Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 MART 2018, PAZAR SAYFA 5 ?Db?iu?n? TAYFUN ATAY Hayatla başa çıkma yolunda dinin dil oyunları Haılımlı güncel, hagüncelılımlı! Suudi Arabistan’da veliaht prens Muhammed Bin Selman 2017 Ekim’inde “Ilımlı İslam’a döneceğiz” dediğinde karşısında kimi bulmuştu, hatırlayalım!.. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı... Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Danış ma Konseyi Genç Kadınlar Liderlik ve Girişimci lik Programı sertifika töreninde Suudi prense ceva ben demişti ki: “Bir konuyu yeniden köpürttüler: Ilımlı İslam. Bu ılımlı İslam kelimesinin patenti Batı’ya ait. Bunu söyleyen kişi, kendine ait olduğunu düşünüyor ola bilir ama sana ait değil. İslam’ın ılımlısı ılımsızı ol maz. İslam tektir. Kimse İslam’ı çeşitlendirme gay reti içine giremez.” Suudi Arabistan, Veliaht Prens’in sözleri doğ rultusunda yol almayı o gün bugündür sürdürüyor. Kadınlara yönelik ve Krallığın kuruluşundan beri 87 yıldır geçerli olan kadınlara araç kullanma yasa ğını kaldırdılar. Hong Kong menşeli sevimli ve de çekici kadın robot Sophie’ye vatandaşlık verdiler! Suudi Arabistan’da ‘Ilımlı İslam’ açılımı doğrultusunda kadınlar ilk kez stadyumlarda kendilerine yer buldular. Devletin kuruluş yıldönümü törenlerinde kadınların ilk kez stadyumlara alınmasına izin çıkardılar. Ha ılımlı İslam, ha güncel İslam. ması; bir dönem ruhuna Fatiha okudukları “Mil ‘Ilımlı’ya hayır, ‘güncel’e evet Bu komik çelişkinin, yani dün “ılımlı İslam”ı topa tutarken bugün İslam’ın güncellenmesinden söz li Görüş”e “ricat” (geri gitme) çabaları; ABD aşkının nefrete dönüşmesi ve elbette küresel sistemin etmenin altyapısında “hayat” var. Daha doğrusu ha ABDmerkezli olmaktan uzaklaşması doğrultusun Şimdi yine Prens diyor ki kadınların siyah çarşaf yat şartları... da bir avantajın kullanılması; tabii bu arada da Rus giymesi ve siyah başörtüsü takması da şart değil. Daha geniş ölçekli bir tarihsel bağlama odaklana ya güdümüne girişler... Renkli giysiler ve başörtüsü kullanmalarında bir rak söylediklerimizi temellendirmeye çalışalım. Sonuç, şimdi Suudiler ılımlı. Bizimkiler ise ılım mahzur yok; ne giyecekleri de kadınlara kalmıştır. lı değiller artık. Peki, bununla eş zamanlı olarak Türkiye Cumhurbaşkanı yine ılımlı İslam’ı reddeden konuşmalar Patenti Batı, ama pratiği AKP Ama öylesine karmâşık, içinden çıkılmaz, çok katmanlı ve “melez” bir kültürel malzeme var ki mı yapıyor bizim buralarda?.. Önce dönelim “ılımlı İslam”a... karşılarında, o yüzden “radikal” de değiller. Hayır, orada da terminolojik bir “reoryantasyon” Bugün Suudilerin diline doladığı, “Bizimki Ya ne peki?.. “Güncel”ler!.. (yeni bir yörünge) söz konusu!.. ler”inse reddettiği bu tabir, hayrettir ki yıllarca dün Dr. Frankeştayn misali, kendi parlattıkları ve pa Suudi Arabistan’da resmi makamlar kadınlara yada Türkiye üzerinden etekemiğe büründürüldü. lazlandırdıkları cemaatlerin zapt edilmez fetvalarıy otomobilde direksiyon koltuğuna oturma, stadyum Evet belki Erdoğan’ın söylediği gibi patenti la sıkışmış halde “güncellenelim” diyorlar. lara girme hakkını daha yeni verirken nasıl kökten Batı’ya ait. ci “dinbilir”lerin tepkisiyle uğraşıyorsa, Türkiye Cum Ama “pratiği”, Türkiye’ye ait. Hem de Erdoğan’ın parçası oldu İslam yok, ‘İslamlar’ var hurbaşkanı da ülkenin tari ğu bir pratiğe... “Güncelleme”, tarihsel süreçte hep oldu. O yüz hinde hiç görülmemiş şekil Şimdi “FETÖ” diye lânetledikleri den İslam’da özellikle pratikte aslolan da hep yo de kadınların asansöre erkek oluşum ile tam bir “koalisyon” ha rum, yani “tefsir” oldu. Ta en baştan beri... lerle binmesini engellemeye linde 2002’den itibaren başlattıkla Tek bir doğrultusu da yoktur bunun... Kimisi hâl çalışan bir kısım “dinbilir”in rı iktidar yürüyüşünde 2011sonra ve şartlara uyum yolunda, kimisi hâl ve şartlara tep fetvalarıyla uğraşıyor. Bu ba sına kadar Batı dünyasında “İşteee, ki yolunda “günceller” İslam’ı... Buna birazdan ör kımdan Suudi veliahtla aynı ılımlı İslam” diye parmakla gösteri neklerle değineceğiz. çizgide olduğu söylenebilir. len onlardı!.. Ama daha öncelikli olarak altı çizilmesi gereken Ama buna “ılımlı” tutum Kendisine “Müslüman demokrat” sorun şu: Dün, İslam’ın ılımlısı ılımsızı olmaz, İs takınıyor demeyelim; hâşâ, ağzımıza biber sürerler!.. Suudi prense haddini bildi S. Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile. denmesine bile itiraz eden, “Biz muhafazakâr demokratız” düzeltmesi yapan bir liderin “Biz dinle si lam tektir deyip şimdi İslam’ı 1415 asır öncesi hükümleriyle bugün uygulayamazsınız dediğinizde, bir söylemsel tutarsızlık sergilemiş oluyorsunuz. rirken “İslam’ın ılımlısı ılım yaseti birbirine karıştırmıyoruz” de 1415 asır öncesi hükümlerden ayrılırsanız İslam, sızı olmaz” diyen Erdoğan, İslam’ın “güncellenme diği zamanlarda Batı da onu “ılımlı İslam’ın temsil tek değil, “çok” olur ki pratikte, tarihsel olarak da, si” gerektiğini söylüyor. cisi” olarak kodlamaktaydı. sosyolojik olarak da, antropolojik olarak da öyledir Yani “ılımlı” değil “güncel İslam”!.. Sonra tabii hayat öyle bir aktı ki: Dışarıda Suri zaten... İslam yok, “İslamlar” vardır. Yeni “trend” bu... ye iç savaşı; içeride bozulan ittifak ve eski dostun Ayrıca buyurun işte Suudiler de öyle yapıyor ve Hâlbuki sözcüklerle “güreşmeye” ne gerek var? düşman olması; Ortadoğu’da liderliğe yeltenip se 1415 asır öncesi hükümlerden ayrılıp İslam’larını Ha Ali Veli, ha Veli Ali... lefileşerek evdeki sekülerlikten (laiklikten) olun “güncelliyor”; kadınlar araba kullansın, statlara gir sin, rengârenk başörtüleri taksın diyerek... Bunun adı bugün Suud için “ılımlı İslam”. Dün, sizin için olduğu gibi!.. O halde tekraren haydi: Ha Ali Veli, ha Veli Ali... Güncellemeler tarihi Suudi Arabistan modern dünyada ilk “fundamentalist” İslam ülkesi olarak doğuş buldu; Selefilik bezeli ve Osmanlı nefretine dayalı Vahhabi doktrini doğrultusunda... Kurucu İbni Suud, kabilesini Vahhabilik aşısıyla devlet yaptı. İbni Suud da kendince yüzyıllardır Osmanlı hükümranlığı altında “bozulmuş” İslam’ı “güncellediği” kanısındaydı. Elbette 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti de zamanın ekonomipolitik ruhu doğrultusunda güncellediği iddiasındaydı İslam’ı... Kurumsal olarak Hilafet ilga edilirken (kaldırılırken) Diyanet’in ihdası (kurulması) tam da böyle (“ulusal İslam” yollu) bir “güncelleme” hedefinin göstergesidir. İran’da Rıza Şah da (devrik Şah’ın babası) “Kemalist Türkiye”ye benzer bir güncellemeye gitmek istedi ama yüzüne gözüne bulaştırdı. Oğlu daha da feci bir tablo yarattı ve sonra Humeyni, Şii İslam’ın tarihinde olmayan öyle güncellemelere gitti ki İran’da... Buyurun İslam Cumhuriyeti’ne!.. Hoop, dönüp gelelim memlekete! Kemalizm’in güncellemesini İslam adına “değilleme” sayanlar kâh Mısır’daki Müslüman Kardeşler’den etkileşimle, kâh (1980’lerde) İran’dan esinle şekillenen bir İslamcılık peşinde koşup inişli çıkışlı on yıllardan sonra AKP öncülüğünde kapitalizmi “helâl”lemiş bir formatla güncelleye geldiler İslam’ı... Suud yukarıda bahsettiğimiz üzere artık kendi fundamentalizminden bezmiş şekilde “Ilımlı İslam” diye diye güncellemekte İslam’ını... İran, Humeynisonrası dönemde alttan alta, kâh sessiz sedasız, kâh bu sene başında olduğu gibi baş örtüleri fora ederek güncellemekte İslam’ını. AKP ise önce dinbaz iştahla tarikatcemaatlerin önünü açarak güncelliği İslam’ı şimdi onların önünü kesmeye çalışarak, yani kendi kazıp içine düştüğü kuyudan çıkıp asansöre kadınlıerkekli binebilmek için yeniden güncelliyor. Güncelle güncelleyebildiğin kadar!.. ^¡^ Güncelleme ne demek; güne uydurmak demek. Gün, hayat, günlük hayat... Tüm bu matraklıkların sebebi o!.. Hayatı dine göre biçimlemek, yani günü İslamileştirmek istiyorlar önce... Olmuyor, tutturamıyorlar ve hayat, onları İslam’ı güncellemeye mecbur bırakıyor. Dün olduğu gibi bugün de... Hayat dine göre biçimlenmiyor, aksine din, hayattan çıkıyor çünkü. Aydın Tonga ‘İslamileştirme’nin mimarı Erdoğan, şimdi kendi kendisiyle karşı karşıya Ettim, buldum, güncelledim! “İslamı 1415 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız. Böyle bir şey yok... Zamanın değişmesiyle ahkâmın da değişeceği inkâr edilemez” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözleriyle, tarihselci İslami ekole yakın olduğunu mu anlatmak istedi, bilemiyoruz. Zira anılan ekole göre İslami hükümlerin tarihsel bir bağlamı vardır ve ancak o bağlam içerisinde karşılık bulabilir. Tam da bu nedenden dolayı, geçmiş hükümlerin evrenselliği söz konusu olamaz. Şu satırlar ünlü İranlı düşünür Abdülkerim Suruş’a ait: “Dinin bazı kısımları tarihsel ve kültürel olarak belirlenmiştir ve bugün artık güncel konularla ilgili değildir. Örneğin, Kur’ân’da saptanmış bedensel cezalandırmalarla olan durum budur. Eğer Peygamber başka bir kültürel ortamda yaşasaydı, o cezalandırmalar büyük olasılıkla onun mesajının bir parçası olmayacaktı.” Evet, Erdoğan, dini metodoloji konusunda “tarihselciler” gibi mi düşünüyor bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz, bahse konu açıklamanın yapılmasına sebep olan etkenlerden birinin de Erdoğan ve iktidarı olduğudur. Peki, Erdoğan nasıl oldu da kendi kendisiyle karşı karşıya geldi? Gelin olan biteni, görünür kılınanın ötesinde anlamaya ve tartışmaya çalışalım. Cemaatleri kim ‘parlattı’? Erdoğan, “hükümler” bahsinde tarihsel bir vurgu yaparken özellikle son dönemde kadınlarla ilgili dile getirilen açıklamaların rahatsızlığını taşıyordu. Nitekim bunu da dile getirdi. Çünkü o açıklamalarda “çocuk gelinler”den bahsediliyor, kadınların asansöre dahi binemeyeceği bildiriliyor ve hatta bir erkekle kadının kahve içmesi sonrasında ailenin hükmen dağılacağı söyleniyordu. Bu noktada iki sorumuz olacak: Birinci sürecinin olası sonuçlarıydı bunlar. Dini, si, cemaatlerin görünürlüğünü bu derecede kendi yorumu üzerinden mutlaklaştıran zih arttıran, onları toplumsal yaşama dair söz niyet, pek tabii olarak hükmü de o çerçeve sahibi kılan ekonomik, siyasi ve sosyolo de verecekti. Esas olan o zihniyetin mesken jik dinamikler nelerdi? edindiği, demlendiği, hemhal olduğu irade İkincisi, hükmün sabitliğini savunan bu ye yüz çevirmekti. anlayışla nereye kadar devam edilebilirdi? Fakat öyle olmadı, aksine mihmandar Nitekim kadınların işi olmadıkça sokağa olundu, kol kanat gerildi o yüzlere. da çıkmamalarını savunan anlayışa karşın, iktidar partisinin kadın kolları, milletvekilleri ve bakanları gün be gün fıkhı gün Topçu, kimi topa tutuyor? celliyor, ötesinde kendi fıkıh anlayışını in Yazıyı yine mahalleden bir ismin değer şa ediyordu. lendirmeleri ile noktalayalım ki geçen yıl İstenmeyen hükümler, ders olarak var Erdoğan, Beştepe’de 8 Mart’ta yaptığı konuşmada bazı ilahiyatçıları eleştirerek “Bunlar, İslamın güncellenmesi gerektiğini bilmeyecek kadar aciz” dedi. Cumhurbaşkanı Kültür Sanat Ödülleri onun hatırasına adanmıştı. Nurettin Topçu’dan bahsediyoruz. Bakın o, yazımız bağlamında hangi çarpıcı satırlara imza atmış: O halde meselenin düğümü şurada gizliydi: İktidar, gücünü ve toplumsal tabanını genişletirken eşzamanlı olarak tabanının örgütlü yapılarını da büyütmüş ve güçlendirmişti. O kadar ki kamuoyunda çeşitli tartışmalarla anılmasına rağmen Ensar, Birlik ve İlim Yayma Vakfı gibi dini oluşumlarla eğitim protokolü bile imzalanmıştı. Yine ilgili yönetmeliğin değiştirilmesi ile dini vakıfların da olduğu vakıflar, 18’inci sıradan devlet protokol listesine girmişti. Öte yandan bu dönemde İmam Hatip okulları adeta çığ gibi büyüyerek çoğalmış, 20102015 arasında imam hatip lisesi öğrenci sayısı yüzde 337 artış göstermişti. Ez cümle, ülkede yürüyen bir “İslamileştirme” projesi vardı. İşte cemaatler, bu projenin bir çıktısı olarak esip gürlüyor, bütünden kendilerine düşen payla iktidarın fetvacı kanadını oluşturuyorlardı. Sözünü ettiğimiz “İslamileştirme” projesi bizatihi bugünkü iktidarın ve geriye dönük olarak “sağ cı” hükümetlerin fırsatını buldukça başvurdukları bir yoldu. Hedefse iktidar tabanını zinde tutmak ve elbette o zindeliğe uygun bir toplumsal yapı inşa etmek. Şöyle ki bugün istenilmeyen dini söylemler aynı zamanda müfredatta ders olarak okutuluyordu. Bu noktada “mahalle”nin içinden iki isme yer vermek istiyoruz. Mustafa İslamoğlu, “İmamhatip ve ilahiyat müfredatı değiştirilmedikçe bu memlekette geleceğin IŞİD’cileri yetişmeye devam edecektir” dedi. Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır ise “Bugün Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde okutulan din ile IŞİD’in dini arasında en küçük bir fark yoktur. Biz karşı çıkıyoruz diyenler dünya kamuoyunda oluşan olumsuz yapıya karşı biz öyle değiliz diyerek karşı çıkanlardır” değerlendirmesinde bulundu. İktidarın mimarı Erdoğan, tam da bu nedenden dolayı kendi kendisiyle karşı karşıya geldi. Çünkü son dönemde iyice hız kazanan “İslamileştirme” “Dini sömürme yolunda İslamcılar İslamın içteki düşmanları ile yarışmaktadırlar. Dine karşı olanlarla birlikte onlar da halkı büyülemek için radyoda mevlid ve Kur’an okutuyor, Allah’ın nefret ettiği iğrenç haykırışlarıyla dua diye ısmarlanmış kimseleri bağırtıyorlar. Seçimlerden önce erkânlarıyla birlikte maruf camilerde namaz kıldıklarını halka gösteriyorlar. Fayda umdukları yerde başta bulunan din adamını seçim propagandası olarak kullanıyorlar. Müslüman gazeteler adıyla yapılan yayınlar, Müslümanları soymak için bir taraftan İslam düşmanlarını taşlarken, öbür taraftan devrin iktidarını övüyor ancak bahşişleri kesilince onlara sövüyorlardı. Zamanımızda İslam cephesinin bir ruh ve karaktere sahip olmadığını, İslami denen neşriyattan daha mükemmel ortaya koyacak delil ve şahit bulunamıyor. İslamcı siyasi liderler, bu işte eşsiz kahramanlar gibi görünüyor.” C MY B