Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 ŞUBAT 2015 / SAYI 1508 3 Fotoğraf: VEDAT ARIK Serkan Altuniğne’nin senaryosuna katkı verdiği, Kaan Sezyum’un da bakkal rolünde karşımıza çıktığı “Hayalet Dayı” filmi, sezonun ilgi çeken komedilerinden biri olmaya aday. Biz de her iki ismi film hakkında konuşmak için bir araya getirdik. Ancak sohbet beyazperdenin sınırlarını da aştı, siyasete ve ister istemez mizaha geldi... Abayı aştık, artık sopayı görüyoruz DENİZ ÜLKÜTEKİN Kaan Sezyum, “Hayalet Dayı”da sinirli bir bakkalı oynuyor. Gezi bizi daha komik olmaya zorluyor Mizahcılar arasında, “Gezi’den sonra mizah yapmak zorlaştı” gibi konuşmalar oluyor. Bir yandan da “caps” kültürü var. Sizce bu ne kadar doğru? S. Altuniğne: Zorlaştı diye bir şey yok aslında. Böyle şeyler zaten on yılda bir gündeme gelir. Gezi’den sonra, karşıdaki kitlenin, iq’sunun yüksek olduğunu farkedince, kendimizi daha çok zorlar hale geldik. Bir de zorluk şurada, sansür var. Bir şey desen tepene biniyorlar. Zaten dar bir alanda işimizi yapmaya çalışıyoruz. Sadece on yazarçizer eve toplanıp dergi çıkarmıyoruz. Bizden sonra, başka bir ekip de var. Onları da düşünmek zorundasın. Onlar da çalışıyor, para kazanıyor. O yüzden rahat değiliz. “Caps”le birlikte, şimdi bir sürü isimsiz komik çıktı. İşin bu yöne yönelmesi sizin için sıkıntı mı? S. Altuniğne: Genel geçer mizahı görme açısından çok iyi. Ancak bu durum dergi tirajlarına da yansıyor. İnternette çok popüler ve bedava bir mizah var. Öbür tarafta da paralı bir dergi var. K. Sezyum: Ben de katılmıyorum, “Gezi’den sonra mizah patladı” laflarına. Gezi’den önce de görüyorduk bunları, özellikle internette. Gezi’de duvara yazdılar ve sinirli oldukları için kendilerini daha açık ifade ettiler. S. Altuniğne: Küfür de vardı işin içinde. Çünkü küfür de mizah, yerine göre. K. Sezyum: Ben zaten kumülatif zekayı beğeniyorum. Günümüzde yapay zeka da sağdan soldan veri toplayıp işleme yöntemiyle geliştiriliyor. Mesela Twitter üzerinden son derece hızlı analiz yapmak mümkün. Bir de çok farklı insanları takip edersen, çok farklı görüşlere açık oluyorsun, ama Burhan Kuzu’yu da takip etmiyorum, ona böyle bir değer vermek istemiyorum. Ya da Hülya Avşar’ın takip edilecek neyi var? Çok bilemiyorum. Elimizde Iphone Plus olsa da Gülben Ergen’i takip edince, çok farklı bir şeye erişemiyoruz. O bir sevgi iletişimi, tamam olsun ama, onun dışında bir şeylere de bakmak lazım. Ancak bu zaten toplumumuzun ortak tembelliği. Öte yandan son birkaç ayın en komik şeyi olduğunu düşünüyorum. “Duşakabinoğulları” esprisi. Yani mizah her yerden çıkabiliyor, illa belli bir altyapısı olmasına gerek yok. Mesela Burhan Kuzu konuşuyor, Nurella’nın suratını koyuyorsun altına, o da komik oluyor. Nur Yerlitaş çok komik, ama onun taklidi komik olmuyor. O yüzden onu kullanıp yeni bir şey yaratman gerekiyor. l S erkan Altuniğne ve Kaan Sezyum’la, buluştuğumuzda, amacımız, Altuniğne’nin Ali Yorgancıoğlu ve Caner Özyurtlu ile senaristliğini üstlendiği, Sezyum’un ise oyuncu olarak katkı verdiği, “Hayalet Dayı” filmini konuşmaktı. Her ne kadar ikisinin de oldukça eğlenceli insanlar olduğunu tahmin etsem de, aralarındaki samimiyet hakkında pek fikrim yoktu. Önce bu sorunun üstesinden geldik, sonra filmle başlayan ve siyasetten mizaha kadar uzanan oldukça eğlenceli bir sohbete başladık. Siz arkadaşsınız anladığım kadarıyla? Serkan Altuniğne: Değiliz! Kaan Sezyum: Değiliz! S. Altuniğne: İş icabı, yoksa özel hayatta bununla görüşülür mü? K. Sezyum: Berlin’de acile kaldırdı, ama özel sayılmaz. Kim olsa yapardı onu. S. Altuniğne: Topluca Amsterdam’a tatile gitmiştik. Sonra onlar Amsterdam’dan, Berlin’e geçtiler. Biz de üç gün sonra gittik. Uçaktan indiğim gibi, telefonum çaldı, Kaan arıyor, “çok kötüyüm, acile götür” filan diyor. Ben de yeni gelmişim. Sonra tanıdık, bir arkadaşımızı aradık. O da ayrı bir denyoydu. “Götürürüz, hemen” dedi, çıktık, üç saat filan arabasını aradık. En son iki ay önce kullanıp, park etmiş. Bulamadı. Bir kaynaşma olmuştur, acil filan derken... K. Sezyum: Bırakıp gitti yaa, ne kaynaşması. S. Altuniğne: Duygusal anlar yaşandı tabii, ama iki dakika kadar sürdü... Yok canım, görüşüyoruz, şaka yapıyorum. Hayalet Dayı sizin projeniz mi? S. Altuniğne: Sadece benim değil, Ozan Özcan ve Ali Yorgancıoğlu’yla beraber geliştirdik. Aslında ikisinin bir fikri vardı, “iki genç, bir eve taşınsa ve evde hayalet çıksa nasıl olur” diye başladı. Hikâye gençlerin, evden kaçmaması üzerine kurulu değil mi? S. Altuniğne: Tabii, aslında korkuyorlar, ama evden çıkacak paraları yok. Mecburen kalmak zorundalar. Hayalet Dayı’yla zoraki bir ev arkadaşlığı başlıyor. Genel hikayeyi de bu çıkmazların üzerine kurduk. Çizer referansınız, bu karakterin ortaya çıkmasında çok önemli olmalı. Öte yandan, iş sinema olunca, farklı izleyici kitlelerini de gözettiniz mi? S. Altuniğne: Evet, ama biz kendimiz neye gülüyorsak onu yapmaya gayret ettik. Tabii ki ticari bir iş yapıyoruz, dolayısıyla ne kadar çok izlenirse o kadar karlı olur. Sadece bizim güldüklerimiz de toplumun genelini kapsamıyor. Genele yönelik. Bir takım ayarlar da yaptık. Kaan Sezyum nasıl projeye katıldı? S. Altuniğne: Kaan, parasızlıktan projeye katıldı. Beleşe oynayacak kim var? Kaan! K. Sezyum: “Yarın set var gelir misin” dediler, kandırdılar. Bakkal rolündesiniz değil mi? K. Seyzum: Bakkal, iğrenç bir bakkal. Hikâyesi var aslında, oğlu biraz gerizekalı. Gerizekâlı da değil aslında, babasından daha iyi bir herif ama biraz kaba. Çünkü, bakkalımız da sevgisiz ve kaba biri. Sinirli zaten. Bir yandan da, oğlu, neden milletvekili filan olamadı diye üzülüyor. Çünkü ideali o. Benim oynadığım bakkal gibi bir vekil görmek isterdim, Şamil Tayyar’a karşılık. O oluyorsa, benim bakkal da çok rahat milletvekili olur. Clooney yok, Gül verelim Diğer rollerden de bahsedebilir misiniz? S. Altuniğne: Deniz Alnıtemiz var, Esra Dermancıoğlu var, Settar Abi var, Tuğçe Karabatak var, Caner Özyurtlu var. K. Sezyum: Esra’nın kolları biraz kıllı bu sefer, magazinciler tepki gösterebilir. S. Altuniğne: Esra bu kez, kabasaba bir kızı canlandırıyor. Settar Abi de hayaleti oynuyor. Zaten karakteri oturtunca, hemen Settar Abi gözümüzde canlandı ve onu düşünerek yazdık. Kabul etmeseydi ne yapacağımızı hiç bilmiyorum. Muhtemelen başka bir film yapacaktık. Daha önce de bir takım yapımlarda yer almıştınız... K. Sezyum: “Moral Bozukluğu Ve Otuzbir” var. Aslında o da Ali Yorgancıoğlu’nun işiydi. Ali’nin Cihangir’in aşağı taraflarında bir evi vardı. Orada sürekli bir şeyler çekiliyordu. Bir gün 14 saat, bir reklam filmi için plan çektiler. Ali de, “ben bu sürede, film çekerim” dedi ve cidden, bir günde “Moral Bozukluğu Ve Otuzbir”i çekti. Orada oynadım. “Küçük Hesaplar” diye bir dizide de oynadım. O da Ali’nin işiydi. Ha, bir de Alper Canıgüz’ün Gizli Ajans kitabında, roman karakteri olarak oynadım. S. Altuniğne: Ben ve Kaan oyunculuk yapıyoruz demeyelim. Bu başka bir şey. “Bunu sen yaparsın” diyerek yapılan işler. Yoksa biz de bilirdik George Clooney’i oynatmayı. K. Sezyum: Abdullah Gül var ucuza... l Neye gülüyorsak onu yaptık Peki Hayalet Dayı, bildiğimiz hayaletlerden farklı mı? Korkutuyor mu gençleri? S. Altuniğne: Bakkalın önünde biri oturur, sen de “dayı, buradan otobüs geçiyor mu” diye sorarsın ya, Hayalet Dayı, o tipin hayalet olanı işte. Aynı versiyon, atletle geziyor, rakı içiyor. Otlakçı filan, çok korkunç aslında, ama başka bir boyutta. İş ciddiye bindiğinde, karakterler nasıl gelişmeye başladı? S. Altuniğne: Adım adım, tasarlamaya başladık. Önce hayaleti oturttuk, ortaya çıkan karakter, zaten “Hayalet Dayı” ismini getirdi. Sonra, gençleri düşündük, evden gidememeleri için bir takım engeller yaratmamız gerekiyordu. Onları bulduk. C M Y B