22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 Türkiye’de reddetmeyi bırakın, eleştirmesi bile en zor konulardan biridir, din. İşte onlar buna cesaret ediyorlar. Dertlerini cümleye dökmek basit; Herkesin inanma ya da inanmama özgürlüğü vardır, bunu kabullenin. Ancak hayata geçirtmek öyle zor ki. Ateizm Derneği’nin yetkilileri ve üyeleriyle, geçen hafta çıkan “ateizm mezarlığı” tartışmasını, taleplerini, yaşadıklarını konuştuk. 22 ŞUBAT 2015 / SAYI 1509 “İstersen taşa tap, ama o taşı bana atma” ESRA AÇIKGÖZ Soldan sağa: Şaner Atik, Zehra Pala ve Bilge Kaan Hatunoğlu. Fotoğraf: KAAN SAĞANAK G eçen hafta mizahi bir internet portalında yer alan “Datça’da ateist mezarlığı açıldı” haberi bir anda gerçekmiş gibi yayıldı. Kimi, “ateistlerin mezarla işi ne” diye eleştirdi hemen, kimi mezarlığı talan etmenin sinyallerini verdi. Datça Belediyesi, ateistler için bir mezarlıkları olmadığına dair açıklama yapmak zorunda kaldı. Ateizm Derneği, böyle bir taleplerinin olmadığını söyledi. İlle de ölümle ilgili taleplerini soruyorsanız, yanıtları; organ bağışında bulunmak ve kadavra olmak isteyen üyelerinin isteklerinin yerine getirilmesiydi. En iyisi bütün bu süreci, Ateizm Derneği’nin faaliyetlerini onlardan dinleyelim. İşte karşınızda Ateizm Derneği Yönetim Kurulu üyesi Bilge Kaan Hatunoğlu ve derneğin avukatı Mehmet Emin Uçbağlar ile derneğin üyeleri Zehra Pala ve Şaner Atik’in anlattıkları. Önce, ateist mezarlığı haberi ve gelen tepkilerden başlayalım. Buna dair talebiniz var mı, bu tartışmalar sizi nereye çıkardı? Mehmet Emin Uçbağlar: Dernek olarak bir mezarlık talebimiz yok. Sonraki hayata inanmadığımız için gömüldüğümüz yer fark etmiyor. Ancak büyük olasılıkla karşı taraftan bizi istemeyeceklerdir, çünkü İslami açıdan ahret, kabir arkadaşlığı denilen bir sistem var, o yüzden evliya mezarlıkları oluşur. Neyse... Biz bu tartışmaların sonunda üyelerimize bir anket düzenlemeye karar verdik. Öldüğünüz takdirde ne olmasını istiyorsunuz, diye sorarak bir veri ortaya koyacağız. Daha sonra da istenenlere göre başvuruda bulunacağız. Bu konuda ağır basan talepler ne? M. E. Uçbağlar: Çoğu üye öldüğünde dini merasim değil, kadavra olarak bağışlanmak istiyor. Mesela, bir arkadaşımız, “beni kadavra olarak versinler, artanlarla köpekleri doyursunlar” dedi. Ancak biri öldüğünde bütün hakları mirasçılarının oluyor. Onlar, ne derse o kabul ediliyor. Hatırlarsınız, internette dönen bir intihar videosunda, ateist olduğunu söyleyip herkesle vedalaşan ve kadavra olarak bağışlanmak istediğini söyleyen arkadaş, ailesi öyle istediği için İslami usullere göre, camiden kaldırıp gömüldü. Vasiyet edebiliyorsunuz, ancak bu da yeterli değil, çünkü merasimler bittikten sonra vasiyetname açılıyor. Bilge Kaan Hatunoğlu: Ailesi yerine, kişilerin kararının uygulanmasını istiyoruz. Arkadaşlarımızın çoğu organlarını bağışlamak istiyor. M. E. Uçbağlar: Hatırlarsınız, geçen, ateistlerden kan alınmaz muhabbeti olmuştu. Ateist olduğumuz için organlarımız istenir mi, onu da bilmiyoruz. Ayrıca bir ateist mezarlığı olsa zaten kesin talan edilirdi. “Kimlerle komşu olmak istemezsiniz”, sorusuna birinci yanıtın ateistler olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Sizce neden kaynaklanıyor bu önyargı; insanlar neden korkuyor ateistlerden? B. K. Hatunoğlu: Öbür dünyaya inanmadığımız, cennetcehennem kavramlarına sahip olmadığımız için bizim her türlü kötülüğü, caniliği yapacağımıza inanıyorlar. Benim de aklıma, demek ki öteki dünya korkuları olmasa her şeyi yapacaklar, düşüncesi geliyor. Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş! Oysa ahlak kimsenin tekelinde değildir, özellikle dinlerin tekelinde hiç değildir. Alışın, biz de buradayız Bir yanda IŞİD’in vahşeti, Charlie Hebdo saldırıları, diğer yanda Amerika’da din düşmanı birinin öldürdüğü üç Müslüman genç... Dinler üzerinden oluşturulan nefret ve ayrımcılık her geçen gün daha da artıyor. Kaygılanmıyor musunuz? M. E. Uçbağlar: Dernek kurulduğunda ilk söylenen şuydu; “Siz deli misiniz?” Evet, Müslüman mahallesinde salyangoz satıyoruz, ama Nâzım’ın dediği gibi, “Sen yanmasan, ben yanmasan, o yanmasa; nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” B. K. Hatunoğlu: Halkının çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkeler içindeki tek Ateizm Derneği’yiz. Ailelerimiz bizden daha çok tedirgin. “Don Kişot musunuz? Dünyayı siz mi kurtaracaksınız” diyorlar. Ancak bunu birilerinin yapması gerekiyordu. Biz olduk. Derneğin telefon hattını arayıp, “Sizi yaşatmayacağız”, “Orayı bombalayacağız”, “İkinci Sivas’ı, Çorum’u yaşatacağız” diye tehdit edenler var. Açıldığımızda Milli Gazete bizi defalarca hedef gösterdi. Bizim dinle bir sorunumuz yok, sorunumuz Türkiye’deki dini baskıyla. Wafa Sultan’ın dediği gibi “Kardeşim istersen istediğine inan, istersen taşa tap, ama o taşı bana atma”. M. E. Uçbağlar: Biz herkesin inanma hakkı olduğuna inanıyoruz, ama inanmama hakkı olduğuna da inanıyoruz. Hepimiz aynı çatı altında özgürce yaşayalım istiyoruz. Hayat alanlarımıza sınırlama getirilmeye başlandı. Sessiz kalırsanız, gittikçe de artacak. Yasal yollarla insanları bir çatı altında toplayıp, var olduğumuzu göstermeye çalışıyoruz. LGBT’liler yıllardır, “Alışın, biz buradayız” dedi. Artık Onur Yürüyüş’lerinde binlerce insan yürüyor. Belki biz de ileride daha geniş kitlelere ulaşır, daha özgür bir yaşam bulabiliriz. Amacımız, dinle mücadele etmek değil, dinsiz olan insanlara destek olmak. B. K. Hatunoğlu: Biri din eleştirisi yaptığında hakkında dava açılıyor. Dinsiz olduğunu söyleyen öğrenci yurttan atılabiliyor. Dernekleşip bunlarla kurumsal mücadele edelim, diye düşündük. Bir de, Google’a ateist yazdığımızda Cübbeli’nin, Adnan Hoca’nın lafları çıkıyor. İnsanlar ateizmi onların hakaretlerinden öğrenmek zorunda kalıyor. Ateizmin ne olduğunu doğru öğretmek gibi bir misyon üstlendik. Türkiye’nin önemli ateist öğretim üyelerinin dersler vereceği Ateizm Felsefe Kulübü gibi bir oluşum kuracağız. 8 Mart’ta ilk derse başlıyoruz. İsteyen katılabilir. Şu an mekân için araştırma yapıyoruz. Yasaya değil, Kuran’a uygun İşiniz giderek zorlaşıyor, devlet, zorunlu din eğitimiyle daha küçük yaşta çocukları sadece MüslümanSünni eğitimine göre eğitirken, insanların ateizm okuluna ilgi göstereceğini düşünüyor musunuz? M. K. Uçbağlar: Devletin dini öğretmek gibi bir yükümlülüğü, misyonu olamaz. Bu ülkede yaşayan herkesin, her dine sahip olabilme hakkı vardır. Devlet din öğretecekse, her dine eşit mesafede olmalı. Liseden sonra, istenilen dini seçme özgürlüğü vererek, seçmeli din eğitimi verebilirsiniz. Böyle devam ederse yeni yetişen nesillerdeki etkiyi 20 yıl sonra göreceğiz; belki bir Arap ülkesine döneceğiz ya da içimizdeki IŞİD’ler çıkacak. Arayıp bizden zorunlu dini eğitimiyle ilgili mücadele etmemizi isteyen çok kişi var, ancak dernek olarak dava açma yetkimiz yok. “Gelin sizin adınıza dava açalım, biz hukuksal destek veririz” dediğimizde, “Çocuğumun fişlenmesinden korkuyorum” diyerek geri çekiliyorlar. B. K. Hatunoğlu: Eğitim sistemi bizi çok kaygılandırıyor. Biyoloji kitaplarında, “Allah’u Teala evreni ne kadar güzel tasarlamıştır” yazan bir ülkeyiz. Tabii ki bu nesil büyüdüğünde gerçeklerden uzaklaşacak. Ancak her ay yaptığımız tanışma toplantılarına tesettürlü arkadaşlar da geldi. Sadece ateistler yok aramızda, deistler, agnostikler; hatta varlığımıza destek olmak isteyen Müslüman üyelerimiz var. Kapımız herkese açık. Ateistlerin yaşam alanını savunmak için verdiğiniz hukuk mücadeleleri ne aşamada? M. E. Uçbağlar: Şimdiye kadar açtığımız iki şikâyet konumuz vardı. Biri Nihat Hatipoğlu’nun, “Ateistler şeytanın çocuklarıdır. O bile bunlardan daha temizdir, çünkü o bile Allah’ı inkâr etmemiştir” gibi sözleri içindi. Ne hikmetse savcılık, bunun bir eleştiri hakkı olduğunu, hakaret içirmediğini söyledi; asıl düşündürücü olan, ateizm hakkında söylediklerinin Kuran’a uygun olduğunu belirterek itirazımızı reddetmeleri. Türk Ceza Kanunu’na göre suç olabilir, ama Kuran’a göre suç değilse soruşturmaya gerek yok! İkincisi, İzmir Milli Eğitim Müdürü’nün “Ne kadar ateist ve komünist öğretmen varsa, defterlerini dürün, siz yapamazsanız, bana gönderin” sözlerinin yer aldığı haberlerden sonra şikâyette bulunduk. Savcılık, bu sözlerin sarf edildiğine dair toplantıdaki müdürler ifade vermediği için soruşturmaya gerek görmedi. Bir de Adnan Hocacıların ateistlere karşı, dini aşağıladıklarına dair açtığı 45 bin dosyalık dava var. “Tanrı’ya inanmıyoruz” dediğimizde bu, hakaret kabul ediliyor, davalar açılıyor. Hatat bu, şu kadar para verirseniz şikâyetten vazgeçeriz, denilen bir ranta dönüştü. Bir de kimlik ve kütükten din hanesinin çıkarılması için çok talep geliyor. Kimlikten silinmesi kolay, ancak kütükten silinmesi için dava açılmalı. Bu da maliyetli. Bunun için girişimde bulunmamızı istiyorlar. l Şaner Atik: Zorunlu din eğitimi çocuk tacizidir D inler üzerine sorgulamam 1213 yaşımda başladı. İnançlı, ama laik bir ailede büyüdüm. Anneannem hacıdır. Dolayısıyla dini ritüelleri bilirim. Çok fazla kitapla haşır neşir oldum. En büyük sıçramayı güzel sanatlar okurken yaşadım; sanat tarihi, mitoloji, felsefe, bana kılavuz oldu. Ancak düşüncelerimi özgürce dile getiremedim. Dışlanacağımı bildiğimden tartışmalara girmedim. 49 yaşımdayım, ama yelkenleri açışım altı senelik olay. O da, Facebook’ta bir arkadaşımın ateistlere hakaretlerine katlanamamla oldu. Din baskısının giderek arttığını, rahatsız olacak boyutta hissediyor ve çok üzülüyorum. Bir kızım var, onun için kaygılıyım. Katı, biçimlendirici, yaratıcılıkları öldüren eğitim çocuklarımızı mahvediyor. Çocuğa 12 yaşından önce din eğitimi vermek yanlış. Tanrı soyuttur, şeytanı, melekleri; çocuğa korku olarak yüklersiniz. Bu, çocuk tacizidir. Bazı arkadaşlarla dernekleşsek mi, kafe mi açsak diye düşüncelerimiz vardı, ama basarlar mı bizi diye çekincelerimiz oldu. Sonra bir baktım, büyük cesaret örneği göstererek arkadaşlar derneği kurmuş. Hemen üye oldum. Düşüncelerimi daha rahat ifade edebilmeye başladım. Çünkü biliyorum ki, yalnız değilim. En büyük amacım insanların özgür olabilmesi. Bir dindar da, dinsiz de özgür olabilsin. Facebook sayfam 1.5 ay kapatıldı, hakaretle suçlayacakları bir paylaşımım olmadığı için, gerçek hesap değildir diye şikâyet edilmişim. Üsküdar’da atölyem vardı. İş yapamaz hale geldim. Sanırım mimlendim. Her şeye rağmen bu hayatımın meselesi, ömrümü baskılarla mücadele ederek tamamlamak istiyorum. l Zehra Pala: Elimizi taşın değil, dağın altına koyduk İ lkokulda muhteşem bir öğretmenim vardı, bana birey olmayı öğretti. Onun sayesinde hayatı sorgulamayı öğrendim. Din dersinde ezberletilmeye çalışılan duaları bir türlü öğrenemiyordum. Anlamıyordum çünkü. Bütün dinleri öğrenmemiz gerektiğini düşünüyordum. Kafamda soru işaretleri oluştu, ama ailem beni durdurdu. Büyüyünce sorularımın peşine düştüm. Ben ateist değil, pandeistim (doğatanrıcılık) ama bu kelimenin bana yapışmasını istemiyorum. Yarın bir gün ateist de, agnostik de olabilirim. Facebook’taki arkadaşlarımdan birinin Ateizm Derneği kuracağız, kurucu üye arıyoruz, mesajını gördüm. Taşın altına elini kim koyacak, deniyordu. Taş ne? Niye böyle deniyor? Anlayamıyordum. Çünkü ben Kıbrıs’ta büyüdüm, Türkiye’de gördüm dinin konuşulamaz olduğunu. Korktum ve kurucu üye olmadım. Dinsizim, demek o kadar büyük bir şey ki Türkiye’de. Hepimiz insanız. Nasıl birileri camiye, kiliseye gidiyorsa, ben de dinsizim diyebilmeliyim. Korkuyor muyum? Evet, çok da rahat değilim. Dernekte herkes taşın değil, dağın altına elini koyuyor. Sosyal medya platformu olarak “Dinsizim, çünkü…” diye bir video hazırlıyoruz. İnsanlar diyor ki, “Böyle demeseniz. Çok ağır, itici değil mi?” Dinsiz olmak niye itici? Çünkü küfür olarak, dinsiz, kitapsız diyorlar. İnsanlar bize nasıl ateist oldunuz, diyor. Oysa hepimiz doğuşta dinsiziz, sonradan öğreniyoruz. Asıl kendimize sormamız gereken; ben nasıl bu dinden oldum. İnsanlar sanıyor ki, ahlak, vicdan dinle alakalı; oysa bu insan olmakla alakalı. l C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear