’ın agresif güzelliği Yeşilçam’da daha önce rastlanmış bir şey değildir ve başrole ilk kez onunla çıkmaktadır. Şuh, vamp, kötücül ya da öfkeli değil. Ne Suzan Avcı’nın kötücül şuhluğu ne Serpil Çakmaklı’nın vamplığı ne Aliye Rona’nın kendince haklı öfkeli güzelliği. Agresif, saldırgan bir güzellik Hülya Avşar’ınki. Saldırgan ama bastırılmaya çalışılan. Saldırgan ama aynı anda korkan… Bir Kürt kızı Hülya Avşar’ın güzelliği Yeşilçam’da bir egzotizm olarak belirmiştir. Bir yurtiçi egzotizm. Bir Kürt kızı. Saklanamayacak ölçüde görünürdür bu kimlik onda. Ama zaten saklamaya da yeltenmemiştir. Pek de konjonktüre bakmayarak, Kürt kimliğini defalarca dile getirmiş, belki de zaman zaman güzelliğinin ardındaki o uğultulu boşluğu siyasi bir çağrışımın yol açacağı gürültüyle doldurmak istemiştir. Bir Kürt siyasetçisi olan ablası Yüksel Avşar, küçük kardeşi ile bir kez daha gurur duymuş olmalı böylesi zamanlarda. Hülya Avşar’ın güzelliğinin onun hayatına giren erkekleri de nesneleştirdiğini düşünmüşümdür hep. Kim olursa olsun, adı ne olursa olsun sonunda bir instagram fotoğrafındaki herhangi bir Louis Vuitton (çanta) ya da Marc Jacobs’tur (ayakkabı) o adam… Bu durumun bedelini de sadece erkekleri ödemiyor onun. Kendisi daha fazla ödedi belki de. Anlattığına göre filmin sonunda eski kocası Kaya Çilingiroğlu’na teşekkür ediyor, galaya ise hem onu hem şimdiki karısını bekliyormuş. Kapısının herkese açık olduğunu söylüyor. Tabii ne kadar kalabalık, ne kadar gürültü, o kadar iyi! O şiddetli güzelliğin arkası nasıl dolar başka türlü? Hep daha fazla kalabalık, daha fazla nesne, daha fazla poz, selfi, selfi, selfi… Keşke o soruya bu kadar fazla takılmasaydı: “Bize güzelliğinizden başka ne vereceksiniz, Hülya?” Hayat daha mı güzel olurdu ki o zaman ona? ahtulgar@gmail.com İmaj ikonamız Hülya Avşar’ın yaşantısı zaten bir ‘selfi’den ibaret Görüne görüne her şey oldu Hülya Avşar, bizim “Meşhuriyet Çağı”mızın en karakteristik ikonası, alâmetifarikası. Hülya Avşar’ın hem Yani Hülya Avşar bir şekil oyuncusu, hem yönetmeni, de her şey oldu ama aslında hiçbir şey olamadığı halde yine de “ol Avşar, “Dört Yapraklı hem senaristi, hem du”!.. Yonca”nın (Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fatma Girik) bittiği ve “Dört Gon ışıkçısı, hem kameramanı olduğu filmine uygun Ve olmuş olmasını, görüntüsüne/görünürlüğüne borçlu. 30 yılı aşkın zamandır da görünürlüğünü ca Gül”ün de (Banu Alkan, gördüğü Selfi adı, gayet koruyarak varlığını sürdürmekte. Ahu Tuğba, Oya Aydoğan, Serpil Çakmaklı) 1980’lerin berbat darbe atmosferinde açamadan doğru ve yerinde. Onun hayat pratiğini ve varlık O yüzden de hayatını yansıtacak, tek başına rol aldığı, bununla da kalmayıp (hiç şaşırtıcı olma solduğu yerde başlar. Onun tecrübe ve olgunluk dönemi, özel televizyonların hayatımıza gir performansını anlatma ve anlamlandırma yolunda yan şekilde!) hem oyuncusu, hem yönetmeni, hem senaristi, hem ışıkçısı, hem kameramanı olduğu, mesiyle birlikte (1990’lar) önü en uygun tabir çünkü bu. geçtiğimiz günlerde vizyona giren müzde açılan görsel kültür ça sinema filmine uygun gördüğü ğına tam olarak denk düşer. ad Selfi, gayet doğru ve yerinde. Yukarıda sıralanan diğer yıldız isimler (“Dört Gon Onun hayat pratiğini ve varlık performansını anlat ca Gül”) açısından iş işten geçmişken Hülya hâlâ ma ve anlamlandırma yolunda en uygun tabir bu. canlı, dinç ve zinde ama aynı ölçüde de deneyimli olduğu bir kavşakta bu yeni çağ halinin öne çıkan, ‘Senden sonra gözde figürü olarak seçkinleşmiştir. Bunu bir tek şeye borçlu; güzelliği... Ve buna şey edebilecek bi şey’ bağlı olarak da müzikten sanata, edebiyattan gazeteciliğe, sinematiyatro oyunculuğundan sporculuğa kadar her şeyin görselliğe, daha doğru deyişle güzel görünmeye endekslendiği bir dünyada o, bu sıraladıklarımızın hemen hepsinde oldu: sahne ve ses sanatçısı, sinema, dizi ve tiyatro oyuncusu, gazete köşe yazarı, dergici, televizyon program sunucusu, tenis oyuncusu ve turnuva düzenleyicisi... Çünkü “selfi”, görsel kültürle bağlaşık şekilde günümüz dünyasını tanımlama yolunda kullanıma sokulan “İmaj Çağı”nın en revaçta kitlesel pratiği. “Selfi”, ne düşündüğünüzün, ne söylediğinizin, ne yaptığınızın, kısaca ne olduğunuzun değil; nasıl göründüğünüzün önem taşıdığı, başka hiçbir şeyin anlam ifade etmediği bir dünyada varlık sergi leme yolunda halihazırda elimize tutuşturulmuş en rutin seçenek. Bir imaj ikonası olarak Hülya Avşar’ın yaşantısı tam bir “selfi” zaten. Nasıl “selfi” çekerken belli bir yüz ifadesi, belli bir duruş ve bakış, saça, göze, dudağa biçim veriş, belli mimikleri uyarlayış doğrultusunda en uygun çekimler sosyal medyada paylaşıma açılıyorsa Avşar da tabii ki hayatını böyle si bir “selfi” olarak yansı tacaktır beyazperdede bize. Yani yaşamında neler oldu, kimler gelip kimler geç ti değil de yaşamının nasıl görünmesini istiyorsa gelip geçenlerin ona göre seçil diği bir imaj kurgusu ola rak (o yüzden mesela Tan ju Çolak yok, Kaya Çilin giroğlu vardır filmde!). Aslında uzun zaman ön ce bir magazin programı na filmi hakkında konuştu Sahne sanatçısı, sinema, dizi, tiyatro oyuncusu, ga ğunda, Selfi’ye dair neyin ne olduğunu en “anlaşılır” zete köşe yazarı, televizyon şekilde ifade etmişti. Şöyle program sunucusu, tenis diyordu: oyuncusu, bunların hepsi “Hayata bakış açısında oldu Hülya Avşar. problem çeken birçok insanı benim dilimden anlattığım ve hiç eskimeyecek, benden sonra da şey edebilecek bir şey...” Daha ne olsun, aklına, fikrine, bilgine, diline kur ban!.. Senden sonra şey edebilecek bi şeydir “Selfi”!.. TAYFUN ATAY C MY B